Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. April 2011, 06:15 PM   #8
Anonymous
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 176
Tesekkür: 627
164 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Anonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud ofAnonymous has much to be proud of
Standart

“Kirve”lik Ve Evlilik Yasağı-1

Erkek çocuk sünneti sirasinda karsilastigimiz ‘kirve’lik kurumunu daha yakindan taniyabilmek için, ‘kirvelik’in olusmasiyla birlikte ortaya çikan evlilik yasaklarinin nedenlerini de tanimaya çalismak gerekecektir.

Bati'da ‘kurumsalci sosyoloji’ tarafindan ileriye surulen ve Turkiye’de oldugu gibi devralinip kullanilan “kurgusal ”, “tasavvuri ”, “yalanciktan” , “şakaciktan akrabalik” (parenté à plaisanterie) “kurum”u içinde sayilan “kirvelik akrabaligi”,hangi nedenlerle, derhal,taraflara 'gerçek' bir evlilik yasagi dogurmaktadir? "Tasavvuri" bir kurum,nasil oluyor da,"gerçek" bir evlilik yasagi uygulamasina yol açabiliyor ?

Bu noktalarda,Aygen Erdentug,A.Riza Balaban gibi arastiricilarimiza dayanarak,onlarin "tasavvuri ”, “kurgusal","sakaciktan" akrabalik kapsaminda ele aldiklari “sut” ve “sunnet" akrabaliginin ,hangi nedenlerle,taraflara gerçek bir evlilik yasagi doguruyor oldugunu anlamamiz ve açiklayabilmemiz mumkun degildir.Kendileri de,bu konularda ikna edici açiklamalar gelistirebilmis degildirler zaten.Sunnetin ve kirveligin kokenlerinin hala açiklanmasi gereken fenomenler olarak ortada duruyor olmasi da,bu tur anlamsiz 'açiklamalar' bakimindan,pek tesaduf sayilamaz.

Simdi anlasilan anlamiyla,aralarinda ’kan baglari’ bulunan ‘gerçek’ akraba kizlariyla evlenebilme hakki bulunan bir erkek, hangi toplumsal gerekçeler bakimindan,(simdi anlasilan anlamiyla) aralarinda hiçbir ‘kan bagi’ bulunmayan,‘ tasavvuri’, ‘sut kardesi’ veya ‘kirve kizi’yla,evlenme yasagi ile karsilasmaktadir?

Bu noktadaki gerçek soru budur ve bunlar ,herhangi bir ‘tasavvuri’ kavramla açiklanamaz,açiklanamamisdir da."Kurgusal akrabalik" kavrami etrafinda sadece,bos laflar edilebilir.Cunku gerçekte, varolus gerekçeleri ortadan kalktigi olçude "sakaciktan" bir hal almaya baslayan akrabalik kavram ve iliski turleri,geçmisin en gerçek fonksiyonel kurumlaridir ayni zamanda.

Amca,dayi,teyze veya hala kiziyla evlenme olanagi bulunan bir erkegin, kirvesinin ve sut annesinin kiziyla (ve hatta,genis olçulerde onlarin akraba kizlariyla;ve tersi) evlenme yasagiyla karsilasmasinin nedenleri ,bu bakimdan,sadece,eski toplumun gerçek iliskileri taninarak ortaya konulabilir.Bunu yapmaya çalismamiz gereklidir.Cunku,aksi takdirde,ekteki çalismada da gorecegiz,"amca kiziyla evlilik"in gerekçelerinin incelenmesi orneginde oldugu gibi,neredeyse her arastiricinin, bu noktada ileri surdugu farkli ( dolayisiyla genellikle 'tasavvuri" ve bu bakimdan bos) gerekçeleri arasinda dolasmak kaçinilmaz olur.Bu noktada,insanbilim alaninda dogru metotlara dayanan bir çalisma kaçinilmazdir ve bu,hem sunnet rituelinin gerçek anlamini tanimamizi saglayacak ve hem de ‘kirve’lik kurumunun fonksiyonunun açiga çikarilmasina hizmet edecektir.

Asagida yayinladigim (ozet) yazi,bu alanda ilerlerken,yararlanilmasi ve elestirilmesi gereken bir çalisma.Erkek çocuk sunnet'inin ve kirvelik kurumunun anlam ve kaynaklarini,adim adim meydana çikarmaya çalismamiz gerekecek...


****


http://www.sabem.saglik.gov.tr/Akade...o.aspx?id=3103

Akraba Evliliğinin Kültür Birikiminde Ve
Toplum Hayatındaki Bazı Görünümleri :
Dil, Din Ve Tıp


• Dr. Dursun AYAN (Uzman) • Rahime BEDER-ŞEN (Uzman) • Semra YURTKURAN (Uzman)
Gülsen ÜNAL (İstatistikçi)
Kaynak: Aile ve Toplum Dergisi, Sayi:5, Cilt:2, Yil:5, Nisan-Haziran 2002,
Basbakanlik Aile ve Sosyal Arastirmalar Gn. M.,
Erisim Adr.:http://www.aile.gov.tr/raporlar/Aile%20ve%20toplum5.pdf

Özet
...

Akraba evliliği, olgusu, tıp bilimlerindeki çalışmaların ilerlemesiyle birlikte, toplumun gündeminde daha çok ilgilenilen bir konudur. Akraba evliliği, aslında, kökleri tarihte olan olgu olduğu için kültürel hayattaki görünümleri dilde, edebiyatta, halk biliminde oldukça yaygındır. Beşerî bilimlerin konuları, yapıları nedeniyle, diğer bilimlerin ve teknolojilerin konularıyla ortak alanlar oluşturabilmekte, yeni disiplinler ortaya çıkmaktadır. Akraba evliliği bağlamında da durum böyle bir görünüm sergilemekte, tıp sosyolojisi, tıp antropolojisi gibi alanlar şekillenmektedir. Tıp bilimleri,akraba evliliğinin sakıncalarına deyinse de, Türkiye'de ve diğer bazı kültürlerde akraba evliliğinin
uzunca bir süre daha geçerli olacağını hesaba katmak gerekir.

Akraba evliliği doğrudan "akraba", "aile" olguları ile ilgilidir, bu konulardaki tanımlar, yaklaşım biçimleri dil dünyası zenginliği ile bilimsel akıl yürütmelere ve açıklamalara olanak vermektir.


Bu yazıda akraba evliliği ile ilgili belli başlı kavramlara, tıp sosyolojisi için çağrıştırdıklarına deyinilecek ve okuyucu için küçük bir kaynakça verilecektir.

Kavramlar

2.1- Akraba

Türk kültürüne akraba sözcüğü Arapça karîb (tür. yakın) sözcüğünün çoğul şekli olan akribâ'dan gelmektedir. Türkçe ses uyumundan dolayı akraba şeklini almıştır. Arapça' da kurb sözü yakınlık anlamına gelmektedir.


Türk kültürü içinde kullanılarak bir kavram haline gelen akraba sözcüğü, aynı zamanda antropoloji, sosyoloji, etnoloji gibi disiplinlerin önem verdiği konu olmuştur. Akraba kelimesi genel olarak, "kan ve evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler, hısım" olarak tanımlanmaktadır.

Ancak hısım kavramına ayrıca deyinmek gerekir.Akrabadan başka Arapça'dan Türkçe'ye geçen ve oldukça fazla kullanılan diğer bir kavram da hısımdır. Hısımlık, yakınlık, evlilik bağı ile olan yakınlık, soydaşlık, aralarında yakınlık bulunan kimseler anlamındadır Anadolu'nun bazı bölgelerinde akraba ve hısım aynı anlamda kullanılsa bile kan bağı olanlara akraba; aralarında kan bağı olmayanların evlilikleriyle oluşan, evlenen çocukların yakınlarına hısım dendiği bilinmektedir.

Bazı akraba evliliklerinden dolayı taraflar biri birilerine "hem hısımız, hem akrabayız" demektedir. Bu ayrım evlilik öncesi ve sonrasında ailelerin birbirlerine göre konumlarına işaret eden ayırımdır.

Türkçe'nin erken dönemlerinde bu kavramı yakın, yağu:k sözcükleri karşılamış görünmektedir.Aynı zamanda yakın; akraba için, zaman için ve yer için kullanılmaktadır. "Yekke yakın kelse / biligke yakın / özke yakın" bunlara birkaç örnek
olarak verilmektedir.

Yakınlık da bu sözden türemiştir. Türkçede başka kavram ve terimler de kullanılmıştır: bunlardan soy ve sop sözcüklerini içeren bir kavram olarak oguş aile ve akrabalığa işaret etmektedir. Türkçenin erken dönemlerini dikkate alan birinci el sözlüklerde (Kaşgarlı Mahmud, Divan'ü Lügat'it Türk) ve Türkçe etimoloji çalışanlarda (J. Nemeth, A.V. Gabain, A.Caferoğlu, G. Clauson) oymak (Moğolca ayimak ve urug da hatırlanabilir) kabile, boy, soy, akraba, nesil, aile olarak karşılanmaktadır.

Batı dillerinde akraba karşılığı kullanılan kavramlardan birisi olan relative (İng)/ relatif (fr) kavramı bu dillere Geç Dönem Latince'deki relatus/relativus sözcüğünden geçmiş. Bir yere, bir şeye dayanmak anlamındadır. Yakınlık, ilişki anlamında da kullanılan relation (İng) da örneğin Orta dönem İngilizce ve Fransızca'ya Latince'den relatio'dan gelmektedir.


İngilizce'de kullanılan ve köken olarak Orta Dönem İngilizce'ye (kin / kiu / kuu) ve Anglo-Saksonca'ya (cyuu / cyu / kin / kind) dayanan kin sözcüğü de aile, akraba, halk, doğumla veya evlilikle birbirine bağlı olanlar anlamındadır.

Yakın ve akraba kavramları gündelik hayatta oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Uzaktan akraba, yakın akraba, akrabayı talukat, yakınım, soyum-sopum, amcam-dayıcam gibi belirlemelerin hepsi geniş anlamda sosyolojik ve antropolojik birliğe işaret etmektedir. Akraba kavramının incelenmesi sosyal
bilimlerin tümü için önemli bir araştırma konusu olmuş, bu kavramın farklı kültürlerde tarif edici ve tasnif edici özelliklerinden hareket ile aile ve evlilik olgularına/kurumlarına çeşitli yaklaşımlar sağlanmıştır.

2.2- Akraba Evliliği


Akraba kavramının bu geniş kullanımı yanında genetik biliminde (consanguineous marriage) ve kültür bilimlerinde kullanılan akraba evliliği (kin marriage (İng)/ Verwandtenheire (alm)/ kavramı da vardır ki bu özel bir kullanımdır. Gündelik dilde
kullanılan "akrabadan evlenmek" durumu her koşulda kültür bilimleri ve genetik bilimleri açısından "akraba evliliği" sayılmamaktadır. Bilimsel anlamda ve bu çalışmada kullanılan anlamıyla akraba evliliği / consanguineous marriage (İng):" Çeşitli evlilik bağlarıyla akraba olan kimselerin; özellikle yeğenlerin (kardeş çocuklarının) birbirleri arasındaki evlilik..." ( yakın akraba evliliği veya birinci dereceden akraba evliliği kastedilmektedir. Bu tanımına kardeş torunlarının evlilikleri uzak akraba evliliği veya ikinci derece akraba evliliği de eklenince tanım birinci ve ikinci dereceden akrabaların evliliklerini kapsamaktadır.

Akraba evliliği kavramının yukarıda belirtilen sınıflamasından başka bir de paralel yeğen evliliği (parallel-cousin marriage) ve çapraz yeğen evliliği (cross-cousin marriage) sınıflaması vardır. Amca kızı-Amca oğlu ve Teyze Oğlu-Teyze Kızı arasındaki evlilikler paralel, Dayı Oğlu-Hala Kızı ve Hala Oğlu-Dayı Kızı arasındaki evlilikler çapraz yeğen evlilikleridir.


Akraba evliliği kavramının batı dillerindeki bilimsel karşılığı olan consanguineous sözcüğü, Latince kan anlamına gelen sanguis ve ortak anlamına gelen con sözcüklerinden yapılmıştır. Bu kavramsal belirlemenin, örneğin İngilizce'deki akraba, halk birliği, aile anlamına gelen "kin" sözcüğü ile değil de doğrudan kana dayanan bir sözcükle karşılanması bu kültürlerde de akraba kavramının geniş anlamından kaynaklanmaktadır.


2.3-Aile

Akrabalık ile yakından ilgili iki kavram olarak evlilik ve aile kavramlarına ve/ya olgularına bu çalışmada fazlaca deyinilmeyecektir. Bazı kuramcılara göre evlilik ve aile kurumları, daha geniş olan akrabalık sisteminin birer parçası ve görüntüsüdürler. Sistemin anahtarı, akrabalık sözcüklerinde saklıdır. akrabalık sözcüklerini bir yana bırakarak evlilik ve aileyi incelemek, olanak dışı değilse de zordur. Buna karşılık akrabalık sistemi, çözümlenince, evlilik ve aile sistemleri çok kolaylıkla açıklanabilmektedir.

Aile ile ilgili tanımlarda ön plâna çıkan belli başlı unsurlar; cinsel ilişki; bu ilişkinin biyolojik, sosyolojik, dinî, hukukî/kanunî /meşruiyeti; bu ilişkiden doğan ve geçen kan bağı ile bağlı kuşaklar; bu kuşaklar ve aile üyeleri arasındaki toplumsal
ilişkilerde süreklilik ve bunun gereği olan toplumsallaşma ve meşrulaştırma süreçleri. Bunlara ek olarak ailenin kurulmasına öncülük eden ve ailenin sürekliliği sırasında etkili olan evlilik süreçleri de aile kavramının tanımında dikkate alınmalıdır.
"Bu bağlamda aile tanımları yapılırken aileyi oluşturan temel unsurlar dikkate alınmıştır. Aile, kuşak ilişkilerine göre ana, baba ve çocuktan meydana gelen bir gruptur (Winch, 1965). Eşlerin cinsel ilişkisine dayalı, çocuk sahibi olma ve bu çocukları
yetiştirme özellikleri gösteren bir gruptur (Maclver Page, 1965). Aile en az iki neslin bir arada bulunduğu, kan bağı ile karakterize edilen küçük bir sosyal örgüttür (Sumner-Keller, 1966). Aile ana,baba, çocuklar ve tarafların kan akrabalarından (aile biçiminin gereğine göre) meydana gelmiş ekonomik ve toplumsal bir birliktir".

"Güvenç (1972) toplumun evrimini ailenin evrimine bağlayan evrim teorilerinin bugün geçerliliğini tümüyle yitirmiş olduğunu, akrabalık sistemlerinin modern toplumlar içerisindeki yeri ve önemi üzerinde yapılmış sosyolojik araştırmaların, belki
de bu teorinin tersinin daha da doğru olabileceğini gösterdiğini belirtir. Buradan giderek ailenin topluma değil, toplumun aileye ve akrabalık sistemlerine biçim verdiği söylenebilir. Yine aynı şekilde toplum akraba evliliklerinin de yapılıp yapılmama-
sında etkilidir".

3.Akraba Evliliği İle Kurulan Aile


Akraba evliliği yoluyla kurulan aile olgusunun birincil belirleyicisi eşler ve onların ataları arasında kan bağının olmasıdır (kardeş çocukları, kardeş torunları). Sosyolojik ve antropolojik yönden "akrabadan evlenmek" gündelik dil kullanımında geniş aile olgusunu ve geniş aile tipini hatırlatır durumda olabilmektedir. Bir ölçüye kadar bazı yörelerde devam eden, boy, sülale, aşiret ve kabileye bağlığı da çağrıştırmaktadır. Akrabadan evlenenlerin kardeş çocuğu ve kardeş torunu olanları dışındaki uzaktan akrabalar birinci ve ikinci dereceden "akraba evliliği" kapsamına girse de bunlar arasında kanbağının olması önemlidir. Eski zamanlardan beri oldukça işlevsel olan atalar ruhu, grup daya-
nışması, aileler birliği gibi dinî, tarihî, mitolojik ve beşerî fenomenlerin kendini sürekli kıldığı önemli kültür dinamikleri hem işlevselliklerinden hem de psikolojik etkilerinden dolayı yaşayagelmektedir.

Akraba evliliğinin geleneksel, töresel ve örfî nitelikli kültürel boyutları da vardır. Ailelerin içlerine yabancı sokmak istememeleri, akrabalık ruhunun, dayanışmasının dışarıdan birinin etkisi ile bozulacağı inancı, üretim ve mülkiyet potansiyelinin akraba dışı insanlar tarafından parçalanmaması, geleneksel otoriteye uyum ve bu yolla maddî, manevî
birikimlerin varlığının ve geleceğinin güvence altına alınması akraba evliliği olgusunun temel kurumlaşma dayanakları olarak dikkate alınabilir.

4. Beşeri Bilimlerinden T p Bilimlerine
Akraba Evliliği

Genetik, biyoloji, veterinerlik ve diğer tıp bilimlerinin kaydettiği gelişmeler sonucu, belirli bir oranda hastalıklı çocukların doğumuna neden olmasıyla, akraba evliliği kültür bilimlerinde olduğu kadar genetik ve tıp sosyolojisinin de konusu olmuştur.
Ancak konunun bu şekilde gündeme gelmesi akraba evliliği ile hastalıklı çocuk doğumları arasında bazen de aşırıya giden bir ilişki olduğu kanısı uyandırmaktadır. Bir yanda, doğumdan itibaren görülen tüm rahatsızlıkların, (oluşum/şekil bozuklukları, genetik rahatsızlıklar gibi) nedeni,böyle olmasa da bir slogan gibi kolayca, akraba evliliğine bağlanabilirken diğer yanda bazı rahatsızlıklar doğrudan akraba evliliğinden kaynaklansa da bu durum bazı ailelerce ve kesimlerce kabullenilmemektedir. Bu iki kanaatin yerli yersiz veya eksik bilgi ve spekülasyonlardan dolayı yaygınlık kazanması toplumun bu konuda sağlıklı bilgi sahibi olmasını engellemektedir. Akraba evliliği konusunda halkın bilgilendirilmesi bir tür yetişkin eğitimi olarak da düşünülmelidir.

Akraba evliliği ile ilgili çeşitli araştırmalarda,ulaşılan ailelerden alınan bilgiler bir rahatsızlık durumu ortaya koyuyorsa, konunun tıp sosyolojisinden uzak olmadığını düşünmek gerekmektedir.


Kültür bilimleri açısından yapılan çalışmalar hangi düzeyde olur isi olsun, akraba evliliği olgusu, daha çok rahatsızlıkları olan çocukların doğumu ile akraba evliliği arasında bir ilişki kurulması nedeniyle tıbbî bakımdan halkın daha çok dikkatini çekmiştir.
Böylece hem bilginin kaynağı ve niteliği (epistemoloji) açısından hem de konuya yaklaşım (yöntem) açısından disiplinler arası yaklaşımın zorunluluğu su yüzüne çıkmıştır. Aile sosyolojisi ile tıp sosyolojisinin ayrıştığı ama birbirinden de kopuk olmadığı bir kavşağa gelinmektedir.

