Tekil Mesaj gösterimi
Alt 6. October 2008, 08:24 AM   #6
EVVAB_İNSAN
Uzman Üye
 
EVVAB_İNSAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
EVVAB_İNSAN is on a distinguished road
Standart

…Hani, Musa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen ALLAH elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca ALLAH da onların kalplerini eğriltti. Çünkü ALLAH, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. Saf Suresi/5

HZ. KUR’AN’DA, YÜCE ALLAH-KÂİNAT ve YÜCE ALLAH-İNSAN ilişkisi bağlamında temas edilen kader konusu doğrudan doğruya iman edilmesi emredilen esaslar arasında zikredilmiştir. HZ. KUR’AN’DA ki şu ayetle bakınız:

…Yüzlerinizi doğu ve bati yönüne çevirmeniz hayırda erginlik/dürüstlük değildir. Hayırda erginlik/dürüstlük o kişinin hakkıdır ki, ALLAH’A, AHİRET GÜNÜNE, MELEKLERE, KİTAPLARA, RASÜLLERE İNANIR; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İste bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve iste bunlardır korunan takva sahipleri. Bakara Suresi/177

…Ey iman edenler! ALLAH’A, ONUN RASÜLÜNE, RASÜLÜNE İNDİRMİŞ OLDUĞU KİTAP’A, DAHA ÖNCE İNDİRMİŞ OLDUĞU KİTABA İNANIN. Kim ALLAH’I, O'nun MELEKLERİNİ, KİTAPLARINI, RASÜLLERİNİ ve AHİRET gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur. Nisâ Suresi/136

Sadece YÜCE ALLAH’IN yetkin sıfatlarına, bunun yanında insanın cebir altında bulunmayıp seçim hürriyetine sahip olduğu hususuna vurgu yapılmıştır. Ancak konu hadislerde farklı bir durum arz etmektedir. Bazı rivayetlerde kader iman esasları arasında zikredilmezken (Buhârî, ‘’Îmân’’, 37; Tirmizî, ‘’Fiten’’, 63) bazılarında hayrı ve şerriyle birlikte kadere iman etmenin gerektiği belirtilmiştir (Müslim, ‘’Îmân’’, 37; Tirmizî, ‘’Îmân’’, 4). YÜCE ALLAH önce kalemi yaratmış ve ona vaki olacak her şeyi yazmasını emretmiştir (İbn Ebû Âsım, I, 48–55). Her insanın cennette ve cehennemdeki yerinin yanı sıra MÜMİN (SAİD) veya KÂFİR (ŞAKİ) olduğu da yazılmıştır. Mümin olan kimse müminlerin amelini, kâfir olan da kâfirlerin amelini işler, herkese yapacağı amel kolaylaştırılır (Müslim, ‘’Kader’’, 6).

Kul ilâhî planda cennet ehlinden olduğu halde cehennem ehlinin amelini işleyebilir, cehennem ehlinden olduğu halde cennet ehli gibi davranabilir, fakat sonuç planlandığı şekilde gerçekleşir. İnsan faydalı olanı yapmak için gayret göstermeli ve YÜCE ALLAH’TAN yardım dilemelidir; başına bir iş gelince de, ‘’Şöyle yapsaydım şöyle şöyle olurdu’’ dememeli, ‘’YÜCE ALLAH’IN TAKDİRİ’’ demelidir. Hz. Âdem’in günah işleyip cennetten çıkması önceden belirlenmiş bir kaderle gerçekleşmiştir. MÜMİN dualarında kaderin kötüsünden YÜCE ALLAH’A sığınmalı ve aynı şeyi evlatlarına ve çevresine tavsiye etmeli. Ayriyeten hastalığa yakalananların tedavi görmesinin gerektiğini ve bunun da bir kader olduğunu söylemelidir.

Kader problemi ashap arasında tartışma konusu olmuştur. Hz. Ömer, veba salgını yüzünden Şam’a girmeyip geri dönmesini kaderden kaçış olarak değerlendirenlere, hiçbir fiilin kaderin kapsamı dışında kalmadığını ve dolayısıyla bulaşıcı hastalık bulunan bir beldeye girmemenin de bir kader olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber’in kader hakkında yaptığı açıklamayı tekrarlamış, günahları kaderin sevkiyle işlediğini iddia eden bir kişiyi de cezalandırmıştır (Ebû Zehre, s. 140–142).

Hz. Ali de bir soru üzerine her şeyin kazâ ve kadere göre gerçekleştiğini ve hiçbir olayın bunun dışında kalmadığını belirttikten sonra kaderin insanları icbar altında bırakmadığını ve fiillerini hürriyet içinde gerçekleştirdiklerini söylemiş, aksi takdirde mükâfat veya ceza uygulamasının adalet ilkesiyle bağdaşmayacağını, son tahlilde ise kaderin ilâhî bir sır olma özelliğini koruduğunu bildirmiştir (Âcurrî, s. 200–215; Kadî Abdülcebbâr, Fazlü’l-i’tizâl, s. 146–147).

Hz. RASÜLÜLLAH efendimizle Hulefâ yi Râşidîn devrinde zihinlerde soru işaretleri uyandıran kader problemi, müslümanlar arasında vuku bulan siyasî ve içtimaî bazı olayların tesiriyle ashap devrinin sonlarına doğru canlı bir şekilde tartışılan meselelerin başında yer aldı. Bazılarının telakkisine göre Emevî saltanatını kuran Muâviye b. Ebû Süfyân, icraatını meşrûlaştırmak amacıyla kader inancını cebir doğrultusunda yorumlayarak kendisini devlet başkanı yapanın ve icraatını yaratanın YÜCE ALLAH olduğunu, dolayısıyla bütün işlerinde isabetli davrandığının kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir (a.g.e., s. 143-148; a.mlf., el-Muınî, VIII, 4).
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar...

Konu EVVAB_İNSAN tarafından (29. October 2008 Saat 09:29 AM ) değiştirilmiştir.
EVVAB_İNSAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla