Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. March 2011, 12:22 PM   #4
Miralay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2010
Mesajlar: 568
Tesekkür: 4.080
276 Mesajina 635 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26
Miralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud ofMiralay has much to be proud of
Standart

VERGİ
Milli Ekonomi Modeli’nde vergi konusu da çok farklı olarak ele alınmaktadır. Kapitalist anlayışta devletin tek gelir kaynağı vergilerdir. Oysa modelimizde devletin gelir kaynakları 3’e ayrılır.

Birincisi, vergi gelirleridir.
İkincisi, devletin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını devlet-millet ortaklığı ile işletmesiyle elde ettiği gelirlerdir. Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum; Türkiye’mizin henüz işlenmemiş yeraltı kaynaklarının değeri, yaklaşık 3 katrilyon dolardır.


Ülkemizin yıllık harcamalarının ortalama bir hesapla 50 milyar dolar olduğu düşünülürse, yalnızca yer altı kaynaklarımızın değerlendirilmesi ile elde edilecek olan para, Türkiye’yi kıyamete kadar bakar. Ama bugün tamamen dışarıdan destekli ve yanlış politikaların hayata geçirilmesi ile ülkemiz, el açıp Batı’dan para dilenen bir noktaya taşınmıştır.

Unutulmamalıdır ki, içinde bulunduğumuz bu “hazine üstünde oturan dilenci” konumunda şimdiye kadar oylarımızla iktidara taşıdığımız tüm hükümetlerin vebali vardır.

Devletin üçüncü gelir kaynağı ise, büyüyen ekonomilerde devletin elde edecek olduğu senyoraj gelirleridir.

Tezimizde, “devletin alan el değil, veren el olması” gerektiğinin altı çizilmiştir. Bugün Kapitalist ekonomilerde devlet, halkından topladığı vergilerin az bir kısmını halkına hizmet olarak geri sunarken; kalan paraların tamamı faizle beraber belli sermaye gruplarına aktarılmaktadır. Milli Ekonomi Modeli’nde ise devlet, halktan topladığı vergilerin tamamını hatta daha fazlasını halkına hizmet olarak aktarmaktadır.

Bizim vergi anlayışımız, alışılmıştan farklı olarak “ekonomiyi büyüten vergi” anlayışının hayata geçirilmesidir.

Peki ekonomiyi büyüten bir vergi olabilir mi?

Bilindiği gibi Liberal anlayış, devletin küçülmesini ilke edinmiştir. Yapılmak istenen, devleti ve kamu harcamalarını küçülterek halka daha az hizmet götüren bir devlet anlayışıdır. Buna mukabil, toplanan vergilerin ise arttırılmasından bahsedilmektedir.

Bu sistemlerin hayata geçirildiği ülkelerde maliyetli borç para ile borç batağına sokulan devletlerin vergi gelirleri, belli başlı global sermaye gruplarına trilyon dolarlar düzeyinde aktarılmaktadır.

Dikkat edilirse Liberal anlayışlar, ülkemizde de örneğini gördüğümüz gibi, hükümetlerin önüne borçların ödenmesini temin edecek değil, bu “borçların sürdürülmesi” adı altında “borçlanmayı devamlı kılacak” projeler tavsiye etmektedirler. Yapılan çalışmaların tamamı ülkeye para satanların parasını korumak içindir. Toplumun çıkarlarını düşünen ise maalesef yoktur.

Milli Ekonomi Modeli’nde her şeyden önce “maliyetsiz para modeli” hayata geçirileceği için bütçe giderlerinde faiz ödemeleri gibi bir kalem olmayacaktır. Bu sayede toplanan vergilerin tamamı ve hatta daha fazlası halka hizmet olarak geri dönecektir. Modelimiz, vergi gelirlerinden fazlası bir harcamayı yapmak için devlete, diğer gelir kalemleri olan senyoraj gelirlerini ve yer altı kaynaklarının işletilmesi ile elde edilecek ticari işletme gelirlerini kullanma imkanı getirmektedir.

Bilindiği gibi Kapitalist sistemde vergi, bir taraftan tüketimi daraltırken, diğer taraftan da üretimi kısmakta ve üretim maliyetlerini yukarı çekmektedir.

Öncelikle vergi oranlarının tüketimi nasıl etkilediğine ve kimlerden vergi alınması gerektiğine göz atalım:

Örnek olarak, 1000 birim vergi aldığımızı varsayalım. Eğer bu miktarı, dar gelirli kesimden alıyorsak, tüketime yansıması 1000 birim daralma şeklinde olacaktır. Ama bu vergiyi, çok yüksek gelir grubundan alıyorsak, tüketime yansıması nerede ise “sıfır” yansıma olarak ortaya çıkacaktır.

Yani bireylerin gelir düzeyi arttıkça elde ettikleri gelirin tüketime yansıma oranı azalacaktır. Bu nedenle tezimize göre belli gelir düzeyinin altında olanlardan vergi almak ekonomiye yalnızca zarar getirir.