1 - Akraba evliliğini etkileyen nedenler ve bunun kurumlaşma süreçleri,
2- Akraba evliliğinin sonucu olarak muhtemelen ortaya çıkan rahatsızlıklar ve tıp bilimlerinin tanı ve sağaltım (teşhis ve tedavi) süreçleri.
3- Disiplinler arası yaklaşım açısından ise tıbbî bir olguya sosyolojik yaklaşım ve/ya sosyolojik bir olgunun muhtemel tıbbî sonuçları.

Son yıllarda tıp sosyolojisi alanındaki çalışmalar dikkati çekmekte yeni yeni konular gündeme gelmektedir. Bazı çalışmalarda tıp sosyolojisi bir organizasyon sosyolojisi gibi düşünülse de, tıpkültür bağlamı hak ettiği yeri almalıdır. Akraba evliliği konusu da bu açıdan bakılması gereken konulardan birisi olma durumundadır.












“Kirve”lik Ve Evlilik Yasağı-2
***
5.Ensest/Fücur
İnsanlık tarihi, aile içi evlenme geleneği olan ensesti/fücürü önemli ölçüde geride bırakmıştır.

Ancak bu çağda bazı kabilelerde gelenek olarak görülmektedir. Dünya genelinde de hemen hemen hukuken yasaktır. Bir suç ve sapma davranışı olarak çağcıl (modern) toplumlarda örneklerine rastlansa da, konunun niteliği bakımından nesnel bilgiye ulaşılması güçtür.

Akraba evliliğinin tarihîne ilişkin birincil kaynaklar bu makalenin konusu olarak doğrudan incelenmemiş, Çok kısa olarak ikinci elden bazı incelemelere itibar edilmiştir.

Kabile dışından, aile dışından evlilik (exogami), aile tarihî açısından önemli bir olgudur. Ancak, tarihîn bazı dönemlerinde kültürlerin akraba evliliğine imkan vermiş olması mümkün görünmektedir. Buna ilişkin bilgiler çok net olmamakla beraber, bazı çalışmalarda,akraba evliliğinin bugün için hemen hemen resmen
uygulanmayan şekli olan ensest/fücür örneklerine deyinilmektedir. Özellikle, Eski Mısır'da Firavun sülalelerinde görülen baba-kız, anne-oğul, kız kardeş-erkek kardeş evlilikleri dikkat çekici örneklerdir. Böyle bir ensest evliliğin nedeni olarak, hanedana dışarıdan girecek kimselerin saltanatı yıkmasını önlemek gösterilmektedir. Bugünkü Peru'nun eski sakinleri olan İnkaların da akraba evliliği yaptığına deyinilmektedir.

Eski dönemlerdeki bütün kültürleri kapsayacak genel bir yargıda bulunmak mümkün değildir. Çünkü bugün için birbiriyle çelişir görünen farklı bilgilere rastlanmaktadır.

"Akraba evlilikleri, tarihîn çok eski devirlerinden beri yapılagelmektedir ve bu tip evlilikler için toplumların çok değişik değer yargıları vardır.

Etnografik araştırmalar hısımlıkla ilgili evlenme engelleri konusunda ilginç verileri kapsamaktadır.Totem sisteminde akrabalıkları pek uzak olsa bile bir erkeğin annesinin totemine mensup kadınlarla evlenmesi yasak olduğu halde, Meksika'nın Sierra Madre bölgesinde baba kız evlenmeleri oldukça sık ve büyük çoğunlukla ekonomik nedenlerle yapılmakta idi. Aynı kabileden bir kızla evlenmeyi büyük bir dehşetle karşılayan Khondlar tehlikeyi önlemek için kız çocuklarını öldürürlerdi. Veddahlar ise erkeğin ablasıyla evlenmesini suç saydıkları halde, kendisinden küçük kız kardeşi ile evlenmesini hoşgörürlerdi. Güney Avustralya kabilelerinde bir erkeğin annesi, kız kardeşi, birinci ve ikinci dereceden kuzenleri ile cinsel ilişkisi yasak olduğu halde, Java'daki Kalonglar arasında ana-oğul evlenmelerinin uğur getirdiğine inanılırdı. Bali'nin soylu ailelerinde ise farklı cinsten ikiz kardeşlerin ana rahminde birleştiği sanıldığından, evlenmeleri mümkündü. Doğu Afrika'daki Teita ahalisi de kendi anne ve kız kardeşleri ile tamamen ekonomik nedenlerle evleniyorlardı. Eski Mısır ve İnkalarda soyun asaletinin devamı için kardeş-kardeş evlilikleri sık yapılırdı. Mısır'da bu o derece abartılmıştı ki prenseslerin asil kanı tahtın varislerinden başkalarına geçirmeleri kesinlikle yasaktı. II.Ramses'in kendi kızı ile evlendiğini gösteren kanıtlar vardır. Tarihîn zekası ile tanıdığı Kleopatra da bir baba-kız evlenmesinden doğmuştu."

Semavî dinlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ensest/ fücur evlilik ayetler ile (Tevrat:Leviler Suresi ve Ku'ran: Nisa Suresi) yasaklanmıştır. Ancak akraba evliliğine ilişkin bir yasak yoktur.

"Çeşitli dinlerde akraba evlilikleri ile ilgili kurallar getirilmiştir. Çağcıl devletlerin medenî hukuklarını geniş ölçüde etkilemiş bulunan iki büyük din Müslümanlık ve Hıristiyanlık, evlenme engelleri arasında yakın hısımlığa büyük önem verirler.

Ortodoks Kilisesi hukuku prensip olarak yedinci dereceye kadar kan hısımları arasında evlenmeye izin vermez. Katoliklerde ikinci derece kuzen evlilikleri özel bir izne bağlıdır."


6.Akraba Evliliğinin Tarihi Görünümlerinden Bazi Örnekler


Bu yazının içeriği, semavî olmayan dinlere mensup kültürlerin erken dönemlerinde akraba evliliğinin olup olmadığına ilişkin bir yargıda bulunacak verilere sahip değildir. Ancak Japon Medenî Yasası'nın akraba evliliğini yasaklaması, daha önceleri bu tür evliliklerin olduğuna ve bazı sakıncalarının görüldüğüne işaret etmesi bakımından anlamlıdır.

İbn Haldun'un toplumsal tarih niteliğindeki Mukaddime adlı eserinde el-asabiye bağı önemle vurgulanmaktadır. Bu kavramın akraba evliliğini kapsaması normaldir. İbn Haldun kent hayatının (ümran) ilerleyen dönemlerinde "el asabiye"nin dayanışma ruhunun zayıfladığını ve uygarlıkların çöktüğünü belirtmektedir. İslâm düşünürü olarak, onun kültür çevresi 14-15. yüzyıl Endülüs ve Kuzey Afrikadır. Ancak belirlemeleri
bakımından dünya genelinde beşerî bilimler açısından kabul gören bir ünü vardır. Konu geçmiş ile bugünü bağlayacak daha ayrıntılı çalışmalara muhtaçtır. Güncel verilerde Arap kültüründe akraba evliliğinin yüksek olduğu bilinmektedir. Bu konuyla
ilgili olarak Hz Muhammed'in amcasının oğlu Hz.Ali ile kızı Hz. Fâtimâ'nın akraba evliliği yapmış olmalarının bir sünnet-i seniyye teşkil edip etmediği de dikkate değer bir yön olarak akılda tutulmalıdır.

Türk kültürünün İslâm öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur. Türk kültür tarihi ile ilgili çalışmalarda bir kabile ve boy anlayışının geçerli olduğu bilinmektedir.

Örneğin kavimden devlete geçişte İbn Haldun'un ifadesiyle "el-asabiye" benzer bir duygusunun önemini inkar etmek mümkün değildir. Kut (kutsallık), küç (yönetim gücü) ve ülük (toplumsal düzeyde üretim ve paylaşım süreçleri) Türk tarihinin toplumsal yapı ve yönetim anlayışının belli başlı göstergeleri olarak belirtilmektedir.

Uruk /boy/ güçlü olmalıdır. Ancak akraba evliliğinin bugünkü anlamda geçerli olup olmadığının ortaya konulması başlı başına bir çalışma olarak düşünülmelidir. Mete Hanı'ın amcasının kızıyla evlenmesi bir örnek olarak verilebilir. İslâmiyet öncesi Türk tarihinin genel olarak Arap kültür çevresinden farklılıklar gösterdiği bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak İslâmiyet'in kabulüyle bu iki kültür çevresi önemli düzeyde bir etkileşime girmiş, hemen hemen Türk tarihinin İslâmî dönemi inceleme ve araştırmalarda ön koşuna çıkmıştır. İslâmiyet'in kabulünden sonra da geniş bir coğrafyada akraba evliliğinin incelenmesi ilgilenilmeye değer bir konu olmalıdır. Türk Dünyası'nın yayıldığı geniş coğrafyadaki kültürel etkileşimlerin ve uzun yıllarını egemenliği altında geçirdiği yönetim, ideoloji ve dünya görüşünün akraba evliliği yapma anlayışını nasıl etkilediği konusu da dikkate değerdir. Hem Türk coğrafyasında hem
İslâm coğrafyasında bugün kendinî gösteren akraba evliliği olgusunun değişik çalışmalar ile ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması dünya genelinde bu konunun anlaşılmasında önemli bir yer edecektir.

Güncel araştırma verileri, özellikle Anadolu'da, dikkate değer oranda akraba evliliğine işaret etmektedir.İlk bakışta Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki evlilik oranının yüksekliği, kentleşme, eğitim ve refah düzeyinin düşük olması ile açıklanabilse de Anadolu'nun geneliyle karşılaştırıldığında bu oran yüksekliğinin daha çok kültürel nedenli olduğu izlenimi doğmaktadır Anadolu Türk kültürünün İslâm öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur.

7.Günümüz Toplumlar nda Akraba Evliliğine İlişkin Notlar


Akraba evliliği ana ve baba yönünde iki ana gelişme şekli göstermektedir. Ancak yaygın olarak baba soyu gelişmesi (amca oğlu-amca kızı ve amca oğlu-hala kızı) etkilidir. Kentleşmenin gittikçe artması ana yönünde gelişen akraba evliliği örneği
verebilmektedir.

"Akraba evliliğinin en fazla rastlanan biçimi olan amca kızı-amca oğlu evliliğine ilişkin olarak araştırma sonuçlarına dayalı farklı görüşler bulunmaktadır. Barth (1954) amca kızı evliliğinin, soy sop dayanışmasını (solidarity) sağlayıcı bir rol oynamakta olduğu görüşündedir. Rosenfeld (1958) amca kızı evliliğinin mal-mülkün akrabalık grubu içinde kalmasını sağladığını savunmaktadır.

Murphy ve Kasdan (1959)'a göre amca kızı evliliği babasoyunun doğal bölünme sürecinin engellemektedir. Patai (1959)'ye göre amca kızı evliliği babayani mirası kendi içinde muhafaza etmekte,savunma gücünü kuvvetlendirmekte,hane halkı yapısının kararlılığını(stability) sağlamakta ve eşlerin statülerinin eşitliğini pekiştirmektedir. Yine Cuisenier (1962) için amca kızı evliliği eş seçimindeki seçenekler dizisinde alternatiflerle simgelenen yapının en önemli ifadesidir. Khuri (1970) amca kızı evliliğinin uyumlu aile ilişkilerine katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Hilal (1970)'e göre amca kızı evliliği içinde kadın eş olarak güvence (namus açısından) altındadır. Pastner'e (1979) göre de evlilik örüntüleri ile üretim tarzı ve siyasi yol arasındaki ilişki iki farklı evlilik stratejisini ortaya çıkarır. Bunlardan birincisi siyasi görevlerin ve toprak sahipliğinin yararına olan evlilik yatırımı
babayanındaki akrabaların dağılımını engellemektedir. İkincisinde de akrabalık organizasyonunda iki yandanlığı ve kardeş birliğinin önemini yansıtmaktadır.

Batı toplumlarında akraba evliliğinin bisikletin ve otomobilin icadıyla azaldığı belirtilirken, akraba evliliğinin azalmasında en önemli etken kent nüfusunun ister istemez ortaya koyduğu tesadüfi nüfus yapısıdır. Sanayi toplumunun ve buna bağlı
olarak kentleşmenin değişik bölgelerden insanları bir araya getirmesi akraba evliliklerinin azalmasına neden olarak gösterilmektedir. Örneğin ABD'nin karışık ve hareket halindeki halkı onbinde sekiz (0.008) kardeş çocuğu evliliği ile yeni akıma iyi bir örnektir. Bu tür evliliklere Utah eyaletinde 1870'te %1, 1890'da %0.25, 1910'da %0.1 oranında rastlanmaktaydı. Günümüzde ise yok gibidir. Fransa'da Loire-et-Cher'de bu oranlar 1918'de %6, 1932'de 963 ve 1952'de %1 idi.
Anthony Smith bazı ülkelerde kardeş çocuğu ile evlenme oranlarını şöyle vermektedir:
İspanya % 4.6
Japonya (Nagasaki) % 5.0
Japonya (Tarımsal Bölge) % 7.0
İsviçre (Alp Köyleri) % 11.0
Hindistan (Bombay'da Parsi Etnik Grubunda) 12.0
Brezilya (Köyleri) % 19.5
Fiji Adaları % 29.7
Yukarıdaki tablodan anlaşıldığı kadarıyla, akraba evliliği oranları köylerden kente, doğudan batıya geldikçe azalmaktadır.


8. Türkiye’de Akraba Evliliği Hakkinda Bazi Belirlemeler


Akraba evliliklerinin oranı endüstrileşmiş Batı toplumlarında çok düşük olmasına rağmen, Türkiye akraba evliliğinin yüksek olduğu ülkeler (bazı Asya ülkeleri ve İslâm ülkeleri) arasındadır. Tercihli amca kızı evliliği Orta-Doğu ülkeleri ile birlikte Türkiye'de de görülmektedir. Türkiye'de akraba evliliklerinde başı kardeş çocukları evliliği çekmektedir.

Türkiye'de akraba evliliklerine ilişkin ülke çapındaki veriler, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968'den bu yana beş yıllık aralarla düzenli olarak yapılan demografik araştırmalardan elde edilmektedir. 1968 Türkiye'de
Aile Yapis ve Nüfus Sorunlar Araştirmasi sonuçlarına göre Türkiye'de evli çiftlerin yaklaşık olarak üçte birinin (9629) birbirleriyle yakın akraba oldukları görülmektedir.

Atalay'ın (1981) çalışmasında geniş ailede akraba evlilikleri oranı yadsınmayacak kadar yüksektir. Çekirdek ailelerde evli çiftlerin yüzde 17'si birbirleriyle akraba iken, geniş ailede bu oran yüzde 83'e çıkmaktadır. Kocası amcasının oğlu olanların yüzde 79.6'sı, kocası dayısının, halasının, teyzesinin oğlu olanların yüzde 84.6'sı geniş ailede yaşamaktadır. Çekirdek ailede yaşayanlardan ise, kocası amcasının oğlu olanlar yüzde 20, halasının, dayısının, teyzesinin oğlu olanlar ise yüzde 15
oranındadır. Birinci derecede yakın kan akrabaları ile evlenme, geniş ailede yaşayanlarda en fazla görülmesine karşın, uzak kan akrabaları ile evlenme de en fazla çekirdek ailede yaşayanlarda görülmektedir. Çekirdek ailelerde kocası ile çeşitli derecelerde akraba olanların oranı, geniş aileye oranla oldukça düşüktür. Geniş aile biçiminde akraba evliliği oldukça pekişmiştir. Geniş ailede akraba evliliklerinin yüksek olması, toprağın miras yolu ile bölünmesini önlemek veya aynı nedenle birleştirilmesini sağlamak, ailedeki bütünlüğü korumak,asillik ve rençberlik özelliklerini pekiştirmek gibi nedenlere bağlanabilir.

Şaylı çeşitli gruplarda yaptığı araştırmalar sonucunda akraba evliliği sıklığının %24-33 oranları arasında değiştiğini bulmuştur. Başaran'ın Diyarbakır'da yaptığı çalışmalarda, merkezde %34 oranında olan akraba evliliği sıklığı, köylerde %40'a çıkmaktadır. Kalyoncu, Silivri'nin Fener köyünde akraba evliliği sıklığını %1, Rize'nin Maden köyünde %47 olarak bulmuştur. Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ard arda doğan 10.000 yeni doğanda yapılan bir çalışmada da akraba evliliği sıklığı %2] olarak bulunmuştur.

Periyodik olarak yapılan nüfus ve sağlık araştırmalarına göre oldukça hızlı ekonomik, sosyal ve demografik değişmelerin yaşandığı Türkiye'de akraba evliliğinin yaygınlığı devam etmektedir.


Akraba evliliği hem kadın hem de erkeğin eğitim düzeylerinin yüksek olduğu, Türkiye'nin gelişmiş yörelerinde yetişen ve bu yörelerde yaşayan ve kent kökenli gruplar arasında düşük düzeylere inmekte, ancak geri kalan nüfus gruplarında yaygın bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye'de doğurgan yaştaki her dört kadından birinin eşiyle akraba olması, bu kadınların önemli bir bölümünün de başlık parası alınan, imam nikahı kıyılan, geniş aile içinde yaşayan ve evliliği ailesi tarafından kararlaştırılan kadınlar olması, Türkiye'de yalnızca akraba evliliği bakımından değil, evliliğin kuruluşuna ilişkin diğer özellikler bakımından da gelenekleri sürdüren ve belki de toplumsal modernleşme ile büyük oranda uyum sorunları yaşayan büyük bir kitlenin varlığına işaret etmektedir.

Gerek (anadil île yaklaşık olarak belirlenen) etnik köken, gerekse bireylerin yetiştiği yörelere göre akraba evliliği oranlarında önemli farklılıklar bulunması, akraba evliliklerinin nedenleri arasında yöresel/kültürel geleneklerin önemli bir yer tuttuğuna işaret etmektedir.

Geleneksel yapı ve toprağa bağımlılık, kan yakını evliliklerin sayısını arttırmıştır. Eğitim ve yaşam düzeyi yükseldikçe akraba evliliklerinin sıklığında da azalmalar gözlenmektedir. Sosyo-ekonomik gelişme, şehirleşme, endüstrileşme ve eğitim düzeyinin yükselmesi ile ailenin kuruluşundaki birçok gelenekler ortadan kalktıkça akraba evliliği sıklığında azalmalar görüleceği kuşkusuzdur.


9. Semavi Din Metinlerinde Evlenmeleri Uygun Görülmeyenler


Yeryüzünde pek çok dinîn varlığından sözetmek mümkündür. Dinler bazı özelliklerine göre belirli öbeklere ayrılmaktadır. Önemli din öbeklerinden birisi Semavî Dinler, İbrahimî Dinler,Kitabî Dinler veya Tek Tanrılı Dinler olarak adlandıran ve Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan oluşan din öbeğidir. Semavî dinler dışındaki tüm dinlerin evlilik ve akraba anlayışlarının bir dökümünü yapabilmek hemen hemen güçtür.

Ancak, uzun yıllardan beri akrabalık ve evlilik konusunda
çalışan araştırmacıların bir kısmı inceledikleri ilkel toplumlar yoluyla bazı Doğacı (Naturist) ve Ruhçu (Spritualist) din anlayışlarının telakkilerini yansıtmışlardır.

Budizm, Brahmancılık, Şintoizm, Hinduizm gibi semavî olmayan daha gelişmiş dinlerin de toplumsal hayatı düzenleyen kurallarının olduğu kesindir. İngiltere'de yapılan akraba evliliği ile ilgili bazı çalışmaların Hindistan örneklemi kullanması
bu bölgedeki dinlere mensup aileler arasında da akraba evliliğinin görülmesinin bir işaretidir. Japonya'da medeni kanunun akraba evliliğini yasaklaması daha önce bu ülkede yaşayan dinlere mensup ailelerin akraba evliliği yaptığına işaret etmektedir.

Türkiye nüfusunun hemen hemen tamamı Semavî dinlerden İslâm dinîne mensuptur. Genel nüfusa oranları az olsa da Müslümanlık dışında kalan nüfusun Musevi ve Hıristiyan olan kesimi de Semavî din anlayışındadır.Tarihîn eski zamanlarından beri kültürün oluşumunda etkili olan bu dinlerin akraba evliliğine ilişkin emirleri doğrudan akraba evliliği kavramından hareketle değildir. Bu dinlerin evlilikte birinci derecede üzerinde durdukları konu kimler ile evlilik yapılmayacağını belirtmek şeklindedir. Yani, bu dinler evlenilmesi günah olan yakın akrabaları belirtmektedir. Yapılması yasaklanan ensest/fücür olacak ilişkinin sınırlarını belirtmektedir.

Uzun zamandan beri dünyanın değişik yörelerinde yapılan akrabalık ve evlilik araştırmaları da,bir iki örnek dışında, çok genel olarak ve önemli ölçüde ensestin/fücürün kabul görmediğini göstermektedir.

Semavî dinlerin de evlilik yapmayı ve cinsel ilişkide bulunmayı yasakladığı akrabalar, tüm dünyada ensestin/fücürün kapsamını hemen hemen belirlemiştir.
Kuran'ı Kerim'de

"() Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin.Çünkü bu edepsizliktir, (Allah'ın) hısm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur.

Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız,karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız- eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüp-
hesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."


Bu ayetten anlaşılan şu ki kardeş çocuklarının ve kardeş torunlarının evliliği olarak kavramlaştırılan birinci dereceden ve ikinci dereceden akraba evliliği İslâm dinînce yasaklanmamıştır. Hatta, Hz. Muhammed'in kızı olan Hz. Fatimâ Hz. Muhammed'in amcasının oğlu olan dördüncü halife Hz. Ali ile evlenmiştir. Hz. Muhammed'in sünnetlerini uygulamada ve Ehl-i Beyt'e saygı göstermede çaba sarf eden İslâm Dünyası'nın akraba evliliği konusunda böyle bir bilinçle hareket ettiği düşünülebilir.

Akraba Evliliğinin Kültürel Nedenleri-Ankara Örneği çalışmasında anket uygulanan kişilerin bir kısmı akraba evliliği ile din arasında bir bağıntı kursa da tamamen dinî bir nedenle akraba evliliği yapılmadığı dikkat çekmektedir. Belki ileride yapılacak bir çalışmada böyle bir hipotezden hareket edilebilir. Bu çalışmada akraba evliliğine İslâm dinînin bakışı konusunda araştırma kapsamındaki kadınların ve erkeklerin yarıdan fazlasının (%5 5 ve %60) görüşü akraba evliliğinin din tarafından desteklendiği yönündedir.

İslâmiyet öncesi Semavî dinlerden olan Musevilik/Yahudilik'te de bu dine inananların evlilik konusunda kendilerine yasaklanan kimseler vardır.
Bu kimseler hemen hemen Kuran-ı Kerim'deki evlenilmesi yasak kimseler listesiyle, süt anne ve süt kardeşler ayrı tutulur ise aynıdır.

Kitab- Mukaddes'in Eski Ahit (Tevrat) kısmı Levililer Suresinde şu ayetler yer almaktadır:

" 6-Sizden hiç biri kendi yakın akrabasından birine
onun çıplaklığını açmak için yaklaşmayacaktır; Ben
Rab'ım
7-Kendi babanın çıplaklığını, ve ananın çıplaklığını açmayacaksın, senin anandır; onun
çıplaklığını açmayacaksın.
8-Babanın karısının çıplaklığını açmayacaksın; o senin babanın çıplaklığıdır.
9-Kendi kız kardeşinin, babanın kızının,yahut ananın kızının çıplaklığını, evde doğmuş olsun yahut dışarıda doğmuş olsun, onların çıplaklığını açmayacaksın.
10-Senin oğlunun kızının, yahut kendi kızının kızının çıplaklığını, onların çıplaklığını açmayacaksın; çünkü onların çıplaklığı seninkidir.
11- Babanın karısının kızının çıplaklığını, babandan olan senin kız kardeşindir, onun çıplaklığını açmayacaksın.
12-Babanın kız kardeşinin çıplaklığını açmayacaksın; o senin babanın yakın akrabasıdır.
13-Ananın kız kardeşinin çıplaklığınıdır.
14-Babanın kardeşinin çıplaklığını açmayacaksın, onun karısına yaklaşmayacaksın, senin yengendir.
15-Kendi gelininin çıplaklığını açmayacaksın; oğlunun karışıdır; onun çıplaklığını açmayacaksın.
16-Kardeşinin karısının çıplaklığını açmayacaksın; o kardeşinin çıplaklığıdır.
17-Bir kadınla onun kızının çıplaklığını açmayacaksın: onun oğlunun kızını yahut kızının kızını, onun çıplaklığını açmak için almayacaksın; onlar yakın akrabadır; alçaklıktır.
18-Bir kadını kendi kardeşi üzerine, onu kıskandırmak, o hayatta iken kendi yanında çıplaklığını açmak için almayacaksın."


Museviler arasında da akraba evliliği yapıldığının en önemli ve eski iki kanıtı, gene Tevrat'ta belirtilen, Hz. İsak'ın, amcasının kızı ile ve onun oğlu olan Hz. Yakub'un ise dayısının kızları ile evlenmeleridir.


Akraba evliliğinin Yahudiler arasında yaygın olarak yapıldığına ilişkin bir bilgiye ulaşılmamıştır. Ancak İsrail'deki Müslüman ve Hıristiyan Arap nüfusun akraba evliliği yapma eğilimi çeşitli nedenlerden dolayı oldukça yüksektir.
***
Milliyet 02 Kasım 2006 / Perşembe
http://www.milliyet.com.tr/2006/11/02/son/sondun09.asp









ALEVİLİKTE SÜNNET




Hasan Ali İçlek Dede


Alevi Akademisi
II. Başkanı

Sünnetin, özelikle inanıştan kaynaklanan örf, adet ve gelenekle birlikte bir ikrar bağı olarak görülmesindeki ana etken, insan sağlığı açısından biyolojik ve tıbbi bir öneme sahip olmasıdır. Farklı toplum ve dinlerde geleneksel kültür haline gelen bu uygulamanın elbetteki inançsal ve sosyal boyutları gözardı edilmemelidir.

Konun tarihsel boyutu, Halil İbrahim Peygamber dönemine kadar gerilere uzanır. Gelenekselleşerek günümüze kadar geldiği söylenebilir. İbrahim Peygamber’in başlatmış olduğu bu gelenek, gerek İslam dininde gerekse diğer din ve topluluklarda birbirinden farklı uygulamalarla devam ettirilir. Sünnetin sadece erkeklere özgü olmadığı, bazı din ve kültürlerde kadınların da sünnete tabi tutulduğu görülmektedir.

Biz konunun Alevilik’teki anlam ve önemini, nasıl uygulanıp yaşatıldığını ele alacağız.

İslam dinindeki anlamı ve yorumu da, elbetteki toplumsal koşullar ve yaşam biçiminin etkisinde şekillenmiş, kabileler arası dostluk ve barışın sürekli kılınmasında rol oynamış, karşılıklı dayanışma ve saygının sağlanmasında kirvelikten de yararlanılmıştır. Alevilik konuya fazlasıyla önem vermiş, kirveliği geliştirip belirleyici kriterlerden biri haline getirmiş, zengin motiflerle süsleyip zenginleştirmiştir.

Alevi Toplumunda Kirvelik

Alevi toplumundaki kirvelik ve sünnet yaklaşımını, inanç, biyoloji ve sosyolojik açılardan değerlendirmek doğru olur.

Aleviler, kirvelik ve sünnet olgusunu, Sünni İslam şeriatından oldukça farklı bir biçimde algılarlar. Kirvelik birbirini seven ve bunu nesilden nesile ikrar bağı olarak sürdüreceklerinden emin olup kanaat getirilen kişi ve aileler arasında gerçekleşir. Yani tarafların gönül ve rızalarıyla kirve olunur. Bununla birlikte aile ya da kabileler arasındaki düşmanlıklara son vermek, barış ve dostluğu sürekli kılmak amacıyla da kirvelik tesis edilir. Taraflar uzlaştırılıp, kirvelik bağıyla birbirine bağlandıktan sonra, düşmanlık ve kan davaları son bulur. Bu yanıyla barış aktının kutsal bir güvencesi rolüne de sahiptir.

Amaç hatayı asgariye indirgemek, toplumsal yaşamda birlikteliğin, dostluğun, kardeşliğin devamını sağlamaktır. Kirvelik, bu amaca yönelik manevi bağ ve kutsal törelerden biri olarak karşımıza çıkar.

Tüm bunlar dikkate alındığında Alevi toplumunda kirve olan kişiler ve aileler arasında evlilik kesinlikle söz konusu olmaz. Kirvelik de, Musahiplik ikrarı oranında kutsal ve mukaddestir. Hz. Muhammed Mustafa’ya ve Oniki İmamlar’a duyulan sevgi ve saygıyla bütünleştirilerek akt edilerek ömür boyu ve kuşaktan kuşağa devam eder.

İnançsal manadaysa, Hak-Muhammed-Ali üçlemesini teyid ederek Hakk’ın birliğini onaylamak, Ehl-i Beyt soy geleneğine bağlılığı ifade ederek toplumsal barışı yaşama dönüştürmektir.

Kirvelik akti sırasında, kişiler veya aileler, kendi aralarında, Oniki İmamlar’ı ifade amacıyla birbirlerine Oniki Kuruş vermiş sayılırlar. Böylece ikrar verilmiş, gülbenk alınarak ikrar kapısından içeriye adım atmışlardır. Artık her iki ailede karşılıklı sevgi, saygı ve dayanışma duygu ve yükümlülükleri sürekli olarak yerine getirilmeye çalışılır.

Sünnet Erkânı:

Çocuğunu sünnet edecek aile en az bir veya iki hafta önceden lokmasını da yanına alarak çocuğuyla birlikte kirvesini ziyaret eder. “Sünnet erkânı”nın yapılacağı günü ve koşuları birlikte kararlaştırırlar. Kirve; olanakları ölçüsünde bir takım hediyelerle birlikte, sünnet erkânının yapılacağı gün ya da bir süre önce kirvesinin evine gider. Çocuğunu sünnet edecek olan aile kendi yakınlarını, dostlarını, konu komşunu da davet eder.

Küs ve dargın olduğu komşularıyla barışması, onların da gönlünü yaparak, Muhammed honçasında (sofrasında) bulunmalarını sağlaması gerekmektedir. Açıkça görüleceği gibi, kirvelik, Aleviler’de, barışın sağlanmasında önemli kurumlardan biri olarak varlığını sürdüre gelmektedir. Sünnet işlemi yapılmadan önce erkân yerine getirilir. Kurbanlar kesilir, Muhammet Honçası kurulur. Honçanın üzerine bir sini, içerisine kullanılmamış bir havlu ve bir kalıp sabun konulur.

Aile eğer çocuğuna her hangi bir yatırı, Hızır, Düzgün Baba gibi kutsal ad ve mekânları kirve tutmuşsa, mekânlardan getirilmiş olan teberrik de Muhammed sofrasının üzerine konulur. Gerektiğinde bir de vekil tayin edilerek sünnet işlemi yerine getirilir.

Erkân esnasında, hazır bulunan cemaat ayağa kalkar. Honçanın baş tarafında Dede veya erkânı yerine getirecek olan kişi yerini alır. Kirve, sünnet edilecek çocuk, anne ve babası, ailenin diğer bireyleri sırasıyla dedenin karşısında saf tutarlar. Dede, kirvelik ve sünnet konusunda kısa bir bilgi sunduktan sonra, “gerçeğe hü” deyip, cemaati edeperkâna davet ederek, erkânı başlatır.

Erkânı başlama gülbengi:

Bism-i Şah, Allah Allah!
Adem Ata geldi dünyaya oldu zürriyet,
İbrahim Peygamber’den kaldı bu âdet,
Hakk’a kul olduk, Muhammed Mustafa’ya ümmet,
Hem farzdır, hem sünnet,
Muhammed-Ali’ye verelim selavat,
Allahümmesali ala Seyyidina Muhammed
Ve ala Ali Seyyidina Muhammed! Dünya kuruldu pazartesi,
Hakk’a kul olana indi Muhammed Mustafa,
Ol Oniki İmam ikrar honçası,
Muhammed Ali’ye ikrar verdik olduk Ehl-i Beyt bendesi,
Yolumuz erkânımız sana bağlı ya Hüseyin-i Deşt-i Kerbelâ,
Sen kabul eyle ikrarımızı, Hakk’a niyazımızı!
Hak la illahe illalah
Muhammed’en Resullullah, Aliy-ün veliyullah,
Ehl-i Beyt-i Keremullah, Ademi Seyfullah
Nur-i Naciyullah, İbrahim-i Halilullah, İsa-i Ruhullah, yüzü suyu hürmetine!
Erenlerin, velilerin, nebilerin, mürşid-i kâmillerin, pir-i pakların yüzü suyu hürmetine,
Şu an yerine getirdiğimiz Oniki İmamlar ikrar erkânını huzur-u makamında kabul ve makbul eyle yâ Rabbim!
Ali-el Murtaza’nın ilm-i irfanından, Hasan-ul Müçteba’nın kemaletinden, Şah Şehid-i Kerbela İmam Hüseyin’in yol ve erkânından bizleri ayırma, mahrum etme yâ Rabbim! Mansur’un dârından, Mürşid-i kâmilin didarından, bizleri mahrum eyleme yâ Rabbim!
Sana gönül verenleri, birliğini kabul edenleri, yol ve erkânında talip olanları ikrarından mahrum eyleme ve ikrarından dönene lanet eyle yâ Rabbim!.
İkrarından dönenin selâmını, kelâmını, lokmasını, Ehl-i Beyt’e bende olan cana nasip eyleme yâ Rabb’ül-alemin!
Yolumuzu yolsuza, pirsize, ikrarsıza, arsıza düşürme! Muhammed Mustafa ol Şah-ı Merdân
Ali el-Murtaza sana sığındım
Haticet’ül- Kübra, Fatimet’ül-Zehra, Hasan’ül-Müçteba
Hüseyin-i Kerbelâ sana sığındım! İmam Zeynel ile Muhammed Bakır
İkrar meydanına geldik çok şükür
Caferi Sadık’a erdik çok şükür
Kâzım Musa-Rıza sana sığındım! Muhammed Tâki’ye verdim salavat
Ali ül -Nâki’den istedim himmet
Hasan’ül-Askeri eleman mürvet
Mehdi Sahib-i Zaman sana sığındım! On Dört Masum-u Pak Güruhu Naci
Onyedi Kemerbest derdim ilacı
Hünkâr-ı Evliya serimin tacı
Hünkâr Bektaş Veli sana sığındım! Virdi Derviş senin kulun kurbanın
Yarın arasatta ulu divanın
Senin müminlere çoktur ihsanın
Hüseyin-i Kerbela sana sığındım! Dil bizden, nefes Şah Şehid-i Kerbela İmam Hüseyin’den ola!
Gerçek erenler demine hü mümine yâ Ali!

Gülbengin bitimiyle başta kirve, sünet olacak kirvesiyle birlikte diz üstüne gelip honçayı niyaz ederek, gönlünden geçen bir Hak lokması’nı tepsiye atarak, tekrar niyaz edip geri çekilir. Ardından çocuğun annesi, babası ve daha sonra orada bulunan cemaat honçayı niyaz edip lokmasını attıktan sonra niyazlarını yenileyip geri çekilirler...

Sıra bizzat sünnetin yapılmasına gelmiştir. Sünneti yapan kişi ya da sünnetçi, kirve, kirveler elerini yıkamak üzere, ellerini üst üste gelecek şekilde yıkamaya başlarlar. Yıkama işlemi üç kez „Yâ Hak, yâ Muhammed yâ Ali” denip tekrarlanır. Bu işlemin anlamı, sünnet olacak çocuktan akan kanın, aileler arasında oluşan ikrar bağının kutsanmasıdır. Sünnet işlemi bitikten sonra kirvenin orada kalması artık uygun görülmez. Ancak kirve bir zaman sonra kirvesi olan çocuğun tekrar ziyaretine gider.

Sosyal boyutlarıyla kirvelik kurumu, Alevi toplumu açısından dayanışmanın, barışın, dostluğun, birlikte hareket etmenin başlıca kaynaklarındandır. Bu, birçok temel kurum ve değerlerden, vasıf ve kriterlerden sadece bir tanesidir.

Biyolojik ve tıbbi anlamda sünnetin, insan sağlığı bakımından da yararlı olduğu bilinmektedir






Sünnet, bu tabir hassaten erkeklerin sünneti hakkında kullanılır. Kadınların sünneti için ayrı bir kelime vardır ki, o da hafz’dır. Sünnet geleneğinin kökeni, Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda, günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar dayandığı düşünülmektedir. Sünnet, mısırlılar, israililer, edomiler, ammon iler ve moabı gibi, eski kavimlerde icra edilen umümi bir gelenektir. Zira Tevrat’ın hükmü de böyledir. Kaynak: Tevrat, Yeremya, Bap: 9, ayet 25-26.

Ebü Hüreyre’den: Hz. Muhammed’in: «Hz. İbrahim seksen yaşında olduğu halde, Kaddum köyünde sünnet oldu,» dediği rivayet olmuştur. Kaynak: Sahih-i Buhari (M.810-869), hadis No: 1379, D.İ.B.Y.

