Uzman Üye
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
|
Nuh tufanı
Kur’an’ı kerimdeki sanatsal bir üslûpla anlatılan Kıssaların,kastettikleri manaları yakalayabilmek için Kur’an’ın ana çatısını oluşturan ayetleri bilmek gerekiyor.
İşte bu ayetleri bilip öğrenmeye başladığımız zaman, Kur’an’ın anlattıkları anlaşılmaya başlar. Bu Ayetlerden örnekler vererek kıssaları anlamaya çalışalım.
35/45” Eğer Allah insanları kazandıkları dolayısı ile (azap ile) yakalayıverecek olsaydı,(yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlı bırakmazdı. Ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.”
18/58: Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.
14/42: (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.
32/21:” Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan önce, yakın (dünyevi) azaptan da tattıracağız.”
17/16: “Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz."
Helâk ile ilgili birkaç tane ayeti nakletmeye çalıştık. Bu ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, Allah’ın,dünya hayatında insanların yapmış olduğu yanlış davranışlar ve zulüm nedeniyle özel bir müdahalesi yok. Ceza ve mükâfat bu dünya hayatında değil ahiret alemindedir. Yalnız Allah evreni yaratmış bir yasa koymuş bu yasalara uymadığın taktirde bedelini ödersin.
Bir taraftan Kur’an dünya hayatında yapmış olduğu zûlüm nedeni ile
cezalandırmıyacağını söylerken. Bir taraftan da ad kavmini lut kavimini semut kavmini işlemiş olduğu suçlardan dolayı helâk ettiğini söylemesi ilk bakışta çelişkili bir ifade gbi anlaşılıyor.
Fakat Kur’an daki onunla ilgili ayetleri incelediğimiz zaman "helâk" kelimesini dünya hayatında yok olma değil vahye karşı duyarlılığını kaybederek, eceline kadar dünya hayatında kör ve sağır olarak yaşamasıdır.
Zaten Allah helâlleri insanların yararına haramları da insanların zararına olduğu için koyuyor. Daha öncede bahsettiğimiz gibi kuran ın helal dediğine o konudaki ilimler haram veya insanların zararına diyen çıkamaz.
Mesela Allah sarhoşluk verici içkileri yasaklıyor...
5/90”Ey iman edenler ,içki kumar dikili taşlar,ve Fal okları Ancak şeytanın işlerinden olan pisliktir. Öyleyse bunlardan kaçının .Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Sarhoş etmek insan aklının kullanılamaz duruma gelmesi demektir. Bu hem insanın manevi yoldan uzaklaşmasına Hem de insanı dünya hayatında başına birçok belaların gelmesine neden olur ve olmaktadır. Trafik kazalarının büyük bir kısmı içki içmekten kaynaklandığı bilinmektedir. Vücutta bir çok tahribatlar yaparak insan sağlığını bozduğu gibi buna bağlı olarak da bir çok aile yuvasının yıkılmasına neden olmaktadır.
İşte içki dünyada yasalara uymama sonucunda meydana getirdiği azaplar, bir de ahiret aleminde getirdiği azaplar vardır. O da Allah’ın koyduğu haram ve helâl ilkelerine uymama sonucunda Allah’a isyan ve başkaldırıyı Körüklemesinden dolayı da ebedi bir cehennem azabına, çarptırılıyor. Bir de insanlardaki davranış ve yaşam biçimi farklılığından dolayı da birbirlerinden azap görüyorlar.
22/40” Onlar yalnızca rabbimiz Allah’tır demelerinden dolayı , haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın insanların kimilerini kimileriyle def etmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar, ve içinde Allah’ın isminin çokça zikredildiği mescidler muhakkak yıkılır giderdi .Allah kendine yardım edenlere muhakkak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır aziz olandır.”
Daha önce de bahsettiğimiz gibi insanın yaratılırken öz yapısına yerleştirilmiş olan İki ayrı yola gidiş isteği ayrı ayrı isteklerin kişilerdeki kimlik ve şahsiyet net olarak belirginleşinceye kadar. Bu kavga devam eder.
