Selamünaleyküm
Her ne kadar hiçbir partiyi ve siyasi oluşumu desteklemesem de; geçenlerde Sayın Haydar Baş'ın savunduğu "Milli Ekonomi Modeli" ni gerek mesleğimin icabı olarak, gerek se ekonomiyle ilgilenen birisi olarak masaya yatırma ihtiyacını hissettim.
İslam'ın ve dolayısıyla Allah'ın Kur'an vasıtasıyla öne sürdüğü sosyal ve ekonomik eşitliğe en yakın Kur'ani model olarak görüşlerinize sunmak istedim.
"GİRİŞ" bölümü çok uzun olduğundan atlamak zorunda kaldım. İlgilenenlerin:
http://www.milliekonomimodeli.com/index.php?icerik=7
adresine bakmalarını rica ederim.
İHTİYAÇLAR ve KAYNAKLAR
Milli Ekonomi Modeli nedir?
Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi; ve yine ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olmasının yanı sıra iç ve dış harcamalarını borçlanmadan temin edebilmesinin formülüdür. Bu yönüyle Milli Ekonomi Modeli, ülkelerin ve milletlerin kalkınmasının ve ekonomik bağımsızlığının tek yoludur.
Tezimizi değerlendirmeye ekonominin temel meselesi olan “ihtiyaçlar ve kaynaklar” konusuna getirdiğimiz yeni bakış açısıyla başlayalım.
Bilindiği gibi ekonominin hedef ve gayesi insandır. İnsanın özelliklerinden ve ihtiyaçlarından yola çıkılarak oluşturulmamış bir modelin başarıya ulaşması zor, belki de imkânsızdır.
Günümüz iktisat modellerinde, neticenin başarısız olması da bu gerçeği ortaya koymaktadır. Zira, bu modellerin tamamı “insanı tarif etmek” yerine, onu “kendi sistemlerine uygun olarak tanımlayarak” konuya yanlış bir giriş yapmışlardır.
Mesela, kendi çıkarlarını en yüksek düzeye çıkarmayı amaçlayan İKTİSADİ İNSAN kavramı kapitalizmin model insan tipidir. Ve küçük bir azınlığın dışında, toplumları refaha ve rahata kavuşturamadığı ortadadır.
Batının insana bakışı ile şekillenen iktisat sistemleri ekonominin konusunu “insanın ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yanlışı” üzerine bina etmişlerdir. Bunlara göre ihtiyaçlar sınırsız olmasına rağmen, karşılanmaları için gerekli olan kaynaklar ise sınırlıdır.
İhtiyaçları sınırsız olarak kabul eden bu sistemlerde, “Ne?, Kimin?, Ne kadar üretilecek?” sorularına verilen cevaplar haliyle kıt olduğu zannedilen kaynakların ışığında olmuştur. Neticede toplumların belli bir kesiminin refaha ulaştığı dar modeller üretebilmişler; geri kalan büyük çoğunluğun açlık ve sefaleti ise halledilemeyen, daha doğru ifadeyle “kaynaksızlık nedeniyle halli mümkün olmayan sorunlar” olarak iktisattaki yerini almıştır.
Bu nedenle kapitalizmde sömürü mantığı, az olan kaynaklara ulaşmak için geçerli bir yoldur. İşçi kesimi bu nedenle köle olarak görülmektedir. Kapitalist sistemin işçi anlayışı için bir nevi “modern köleliktir” diyebiliriz.
Bilinen bir gerçektir ki, ihtiyaçları sınırsız ve kaynakları sınırlı olarak gören Batı, bugüne kadar toplumlarda refahı temin edecek bir başarı elde edememiştir.