Tekil Mesaj gösterimi
Alt 6. February 2011, 03:33 PM   #11
FEDAKARADAM
Uzman Üye
 
FEDAKARADAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 418
Tesekkür: 51
95 Mesajina 146 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
FEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud ofFEDAKARADAM has much to be proud of
Standart

Dirayet tefsiri, ictihada dayanır. Bu sebeple rey tefsirine karşı olanlar dirayet tefsiri hakkında şu eleştirileri yöneltmişlerdir: Rey ile tefsir Allah'a karşı bilmeden söz söylemektir. Zanna dayanarak cahilce sözlerle tefsir yasaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den başka birinin Kur'ân'ın manasını beyan ve izaha yetkisi olamaz. Kur'an hakkında kendi reyi ile söz söyleyen, Cehennem'deki yerine hazırlansın.

Bunlara karşı rey tefsirini câiz gürenler de şöyle demişlerdir: Zann da ilim çeşitlerindendir. İctihad edip de isabet edene iki, etmeyene bir ecir vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muâz bin. Cebel'in Yemen'e gönderilirken verdiği cevapta Kur'ân, Sünnet ve reyimle hükmederim deyişinden memnun olmuş ve ona dua etmişti. Hz. Peygamber'in beyan ve izah etmediği hususlarda ilim sahipleri ellerinden geldiğince Kur'ân'ı anlamaya çalışacaktır. Gerçeği bildiği halde sadece nefis ve arzusuna kapılarak Kur'ân'ı tevil eden ve kendi görüş ve mezhebini takviye için çarpık görüşlerle Kur'ân'ı tefsir edenler elbette Cehennem'e hazırlansın; ama bir delil ve burhana dayanarak tefsir eden iyi niyetli âlimler için bu söylenemez. Ayrıca Ebu Davud ve Tirmizî'nin Hz. Cündeb (r.a.)' ten rivâyet ettikleri "Kur'ân hakkında kendi reyi ile söz söyleyen kimse isabet etmiş olsa bile hatadadır." şeklindeki hadis sıhhatli değildir. Selef, reyden bahsederken onu bilgisizce, cahilce tefsir anlamında kullanmıştır. Kur'ân'da "...tanımazlar mı... bilmezler mi...düşünmezler mi..." denilerek ilim erbabının aklı kullanarak âyetleri tefsir edebileceğine cevaz vardır. Eğer rey ile tefsir caiz olmasaydı ictihad da caiz olmazdı. Kaldı ki Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur'an'ın bütününü açıklamış değildir veya bize her âyetin açıklaması ulaşmış değildir. Ayrıca Hz. Peygamber İbn Abbas için niçin "Allah'ın, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret. " buyurmuştur?

Yani hoş görülmeyen ve yasaklanmış olan rey tefsiri, sırf hevâ ve kötü niyete dayanan, hatta Kur'ân'a sırt çevirdiği halde başkalarını tefsiriyle kitaba davet edenler içindir. Selef uleması, bilgiye dayanan tefsir hususunda hiçbir mahzur görmemişlerdir. Bildikleri veya bilgilerine dayanarak açıklama yaptıklarını açıkça söyleyen selef, bilmedikleri için susmuştur. Bildiğini saklamamış, bilmediği konuda da uluorta tefsir yapmamıştır.

Rey tefsiri denilince sadece, akla dayanma anlaşılırsa, bu çok yanlış bir anlama olur. Oysa reye gelinceye kadar bir dirayet müfessiri şu konuları çok iyi öğrenir: Lugat, nahv, sarf, iştikak, meani, beyan, bedî' ilimleri, kırâat, fıkıh usulü, kelâm, nüzul sebepleri, kıssalar, nasih ve mensuh, hadîs, mevhibe ilimleri. Ayrıca bu şer'i ilimler yanında, rey tefsirinden önce hukuk, iktisad, siyasal, beşerî ve sosyal ilimlerin öğrenilmesi gerektiğini belirtenler de bulunmaktadır. Bazı müfessirlerin yaptığı gibi Kur'ân'ı tamamen çağdaş ilim ve teknolojik bilgilere dayanarak açıklamaya çalışan salt rasyonalist ve pozitivist bir tefsir caiz olmadığı gibi bu tefsir usulü, selefi tefsir geleneğiyle de bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Mevdûdî, Seyyid Kutub, Said Havva... gibi ilim adamları da rivâyet ağırlıklı dirayet tefsiri yazmışlardır. Zaten rivâyet tefsiri olmaksızın sadece rey ile tefsirin de bir anlamı olmaz. Geçmişten günümüze meşhur rivâyet müfessirleri arasında Taberî, Semerkandî, Salebî, Beğavî, Endülüsî, İbn Kesir, Seâlibi, Süyûtî sayılabilir. Dirayet tefsirinde de, Fahreddin Razi, Beydâvî, Nesefi, Hazin; Ebu Hayyan, Neysabûrî, İmâdi, İsfehânî, Zemahşerî'nin eserleri zikredilebilir.