İnsanın bir uzantısı olan aileler, toplumlar milletler, savaş vermektedirler. İşte ayrı ayrı kimlik ve şahsiyete bürünmüş insanlar sulh yoluyla halledemedikleri meseleleri birbirlerine güç ve zor kullanarak yaptırıyorlar. Güçlü olan mazlumu eziyorsa bunun adı zulüm güçler denk olup çatışıyorlarsa adı savaştır.
9/39: “Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.”
İşte bu savaş olayı insanoğlunun var oluşuyla başlamış ve yok oluşuna kadar da devam edecektir. Bu savaşlarda Allah’ın özel bir müdahalesi olmadan takva yolunda yürüyenler eğer evrenin yasasına uygun olarak hareket ederlerse kendilerini güçlü ve dinamik tuttukları zaman küfrün üzerine hakimiyeti kurmuşlar aksi halde fısk yolunda yürüyenler eşya ile gerekli diyalogu kurduklarında ise onlar hakimiyetini iktidarını kurmuş demektir. Bu iktidar değişikliği var oluşla başlamış yok oluşa kadar devam edecektir.
3/140: “Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahitler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;”
Dünyada insanların ve evrenin yasalarını çiğnediğimiz zaman başımıza gelecekleri şöyle özetleyecek olursak ateş insanı yakıyorsa ateşi yasalara uygun olarak kullanacağız.
Yılan insanı sokuyorsa yılanla diyalogu yasaya uygun şekilde kuracağız.
Deniz yüzme bilmeyeni boğuyorsa onun kuralına uygun olarak denize gireceğiz.
Trafik kuralları varsa, yollarda bu kurallara uyacağız.
Yoksa bu evrenin yasalarına uymadığımız zaman o yasalarını acımasızca uygular, ateş insanı yakıyorsa firavun olsa da yakar peygamber olsa da yakar. Deniz yüzme bilmeyenleri iyi veya kötü adam olmasına bakmaz boğar. Kurallara göre arabayı kullanmadığımız zaman kafir olsun, müslüman olsun cezasını verir.
Hep bunlar dünyada ki evrenin yasasına uymamanın sonuçlarıdır. Bir de Allah’ın Kur’an da bahsettiği kavimlerin yanlış yolda gitmelerinin sonucundaki helak olayları vardır.
Bize gelen klasik bilgilerde Nuh tufanı ile yeryüzü sular altında kalıp gemiye binen iman edenler ve çiftlerden hayvanlar dışında her şeyin helak olmasıdır.
Kur’an daki anlatımı buraya naklederek olayı Kur’an la değerlendirip akıl süzgecinden geçirdikten sonra olayı Kur’an’a,ilme, akla ve pratiğe ters düşmeden açıklamaya çalışalım.
11/36- Nuh'a vahyedildi: "Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."
11/37- "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır."
11/38- Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi.
11/39- "Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek."
11/40- Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.
11/41- Dedi ki: "Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."
11/42- (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma."
11/43- (Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
11/44- Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.
11/45- Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
11/46- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."
11/47- Dedi ki: "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum."
11/48- "Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır."
Nuh kavimi ile ilgili edebi bir sanatla anlatılan kıssayı naklettik Kur’an da geçen helak olayı daha önce bahsettiğimiz gibi ebedi bir hayat için yaratılmış olan insanın geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yapmıştır. Zaman Allah’a göre değil zaman bize göredir.
Zaman mefhumu Allah’a. Yoksa dünyadayken gidilen yanlış yolun cezasını ahiret hayatında veriyor. Allah'a göre zaman ortadan kalkınca İnsanların günahı işlemesi ile ceza çekmesi arasında da bir zaman farkı olmayınca , bize göre ahiret hayatındaki çekecek olduğu cezayı sanki şimdi çekiyormuş gibi bir izlenim vermektedir.
Kur’an burada Hz. Nuh peygamberin Allah'tan aldığı vahiyleri toplumuna anlattığı zaman, toplum iki kısma ayrılıyor. Biri Nuh peygamberi dinleyip ona tabi olanlar. -Bunlar çok azı teşkil ediyor.- Diğerleri ise muhalefet edip baş kaldıranlardır. Zaten bu ayrılık insan oğlunun varoluşuyla başlamıştır.
Kur’an iman edenlerin kurtuluş biçimini izah ederken bir gemi ile sembolize etmiştir.
Hazreti Nuh’a iman edenleri vahyin gözetiminde Allah’a ibadet ve kulluk çizgisinden sapmadan sağ salim ölünceye kadar doğru bir yolda yürütmesidir.
Kur’an peygamberlerle toplum arasında geçen olayları, bizlere örnek olsun diye anlatmaktadır. Zaten Kur’an binlerce peygamber gelip geçtiği halde sadece yirmi beş peygamberin kıssasını anlatmıştır.
40/78” Andolsun biz senden önce elçiler gönderdik, Onlardan kimini sana aktarıp anlattık. Ve kimini aktarıp anlatmadık. Herhangi bir elçiye Allah’ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah’ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir. Ve işte burada (hakkı) iptal etmekte olanlar hüsrana uğramıştır.”
Kıssaları anlatılan peygamberler toplumların duyarlı olanlarıyla iletişimini kurup, İman edenlerle güç oluşturarak ses getirebilen peygamberlerdir.
Öyle peygamberler gelip geçmiş ki "Ben Allah’tan gönderilmiş bir peygamberim." dediği zaman hemen öldürmüşlerdir. Kur’an böyle peygamberlerden söz etmemiştir.
Toplumlardaki din anlayışlarını Kur’an la mukayese ettiğimiz zaman örtüşmüyor. Eğer Kur’an da Anlatılan "Nuh tufanı" ile ilgili kıssalar edebi sanat niteliğinde anlatılmayıp da gerçek anlamında anlatılmış olsaydı, şu sorularla karşılaşılırdı.
Ve Kur’an la , çelişkili ilimle çelişkili, akla ters ve pratik hayatla uyuşmaz.
Allah insanları dünyaya denemek için gönderdiği halde, dünyada ,deneme anında Allah’ın özel bir ceza vermesi şeklinde anlamak doğru değildir.
Diğer bir yanlış anlayış da , bütün dünyadaki hayvan cinslerinden birer çift gemiye alınması anlayışı da doğru değildir.
Şimdi bununla ilgili ayetleri aktarmaya çalışalım.
35/45” Eğer Allah kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ) ile yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı Üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı. Ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonra ecelleri geldiği zaman Allah kendi kullarını görendir.
18/58: “Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.”
67/2: “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”
30/30: “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”
76/2: “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.”
76/3: “Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”
Nuh tufanı ile ilgili Kur’an'dan aktardığımız bu ayetler incelenip tahlil edildiği zaman gerçek anlamında değil mecazi anlamında anlatılmıştır.
Ahret hayatında verilecek olan bir cezayı edebi bir sanatla sembolize ederek izah etmiştir. Yoksa insanlar hem dünyaya denenmek için gönderilsin hem de denenirken denenmeden müdahale edilsin. Bu yanlış bir anlayıştır. Hem Allah ayette cezayı ahret alemini ertelediğini söylerken hem de Nuh kavimi Nuh peygambere karşı isyan ve saldırıdan dolayı Nuh tufanı yaparak bütün inanmayanı helak etsin. Bu Kur’an’ın anlatış esprisine terstir.
Yine Allah’ın insanların yanlış davranışlarından dolayı müdahale olmadığına dair bir ayet aktaralım;
2/214: “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.”
Eğer Allah peygamberler, elçiler sıkıştıkları zaman onlara hemen yardımını ulaştırsaydı acıkma, susama ve sıkışma olayı olur muydu? Allah kainatı ve insanları yaratmış ve bir yasa koymuştur. Onlar öyle dese de bu yasa işliyor demese de bu yasa işliyor. “Galileo’nin idam sehpasına giderken siz dünya dönüyor deseniz de dönüyor, dönmüyor deseniz de dönüyor” dediği gibi yasa işliyor.
Öyleyse Kur’an’ın bakış perspektifini yakalamaya çalışalım. Allah kainatı mükemmel bir şekilde insanoğlunun önüne koyuyor. Her şey insanoğlunun emrine secde ediyor. Halife olan insandan kendisine ibadet ve kulluk yapmasın istiyor. Aklını veriyor, takvasını veriyor, fıskını veriyor, insanı kendi özgür iradesiyle takva yolunda ve fısk yolunda gitmekte sonucuna katlanmak koşuluyla seçme hakkını da kendisine veriyor. Mizanı, ölçüyü, teraziyi de önüne koyup peygamberler kitaplar göndererek istediği yolda yürüme hakkını dünya da kendisine vererek deniyor. Takva yolunda yürüyüp de ölenleri cennetle müjdeliyor. Fısk yolunda yürüyüp de ölenleri cehennemle korkutuyor.
Böyle bir izahtan sonra bir tane kardeşimiz şöyle bir soru sordu.
Madem ki Allah insanların doğruya ve yanlışa gidişine müdahale etmiyor da, neden peygamberler ve kitaplar gönderiyor.? Diye sordu.
Soru çok güzel ve çarpıcı idi . Ben de dedim ki : Nasıl bir senarist tiyatro yazarak , aktör ve aktrisleri sahnede oynarken seyircilerin duyamayacağı fakat aktör ve aktrislerin duyabileceği kadar fısıldayıp, oyunlarında serbest bırakıp,yanıldıkları yerde düzelten suflöre benzetmiştim. Teşbihte hata olmaz derler, Allah bir suflör gibi kedisine bağlı olanları, rollerinde oynarlarken,yanıldıkları zaman peygamberler aracılığı ile düzeltiyor. Ama onları o rolde oynamaya mecbur tutmuyor. İsterlerse, o rolde oynamam diyebilirler . Neden oynamıyorsun deyip dünyada iken onları cezalandırmıyor. Öyle de olmamış mı dır? Çok Kişiler,İman ettiği ve kalbi imanla tatmin bulduğu halde sonradan vazgeçerek Kendisini mucura kaptırmışlardır.
4/137” Gerçek şu İman edip inkâra sapanlar,sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar. Sonra da inkarı artanlar. Allah onları bağışlayacak değildir. Onları doğru yola da iletecek değildir.”
Eğer Allah’ın özel bir müdahalesi olmuş olsaydı, Kalbi imanla tatmin bulmuş bir insan küfre giderken engellemez miydi?
İnanan ve Salih amel işleyen de kendi istek ve arzusu ile inanıp Salih amel işler. İnkâr eden ve küfür yolunda yürüyenlerde Kendi arzusu ile inkâr eder ve küfür yolunda yürür.
Bugüne kadar Kur’an’ın dışındaki anlatılanlar gibi peygamberler önceden peygamber seçilerek peygamber olmazlar. Allah insanların yöneliş ve duyarlılık durumuna göre,yollarını açarak, Onların yol seçmelerini tamamen kendi iradelerine bırakır.
İnsan hangi işe hangi davranışa yönelecekse, onun,o yöne yönelmesi ve adımını atması gerekmektedir.
13/11” Onun (insanın) önünden ve arkasından , izleyenleri vardır. Onu Allah’ın emriyle gözetip korumaktadırlar. Gerçekten Allah kendi nefislerinde olanlı değiştirip bozuncaya kadar, Bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Allah bir topluluğa Kötülük istedi mi , artık onu geri çevirmeye, hiçbir (biçimde imkân) yoktur.”
İşte "Nuh Tufanının" gerçek anlamında değil de mecazi anlamda olduğunu anlamış olsaydılar bugün bütün dünya Cudi dağında Nuh’un gemisini aramaktan kurtulurlardı.
Kur’an da sembolize edilen sanatsal bir üslupla anlatılan sadece Nuh Tufanı değildir Daha kur'an’da bir çok örnekler vardır.
|