Öyleyse yapılması gereken, geliri belli bir miktarın altındaki kesimden vergi almamaktır. Miktarı ülkeden ülkeye ve dönemden döneme değişmekle beraber biz bugünün şartlarında geliri 100 milyarın altındaki kesimden vergi alınmaması gerektiğini söylüyoruz.

Bu kesimden vergi almamak, devletin topladığı vergi miktarını azaltmayacak, tam tersine arttıracaktır. Ayrıca Sosyal Devlet projeleri ile de desteklenen dar gelirli kesim, bu desteklerle tüketimin arttırarak üretimin de artmasına neden olacaktır. Böylece vergi, adeta ekonomiyi ayağa kaldıran bir kaldıraç mesabesine taşınacaktır.

Neticede dar gelirli kesimden vergi alınmaması, büyüyen ekonomilerde daha fazla vergi geliri elde etmenin de önünü açacaktır.

Ayrıca dar gelirliden vergi alamamak, gelir dağılımında meydana gelecek dengesizliği de önleyecektir.

Söylediklerimize bir örnekleme yaparsak; yıllık geliri 20 milyar olan bir bireyden alınacak vergi miktarı 8 milyar kabul edilirse, bu 8 milyarı almadığımız taktirde 8 milyar para tüketim olarak piyasaya girecek ve elden ele dolaşacaktır.

Bu dolaşımın Türkiye’miz şartlarında yılda 15 kez el değiştirerek gerçekleştiğini düşünebiliriz. Dolayısıyla bu meblağda bir paranın vergi olarak alınmadığı bir piyasada ortaya çıkacak tüketim miktarı 120 milyar olacaktır. Tüketimin artmasına mukabil üretimde de bir artış yaşanacak ve bu yeni üretim artışından alınacak vergi miktarı bizim başta almamız gereken 8 milyarın en az 4 katı fazla bir para olacaktır.

Bu vergiyi yüksek gelir grubundan almamış olsa idik, aynı neticeyi elde etmemiz mümkün olmazdı. Zira, ciddi bir kısmı tasarruf olarak alıkonacağı için tüketim artışı hemen hemen hiç olmayacaktı.

Gelir seviyesi ile vergi arasındaki etkiyi böylece izah ettikten sonra vergilerin yatırım harcamaları üzerindeki etkisine bakalım… Günümüzde özellikle küçük esnafın yapacağı küçük çaplı yatırımlar için ihtiyaç duyduğu sermaye, vergiler kanalı ile bu kesimin elinden alınmaktadır. Halbuki küçük esnaftan vergi olarak alınmayacak olan meblağ, bu kesimin yatırım harcamalarını hayata geçirirken ihtiyaç duyduğu sermaye oluşumunu sağlayacaktır.

Büyük kuruluşlar ve yatırımcılar için ihtiyaç duyulan sermaye, zaten Milli Ekonomi Modeli’nde devlet tarafından sıfır faizle karşılanacaktır. Proje mukabili verilecek bu krediden elbette ki küçük esnaf da ayrıca yararlanabilecektir.

Milli Ekonomi Modeli’ne göre dolaylı vergilerin de kaldırılması gerekmektedir. Aksi halde her kesimden aynı oranda vergi alınmakta ve bu da büyük bir Sosyal Adaletsizlik doğurmaktadır.

Bugün uygulanan yanlış vergi politikaları, hem gelir dağılımında dengesizliği arttırmakta, hem de devletin eline geçen gelir miktarını azaltmaktadır.

Alınan vergilerin enflasyona sebep olan bir yönü de vardır. Yüksek vergi oranları, üretim maliyetlerinin de artmasına sebep olur. Başta ülkemiz olmak üzere birçok ülkede ortaya çıkan enflasyon çeşidi “maliyet enflasyonu”dur.

Bu üretimdeki bu girdi kalemlerinde maliyetler aşağıya çekilmeden enflasyonun düşmesini beklemek hayaldir.

Milli Ekonomi Modeliyle getirilen, 100 milyarın altında gelir olan dar gelirliden alınmayan vergi, istihdamdan alınmayan vergi ve doğrudan vergi sistemi ile gelir dağılımı dengelenecektir.

Yine Milli Ekonomi Modeli’nde tüketimin arttırılması ile artan üretim, işsizliği de çözecektir.

Neticede devlet, eskiye oranla kat be kat büyüyen ekonomisinden daha fazla vergi alacaktır.

İşte bu nedenle Milli Ekonomi Modeli’nde Vergi, ekonomiyi büyüten bir anlayıştadır.

Kapitalist anlayışta, adaletsiz politikalarla halk alınan vergilerin altında ezilirken, oluşan talep daralmasının ve piyasalardan paranın çekilmesinin çözümü izah edilememektedir.
Miralay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Miralay Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (10. March 2011)