Hz. İbrahim’in sünnet olduğu yaş hakkında buradaki rivayetten başka Malik, Evzai tarafından yüz yermi yaşında iken, marangoz aleti olan keserle kendi kendini sünnet ettiği rivayet olmuştur. Mühim bir ilave olarak hemen şunu da belirteyim ki, sünnet’ten Kur’an’da değil, hadislerde bahsedilir.

Sünnet (hitan) ile alakalı mevcut ve mevsuk eserlerde, bu geleneğin menşei, ilk manası, yayılması ve inkişafına dair muhtelif gürüşler vardır. Bu görüşleri tek-tek tetkik etmek lüzümlu görmiyorum. Ancak işaret edilmesi gereken husus, özellikle Müslümanlık ta yaygın olarak kız çocuklar da sünnet edilirler. Kız çocuklar da sünnet, kadınların tenasül uzvunun bızr denilen kısmının bir parçasının kesilip-alınması şeklinde yapılmaktadır. Bu uygulama, kadınların zevk ve isteklerini körertmek için yapılan insanlık dışı bir uygulamadır.


TALİB TOPLUMUNDA SÜNNET GELENEĞİ

Talib Yol’una göre Sünnet, bu tabir hassaten sadece erkek çocuklara özgü, temizlik için yapılan cerrahi bir ameliyattır. Sünnet ameliyattının hangi yaşlarda yapılacağına dair ise, ortak bir görüş yoktur. Genel olarak kabul gören görüş, 4 ile 12 yaşlar arasında değişmektedir. Ancak erkek çocuklarının sünnet ameliyatını yerine getirmek, her anne-baba’nın isteği ve asli görevidir.

TALİB TOPLUMUNDA KİRVELİK KURUMU

Talib Yol’una göre kirvelik, iki aile arasında karşılıklı saygi, sevgi ve göven esasına dayalı, manevi bir dostluk bağı olduğu gibi, iki aile veyahut iki kabile arasındaki düşmanlıklara son verip, toplumsal barışı, huzur ve göveni sürekli kılmak amacıyla da kirvelik tesis edilir. Sünnet ameliyatı sırasında kirvenin kucağında kan damlanması, iki aileyi veyahut iki kabileyi, birbirine bağlıyan ve dostluk bağını sürdüren en güçlü inanç unsuru olmuştur. Sünnet ameliyatı ile birlikte, iki aile veyahut iki kabile, kirvelik ikrarı kapısından içeriye adım atmış olup, mümkün mertebe, imkanlar dahilinde kirvelik sorumluluklarını yerine getirmekle mükellef’dirler.

İşaret edilmesi gereken mühim bir husus da, iki kirve ve onların eşleri, birbirlerine bacı kardeş derecesinde’dir. İki aile arasında evlilik kesinlikle söz konusu olmaz. Kirve çocukları ise, birbirlerine bacı kardeş derecesinde’dir, birbiriyle asla ve asla evlenmedikleri gibi, onların çocukları ve torunları da birbiriyle evlenmezler.

Yukarıda ana hatlariylan belirtilen kuralları ihlal eden talib, başkalarına ibret dersi olacak bir cezası olmak üzere „müşkül“ sayılır. Müşkül kişi, özünü Pir divanında dara çekip aklanmasa „Yol düşkünü“dür; düşkün kişi toplumdan dışlanır.

TALİB TOPLUMUNDA SÜNNET DÜĞÜNÜ

Erkek çocukların sünnet edilmesi münasebetiyle yapılan sünnet düğünü, ailelerin iştimai vaziyetlerine göre, kapalı mekanlardan tertiplendiği gibi, açık bir alanda da kadın-erkek bir arada davul-zurnalı, oyun ve halaylara vesile olur.

Çocuğunu sünnet edecek aile, dört hafta önceden miaz’ını da yanına alarak çocuğuyla birlikte kirvesini ziyaret eder. Bu ziyaretin anlamı ise, iki aile bir araya gelerek sünnet düğünü tarihini ve koşuları birlikte kararlaştırırlar. Alınan kararın akabinde hazırlıklara başlanır ve davetiyeler dağıtılır. Diğer mühim bir nokta, zengin ve fakir, tüm komşular sünnet düğününe davet edilir.

Dügün günü addet gereyi kirve çocuğu evine götürür, banyo yaptırır, imkanlar dahilinde çocuğa gözel elbiseler giydirir. Bu arada çocuğun ailesi tarafinda çocuk için bir oda ve özel bir yatak hazırlanır ve oda süslenir. Kirve, komşular ve davetliler çocuk için hazırlanmış olan mekana gidip, yerlerini aldıktan sonra, kirve çocuğu arka üstü yatağa yatırır ve dikkatini şeker, lokum gibi tatlıarla başka tarafa çekmeğe ugraşırken, sünnet ameliyatını yapan sünnetçi (şimdi bu ameliyatı doktor-cerralar yapar) penisin başını örten deriyi tamamen meydana çıkaracak derecede bir pens ile sıkıştırır ve keser. Yaranın üstüne bitkilerden elde edilen toz veya merhem konulur; umümiyetle bir kaç gün zarfında yara kapanır.

İşaret edilmesi gereken mühim bir husus da, sünnet ameliyattından sonra, sünnetçi bir havlu ortaya serer, sünnet düğününe iştirak edenler bu havluya para bırakarak dayanışmadan bulunup, sünnetçinin öcretini verirler. Nihayet sünnet düğününe iştirak eden konuklara verilen bir ziyafet ile sünnet düğünü de sona erer. Düğün yemeği ise, haşlama et, bulgur pilavı, ekmek ve ayrandan ibarettir. Kaynak: Varto’ya tabi Taşçı Köyünden kain, Pir Bozi Ucağ’ında bulunan risaleden alınmıştır.





Alevilikte Kirvelik

Aleviliğin köklü geleneklerinden biri olan ve bugün bile canlığıyla yaşayan bir kurum vardır. Bu tarikatta büyük bir önemi olan, kirvelik kurumudur. Çünkü bir rivayete göre Hz. Muhammed dahi torunları Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin'i sünnet etmiş ve bizzat kendisi de kirvesi olarak bu işe önem vermiştir.

Kirve olan iki aile, birbirine akrabalıktan da daha yakın bir bağla bağlanmış olurlar. Bu iki aile arasında, musahiplikte de olduğu gibi, kız alıp verilmesi bir dinsel tabudur. Çünkü, kirvelerin arasına 12 İmam kanı akmış ve ona ikrar verilmiştir.

Ehlibeyt inancı ve kutsallığı Alevilikte, çok yüksektir ve onun için, kirvelik çok yüce bir görevdir. Hz. Muhammed'in dostluğunun kurulduğu inancı olduğundan kutsaldır. Kirveler birbirlerine her zaman sever, sayar ve saygı gösterirler. Sadık ve bağlı kalırlar.

Kirvelik, Alevi kültür ve geleneklerinden oluşan temel üzerinde güçlü bir ahlak sistemi geliştirmiş ve bunu içinde uygulanmıştır. Kişiye kendi özbenliğinden kötülüklerden arınmayı, diğer insanlara sevmeyi saymayı ve toplum içinde sevgiyi ve barışa yönelmeyi etkin bir biçimde öğretmiştir.

Kirve, sünnet törenin en önemli kişilerden biridir. Kirveye daima saygı ve hürmet gösterilir.

Önceki tarihlerde, büyük anlaşmamazlıkları, kan davalarını ve aşiret arası ilişkileri düzene kavuşturmak için, kirvelik tutulurdu. Verilen değerden ötürü, kanlar bağışlanır, küskünler giderilir, anlaşmamazlıklar tatlıya bağlanmış olurdu. Bu bakımda önemi çok büyüktür. Bu, günümüzde ne kadar şartlar ve ortam değişmiş ise de sayılan eski kirvelik nedenleri, bugün için de aynı şekilde geçerlidir.



Kirve

Kirve, çocuk sünnet edilirken onun masraflarını üzerine alan ve sünnetçi önünde tutan kimsedir. Kirve, çocuk üzerine babasından ve annesinden sonra, en büyük hak sahibi olan kimse sayılır. Bir kimse, güvendiği bir kişiye kirvelik teklif ederse, teklifi mutlaka kabul edilir. Ve bu kişiler, birbirilerini “kirve” diye çağırırlar.

Teklifi kabul eden kişi, kirvesinin çocuğuna önce bir elbise götürür. Bir süre sonra çocuğun ailesi, oğlunu sünnet ettireceğini bildirirse, yapılacak bütün masraf kirveye düşer. Sünnet sırasında, kirve bir sandalyede oturarak, çocuğu önüne alır. Kollarını sıkıca tutar. Bu arada sünnetçi çocuğu sünnet eder. Sünnetçinin önünde çocuğu tutarken, kirvenin üzerine damlayan kan, kirve ile çocuk arasında, hısımlığa benzer, manevi bir bağ meydanına getirir. Bu sebeple, kirve oğlu veya kızı ile, sünnet olan çocuğun ve kardeşleri arasında evlenme olayı olmaz.

Kirveliğin, İbrahim Peygamber'in oğlu İsmail'i sünnet etmesiyle başladığı söylenir. Kirve olan aileler arasında yedi kuşak sonra ancak evlilik bağları kurulabilinir.

Kirvelik Kimden Kalma?

Gelenekler ve inanç kirvelik konusunda şu bilgileri veriyor: Kirvelikte, peygamber dostluğu vardır. Übadiyeoğlu Said, oğlunun sünnet düğünü hazırlığını yapıyor. “Ben Peygamber'e dost olacağım” diyor. O dönem, geleneğine göre, Peygamber'e elma gönderiyor. Yani onu kirveliğe davet ediyor. Sünnette, Peygamber sünnet edilecek çocuğun arkasında durarak gözlerini kapatıyor. “Herkes bundan dost oldu” diyor. “Herkesin dostluk kurduğu kişi Peygamberdir.” Kirvelik böylece bir dostluk simgesidir. Buna Hz. Muhammed dostluğu denilmektedir--------------------------------------------------------------------------------


Kirvelik üç ana grupta toplanır:

1. Kötülüğü önlemek için kurulan kirvelik, bir ailenin diğer bir aileye bilerek veya bilmeyerek bir zararı dokunursa, bu zarar can kayıbına yol açacak kadar ileri dereceye varsa da zarar veren ailenin büyüğü zarar gören aileye giderek, onlara "oniki" kuruş verip, kirvelik teklif ederdi ve eskileri unutarak dostluk bağı iki aile tarafında kurulmuş olunurdu. Bunu hiç bir aile red etmez. Bu şekilde geçimsizlik, aileler arasındaki düşmanlık ve can kayıbı önlenmiş olur.

2. İhtiyaçtan doğan kirvelik, iki ailenin kendi arasında yaptığı yardımlaşma ve hatırdan dolayı yapılır. Bu yardımlaşma, ticari ve menfaat için değil de bir ailenin diğer aileye karşı yaptığı iyilik ve dostluk örneğinin unutulmaması ve böylece devamını sağlamak için yapılandır.

3. Sevgiye dayanan kirvelik, esas kirveliğin temelini taşıyan kirveliktir. Kirvelik, kişiler arasında değil, aileler arasında kurulur.

Kuranıkerim'de, sünnet ve kirvelik detaylı bir şekilde açıklanmamıştır. Yalnız Buhari’de, Hz. Peygamber'den şöyle bir Hadis rivayet edilmiştir:

“Resulullah şöyle buyurmuştur: İbrahim Peygamber seksen yaşında olduğu halde, Şam yakınında bulunan Kaddum köyünde sünnet oldu. Hz. İbrahim sünnet olunca, zürriyet için de bu bir gelenek olmuştur. Bütün Israel-oğuları arasında âdet olan, Tevrat'ın hükmü de böyleydi. İsa Peygamber zamanına kadar bu gelenek devam edip gelmiştir. Sonradan Hıristiyanlardan bir grup, Tevrat'ın hükümünü bozup, bu eski geleneği bırakmışlar. (Buhari C. 9 ch. III).

Sünnet Mısırlılar, Araplar, Israililer, Edemiler, Cavalılar gibi eski kavimlerde icra edilen bir gelenektir. (ISRA 5 ch. 543)

.


Sünnet Töreni

Çocuğunu sünnet ettirecek anne ve baba, kirveliğe seçtikleri kişinin evine, bizzat çocuğunu alarak giderler ve kirveyi ziyaret ederler. Ona kirveliği teklif ederler. Kirveliğe davet edilen kişi, örf ve âdetlerin gereklerine uyarak, daveti kabul etmek zorundadır. Daveti kabul etmiyen kişi çok kınanır.

Sünnet töreninden, bir hafta evvel, anne-baba ve sünnet olacak olan çocuk, kirvenin evine gidip haber verir, günü tayin ederler. Gerekirse beraber davetiye çıkarıp dağıtırlar. Sünnet günü, davetliler toplanır, sazlar çalınır, oyunlar oynalınır, yenilir, içilir ve sabaha kadar eğlenilir. İkinci günün sabahı, müsait bir yerde, bir evde, bütün davetliler toplanır ve sünnet edilecek çocuk kirvenin kucağına verilir. O sırada sünnetçi üç kez:

Adem aleyhisselam dünyaya geldi. Oldu zürriyet, Hak’ka kul, peygambere ümmet. Halil İbrahim'den kaldı bu âdet, herkese oldu farz ile sünnet. Her kim Muhammed'i severse, Muhammed'e versin salavat!

Oradakiler topluca, yüksek sesle verir salavat:

Allahume salli ala seyidinen Muhammed ve ala Ali seyidinen Muhammed

Bundan sonra sünnetçi, kirvenin kucağında olan çocuğu sünnet eder ve çocuk hazırlanan yatağına götürülür. Kirve olan kişi, çocuğa verilmek üzere getirdiği hediyeleri verir. Kirve ayrıldığı vakit, çocuğun babası kirvenin getirdiği hediyelerin iki katını vererek evine uğurlar. Diğer davetliler de sünnet düğününe gelirken, durumlarına göre, sünnet evine yardım mahiyetinde, köylerde bulgur, yağ, un, şeker, koyun, keçi ve koç gibi hediyeler getirirler. Bu davetliler gidecekleri vakit, kendilerine, herkesin getirdiği hediyelere göre, gömlek, iç çamaşır, çorap, havlu ve mendil gibi hediyeler verilerek uğurlanırlar. Ayrıca sünnetten evvel hazırlanmış olan, sünnet yapıldıktan hemen sonra, ortaya “Muhammed'in kalburu” diye tabir edilen bir tepsi konur ve üstüne havlu gibi bir bez atılır. Sünnet biter bitmez, önce kirvesi ve çocuğun yakınları başta olmak üzere, tepsiye, herkes gönlünden koptuğu kadar miktar para atar. Toplanan bu para, orada bulunan dedelere, sünnetçiye ve sünnet düğününde hizmet edenlere dağıtılır. Ayrıca sünnetçiye ev sahibi de ücretini vererek razı eder.

Tabiiki bunlar köylerde uygulanan kurallardı. Bugün için başka yöntemler uygulanır. Başta sünnet düğünleri salonlarda yapılır ve orada hediye olarak takı takılır. Sünnet ise, hastanede yapılır. Çoğunlukla, zamandan ve hastanede sünnet için yapılacak müdahaleden dolayı, sünnet, düğünden en az bir hafta evvel yapılır. Artık köylerdeki gibi, düğün ortasında sünnet edilmiyor









Kürtlerde Kadın Sünneti Geleneği
18.1.2009

Kadın sünneti dehşeti

DIŞ HABERLER SERVİSİ










The Washington Post, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde yaygın olarak uygulanan kadın sünnetini haber konusu yaptı, 7 yaşındaki Şilan’ın sünnetinin dehşetini fotoğraflarla sayfalarına taşıdı

Irak’ın öteki bölgelerine göre en gelişmiş, sosyal olarak en ileri bölgesi olarak gösterilen Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde kızların sünnet edilmesi, ABD’nin etkili gazetelerinden “The Washington Post”a haber konusu oldu.


Gazete, Tuz Hurmatu çıkışlı haberinde, Kürtler arasında yaygın olarak uygulanan kadın sünnetinin “kadınların kötü durumuna ilişkin bir gösterge” olduğunu bildirdi. Kuzey Irak’ta geçtiğimiz haftalarda da erkeklere iki kadınla evlenebilme hakkı getirilmiş, çokeşlilik kararı Kuzey Irak ve birçok ülkede kadın hakları kuruluşlarının tepkisini çekmişti.

Genital sakatlanma
“Washington Post”un önceki günkü sayısında Amit R. Paley imzasıyla yayımlanan habere göre, Kürt bölgesi, dünyada kadınların yaygın olarak sünnet edildiği birkaç yerden biri. Bu yıl gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Kürt kadınlarının yüzde 60’ından fazlası sünnet ediliyor. Hatta, Kürt kentlerinden birinde kadınların yüzde 95’i, insan hakları savunucu grupların “genital sakatlanma” olarak nitelediği bu tür bir pratiğe maruz kalmış durumda.


Kadın hakları savunucusu gruplar, Afrika ve Ortadoğu’da bazı yerlerde rastlanan kadın sünnetinin Irak’ın Arapların yaşadığı bölgelerinde çok ender olduğunu belirtiyor. Kadın sünnetinin, Irak’taki Araplar arasında değil de Kürtler arasında yaygın olmasının nedeni tam olarak bilinmiyor.


Kadın sünnetini savunanlar, uygulamanın nedeni olarak Hz. Muhammed’e mal edilen bazı sözleri gösteriyor. Oysa Müslüman alimlerinin bir kısmı, bunların Hz. Muhammed’e ait olduklarının şüpheli olduğunu vurguluyor.

Baba işe karıştırılmıyor
Kadın sünneti kadın uygulayıcı tarafından yapılıyor ve erkekler işe karıştırılmıyor. Sünnet olacak kızın babasına sadece haber veriliyor. Sünnet işlemi ile tören, anne ve ebe tarafından gerçekleştiriliyor.

Pişirdiği mundar
Kürtlere göre, kadın sünnetinin iki amacı var. İlk önce, bu yolla kadının cinsel arzuları kontrol altına alınıyor. İkinci olarak da, kadın ruhen temizleniyor ve pişirdiği yemek mundar olmaktan çıkıyor. Yani ancak sünnetli kadının pişirdiği yemek yenebilir.
Kürt bölgesindeki kadın hakları savunucuları, “sünnetin zararsız ve İslam’ın gereği olduğu” şeklindeki yanlış inancı yıkmak için yoğun bir mücadele veriyor. Sünnetin en çok uygulandığı köylere gidilerek, kadınlara ve dini inanç liderlerine sünnetin kadına verdiği fiziki ve psikolojik zararları anlatılıyor.
Sağlık uzmanları, sünnetin önceden tahmin edilmesi çok zor tıbbi sonuçları olabileceğine, enfeksiyon, kronik ağrı ve bebek doğumunda riskin artmasına yol açabileceğine dikkat çekiyor.

Parlamento yasaklamıyor
Ancak Kürt parlamentosu kadın sünnetini yasaklayan bir karar almaktan geri duruyor. Sünnetin yasaklanmasını isteyenler, bu sene işlenen namus cinayetleri sayısının artmasını da, kadınların önündeki engellerin azalmadığına dair bir kanıt olarak gösteriyor. Kürt parlamentosundaki Kadın Komitesi’nin Başkanı Pakshan Zangana, “kadın sünnetine 10 yıl hapis cezası verilmesini” öngören bir yasa çıkarılması için lobi yapıyor.

‘Küçük sorun’ görülüyor
Fakat yasa taslağı, şimdiye kadar göze pek çarpmayan bu geleneğin uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulmasını istemeyen önde gelen Kürt liderlerce bir yıldan beri parlamentoda sürüncemede bırakıldı. Kürt bölgesi İnsan Hakları Bakanı Yusuf Muhammed Aziz, sorunun parlamentonun bir yasa çıkarmasını gerektirmediğini belirterek, “Her küçük sorun için yasa çıkaramayız” dedi.


Fotoğraflarda 7 yaşındaki Şilan’ın sünneti görülüyor. İşlem tamamlandığında bir torba şeker ve gazozla ödüllendiriliyor. Şilan, dinlenmesi için diğer sünnetli kızlarla bir odaya alınıyor. Sünnetçi, 5 kızı 4 bin Irak dinarı (yaklaşık 5 YTL) karşılığında sünnet ediyor. Anne Ayşa Hamid, “Bunu neden yaptığımızı bilmiyoruz ama asla durdurmayacağız, çünkü İslam ve büyüklerimiz böyle istiyor” diyor.


İslamiyette kadın sünneti yok
Prof. Dr. Saim Yeprem (eski Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı): İslamiyette kadının sünnet edilmesi diye bir şey yok. İslam dininde bunun yeri de yok. İslamda bir tek sünnet var, o da Hazreti İbrahim’den gelen sünnettir. Yani erkeklerin sünnet edilmesidir. Afrika’daki bazı bölgelerde kadınlar sünnet ediliyor. Bu daha çok yöresel geleneklerden kaynaklanıyor.



Cinsel yaşamı derinden etkiliyor
Klitorisin, genellikle ilkel şartlarda çeşitli cerrahi müdahaleye tabi tutulduğu kadın sünneti, kadının cinsel yaşamını derinden etkiliyor. Farklı türleri var. Bir uygulamada, klitoris tümüyle çıkarılıp dış dudaklar birbirine dikiliyor. “Firavun” veya “Peygamber Sünneti” adı verilen bu müdahale sonunda, kadın genital bölgesinde yalnızca âdet kanaması ve idrar çıkışı için ufak bir delik kalıyor.



Güneydoğu’da yapanlar da var
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Afrika’da değişik inanç sistemlerinde de görülen kadın sünneti, yaygın olarak şu ülke ve bölgelerde uygulanıyor: Suudi Arabistan’ın kuzeyi, Ürdün’ün güneyi, Kuzey Irak, Mısır, Suriye, İran’ın batısı, Türkiye’nin güneydoğusu, Umman, Güney Amerika’daki bazı etnik gruplar, Orta Afrika ülkelerindeki kabileler.

http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1041112 &Date=06.01.2009&b



















130 milyon kadına sünnet

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre,dünyada her yıl 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet edilirken, bunlardan yaklaşık 2 milyonunun hayatı tehlikeye yaşadığı bildirildi.

Stockholm Rinkeby Belediyesi'nde Kadın Çalışmaları Merkezi'nde danışmanlık yapan ve Uçan Süpürge İsveç Sorumlusu olan Tülin Uygur, AAmuhabirine yaptığı açıklamada, kadın sünneti geleneğinin, yaygın olarak Afrika kıtasının orta bölümünde bulunan 30 ülkede görüldüğünü belirtti.

Bu bölgedeki kadınların yüzde 72'sinin, diğer Afrika ülkelerindekibazı etnik gruplardaki veya kabilelerdeki kadınların ise yüzde 18'ininsünnetli olduğunu dile getiren Uygur, Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği, Endonezya, Malezya ve Kuzey Irak'taki bazı Kürt bölgelerindede
daha az olmakla birlikte sünnet geleneğine rastlandığını söyledi. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO), 1975 yılından sonra kadın sünnetiniincelemeye başladığını belirten Tülin Uygur, Avrupa'nın ise 1980'den sonra Afrika'dan gelen göçler nedeniyle bu soruna ilgisinin arttığını vurguladı.

Bu ülkelerden gelen göçmenlerin, kadın sünnetini, Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya'ya taşıdığını ifade eden Uygur, bundan sonra kadın sünnetinin, kadınlara yönelik şiddetin en uç uygulamalarından biri olarak tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olmayadevam ettiğini vurguladı.

Tülin Uygur, ''BM verilerine göre, dünyada her yıl 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet oluyor. Ayrıca yaklaşık her yıl 2 milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi içinde yaşıyor'' dedi.

KADIN SÜNNETİNİN KÖKENİ

Mısır'da yapılan arkeolojik kazılarda, bazı kadın mumyaların sünnetli olduğunun belirlendiğini, kadın sünnetinin, MÖ 1600'lü yıllardan kalan duvar resimlerinde de detaylı şekilde tasvir edildiğini belirtti.

Bu verilerin, kadın sünnetinin çok eski çağlara dayandığının kanıtı olduğunu kaydeden Uygur, sünnetin, Afrika'da Hıristiyan, Müslüman, Musevilerin yanı sıra tek tanrılı olmayan dinlere inanan gruplarda da yoğun olarak uygulanmasının, geleneğin tarihinin, tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu gösterdiğini kaydetti.

ÇOCUK SAYISI KADAR SÜNNET

Uygur, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, kadın sünnetinin, delme,dağlama, kazıma, vajinanın içine, kanamaya yol açacak çeşitli bitkileryerleştirme gibi şekillerde uygulandığını belirtti.

Cibuti, Somali ve Sudan'da ise kadınların yüzde 98'inin, sünnetin en ağır şekli olan ''firavun yöntemi-infibulation'' ile sünnet edildiğini bildiren Uygur, ayrıca Mısır'ın güneyi, Eritre, Etiyopya, Gambia, Çad, Kenya ve Mali'nin bazı bölgelerinde de bu tür sünnetin uygulandığını kaydetti.

Uygur, firavun yönteminde, kadınların her doğum sonrası yeniden sünnet edildiğini, doğurdukları çocuk sayısı kadar sünnet olduğunu, aynı acıları defalarca aynı yoğunlukta yaşamak zorunda kaldıklarını dile getirdi.

'SÜNNETLİ KIZLARIN STATÜLERİ YÜKSELİYOR'

Sünnet yaşının bölgelere göre değiştiğini ifade eden Uygur, Etiyopya ve Nijerya'da kız bebeklerin 8 günlükken, Mısır'da 3-8, Sudan'da 5-8, Somali'de 4-10 ve diğer pek çok ülkede ise 13-15 yaşlarıarasında sünnetin yapıldığını kaydetti.

Sünnetin, genital bölge uyuşturulmadan bıçak, traş bıçağı, keskin cam parçaları ve keskin teneke kenarları kullanılarak yapıldığını anlatan Uygur, yaranın tutturulmasında ise ağaç dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kılları ve deriden elde edilen ipliğin kullanıldığını kaydetti.

Uygur, kadının sünnet edilmesinin, ''büyümenin'' ve ''kadınlığa atılan ilk adımın gereği'' olarak tanıtıldığını ifade ederek, ''Sünnetolan kızlara hediyeler ve elbiseler sunulur. Az çığlık atan kızlar, herkesin beğenisini ve takdirini alırken, çok çığlık atan kızlar, hem acıları, hem de utançlarıyla başbaşa bırakılır. Ancak sonuçta sünnetlikızların genel olarak çevrelerinde statüleri yükselir. Evlenmeleri garanti altına alınır'' dedi.

Sünnetle birlikte sağlık sorunlarının da başladığını anlatan Uygur, uyuşturulmadan ve steril olmayan araçlarla yapılan müdahalenin hemen ardından kan kaybına bağlı şok, kansızlık, kan zehirlenmesi, enfeksiyonlar, idrar yaparken yaranın yanması gibi sorunların ortaya çıktığını ifade etti.

Tülin Uygur, gelişmiş ülkelerin, Afrika'nın sadece yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla ilgilenmesinin, bazı misyoner grupların da olayısadece ''antropolojik boyutlarıyla'' incelemesinin, sorunun göz ardı edilmesine yol açtığını belirtti.

http://arsiv.sabah.com.tr/2005/08/22/dun97.html









Eski Ahit’te Erkek Sünnet’i Motifleri

Eski Ahit’te erkek sünneti konusuna önce Abraham döneminde rastlıyoruz. Tanrı, Abraham’la bir görüşmesinde ona şöyle diyordu:


“Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.” (Yaratılış)




Buradan öğreniyoruz ki, bizzat Abraham da, bu tarihe kadar ‘sünnet edilmemiş’ durumdaydı. Bu uygulamaya, Tanrının, onu Ab-ram’lıktan Abra-ham’lıka geçirme aşamasında başvurulmaktadır.

Abraham döneminde bu sünnetin ‘nasıl’ yapıldığını tam bilmiyoruz. Ama göreceğiz ki, Museviler arasında sünnet aracı olarak neyin kullanıldığı (‘taş’) daha sonra yazılarda önem kazanmaktadır.

Eski Ahit, bu noktayı şöyle belirtir:




“İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail`i, evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini- Tanrı`nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.”(Yaratılış)




Doğal olarak burada, “tanrının buyurduğu” sözünün içeriği tam göremiyoruz.




Eski Ahit’te erkek çocuk sünnetine ilişkin daha sonra Musa sırasında yeniden karşılaşırız. Musa, yarı-Tanrı,yarı- elçi olarak Tanrı ile “görüşme”sini yapmış, aralarında anlaşma sağlanmış olarak çölde Mısır’a doğru giderken, Tanrı’nın birden bire Musa’ya düşmanlığı tutar ve Musa’yı öldürmek ister. Tanrının bu kızgınlığının nedeni, peygamberliği onaylanmış Musa’nın oğlunun “sünnet edilmemiş olması”na bağlı olmalıydı ki, karısı Sippora derhal oğlunu sünnet ederek, tanrının Musa’ya kızgınlığını bertaraf etmektedir:




“RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa`yla karşılaştı, onu öldürmek istedi.

O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti, derisini Musa`nın ayaklarına dokundurdu. “Gerçekten sen bana kanlı güveysin” dedi.

Böylece RAB Musa`yı esirgedi. Sippora Musa`ya sünnetten ötürü ‘Kanlı güveysin’ demişti.” (Mısır'dan Çıkış)




Burada dikkatimizi çeken 3 husus bulunuyor.

Önce erkek çocuğun sünnetini, Abraham’da olduğu gibi bizzat erkeğin kendisi değil, erkeğin karısı, gerçekleştirmektedir. Mısır tapınak çizimlerinde de erkek çocuk sünnetinde kadının, ana olarak önemli bir rol oynadığını görmüştük. Burada anımsamak gerekir ki, Musa, karısı Sippora’yi, kayınbabasına çobanlık ederek, “içgüveyi” olarak, almıştı. Bu dönemlerde, iç güveyi, kayınbabasına 5, 7, 10 sene vb. gibi belirlenmiş bir süre hizmet ettikten sonra, karısını alıp götürebiliyor ve ancak ondan sonra çocuklarının ‘baba’sı halini alabiliyor görünmektedir. Örneğin, Eski Ahit’te İsag, karısını doğrudan “baba evi”ne getirebildiği halde, İsag’ın oğlu Yakup-İsrael, iki kızkardeşi karı olarak alabilmek için, kayınbabasına 14 yıl kadar, çobanlık yapmıştı. Fakat yine de karılarını, karılarının ve karılarının cariyelerinin doğurduğu çocukları, içgüveyi olduğu topraklardan serbestçe alıp gidememiş, kayınbabası ile epey çatışmak zorunda kalmıştı.

İkinci olarak görüyoruz ki, Musa’nın karısı, bu seremoni ile Musa’yı ‘kanlı güvey’ haline getirebilmektedir. Demek ki, Musa’yı 'kanlı güvey’ haline getiren bu “sünnet” ayiniydi ve bu, tanrı’nın Musa’yı öldürmemesi için gerekli idi. Buradaki "kanlı güvey"lik deyiminin, kadının erkek çocuğunun kanı ile ilişkili olduğu anlaşılıyor.

“İlk (erkek) çocuk kurbanı”nın tarihi kökenini yansıtan bu uygulama, bize, kadının, koca toplum birimine geçişi sırasında, hem kendisi ile hem de erkek çocuk ile ilgili bazı 'yüküm' ve 'günah'larından arındırılma işlemi hakkında bilgi veriyor.

Daha çok kadın için, 'ilk göz ağrısı’nın ne anlama gelebileceğini ve akado-sammaru topluluklarının çoğunluğunda 'ilk ogul (kız) kurbanı' uygulanması üzerinde durmuştuk. Sünnet, ilk oğulu hadım etmenin ; 'ilk ürün sunumu' da 'ilk evlat adağı’nın yerlerine geçmiş uygulamalar olarak görünüyor.

İç güveylik aşamasından çıkmakta olan erkeğin (koca’nın), 'baba' haline gelmesi sürecinde, yani ilk evlat-oğul’un kendisine (kocaya, koca toplum birimine) ait kılınması aşamasında, bu oğul’un, baba toplum biriminden kadınla evlenmesi de, ana toplum biriminden kadınla evlenmesi de, o dönemde kurulu akrabalık düzenine uygun değildi. Eski toplum, bu oğul’u hadım ederek babaya verme yolunda bir geçiş çözümü bulmuş olmalıydı. Fallus kültü, aslında, evliliği sorun yaratacak olan, koca’nın bu yeni oğul’unun bu somut sorununa onu “kısır” kılarak bir çözüm haliyle ortaya çıkmış görünüyor. Sünnet kültü, erkek çocuk bakımından eski 'fallus kültü'-hadım etmenin; kızlarda ise bakirelik koruma, Zifaf kanı, kadın sünnetinin yerine geçmiş görünüyor.

Eski Akado sammaru tabletlerinden bu yana karşılaştığımız, ‘penis-fallus kültü', belki de, ‘kamış’, ‘büyük kamış’, hadım, ‘kadınlaştırılmış erkek’ uygulamaları da hep bunlarla ilgilidir.

Dini hiyerarşide, günümüzde Hıristiyanlık ve Bektaşilikte, ‘Tanrı ile evli olmak’ kuralı veya ‘evlilik yasağına tabi’ olmak, bu eski geleneğe dayalı görünüyor. İsa’nın da, daha doğrusu İsacılığın ön kaynaklarına dayanan toplulukların şekillendirdiği Hıristiyanlığın bir bölümünün,“sünnet”i uygun bulmayarak, kendi ruhani kesimine evlilik yasağı kuralı getirmesi, sünnet ile evlilik yasağı arasındaki temel mantıksal geçişme-bağlantıyı ortaya koymaktadır.

Üçüncü olarak da, Sippora’nın, oğlunu sünnet ederken ‘bir taş’ aracısı kullanmasıdır. Taş’ın gelişigüzel bir şekilde seçilmediğini Gilgal’daki sünnet olayında görüyoruz:

Gilgal`daki Sünnet Olayı

“Bu arada RAB, Yeşu`ya şöyle seslendi: “Kendine taştan bıçaklar yap ve İsrailliler`i eskisi gibi sünnet et.”

Böylece Yeşu taştan yaptığı bıçaklarla İsrailliler`i Givat-Haaralot`ta sünnet etti.

Mısır`dan çıkan erkeklerin hepsi sünnetliydi. Ama Mısır`dan çıktıktan sonra yolda, çölde doğan erkeklerin hiçbiri sünnet olmamıştı.

RAB onların yerine çocuklarını yaşattı. Sünnetsiz olan bu çocukları Yeşu sünnet etti. Çünkü yolda sünnet olmamışlardı.



Gilgal`da, Eriha ovalarında konaklamış olan İsrail halkı, ayın on dördüncü gününün akşamı Fısıh Bayramı`nı* kutladı.



Bayramın ertesi günü, tam o gün, ülkenin ürününden mayasız ekmek yaptılar ve kavrulmuş başak yediler.



Ülkenin ürününden yemeleri üzerine ertesi gün man* kesildi. Man kesilince İsrailliler o yıl Kenan topraklarının ürünüyle beslendiler.”




Burada kullanılan kavramların gelişigüzel seçilmediğini hesaba katmamız lazım. Sünnet için kullanılabilecek bir dizi başka araç olmasına karşın, “ taştan yapılan bıçak” vurgusunun anlamını, ‘taş’ motifinin bir dizi sunum biçimleri ve sunum araçlarında da kullanılıyor olmasıyla birlikte ele aldığımızda anlayabiliriz. Bunlara yeri geldikçe dikkat çekmiştik. Şimdi bile ‘taş kesilme’ söz-motiflerinin kullanıldığını hesaba katmak lazım.

Gudea ilahilerinde de, çocuk kurbanların ‘taşın ağzına verilmesinden’ vb. bahsediliyordu; Eski Ahit’te, bir ittifak için, taraflar taş yığıyor, kurbanları onun önünde sunuyorlardı. Sunu araçlarının kil, taş, ağaç veya madenden olması önemseniyordu, vb. Gerek taşlayarak öldürme, gerekse mezara taş (sembolik çakıl) bırakma motifleri Musevilikte hala yaygındır.
“Taş”, Alevi-Bektaşilikte de önemli bir araçtır.

Sünnet, Fısıh bayramı ve özellikle ‘Man ekmeği’ arasındaki bağlantılar üzerinde ayrıca durmalıyız.
Sünnet’li olmanın, Musevilerde, kişiye sunu’lardan yeme hakkı doğuran bir ‘geçiş’ yarattığını da görüyoruz. Dolayısıyla, erkek veya kadın sünnet’i, sadece cinsel organlarla ilgili olmayan, değişik biçimleri bulunan bir 'geçiş' seremonisiydi de aslında. Ermenilerde Sünnet olmadığı halde, erkek çocuk sünnet’iyle ilgili olarak kullandığımız ‘kirve’lik türü kurumların ortaklığı, eski toplumda, çocuğun “iki farklı toplum birim arasında paylaşımı” sürecinde, farklı geçiş kurumları (kankardeslik, oğulluk, vaftiz anababalığı, süt kardeşlik vb.) kullanıldığını da gösterir.

Eski Ahit’te Sünnet edilmemiş olanların, "ilk oğul kurban töreni”nin kalıntısı olarak Fısıh (Pesah) bayramının sunularından yiyemeyecekleri de açıkça ifade edilmektedir:


“RAB Musa`yla Harun`a şöyle dedi: “Fısıh Bayramı`nın(*1) kuralları şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh etini yemeyecek.

Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.


Demek ki sünnet, bir yabancının yabancılığını kaldıran, onu, ilgili toplum biriminin aidi haline getiren bir geçiş kurumu olarak da algılanmaktaydı. Bu ise, erkek çocuk sünnetinin, başlangıçtaki amaçlarının, zaman içinde değişmesinin, aynı zamanda giderek çocuk kurbanının giderilmesinin de aracı haline dönüştürülmüş olduğunu gösteriyor.

********
*1)Fısıh Bayramı

BÖLÜM 12


RAB Mısır`da Musa`yla Harun`a, “Bu ay sizin için ilk ay*, yılın ilk ayı olacak” dedi,

Bütün İsrail topluluğuna bildirin: Bu ayın onunda herkes ailesine göre kendi ev halkına birer kuzu alacak.

Eğer bir kuzu bir aileye çok geliyorsa, aile bireylerinin sayısı ve herkesin yiyeceği miktar hesaplanacak ve aile kuzuyu en yakın komşusuyla paylaşabilecek.

Koyun ya da keçilerden seçeceğiniz hayvan kusursuz, erkek ve bir yaşında olmalı.

Ayın on dördüne kadar ona bakacaksınız. O akşamüstü bütün İsrail topluluğu hayvanları boğazlayacak.

Hayvanın kanını alıp, etin yeneceği evin yan ve üst kapı sövelerine sürecekler.

O gece ateşte kızartılmış et mayasız ekmek ve acı otlarla yenmelidir.

Eti çiğ veya haşlanmış olarak değil, başı, bacakları, bağırsakları ve işkembesiyle birlikte kızartarak yiyeceksiniz.(Bu uygulamayi simdi ‘Yilbasi hindi’lerinde goruyoruz.BN.)

Sabaha kadar bitirmelisiniz. Artakalan olursa, sabah ateşte yakacaksınız.

Eti şöyle yemelisiniz: Beliniz kuşanmış, çarıklarınız ayağınızda, değneğiniz elinizde olmalı. Eti çabuk yemelisiniz. Bu RAB`bin Fısıh* kurbanıdır.(Buradaki ‘yiyim biçimi’ne daha once dikkat çekmistikBN)

O gece Mısır`dan geçeceğim. Hem insanların hem de hayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. (Burada hala ‘ilk urun’ler olarak hayvan ve insan’lar ele alinmaktadir ama,bir sure sonra bu ‘ilk urun’ler,daha çok tahil,meyve,sebze olarak da karsimiza çikacak.BN)

Bulunduğunuz evlerin üzerindeki kan sizin için belirti olacak. Kanı görünce üzerinizden geçeceğim. Mısır`ı cezalandırırken ölüm saçan size hiçbir zarar vermeyecek. (Demek ki,Pesah bayraminda,’kuzu’ veya ‘oglak’ seçilmesi,onlarin ille de 1 yasinda olmalarinin nedeni,bunlarin ’ilk çocuk’ kurbanina denk gorulmesinden oturudur.Bu ayni zamanda,bu ‘geceyarisi’ bayramda,eski toplumun kendi ilk çocuklarini yedikleri anlamina da gelmektedir.Hayvan sunu,bu surecin bir asamasinda ‘kurban-insan-çocuk,yerine’ geçmistir..BN)



Fısıh Kuralları


RAB Musa`yla Harun`a şöyle dedi: “Fısıh Bayramı`nın* kuralları şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh* etini yemeyecek.

Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir.

Konuklar ve ücretli işçiler ondan yemeyecek.

Fısıh eti evde yenmeli, evin dışına çıkarılmamalı. Kemikleri kırmayacaksınız. (Kemiklerin kirilmamasina neden bu kadar onem verildigine deginmistik:Bu ‘kanit olarak saklama’ motifiyle baglantilidir ve olum torenlerinde de bu motifi goruyoruzBN)

Bütün İsrail topluluğu Fısıh Bayramı`nı kutlayacak.

Yanınızdaki yabancı bir konuk RAB`bin Fısıh Bayramı`nı kutlamak isterse, önce evindeki bütün erkekler sünnet edilmeli; sonra yerel halktan biri gibi İsrail halkına katılıp bayramı kutlayabilir. Ama sünnetsiz* biri Fısıh etini yemeyecektir.

Ülkede doğan için de, aranızda yaşayan yabancı için de aynı kural geçerlidir.”


















• Sünnet Nedir?
Sünnet, penis başını kaplayan mukozal dokunun ve deri tabakasının cerrahi olarak kaldırılmasıdır. Bu çifte tabaka daha çok sünnet derisi (penis üst derisi) olarak bilinmektedir
Anne-Babaları konu hakkında mümkün olduğunca bilgilenmeye davet ediyoruz. İşlemin kendisinin cerrahi risklerinin farkında olmalıdırlar. Doktorunuzla adım-adım süreç hakkında konuşun. Eğer mümkünse, işlemi yapılırken (hastane vs. yerde ) kendiniz izleyiniz, ve nasıl bir şey olduğunu öğreniniz.
International Coalition for Genital Integrity, sünneti "birinci dereceden cinsel açıdan sakatlayıcı operasyon" sınıfına sokmuştur. Konu hakkındaki resim ve videoları Circumcision Information and Resource Pages (CIRP) websitesinden izleyebilirsiniz.

• Sünnet Derisi ne işe yarar?
Sünnet Derisinin üç işlevi vardır : cinsel işlevi, koruyucu işlevi, ve duyarlılık işlevi
Doğum sonrasında genellikle sünnet derisi penise yapışık haldedir. Daha sonra kendiliğinden ayrılır. Bebeğe bez bağlandığı bu dönemdeki işlevi , penisi tahrişten ve yaralanmalardan korumaktır. Hayat boyunca da penis başını yumuşak ve nemli tutarak travma ve yaralanmalardan korur.
Sünnet derisindeki mukoza ve frenulum gibi belirli bölgeler; özellikle hassas dokulardan oluşmuştur ve cinsel zevke katkıda bulunurlar. Buradaki özelleşmiş sinir uçları, cinsel zevki ve kontrolü arttırır.[19].
* İç deri, doğrudan penis başı ile temas halinde olan mukoza tabakasıdır. Ağzın içindeki yüzey gibi olan bu tabaka, yapı, incelik özelliği, ve rengi bakımından üst-derinin (sünnet derisinin) geri kalanından farklıdır.
*Frenulum, penisten gelen ve üst-derinin iç yüzeyine eklenen özellikle hassas olan ince bir zardır.
*Ayrıca, üst-derinin iç tabakası ve genel penis derisinin kesişimi olan özel bir bölge daha vardır. Bu bölgenin üst-derinin hareketini sağlayan özel kasları vardır. Buradaki dokunma duyusu, dudaklarınki kadar gelişmiştir.
Sertleşmiş halinde penisin üstderi içinde hareket edebileceği geniş bir alan vardır. Penis bu alan içerisinde hareket edebilir, ve tahriş olmaktan, yapay kayganlaştırıcılara duyulan ihtiyaçtan kurtulur. Penis başı ve üst-deri doğal olarak birbirlerini uyarırlar. Warren ve Bigelow, penis üst-derisinin cinsel ilişki sırasındaki görevlerinden bazılarını açıklamışlardır.[1]

• Sünnet yapılmasının gerekçeleri nelerdir?
Sünnet yapılmasının başlıca nedenleri dinsel ve kültüreldir.
İngilizce konuşan ülkelerdeki erkeklerin çoğunluğu sünnetli olduğundan sünnet derisinin gereksiz olduğunu düşünürler. Pek çok sünnet, baba çocuğundan farklı görünmek istemediği için yapılır.
Genelde sünnet edilmiş penisin daha temiz olduğu, ya da temiz tutulmasının daha kolay olduğu söylenir. Smegma (ölü deri hücreleri, normal flora, ve doğal antibakteriyel madde lizozimi içeren salgılardan oluşan doğal madde) penis üst-derisi (sünnet derisi) mevcut olduğunda daha kolay birikir.

Sünnet için öne sürülen tıbbi nedenler :
İYE'nin, yani idrar yolları enfeksiyon olasılığının azalması, penis kanseri olasılığının azalması, bu erkeklerle ilişki kuran kadınlardaki rahim kanseri riskinin azalması, ve cinsel hastalık olasılığının azalmasıdır.
Sünnetin İYE'yi azalttığına dair, literatürde tersine kanıtlar vardır. [16,17]. Ancak bu, sünnet hakkındaki tıbbi gerekçelerin en önde gelenidir, çünkü İYE'nin ciddi sonuçları vardır. Bu enfeksiyonlar, ne var ki çoğu defa antibiyotikler ile tedavi edilebilir. ABD'li erkek bebeklerdeki İYE olasılığı %1'dir, ne var ki kızlarda bu oran daha yüksektir. Anne sütüyle beslenen bebeklerin daha düşük İYE oranı olduğuna dair kanıtlar vardır.
Penis kanseri, oldukça nadir rastlanan bir kanser tipidir. Genellikle yaşlı erkeklerde olur, ve pek çok doktor, sünneti önleyici bir tedbir olarak düşünmez. Penis kanseri, hem sünnetli hem de sünnetsiz erkeklerde olabilir. "Maden" araştırması, ( Fred Hutchinson Cancer Research Center, Seattle'da devam eden bir araştırma) penis kanseri vakalarının %37'sinin sünnetli erkeklerde olduğunu ortaya çıkarmıştır. [2]
Sünnetli erkeklerin eşlerinin daha düşük rahim kanseri olasılığı olduğu iddiası, çürütülmüştür.[12]. Üst-derinin varlığının daha fazla cinsel yolla bulaşan hastalığa yol açtığı iddiası da yeni bir çalışmayla çürütülmüştür. [22]. HIV meselesi daha fazla araştırma gerektirmektedir. [20], [7]. Afrika'da sünnetsiz erkeklerde görülen AIDS sıklığında bir korelasyon söz konusu ise de, bunun yalnız Afrika'ya özgü olduğu, ve başka nedenleri olduğu çok açıktır.

• Hijyen
Üst derinin bakımı ve temizliği kolaydır. Genelde üst deri, doğumdan sonra bir kaç sene geri çekilmez, ve bunun için zorlanmamalıdır. Geri çekilebilir hale geldiği zaman, erkek çocukları onu her gün yıkamanın önemi konusunda eğitilmelidir.
Cinsel bölgeyi yıkanırken sudan geçirmek yeterlidir. Sert sabunlar ve aşırı yıkama, penisi tahriş edebilir, bu da, penis başının şişmesine (balanitis) yol açabilir. [24]
Smegma, üst-deri altında oluşabilecek beyaz, yapışkan bir maddedir. Doğal salgılardan ve dökülmüş deri hücrelerinden oluşur. Geçmişte bunun kanserojen olduğundan korkuluyordu, ama bu iddia şu anda çürütülmüştür. Genel temizlik, enfeksiyon ve hastalığın önlenmesi için yeterlidir.

• Eğer oğlum sünnetli değilse bunu daha sonra yapmak zorunda kalmayacak mıyım?
Sünnet derisi ile ilgili sorunlar, sorun ortaya çıktığı zaman tedavi edilebilir.
Penisin belki de en çok görülen anormalliği "phimosis", ya da sıkı üst deri tabakasıdır. (Bu bebeklerde olan doğal durum ile aynı değildir) Ergenliğe gelindiğinde üst deri kolaylıkla geri çekilebilir.
Eğer geri çekme mümkün olmazsa, sünneti içermeyen bir dizi yeni tedavi vardır : Steroid kremleri, uzatma, ve preputioplasti. [18] Bu tedaviler henüz yayınlanmıştır ve doktorların bunlardan haberleri olmayabilir.
Eğer çocuğunuzun üst-derisi ile ilgili ciddi bir problemi var ise, ciddi enfeksiyon (balanitis xerotica obliterans) , diabete bağlı kangren gibi, o zaman etkilenen bölgenin çıkarılması tıbbi olarak önerilebilir.
Çocuğum sünnetli değilse bundan rahatsız olmayacak mı?
Çocuklar zalim olabilirler, ve diğer çocuklar hakkında eleştirebilecek çok şey bulabilirler, gözlükleri olsun, tombulluğu olsun veyahut da çilleri.... Bazı ana-babalar, çocuklarının sünnet olması gerektiğini, böylece babası, kardeşleri, veya arkadaşları gibi olacağını düşünürler. Ana-babalar olarak biz çocuklarımıza kendi vücutları hakkında iyi düşünmelerini ve kişisel farklılıklara saygı duymalarını öğretebiliriz.
Ana-babalar genellikle, çocuklarının eğer "sağlam" ise, "soyunma odasında" arkadaşlarından farklı olacağını düşüneceğinden korkarlar. İyi eğitimin buna iyi bir cevap olduğuna dair sağlam kanıtlar vardır. Eğer çocuklar, küçüklüklerinden beri normal, tam ve sağlıklı olduklarına dair eğitilirlerse, bir soyunma odasında utanacaklarına dair ihtimaller oldukça azalır.
Dini-olmayan sünnetler Avrupa, Asya, ve Güney Amerika ülkelerinde bir sorun değildir. Kanada'da erkek çocuklarının sünnet oranı, bazı bölgesel farklılıklarla birlikte kabaca %25'tir. ABD'de bu oran %60'ın altına düşmüştür , ve mevcut trendlerle bir kaç yıl içinde %50'nin de altına düşecektir. (Batı Amerika'da şu anda sünnet oranı %35'in de altına düşmüştür)

Çocuğumu sünnet ettirmemek için nedenler nelerdir?
Çocuğunuzun sünnet derisi, vücudunun normal sağlıklı bir parçasıdır. Vücudun herhangi bir parçası daha sonra sorunlar çıkarabilir. Üst-derinin de daha sonra sorunlar çıkarması düşük bir olasılık olmakla birlikte mümkündür. Ne var ki çoğu sünnet derisi problemi kolaylıkla tedavi edilebilir.
Çocuğunuz bir yetişkin olduğunda sünneti kendisi seçebilir. Ama büyük bir olasılıkla bunu yapmayacaktır. Onu olduğu gibi bırakmak çocuğunuzun sağlıklı ve tam bir vücuda sahip olma hakkını temin eder.

Sünnet acı verici olabilir.
Sağlıklı bebeklerin rutin bir şekilde sünnet edilmesi ile ilgili kanıtlar inandırıcı değildir. Eğer çocuğunuzun ilerde üst-derisi ile ilgili bir sorunu olursa, (kangren, ciddi enfeksiyon gibi sorunlar) üst-derinin kısmen veya tamamen alınması gerekebilir. Phimosis (üst-derinin geri çekilememesi olayı, normalden çok daha uzun sürerse, steroid kremlerle ve uzatmayla tedavi edilebilir Erkeklerin çoğunluğu hiçbir zaman böyle bir sorun ile karşılaşmayacakır. [18]

Sünnet Acı Verici midir?
Bebeklerin acıyı hissetmediğine dair sık tekrarlanan iddia doğru değildir. Tıbbi literatürde bebeklerin en az herkes kadar, ve belki de daha fazla acıya hassas oldukları belgelenmiştir. [13,14]
Pek çok sünnet, bebeklerde anestezi ile kaynaklanabilecek sorunlar yüzünden anestezi olmadan gerçekleştirilir. Bazen bölgesel enjeksiyonlar yapılabilir, ama bu acıyı yoketmez. Pek çok bebek, işlem sırasında ve takip eden bir hafta ile on gün içersinde acı hissettiklerine dair işaretler vereceklerdir. Mevcut çalışmalar, acının, işlemden çok sonra bile hatırlandığını göstermektedir. [23]
"Acı" anne-babaların sünnete karşı karar vermesine yeterli olabilecekken, anne-babalar, sünnetin kısa dönemli sonuçlarını değil, çocuklarının hayat boyunca katlanacağı sonuçlarını düşünerek karar vermelidirler.

• Çocuk sünnetlerinin riski var mıdır?
Sünnet bir cerrahi müdaheledir, ve bütün cerrahi müdaheleler gibi riskleri vardır.
o Aşırı Kanama
o Penis başının yaralanması
o Enfeksiyon
o Anasteziden kaynaklanabilecek sorunlar
o Cerrahi hatalar, çok fazla deri alınması gibi
o Nadir durumlarda komplikasyonlar ölümcül olabilir.
Sünnetli erkeklerin yüzde 20 'si aşağıdaki komplikasyonlardan dolayı mağdur olacaklardır.
o [15] Uretral deliğin daralması sonucu oluşabilecek enfeksiyon, ve sonrası yaralanması , neredeyse tamamen sadece sünnetli erkeklerde görülür.
o penisin aşırı derecede tahriş olması
o deri köprüleri
o sünnet yarasının kanaması
o penis eğriliği
o acı verici sertleşmeler
o fizyolojik ve psikoseksüel sorunlar [21]
Eğer sünnet derisi tarafından korunmuyorsa, penis başı kuru olur. Bu kuruluk ve aşırı tahriş, sonraki senelerde ilerleyen derecelerde penis hassasiyetinin kaybolmasına yol açar. Sünnetli erkekler genelde seksten zevk alıp orgazm olabilirler.
• İngilizce konuşan Batılı ülkelerde sünnet nasıl ve ne zaman başlamıştır
• İngilizce konuşan ülkelerde doktorlar sünnete 1800'lerin ortalarında, mastürbasyonu önlemek gibi gerekçelerle başlamıştır. Bunu yaparken amaçlarının aynı zamanda sara, tüberküloz ve delilik gibi hastalıkları önlemek olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu gerekçeler bugün için tıbbi olarak kabul edilebilecek gerekçeler değildir.










ERKEK SÜNNETİ

Sünnet, erkeklerde penis başını örten ve koruyan üstderinin (prepus) bir kısmının veya tamamının kesilip atılması. Üç tipi vardır:
1. Tip: Üstderinin kısmen veya tamamen kesilip atılması, frenilumynı işlem sırasında zarar görebilir, ya da kesilip atılabilir.
2. Tip: Penis derisinin tamamen, bazen erbezi torbası ve kasıkları da kapsayacak şekilde yüzülmesi. Arabistan Yarımadası'nın güney kesimlerinde uygulanmış olduğu biliniyor. (halen uygulanmakta olabilir) Jacque Lantier benzer bir uygulamayı Afrika'da Namshi kabilesinde gözlemlemiştir
3. Tip: Üriner tüpün erbezi torbasından penis başına kadar yarılarak açılması. Bu tür Avustralya yerlileri arasında halen uygulanmaktadır. [1]
Daha çok erkeklerde 1. tip sünnet uygulanır.


Etimoloji

Sünnet kelimesi, “âdet, yol, davranış” anlamlarına gelen Arapça kökenli bir sözcüktür.


Tarihçe



Antik Mısır'da bir sünneti gösteren hiyeroglif



Sünnetle ilgili pek çok teori bulunmakta ise de, tam olarak nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir. Sünnet, yazılı tarihten önce başlamıştır. Uygulamanın kaynağı, tarihin derinliklerinde kaybolmuştur. Erkeklerin sünneti Yahudi inancında mecburidir, pek çok Müslüman topluluğu ve bazı Hıristiyan topluluklarında ise gelenekselleştirilmiştir. Kadın sünneti ile ilgili herhangi bir dini atıf bulunmamasına rağmen özellikle Mısır'daki Müslüman topluluğu ve Afrika'daki Hıristiyan topluluklarınca dinen gerekli görülmektedir. Erkek sünneti ABD, Türkiye, Güney Kore ve Filipinler'de de uygulanmaktadır. Her yıl onüç milyondan fazla erkek ve üç milyondan fazla kız çocuğu sünnet edilmektedir. [2][3]
Bu teorilerin en önemlilerinden biri James DeMeo'nun, "Erkek ve Kadın Jenital Yaralamalarının Coğrafyası" (1997) adlı makalesidir. DeMeo, toplumların ataerkil özellikleri, sünnet uygulayıp uygulamadıkları ve uyguluyorlarsa bunun şiddetini ve küresel kuraklık endeksini bir harita üzerine koyarak karşılaştırır. Bu üç faktörün kesiştiğini farkeden DeMeo, sünnetin MÖ 5000 yıllarında Sahara'nın çölleşmesi ve bunun sonucunda kurulan ataerkil düzen ile ortaya çıktığı sonucuna varır. Daha sonra bazı tarihsel olayları inceleyerek sünnetin ataerkillikle birlikte Sahara'dan dünyanın başka yerlerine yayılışını açıklar. [4]
Ashley Montagu de "Sakatlanan İnsanlık" (1991) adlı makalesinde her iki cinste sünnetin, ataerkilliğin yükselmesi ile ortaya çıktığını iddia eder. Günümüzde sünnetin devam etmesini, eski ataerkil eğilimlerin halen güçlü olmasına bağlar.[5]
Nörofizyolog James Prescott'a göre erken yaşlarda, özellikle bebeklerde yapılan sünnet, bireyin gelişen beyin yapısında cinsel zevk duygusunun acı ile birlikte kodlanmasına neden olur, ve bu şekilde cinsel olarak sağlıklı gelişmesini, ve ileri yaşlarda cinsel zevki ve cinselliğin manevi boyutunu gerektiği şekilde yaşamasını güçleştirir. Ataerkil toplum, bireylerin cinselliğini bu şekilde kontrol eder.[6]
Modern zamanlara kadar sünnet, cinsel bir kontrol aracı olarak düşünülmüştür. Bu görüşlerin en çok bilinenlerinden biri Yahudi asıllı düşünür İbn Meymun'un 1190 yılına ait şu sözleridir:
"Söz konusu sünnet olduğunda, öyle sanıyorum ki amaçlanan cinsel ilişkiyi azaltmak, cinsel organı zayıflatmak, ve bu şekilde erkeğin mutedil olmasını sağlamaktır. Bazı insanlar sanır ki, sünnet erkeğin yapısındaki bir bozukluğu gidermek içindir, ama buna herkes kolaylıkla cevap verebilir: Nasıl olur da doğadaki canlılar dışarıdan düzeltmeyi gerektirecek kadar "eksik yaratılmış" olabilirler, hele bu özellikle üstderi gibi işlevi açık seçik belli olan bir yapı ise? Gerçek şu ki, bu emir, eksik yaratılışlı bir yapıyı düzeltmek için değil, insanın ahlaki yetersizliklerini tamamlamak içindir. Bu organda açılan yara tam da istendiği gibidir; ne gerekli işlevlere zarar verir, ne de çoğalma yeteneğine. Sünnet basitçe aşırı isteği dengeler, çünkü sünnetin cinsel heyecanı azalttığına dair şüphe yoktur. Organ daha başlangıçtan kan kaybederek ve koruyucu tabakasını yitirerek güçsüz hale gelir......" (49. Bölüm, s.609) Şaşırmışlara Rehber, İbn Meymun
19. yüzyıla kadar sünnet, Sahara Çölü, ve bu bölgeyle yakın etkileşim içindeki ve etkisindeki coğrafi alanlar ve topluluklarla sınırlı kalır. Bu ana kadar Batı dünyasının tavrı, sünnete karşı genelde dışlayıcı ve sünnet yapan ulusları küçük görücüdür.[7] Ne var ki bu durum 19. yüzyılın yaygın cinsellik karşıtı ortamı ve mastürbasyon korkusu ile değişir. İngilizce konuşan ülkelerde sünnet, pek çok hastalığa neden olduğu düşünülen mastürbasyona karşı bir önlem olarak benimsenir. Sünnetle kesilip atılan prepus, gereksiz, hastalıklı bir organ olarak görülmeye başlanır. Uygulamada daha çok erkek çocuklar söz konusudur, ama kız çocukları da nasibini alır. Bu durum ABD haricinde İngilizce konuşan ülkelerde sünnetin büyük oranda terkedildiği 1940'lara kadar sürer. [8] Bu değişimde cinsellik karşıtı ortamın yumuşaması yanında Douglas Gairdner'in prepusun işlevlerini açıkladığı 1949 yılına ait makalesi de büyük rol oynamıştır. Bugün ABD'de sünnet oranının %60 ile %80 arasında, diğer İngilizce konuşan ülkelerde ise ortalama %10'un altında olduğu sanılmaktadır. Ancak kesin istatistikler yoktur. Bunun dışında sömürge döneminde (19. yüzyıl) Filipinler'de, ve ABD askeri varlığı ile Güney Kore'de de (1950'den sonra) sünnet başlamıştır.


Dinlerin bakışı

Sünnet Yahudi dini inancında büyük yer tutar. Kutsal kitaplarına göre, Tanrı, elçisi İbrahim aracılığı ile Yahudilerle arasında "Akide" adı verilen anlaşmayı yapmış, ve bu anlaşmanın delili olarak da İbrahim ve halkına sünnet olmalarını emretmiştir. Bu inanışın gereği olarak Yahudiler, doğumdan kısa bir süre sonra erkek bebeklerini sünnet ederler.
Yahudiler arasında doğan Hıristiyanlık inanışında da sünnet önceleri tartışma konusu olmuş, ancak havarilerin ve özellikle de Paul'un "gereksiz" olarak görmesi nedeniyle dini bir gereklilik halini almamıştır. Ne var ki Mısır'daki Kıpti topluluğu gibi Afrika'daki bazı Hıristiyan gruplar hem kadın hem erkek sünnetini, ABD'deki bazı Protestan mezhepler ve Filipinler'deki Katolikler ise erkek sünnetini dinen gerekli olarak kabul ederler.
Müslümanların kutsal kitabında sünnetle ilgili herhangi bir ifade yer almaz, ayrıca İslamiyet'in ilk yıllarında sünnet tartışma konusu da olmamıştır. Bu sıralarda Arapların kadın ve erkek sünnetini ne oranda uyguladıkları bilinmemektedir. Bugün Müslümanların büyük çoğunluğu erkek sünnetini, Afrika'daki inananlarının büyük bir kısmı ise kadın ve erkek sünnetini dinen gerekli görürler. Sünnetin Müslümanlar tarafından gelenekselleştirilmesinin 9. yüzyılda İslam'a dönen Yahudi asıllılarının beraberlerinde kendi dinlerinin inançlarını İslam'a taşıması anlamına gelen İsrailiyyat ile olduğu sanılmaktadır.[9] İslam inanışına göre peygamber sünnetli doğmuştur (Boratav 2003:201).[kaynak belirtilmeli]
Sünnetle ilgili dini yorumların, bulunulan coğrafi bölgeye göre değişmesi (Mısır'lı Hıristiyan Kıptiler örneğinde olduğu gibi), uygulamadaki temel belirleyicinin din değil coğrafya (Asya'ya uzanan Sahara çöl kuşağı), ve bununla bağlantılı ataerkillik olduğunu göstermektedir.


Tıbbi ve cinsel boyutu

Özellikle hijyenik olmayan erkeklerde sünnetin AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar ile penis kanseri riskini azalttığı tespit edilmiştir.[10] Sünnetin, penisin ısı hassasiyetini artırarak erken boşalma sorununu tetiklediği yönünde veriler bulunmakla beraber[11] tam aksine haz barajını yükselterek erken boşalma sorununu tedavide etkili olduğu yönünde veriler de vardır.[12][13]


Türk kültüründe

Türkçe'de sünnet olmaya sünnet veya kestirme denilir, Araplarda ise buna hıtan denilmektedir. Türk kültüründe sünnet hem dini, hem de geleneksel bir görev olarak görülmektedir.



Türkiye'de sünnet düğünü yaygın bir gelenektir. (son zamanlarda batı etkisinde bebekler de sünnet edilmektedir) Çok çocuklu aileler, çocukların hepsini birden sünnet ettirmek için uygun bir zamanı beklerler. Sünnet düğünleri genellikle yaz aylarında yapılır. Köylerde sünnet düğünü okuyucu, elçi denilen çağrıcılarla, kentlerde davetiye ile olur.
Sünnet yeri ya evdir ya da bahçedir. Çocuğun yatağı hazırlanır, süslenir. Mütevazı düğünlerde misafirlere yemek verilir, hoca çağrılır, Kur'an okunur ve dua edilir, mevlid okunur. Çalgılı düğünler de yaygındır.
Çocuğun sünnet giysisi hazır satılan veya diktirilen beyaz ceket ve pantolondur. Bu giysiye üzerinde maşallah yazan bir kuşak takılır. Çocuğun sırtına da kırmızı veya mavi pelerin atılır veya kurdele takılır, başına taç konur. Sünnet sonrası için geniş bir gecelik hazırlanır, çocuk birkaç gün rahat rahat tuvalete gitsin diye. Hatta birkaç gün rahat uyusun diye. En yakınlarından biri tutar, çocuğun dikkatini başka yöne çekerken sünnetçi kesimi tamamlar. Bu sırada tekbir getirilir, "oldu da bitti maşallah" tekerlemesi söylenir. Sünnetçi aleti mengeneli çok keskin bir bıçaktır. Penisin ucundaki deriyi kesme işlemi bittikten sonra sünnetçi pansuman yapar, pamukla sarar, çocuk yatağına götürülür. Bazı yörelerde sünnetçi, kirve ve çocuğun üzerine bir örtü serilmektedir. Kesilen deri parçası rasgele atılmaz, genellikle bir cami yakınına gömülür.
Sünnetten sonra davetliler çocuğun yatağına giderek hediyeler verir, çocuğa para takarlar. Bazı yerlerde tur denilen tepsiyle para toplama adeti görülmektedir.


Tartışmalı hususlar

İngilizce konuşulan ülkelerde sünnetin uygulanmaya başladığı 19. yüzyılda, bazı hastalıklara mikropların neden olabileceği gibi modern teoriler henüz bilinmemektedir. Bunun yerine hastalıklara, kas kasılması gibi olaylarla açıklama getirilmeye çalışılmaktadır. Bu ortam içinde erkek ve kız çocuklardaki prepusun, ve bu arada mastürbasyonun pek çok hastalığa gerekçe olduğu düşünüldü. Bu hastalıklara çare ya da önlem olarak da, daha çok erkek çocuklarda sünnete başlandı. Ne var ki hastalık nedenleri ile ilgili bu iddialar mikropların öneminin anlaşılması ve tıp biliminin ilerlemesi ile 20. yüzyılın başlarında terkedildi.[14]
Bugün, büyük ölçüde Afrika kıtasına özgü olan kadın sünneti lehinde tibbi hiçbir argüman sunulmamaktadır. Ne var ki başta Mısır olmak üzere çeşitli ülkelerdeki din adamları zaman zaman kadın sünnetinin dini bir vecibe olduğunu ileri sürmekte, ve sünnet aleyhtarlığını eleştirmektedirler. Bu ve benzeri geleneksel baskıların ağırlığı sonucu kadın sünneti çeşitli uluslararası örgütlerin ve devletlerin muhalefetine rağmen, Afrika'da yaygın bir şekilde uygulanmaya devam etmektedir.
Erkek sünneti içinse farklı olarak, hem dini hem de tıbbi argümanlar ileri sürülmektedir. 20. yüzyılda, sünnetin erkeklerde penis, kadınlarda rahim kanserini, bebeklerde idrar yolları enfeksiyonunu, bazı cinsel yolla bulaşan hastalıkları, ve son olarak da AIDS'i önlediği ileri sürülmüştür. Bunlardan sonuncusu olan AIDS hariç, diğer teoriler ilk ortaya atıldıklarında ilgi çektiyseler de, hastalık riskinin sünnetin kendi riskinden düşük olması, veya diğer hastalık yapıcıların keşfedilmesi nedeni ile bugün sünnet için yeterli gerekçe olarak görülmemektedir. AIDS konusundaki tartışma sürmektedir.
Erkeklerde prepusun kendisinden kaynaklanabilecek sorunlar da sünnet için diğer nedenler olarak öne sürülmüştür. Sünnet karşıtları ise bu sorunların ortaya çıktıkları zaman sünnet dışı yöntemlerle tedavi edilebileceğini, sünnete en son çare olarak başvurulabileceğini söylemektedirler. [15]
Bu arada erkek cinsel organı hakkındaki yaygın bilinçsizlik, prepusun doğal gelişiminin hastalıklı olarak görülmesine, ve pek çok gereksiz sünnete neden olmaktadır. [16]
Erkek sünneti konusundaki dini tartışma Yahudiler, ve ABD'deki az sayıdaki Hıristiyan mezhep arasında devam etmektedir. Müslümanlar arasında ise genelde konu tartışmaya açılmamıştır.

Kaynakça

Pertev Naili Boratav, Yüz Soruda Türk Folkloru, K Kitaplığı, İstanbul 2003.
Sedat Veyis Örnek, Türk Halkbilimi, TC Kültür Bakanlığı Y., 2. baskı, Ankara 2000.
Sami Aldeeb Abu Sahliyeh, "Muslims Genitalia in the Hands of the Clergy"


Dipnotlar
^ "FGM and Circumcision, Problems of Definition"
^ NOHARMM Estimated Worldwide Incidence of Male Circumcision [1]
^ Sami Aldeeb, Myth of the Difference [2]
^ James Demeo, Ph.D. Kyoto Review 23: 19-38, Spring 1990 (Japan) "Saharasia"
^ Ashley Montagu, Mutilated Humanity [3]
^ James Prescott, Genital Pleasure vs Genital Pain, [4] The Truth Seeker, Volume 1 Number 3, Pages 14-21
^ Paul M. Fleiss MD, The Case Against Circumcision [5]
^ History of Circumcision [6]
^ Sami Aldeeb, Myth of the Difference [7]
^ "circumcision." Encyclopædia Britannica. Ultimate Reference Suite. Chicago: Encyclopædia Britannica, 2008.
^ Sünnet ve erken boşalma Sünnet.wetpaint.com. Erişim: 28 Nisan 2009
^ "Does circumcision help with premature ejaculation" Ezinearticles.com. Erişim: 28 Nisan 2009
^ "Circumcision for the treatment of premature ejaculation" Healthcarebeauty.org. Erişim: 28 Nisan 2009
^ Gollaher, David L. (February 2000). Circumcision: a history of the world’s most controversial surgery. New York, NY: Basic Books, 53–72. ISBN 978-0-465-04397-2.
^ Conservative, Non Surgical Treatment of Penile Problems [8]
^ Conservative Treatment of Phimosis, Alternatives to Radical Circumcision [9]


kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Erkeklerde_s%C3%BCnnet" rel="no follow - http://tr.wikipedia.org/wiki/Erkeklerde_s%C3%BCnnet








İslâm'da kadın sünneti

İslâm'da kadın sünnetinin yeri hakkında âlimler arasında tam bir görüş birliği yoktur. Şafii mezhebi vacip, Hanefi ve Maliki mezhepleri sünnet, Hanbeli mezhebi ise müstehap olduğunu ifade etmişlerdir.[6] Temel dayanak olarak iki hadis bulunmaktadır. Ebu Davud'da yer alan ve Ümmü Atiyye el-Ensariyye'den aktarılan hadise göre: "Bir kadın Medine'de kızları sünnet ederdi. Resulullah (sav) (kadını çağırtarak) kendisine 'Derin kesme. Zira derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için de daha makbuldur' diye talimat verdi."[7] Sahih-i Müslim'de yer alan ve Aişe bint Ebu Bekir'den aktarılan hadise göre: "Resulullah (sav) buyurdu ki 'Erkek dört şube (kadının kolları ve bacakları) arasına oturup, iki sünnetli kısım birbirine dokundu mu gusül lâzım olur.'"[8] 16. yüzyıl Hanefi muhaddislerinden Aliyyü'l Kârî'ye göre kadınların sünnet edilmesi "Kadının yüzünü taze kılar ve güzelliğini arttırır. Şehveti teskin eder, cimayı lezzetli ve câzip kılar, kocanın karısına karşı sevgisini arttırır."[9] İslâm dünyasının saygın âlimlerinden Yusuf el Karadavi ülkesi Mısır'da kadın sünnetinin yasaklanmasına karşı çıkmıştır.[10]


Dipnotlar:
6^ Circumcision of Women
7^ Ebu Davud, Edeb 179
8^ Müslim bin Haccac, Es-Sahih 349
9^ Sünnet
10^ Genital Mutilation Persists in Egypt















Sünnet Olma:

Yahudi geleneğinde, “Sünnet olma” Cumartesi ve gıda ile ilgili yasaklar gibi riayet edilen belli başlı kri­terlerden birini teşkil etmektedir. Hz. İbrahimle Allah arasında akdedilen Ahit’in [59] hatırasına ya­pılmaktadır. Buna, Berİt Milah yani “Sünnet Ahiti” adı verilmiştir, Talmud “Sünnet Ahitinin”, diğer bütün Yahudi emirleri kadar önemli olduğunu ve onun on üç veçhe ihtiva ettiğini söylemektedir. Hz. İbrahim’in sünnetle ilgili sözlerinden anlaşıldığı gibi Yahudi şeriatı, her erkek çocuğun doğumunun sekizinci günü sün­net olmasını gerektirmektedir. O gün Cumartesi veya kippur günü bile olsa. Çocuğu sünnet ettirmek görevi, babaya düşmektedir. Eğer çocuğun babası bu gö­revi yapmazsa bu görev cemaatin otorite­lerine düşmektedir. Eğer bir Yahudi ço­cuğu on üç yaşma kadar sünnet olmamış ise çocuğun bu yaşta mecburen sünnet olması gerekmektedir. Sünnet olmayan biri varsa onun kavmiyle ilişkisi kesile­cektir. [60]Yahudi geleneğine göre sünnet olmayanın, ölüm cezasıyla cezalandırılması gerekir. Yahudilikte “Sünnet olma”, eğer çocuğun hayatı ile ilgili bir tehlike arz ediyorsa, daha sonraki bir tarihe ertelenebilir. Fakat bir annenin iki çocuğu “Sünnet sonrası” bu operasyondan dolayı ölmüşse, üçüncü çocuk için Sünnet olmak yasaktır. [61]

Sünnet, normal olarak kuralları bilen bir operatör tarafından yapılmalıdır. Yani, e-linde bu işe yetenekli olduğuna dair ha­hamlardan aldığı bir belge bulunan bir yetkili (Mohel) tarafından yapılmalıdır. Yahudilikte sünnet, çok önemli dinî bir faaliyettir. Bu erkan için iki kutlama ya­pılmaktadır: Birisi, operatörle, diğeri ço­cuğun ebeveyni ile icra edilmektedir. Ya­hudilikte çocuğa isim de sünnet esnasında verilmektedir. Sünnet merasiminin icrası içinde yapılan bir başka fonksiyon, çocuğu operasyon esnasında dinlerinin üstünde tutan Sandek'e düşmektedir. Bu, Yahudilikte, Hıristiyanlıktaki vaftiz ba­basının yerini almaktadır. Sünnet babası (sandek), sinagogda “Elie peygamberin makamı” denilen özel yerini almaktadır. Eskiden beri sünneti, bir yemek merasimi takip etmektedir. [62]Sünnet, Yahudilikte çok önemli bir dinî faaliyet olmakla beraber, her sünnet olan Yahudi olamaz. Sünnetli bir Yahudinin en azından Yahudi bir anneden doğması ge­rekmektedir.

Yahudilikte sünnet, Yahudiliğe giren bir başkası için de gerekli olmaktadır. Gerçi, Mişna üstadları Mühtedinin sünnet olma­sını tartışma konusu yapmışlardır. Bazıla­rı, “dinî bir banyo”dan Mikve yapmasını kafi görürken, bazıları da onun sünnet olmasını şart koşmuşlardır. [63]Liberal Yahudiler “Sünnet merasimine” son yıllarda pek riayet etmemektedirler. Fakat büyük Yahudi çoğunluğu “Sünnet'e titiz şekilde riayet etmektedirler. Islâmda Sünnet: İslâmi muhitlerde de sünnete çok önem verilmiş olup, hatta müslümanla kafiri ayıran bir alâmet ola­rak gösterilmiştir. Hz. Peygamber’in ha­disleri sünneti, Hz. İbrahim’in bir âdeti olarak belirtmektedir. İslâm bilginleri sünnet üzerinde çok durmuşlardır. Bazııları “Vacib”, bazıları “farz” olarak sün­neti kabul etmişlerdir. Bir kısım âlimler de İslâmi kabul eden bir muhtedininde sünnet olmasını şart koşmuşlardır. Aslın­da, “Sünnet olma” İslama giriş şartı de­ğildir. Ebu Davud'un, Taharet bahsinde naklettiği bir hadiste “İslama girince küfür kılını at, sonra da sünnet ol” diye be­lirtmektedir. Bu hadisin sıhhat derecesi tartışmalıdır.

İslâmiyette sünnetin yaşı konusunda kati bir emir yoktur. Doğumun ilk gününden başlayarak on iki on üç yaşlarına kadar çocuklar sünnet ettirilmektedir. İslâm dünyası, sünnete çok önem vermiş­tir. Türkler İslâmi kabul ettikten sonra, sünnet olmayı dinin aslî vecibeleri gibi kabul etmişler ve öyle kabul etmeye de­vam etmektedirler. Türkler arasında gör­kemli sünnet merasimleri icra edilmekte­dir.





[59] Tekvin: XVII, 9-21.

[60] Tekvin: 17-14.

[61] Shab: 1349.

[62] Shab, 1309.

[63] Yeb, 469.


Kaynak: Ansiklopedik Dinler Sözlüğü

















Sünnet Lüzumlu mudur?

Cerrah arkadaşlarımdan birinin sünnet hakkında son zamanda çıkan bir beyanatını okudum. Sonuç itibarıyla şöyle diyordu: “Sünnet zararlı neticeler vermez. Sünnetten kimsenin öldüğünü bilmiyorum, yapılması faydalıdır.”

Ben bu beyanatı pek doğru bulmuyorum. Pekâlâ biliyoruz ki, bugün biz Müslümanlar şu iptidai âdeti, sağlık için değil, sırf din için sürdürüyoruz. Hıristiyanların vaftiz töreni yapmaları gibi biz de çocuklarımızı sünnet ettiriyoruz. Hıristiyanlar vaftiz töreni yapmakla vücutlarındaki azalardan birini kaybetmezler. Halbuki biz Müslümanlar sadece mühim bir uzvumuzu kaybetmekle kalmayıp bir de ıstırap çekiyoruz. Sakat kalmak ve hatta ölmek tehlikesine bile maruz kalıyoruz. En garibi de, pek çok insan, sünnetin dinimizce farz olduğunu ve sünnet olunmaz ise Müslüman olamayacağını zanneder. Halbuki peygamberimiz sünneti farz yapmadığı, yani kati surette emretmediği gibi kendisi de sünnet olmamıştır. Eski zamanlarda sıhhat bilgisi olmadığı için sünnet bir dereceye kadar tavsiye edilebilirdi. Fakat şu asırda, laik cumhuriyet devrinde, bu gayet gülünç ve iptidai operasyonun hiçbir değeri, hiçbir yeri olmamalıdır.

Bununla beraber çocuklarımızda yaptırdığımız şu dini merasim hiç de zannedildiği gibi büsbütün tehlikesiz değildir. Sünnet ameliyesinin neticesi kırk beş seneden beri tesadüf ettiğim feci vakalar pek çoktur. Hatta geçen sene Anadolu’dan gelen sünnetli bir çocuğun tenasül azasında (cinsel organında) kangren oluştuğunu ve bilahare septisemiden (kan zehirlenmesi) öldüğüne şahit oldum.

Bundan otuz kırk sene evvel padişahlar [kendi] çocuklarını sünnet ettirdikleri zaman İstanbul’da [toplu] sünnet düğünleri yaparlardı; ben bu [toplu] sünnet düğünlerinin ikisinde sünnetçi ve müfettiş olarak bulundum. Sekiz on bin çocuk bir hafta zarfında Yıldız Sarayı’nda ve İstanbul’daki birçok büyük hastanede sünnet edilirdi. Abdülhamit’in ikinci sünnet düğününde üç çocuğun öldüğünü hatırlıyorum. Biri tetanostan, biri emorrajiden (kanamadan), üçüncüsü de kangren ve enfeksiyondan ölmüştü. Ölen çocuklardan başka, sekiz on çocuğun glansının kesilerek sakat kaldığını ve yüzlerce çocuğun aylarca ıstırap çekip yaralarının bir türlü iyileşmediğini gördüm. Bugün [1935 yılında] memleketimizde her sene yüz binlerce çocuk sünnet ediliyor. Muhakkak surette içlerinden ölenler, sakat kalanlar vardır. Elimizde bu hususta yapılmış bir istatistik bulunmadığından bu biçare çocukların miktarını bilmiyoruz.

Biliyorsunuz ki, sünnet için halkımız cerrahlara nadiren müracaat eder. Şu halde senede ancak on veya on beş çocuğu sünnet etmekte olan tabip sünnet ameliyesinin tehlikesiz, arızasız olduğunu iddia etmemelidir. Her sene memleketimizde özellikle birtakım cahil sünnetçilerin sünnet ettiği binlerce biçare çocuğu gözünüzün önüne getiriniz. İşin vahametini o vakit daha iyi takdir edersiniz.

Güya sünnetin temizlik bakımından faydası varmış; sünnetsizlik yüzünden hastalıklar oluyormuş. Pekâla, bunu kabul edelim. Lakin binde bir kişide tesadüf olunan bu hastalıklar için bütün Müslüman çocukların mühim bir uzuvlarını hayatları bahasına ve din uğruna kestirmekte mana nedir? Bence ileride vukua gelmesi muhtemel hastalıklar için [çocuğu] sünnet ettirmek, ileride apandisiti patlar diye bütün çocuklarımızın apandisitlerini çıkartmayı tavsiye etmekten farklı değildir.

Arkadaşlar,
Din için yapılan şu sünnet ameliyesinin asla faydası olmayıp, bilakis kötülüğü ve tehlikesi aşikâr bulunduğunu sizin de benimle beraber tasdik edeceğinizden şüphem yoktur. Bunun bir an evvel yasaklanmasının çaresine teşebbüs etmek de biz tabiplere düşen en büyük bir vazifedir.

Cumhuriyetimiz laik bir cumhuriyettir. Herkes kendi dininde serbesttir. Ancak kendisini müdafaadan aciz ve hiçbir şeyden haberi olmayan birtakım küçük çocukları yakalayıp aldatarak din uğrunda mühim bir uzvundan mahrum [bırakmak] ve bazen de sakat [bırakıp] günlerce, aylarca ıstıraplara ve ölüm tehlikelerine bile maruz bırakmak doğru mudur?

On sekiz yaşını geçtikten sonra arzu eden bir erkek ister din için olsun isterse temizlik için olsun sünnet edilmesini isteyebilir; ve sünnet olsun buna hiçbir itirazım yok. Ancak masum çocuklara din perdesi altında ıstırap çektirmemeli. On sekiz yaşına kadar hiçbir çocuğa sünnet ameliyesi yapılmasına müsaade etmemeli.

Mukaddema Cemiyeti Tıbbiye-i Osmaniye ismini taşıyan bugünkü Türk Tıp Encümenimizde, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, yani otuz sene evvel nadiren fenni müzakereler cereyan ediyordu. Bununla beraber o vakit hükümet, cemiyetimizden halk sağlığına ait işleri sorardı ve ara sıra da yine cemiyetimiz, hükümetten halk sağlığına dair birçok dileklerde bulunurdu. Yani bugünkü Tıp Encümeni, Fransa’daki “Academie de Medecine” (Tıp Akademisi) vazifesini yapardı.

Şimdi sizden bir ricam var. Eğer münasip görürseniz, laik Cumhuriyetimizin Sıhhiye Vekaleti (Sağlık Bakanlığı) nezdinde bu hususta teşebbüste bulunalım. Sünnet ameliyesinin Müslümanlık dininde farz olmadığına; pek iptidai ve tehlikeli bir âdet olduğuna; on sekiz yaşından evvel çocukların asla sünnet ettirilmemesi [gerektiğine] ve bu yaştan evvel sünnet ettiren ve sünnet ameliyesi yapan kimselerin cezalandırılmasına dair bir kanun tasarısı hazırlayıp, sünnet mevsimi olan ilkbahardan evvel Büyük Millet Meclisi’ne göndermesini isteyelim.

***

[Profesör Cemil Topuzlu, encümende verdiği tebliğden sonraki gelişmeleri anlatıyor]
Tebliğden sonra encümende bu mevzu üzerinde Dr. Niyazi İsmet, İhsan Sami, Haydar İbrahim, Ziya Nuri, Tevfik Salim, Abdülkadir, Ekrem Şerif, Esat Raşit, Osman Şerafettin gibi değerli arkadaşlarım lehte ve aleyhte söz almışlar ve birçok münakaşadan sonra, bilgisel gözden etüt etmek üzere bir komisyon teşkiline ve komisyonun hazırlayacağı raporun encümende müzakere edilmesine karar verilmiş ise de sekiz aydan beri hiçbir ses çıkmadı ve tamamıyla unutuldu.

Lehinde söz alan arkadaşlarım, temizlik, fimosis ve buna benzer bazı hastalıkların önünü aldığı gerekçesiyle sünnetin faydalı olduğunu ileri sürdülerse de hiçbir surette ikna edememişlerdir.

Öncelikle temizlik gerekçesini ele alalım. Güya sünnetli bir erkeğin temizlikle uğraşmasına gerek yokmuş; her daim temiz bir halde bulunurmuş. Temizlikten kaçınmak için ne garip bir tez!

İnsanlar her gün vücutlarının her tarafını ayrı ayrı temizlemiyorlar mı? Birkaç saniye de cinsel organlarını temizleseler ne kaybederler? Acaba biz bu hususta hayvanlardan daha mı aşağı kalmalıyız?

Günde bir defa ve birkaç saniye sürecek olan temizlenme işini yapmayıp da cinsel organın mühim bir parçasını kesip attırmakta hiçbir mantık yoktur. El ve ayaktaki tırnakları her gün temizlememek ve ara sıra kesmemek için tekmil tırnakları kökünden söküp mü çıkarırız? Sakal ve bıyıklarımızı tıraş etmemek için, radikal bir temizliğe gidip yanaklarımızdaki ve dudaklarımızdaki bütün deriyi yüzdürüp atar mıyız? Elbette hayır. O halde sünnetin bunlardan ne farkı var?

Yemen’de Müslüman bir kabilenin erkekleri, kendi mezhepleri gereğince, göbeklerinin altında bir daha kıl çıkmaması için derilerini yüzüp kestiriyorlarmış. Bundan otuz sene evvel İstanbul’a gelen ve bu usulde on sene evvel sünnet olup da yarası kapanmayan bir Yemenliyi tedavi etmiştim. Biçare halinden şikâyet etmiyordu. Böyle tehlikeli bir sünneti niçin yaptırdığını sordum. Bana, “Ne yapalım, dinimiz böyle emrediyor. Müslümanlıkta asıl sünnet budur. Yaptırmayanlar Müslüman değildir” dedi ve birçok faydasından dem vurup müdafaa etti. Ya maazallah dini telkinler neticesi bu âdeti bütün Müslümanlar kabul etmiş bulunsaydı halimiz nice olurdu?

Sünnetin fimosis ve buna benzer hastalıkların önüne geçeceği iddiasına gelince; bu gibi hastalıklara nadiren tesadüf olunur. Tedavi ile geçeceği gibi icap ederse vaktinde lazım gelen ameliyat ağrısız yapılır ve hastanın yarası da birkaç gün içinde zahmet çekmeden kapanır.

Din telkini altında olmaksızın sağduyuyla düşünelim. Sünnet olmamış on bin kişide birinin fimosise müptela olabileceğini ileri sürerek bütün erkek çocukları sünnet ettirmeyi [teklif etmek] ileride apandisit hastalığına uğramasınlar diye bütün insanların doğduktan sonra aşı yapılır gibi apandisitlerini çıkarmayı teklif etmekten ne farkı var?

Kapalı yerlerimizdeki kılları kaldırmak tıpkı sünnet gibi dini telkinler neticesi bizde köklenen garip bir âdettir. Her gün temizlik yapmayıp da az çok müziç kaşıntılara ve bazı kere de deri hastalıklarına da yol açan ağda, ustura ve zehirli ilaçlar kullanmak doğru mudur?

Çocuklarda sünnetin zararlı olmadığını iddia edenler de var. Tıp Encümeni’nde söylediğim gibi günlerce yaraları kapanmayarak ıstırap çekenlere, sakat kalanlara, hatta ölenlere bile tesadüf olunuyor. Hele sünnetten sonra sabaha kadar karyola içinde açık havada kalmalarından göğüs hastalıklarına yakalanan ve sinir hastalıklarına tutulan çocuklar pek çoktur. Bu gibi hastalıklar ekseriya sünnet günü biçare yavrunun şiddetli heyecan geçirmesinden ve pek çok korkmasından ileri geliyor.

Yedi sekiz yaşını geçmiş olan bazı çocuklar sünnet düğününü işitince birkaç gün evvel zayıflamaya başlar ve uykusuz kalırlar. Asla sünnet olmak istemezler. Düğün günü, ahırlara kümeslere varıncaya kadar her tarafa saklanırlar. Analarının boyunlarına sarılırlar. Mütemadiyen ağlar, bağırırlar, bu esnada tedarik edilen güçlü kuvvetli adamlar tarafından yakalanıp mezbahaya götürür gibi sünnetçinin önüne atılır. Evdeki analarla babalar, biçare yavrucuklar bayılır, bu müthiş korku neticesi birçok sinir hastalıkları baş gösterir.

Memleketimizde sünnet hakkında henüz resmi bir istatistik tutulmamış olduğundan ölen, sakat kalan ve sinir hastalıklarına tutulan çocukların doğru bir surette sayısını bilemiyoruz. Bunun tetkikini Sağlık Bakanlığı’ndan bekleriz.

Biraz da sünneti ekonomik tarafından düşünelim. Yurdumuzda sünnet düğünleri için pek çok para eriyip gidiyor. Sünnet düğünlerinde sünnet olan çocukların aileleri bile en az sekiz on lira harcarlar. Bu yüzden yurdumuzda her sene milyonlarca liralar berhava oluyor ve köylülerimiz de kaldıramayacak kadar pek ağır borç altına giriyorlar.

Yukarıdan beri anlattığım gibi, halkımız sünneti, başka bir düşünce ile değil, ancak din ve bahusus gayrimüslimlerden ayırt olmak için yapıyorlar. Halbuki dinimiz sünneti farz kılmamıştır. Peygamberimiz de sünnetsiz idi. Yahudilerden kalma bu âdet senelerce vuku bulan dini telkinler neticesi Müslümanlarda her nasılsa Hıristiyanlıktaki vaftiz gibi dinin temeli olmak üzere köklenip kalmıştır.

Sünnetin faydalı olduğunu iddia edenlere şunu da soruyorum: Bugün medeni dünyada pek çok terakki etmiş milyonlarca erkek sünnetsizdir. Hastalıklardan korunmak için insanların bir kısmını zorla kısırlaştırmaya kadar ileri giden milletler, bu kadar faydası olduğunu farz ettiğimiz sünneti niçin kendi erkek çocuklarına tatbik etmiyorlar? Bize benzememek için mi? Hayır! Bu medeni milletlerin sünneti kabul etmemeleri, edindikleri derin tecrübeler ve ilmi tetkikler neticesi sünnetin zerre kadar faydası olmadığına kanaat getirmiş olmalarından ileri geldiğine şek ve şüphe yoktur.

İşte bu düşünce ile Tıp Encümeni’nde sünnetin faydası olmadıktan başka zararlarından ve biçare yavrularımızın ıstırap çektiklerinden uzun uzadıya bahsettim. Sonunda, on sekiz yaşından evvel çocuklarımızın asla sünnet ettirilmemesi ve bu yaştan evvel sünnet yapan ve yaptıran kimselerin cezalandırılmasına dair bir kanun tasarısı hazırlaması için Sağlık Bakanlığı nezdinde teşebbüste bulunmayı teklif ettim. Yoksa ben sünneti büsbütün yasaklamak tarafını iltizam etmedim. İsteyenler, ister temizlik, ister din için olsun aklı başına geldikten sonra yaptırsın, yani on sekiz yaşından sonra.



Operatör Doktor Profesör Cemil Topuzlu

Bu makale, Türkiye Tıp Encümeni’nin 30 Kasım 1934 tarihli celsesinde tebliğ edilmiş ve Tıp Dünyası dergisinin 15 Mayıs 1935 tarihli sayısında yayımlanmıştır.




Anonymous isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Anonymous Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (11. April 2011), yeşil (10. November 2011)