Hiç bir kimse Kur'ân'ı mutlak manasıyla tefsir edemez. Demek ki, hangi müfessir Kur'ân'ı ister rivâyet ister dirayet yoluyla tefsir etse, mutlaka birçok eksiği kalacaktır. Zaten dirayet tefsirleri, genellikle müfessirin en fazla geliştiği ilim kolunda ağırlık kazanmaktadır. Meselâ filolog ez-Zeccac (ö. 311/923)'ın tefsiri nahv ağırlıklıdır. el-Cessas'ın tefsiri fıkıh ağırlıklıdır. Mutezilîlerin tefsirleri kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Mutasavvıflarınki de tasavvufu yansıtmaktadır. Yani tefsirlerde genel olarak mezhep, fıkhi ihtilaflar, doktriner eğilimler ağır basabilmektedir.

Meselâ Ebu İshak ez-Zeccâc (ö. 311), Ebu'l Hasan el-Vâhidî (ö. 468) Ebu Hayyan el-Endelusî (ö. 745) gibi dil âlimleri nahiv ilmindeki ehliyetlerini Ma'ani'l Kur'ân, el-Basit, el-Bahru'l-Muhit adlı tefsirlerinde bariz bir şekilde ortaya koymuşlardır. Fahruddin er-Râzî (ö. 606) de, fıkıh, usuli fıkıh, kelam, edebiyat, felsefe, matematik, kimya, tıp, astronomi, Şâfiî fıkhı gibi çok geniş alanlarda sözü geçen bir âlimdi ve Mefatihu'l Gayb adlı tefsirinde bütün bu ilmî çalışmalarının, hatta tasavvufun etkileri görülür. Ebu Bekr el-Cessâs (ö. 370) da, bir Hanefî müctehidiydi. Ahkâmu'l-Kur'ân'ında Hanefi mezhebi yönünden ahkâm âyetlerini tefsir etmiş, Hanefiliği müdafaa etmiştir. Bazı Mutezilî fikirlerine de bu tefsirde rastlamak kabildir. Malikî âlimi Ebu İshak es-Salebî (ö. 427) ve el-Hazin el-Bağdâdî (ö. 741) el-Keşf ve'l-Beyan, Lubabu't-Te'vil fi Ma'ani't-Tenzil isimli tefsirlerinde İsrâiliyattan nakledilen kıssalara çokça yer vererek tarih ilmine ağırlık vermişlerdir. Tasavvufî tefsirlerde, Ebu Abdurrahman es-Sûlemî (ö. 412) ve Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî (ö. 465), Hakâyiku't-Tefsîr ile Latâifu'l-Şârât'ta İşârat tefsir yoluna gitmişlerdir.

Dirayet tefsirinin öncülüğünü Irak müfessirleri yapmıştır. Aslında, tefsir geleneğinde, Hz. Peygamber'den gelen tefsire, Ashabdan, Tabiundan, Etbau't-tâbiin'den gelen tefsirlere itibar etmeksizin, bugüne kadar yazılmış tefsirleri gözden geçirmeksizin tefsir yapılması caiz değildir. Tarihte, aklî tefsirlerin çıkış ortamına bakıldığında, siyasî, ameli, itikadi mezheplerin vücut bulduğu felsefe ve kelam tartışmalarının yoğunlaştığı, tasavvuf akımının belirdiği bir çağ görülür ki, yapılan tefsirlerde müfessirlerin bu hareketlerin etkisi altında kaldıkları ve bunu tefsirlerine yansıttıkları bir gerçektir. Bu tefsirlerdeki ilmi terimlere, tanımlara, kavramların kullanılışına bakıldığında bu dilin neyi ifade etmek istediği anlaşılabilir. Muhakkak ki tefsir kitapları da çağının kültürünün bir parçasıdır. Oysa Kur'ân ezelîdir ve çağlar boyunca nice tefsirleri yapılacaktır.

İslâm dini var olduğundan beri ona karşı sinsi, yıkıcı, suret-i haktan görünerek onu içten yıkmaya çalışan hareketler de var olmuştur. Bunlar çok defa İslâm'ın temelleri olan iman, ibadet ve ahlâk esaslarından müslümanları uzaklaştırmak istemişlerdir. Gayeleri için, Kur'ân'ı sapıkça, kendi kafalarına göre, günün çıkar hesaplarına göre tefsir etmekten geri durmamışlardır.

Şamil İslam Ansiklopedisi
__________________
Ya İslam'la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün!...(NECİP FAZIL KISAKÜREK)
FEDAKARADAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla