Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:20 PM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Allah'ı Görme İstekleri:


(Allah, Mûsâ 'ya kırk gece sonra buluşma va'detmiş ve kavminden yetmiş kişiyi de seçip o huzura getirmesini emretmişti). Mûsâ, tayin ettiğimiz (buluşma) vakt(i) için kavminden yetmiş adam seçti (huzura getirdi. Fakat Mûsâ ile Allah arasındaki o yüce konuşmayı işitince, bununla yetinmediler. Allah'ı açıkça görmedikçe inanmayacaklarını söylediler. Bunun üzerine) onları bir sarsıntı tutunca (hepsi baygın düştüler. Mûsâ) dedi ki: "Rabbim, dileseydin bunları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helak mı edeceksin? Bu (iş), senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğine yol gös*terirsin. Sen bizim velîmizsin, bizi bağışla, bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!" (A'râf: 39/155)

Hz. Mûsâ, Allah'ın, kendisiyle konuşmasını dinlemek üzere kavmi içinden yetmiş kişi seçip bunları Tûr'a götürmüştü. Râzî şöyle diyor:

"Hz. Mûsâ, bu yetmiş kişiyi Tûr-i Sînâ'ya götürdü. Dağa yaklaştık*larında, dağın üzerini buluttan bir direk kapladı. Hz. Mûsâ, bu bulut direğinin içine girdi. Adamlara da girmelerini söyledi. Girip secde ettiler. Allah'ın, Hz. Mûsâ ile konuşmasını, ona verdiği emirleri duydular. Daha sonra bulut açıldı. Allah'ın sözünü duymakla yetinmeyen adamlar, Musa'*dan, Allah'ı kendilerine açıkça göstermesini istediler. O zaman onları bir sarsıntı yakaladı. Onların bayıldıklarını görünce öldüklerini sanan Mûsâ, kavminin 'Bunları sen götürüp öldürdün!' demelerinden korkarak Cenabı Hakk'a niyazda bulundu: 'İsteseydin, daha önce bunları da, beni de öldü*rürdün. İçimizden birtakım düşüncesizlerin yaptıkları yüzünden bizi öldürecek misin? dedi'." [36]

Mûsâ, bunları uyandırmasını Allah'tan niyaz etti: "Bize, dünyâda da, âhirette de iyilik yaz, biz sana döndük, sana sığındık!" dedi. Yüce Allah, kullarından dilediğine azâbedeceğini, her şeyi kaplayan rahmetini ise günâhlardan korunan, zekât veren ve âyetlerine inanan kimselere lütfedeceğini buyurdu. [37]

Burada geçen recfe, sarsıntı demektir. Demek ki bu sarsıntı, sâ'ikanın (müthiş gürültünün) uyandırdığı bir sarsıntıdır. Bu âyetlerdeki sâ'ika ve recfe'yi "ölüm" sa'kı veya recfesi diye tefsir edenler var ise de A'râf 143. âyet, sâ'ika'nın, ölüm değil, sarsılıp bayılma anlamına geldiğini kanıtlar. İşte recfe de aynı mânâdadır. Nitekim Râzî'nin belirttiği üzere bazı müfessirler: "Recfede ölüm olmadığını söylemişlerdir. Kavim o müthiş durumu görünce korkudan titremeğe başladılar. Neredeyse eklemleri birbi*rinden ayrılacak, belleri kırılacak derecede titriyorlardı. Onların durumun*dan korkan Mûsâ Aleyhisselâm, ağlayıp Cenabı Hakk'a yalvardı. Allah da onlardan titremeyi kaldırdı." [38]

Muhammed Abduh'un dediği gibi[39] İsrâîloğullarınm, Musa'dan Al*lah'ı görmeyi istemeleri, buzağıya tapmalarından ayrı bir olaydır. Bu olay Tevrat'ın Sayılar Kitabının 16. babında anlatılmaktadır. Orada anlatılanla*rın özeti şudur:

Levi Oğullarından Koran, Eliab oğlu Datan ve Abiran Pelet oğlu On, etkili bir cemâat oluşturarak Musa'ya karşı koymuş, bütün cemâatin kutsal olduğunu, Musa'nın ötekilerden üstün bir yanı bulunmadığını ileri sürerek "Artık yetti, çünkü cemâatten her biri mukaddestir ve Rab onların arasındadır. Niçin Rabbin cumhuru üzerine kendinizi yükseltiyorsunuz?" demişlerdir. Buna çok öfkelenen Mûsâ, Allah'ın buyruğuyla Korah'a: "Sen ve bütün arkadaşların ve Hârûn, yarın Rabbin önünde bulunun, her biriniz kendi buhurdanına buhur koysun. Sen ve Hârûn, ikiniz de buhur*danınızı getirin" dedi. Herkes buhurdanına ateş koyup toplanma çadırının kapısında durdu. Halk da orada toplanmıştı.

Allah Musa'ya ve Harun'a: "Bu cemâatten ayrılın da onları bir anda bitireyim" dedi. Fakat Mûsâ ve Hârûn sadece: "Bir adam suç işleyince bütün cemâate karşı mı öfkelenirsin" dediler. Cemâatin zarar görmemesi için Mûsâ, halkı uyarıp kendisine başkaldıranların çadırlarının yanından ayrılmalarını söyledi. Halk oradan çekildikten sonra Musa'nın duası üzerine isyancıların altındaki yer yarıldı, ağzını açıp onları ve evlerinin halkını, bütün adamlarını ve mallarını yuttu. Diri diri ölüler diyarına indiler. Ve Rabbin yanından ateş çıktı ve buhur takdim eden ikiyüz elli kişiyi yeyip bitirdi. [40]

Bu olaya Bakara Sûresinde de kısaca işaret edilmektedir:

55- Bir zaman da: "Ey Mûsâ, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız," demiştiniz de derhal sizi yıldırım yakalamıştı; siz de bunu görüyordunuz. 56- Sonra belki şük*redersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar diriltmiştik. (Bakara: 92/55-56)

İnsanın Allah'ı görmesi mümkün değildir. Bu adamlar, muhal olan bir şeyi istemekle Allah'ın gazabını hak etmişlerdir. Kendilerini korkunç bir gürültü sarsmış, hepsi bayılıp oldukları yere yığılmışlardır. Aslında ölmemişler ama ölü gibi yerinden kımıldayamaz, bir şey anlayamaz duruma gelmişler. "Siz bakıyordunuz!" cümlesi, bunların ölmediklerini gösterir. Demek ki korkunç gürültüye yakalanınca öyle perişan bir halde yığılıp kalmışlar ki bakıp durdukları halde kıpırdayamıyorlarmış. Nihayet Hz. Musa'nın Allah'a yalvarması ile bu adamlar yine normal durumlarına döndürülmüşlerdir.

Bazı müfessirlere göre bunlar gerçekten ölmüş, bir kısmına göre de bazıları ölmüşler, bazıları da ölenlere bakıyormuş. Herhalde bunların ger*çekten ölmeyip sadece bayılmış olmaları, âyetin siyakına ve gerçeğe daha uygundur.

: 55'nci âyetteki (es-sâ'ika) bayılmak anlamında sa'k kökünden ismi failin dişilidir. Sa'k sâ'ika nedeniyle oluşan korkudur. Sâ'ika gök gürültüsü ve ardından doğan, vurduğu yeri yakan, canlıyı öldüren yıldı*rımdır. Ardından yıldırım geleceğini bilenler, gök gürlemesinden korkarlar. Sa'k esas itibarıyla derin korku mânâsına gelir ise de ölüm anlamında da kullanılır. Sâ'ika 'yi şimşek diye tefsir edenler de vardır ama "

Sâ 'ikalardan dolayı, ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar"[41] ifadesinden sâ'ikanm, yıldırımla bera*ber çıkan korkunç bir ses olduğu anlaşılır ki dilci İmâm-ı Halîl de sâ'ika için: "Ra'd sesinden hasıl olan şiddetli etki" demiştir. Azâb gürültüsüne de saika denilir.: Alçaklık gününün azâb sâ'ikası (gürültüsü) onları yakaladı." [42] âyetinde sâ'ika, azâb gürültüsüdür. Bunun kökü olan sa'k ise bayılmak anlamındadır. adam bayıldı, de*mektir.

Mûsâ baygın düştü"[43]âyeti de sa'k'm, korkudan sarsılıp bayılmak anlamına geldiğini kanıtlar. Çünkü burada Hz. Musa'nın düşüp öldüğü değil, bayıldığı anlatılmaktadır.

Nisa: 98/153'ncü âyette de Musa'dan, "Allah'ı bize açıkça göster" diyen Yahudileri, bu saygısızlıklarından ötürü sâ'ika'nın yakaladığı belir*tilmektedir.

Mûsâ Peygamber'e karşı bu cür'eti ve saygısızlığı gösteren Yahûdî cemâatini yakalayan sâ'ikanm bir deprem gürültüsü olduğu veya kendilerini bir sarsıntı tuttuğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu olay, A'râf Sûresinde anla*tılan olaydır. [44]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)