Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:36 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Allah’a ortak koşan kimseler diyecekler ki: “Allah dileseydi biz ortak koşmazdık, atalarımız da ortak koşmazlardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan önce yalanlayanlar da azabımızı tadıncaya kadar işte böyleydi. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.” (En’am/148)

Gözünüzü açın! Göklerde olan kimseler ve yeryüzünde olan kimseler kesinlikle Allah’ındır. Ve Allah’ın astlarından istekte bulunan kimseler, eş tuttuklarına tâbi olmuyorlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar. (Yunus/66)

Ve onların çoğu, ancak bir zanna uyarlar. Şüphesiz ki zan, “Hakk”tan hiçbir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir. (Yunus/36)

Siz Allah'ı nasıl inkâr edersiniz? Oysa siz ölüler idiniz de sizlere O hayat verdi. Sonra O, sizleri öldürecek, sonra canlandıracaktır. Sonra da kendisine döndürüleceksiniz. (Bakara/28)

Ve O, yaratmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. O çok güçlüdür, hikmet sahibidir. (Rum/27)

Toplanma günü için sizi toplayacağı gün [zaman]; -İşte o gün, karşılıklı aldatma günüdür- Kim Allah'a inanır ve salihi işlerse O [Allah], onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte bu, büyük kurtuluştur. (Teğabün/9)

bunlar hangi gün için ertelendiler ise!
Ayırt etme günü için... (Mürselat/12,13):

Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz. (Hud/104)

Biz onu çok yakın görürken onlar, onu çok uzak görüyorlar. (Meâric/6, 7)

25 - Kendilerine ayetlerimiz apaçık okunduğu zaman da “Eğer doğru kimseler iseniz atalarımızı getirin” demekten başka delilleri yoktu.

Bu ayette inatçı, inkârcı müşriklerin mantığına, bilgisizliklerine, bilgice sığlıklarına dikkat çekilip ne kadar akılsız oldukları ve mesnetsiz inançlara sahip oldukları açıklanmaktadır.
Bu ayetin benzeri bundan evvelki Duhan suresinde de geçmişti:

Şüphesiz şunlar [Mekkeli müşrikler] diyorlar ki: “Bizim sadece ilk ölümümüz var. Biz, tekrar diriltilecek değiliz. Eğer siz doğru kimselerseniz [sözünüzün eri iseniz] haydi babalarımızı bize getirin.” (Duhan/34- 36)

26, 27 - De ki: “Allah sizi diriltir. Sonra sizi O öldürür, sonra da kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Göklerin ve yeryüzünün mülkü de sadece Allah'ındır. Saat’in kapacağı gün; işte o gün, batıla sapanlar zarara uğrayacaklardır.”

Bu ayette peygamberimize bu akılsız, bilgisiz, inkârcı müşriklere nasıl cevap verileceği öğretilmektedir. Söylenmesi istenen bu cevapla aynı zamanda müşriklere yeni bir uyarı daha yapılmış olmaktadır.
Ayetteki “Fakat insanların çoğu bilmiyorlar” cümlesinin tümleci, yani “neyi bilmedikleri konusu” mahzuftur, açıkça söylenmemiştir. Cümlenin tümleci şöyle takdir edilebilir: “Fakat insanların çoğu, ilk yaratmaya kadir olan gücün ikinci kez yaratmaya da kadir olması gerektiğini bilmiyorlar.”
Bu iki ayetle hem “Eğer doğru kimseler iseniz atalarımızı getirin” diyenlere, hem de “Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr [geçen uzun zaman] helak eder” diyenlere cevap verilmiş olmaktadır. Yani onlara bu işin ayrı ayrı olmayacağı, bir gün tüm insanların toplu olarak diriltileceği ve bunun için de bir vaktin tayin edildiği bildirilmiştir.

28, 29 – Ve her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağırılır: “Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. İşte bu, yüzünüze karşı hakkı konuşan kitabınızdır. Şüphesiz Biz, sizin yaptıklarınızı yazdırıyorduk.”

İnatçı müşriklere gereken cevap verildikten sonra hemen çok dehşetli bir mahşer sahnesi ortaya konmaktadır. Bu sahnede, o azgın, şımarık, kibirli yalanlayıcılar çaresiz, perişan, diz çökmüş bir haldedirler. Kendilerine “Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. İşte bu, yüzünüze karşı hakkı konuşan kitabınızdır. Şüphesiz Biz, sizin yaptıklarınızı yazdırıyorduk” denilmektedir.

Ve Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde de hakkı konuşan bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Muminun/62)

Ve Kitap [amel defteri] konulmuştur. Suçluların ondan korktuğunu göreceksin. Ve “Eyvah bize! Bu nasıl kitapmış ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış” derler. Ve onlar, yaptıklarını hazır bulurlar. Ve senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf/49)

Ve yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar getirilmiş ve aralarında hak ile karar verilmiştir. Ve onlar zulüm olunmazlar [onlara haksızlık edilmez]. (Zümer/69)

O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberlenir.
Aslında insan kendi aleyhine iyi bir gözetmendir.
Tüm mazeretlerini koysa bile de/ Tüm perdelerini koysa bile de.
Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme!
Kuşkusuz onun [yaptıklarının-yapmadıklarının] birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir.
O halde Biz onu [yaptıklarını - yapmadıklarını] topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle!
Sonra, onun [yaptıklarının - yapmadıklarının] beyanı [kanıtlarıyla ortaya konması] da sadece Bizim üzerimizedir. (Kıyamet/13- 19)

Her kişi için, önünden ve arkasından Allah'ın emriyle onu gözetip-koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk kendi nefislerinde [özlerinde] olanı değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için O’nun astlarından bir veli [yardım eden, yol gösteren] de yoktur.” (Ra'd/11)

O [insan] hiçbir söz söylemez ki yanında hazır gözetleyen bulunmasın. (Kaf/18)

Hayır… Hayır… Aslında siz, şüphesiz üzerinizde yaptığınız şeyleri bilen saygın yazıcılar olmasına rağmen Din’i yalanlıyordunuz. (İnfitar/9- 12)

30 - İman eden ve salihatı işleyen kimseler de; artık Rableri onları rahmeti içine koyacaktır. İşte bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.
31, 32 - Şu küfretmiş olan kimseler de; “Peki, size ayetlerim okunmadı mı da siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz? Ve, ‘Allah’ın sözü kesinlikle gerçektir; ve Saat’e gelince, onda kuşku yoktur’ denildiğinde, ‘Saat’ın ne olduğunu bilmiyoruz, yalnızca biz, sadece zannediyoruz, kesin bir bilgi edinmiş değiliz’ dediniz.
33- Ve işledikleri şeylerin kötülükleri kendilerine belli oldu ve onları, kendisiyle alaya aldıkları şeyler ku*şatıverdi.
34, 35- Ve denilmiştir ki: “Bugün Biz sizi, sizin bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuturuz/ terk ederiz [cezalandırırız]. Yeriniz de ateştir. Sizin için yardımcılardan herhangi biri de yoktur. İşte bunlar, sizin Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve basit yaşamın sizi aldatması sebebiyledir.” Artık bugün onlar, ondan [ateşten] çıkarılmaz ve özür dilemeleri de kabul edilmez/ Allah’ı memnun etmeleri de istenmez.

Mahşere ait temsili anlatımın devam ettiği bu ayet grubunda müminlerin ve müşriklerin final sahnesi yer almıştır. Müminler ile ilgili sahne çok kısa ve özdür: “İman eden ve salihatı işleyen kimseleri artık Rableri rahmeti içine koyacaktır. İşte bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.” Muttaki kulların akıbetiyle ilgili olarak Kur’an’da daha pek çok ayet bulunmaktadır.
Pasajın diğer sahnesinde ise müşrikler ile yüzleşilmektedir. Onlara dünyadaki durumları hatırlatılmakta, “Peki, size ayetlerim okunmadı mı da siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz?” denilerek akıbetlerinin neden kötü olduğu açıklanmaktadır. “Bugün Biz sizi, sizin bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuturuz/ terk ederiz [cezalandırırız]. Yeriniz de ateştir. Sizin için yardımcılardan herhangi biri de yoktur. İşte bunlar, sizin Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve basit yaşamın sizi aldatması sebebiyledir.”

Kim Benim zikrimden [Benim anılmamdan / Benim öğüdümden] yüz çevirirse hiç şüphesiz onun için zor, sıkıcı bir geçim / yaşam vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. O der ki: “Rabbim ben gören biri olduğum hâlde beni neden kör olarak haşrettin?” [Allah] Der ki: “Bu böyledir, ayetlerimiz sana geldi de sen onları terk etmiştin; bu gün de aynı şekilde sen terk ediliyorsun [cezalandırılıyorsun].” (Ta Ha/124- 126)

Ya artık, Müslümanları günahkârlar gibi yapar mıyız? (Kalem/35)

Ve her ümmetten bir şahit getireceğimiz gün, artık kâfirlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de istenmez. (Nahl/84)

Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermez. Onlardan [Allah’ı] hoşnut etmeleri de istenmez. (Rum/57)

Şimdi eğer onlar sabrederlerse [şirki, yalanlamayı sürdürürlerse], artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer özür bildirmeye çalışsalar, onlar, özrü kabul edilecek kimseler değildirler. (Fussilet/24)

Ve fasıklara/yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer, Ateş olacaktır. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, “yalanlayıp durduğunuz Ateş’in azabını tadın” denilecektir. (Secde/20, 21)

Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapmış olduklarımızdan başka düzgün amel yapalım.” -Sizi, düşünecek olanın düşüneceği kadar ömürlendirmedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. O hâlde tadın! Artık zalimler için bir yardımcı da yoktur.- (Fatır/37)

36 – Artık, tüm övgüler, göklerin Rabbi, yeryüzünün Rabbi ve âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
37 - Göklerde ve yeryüzünde de büyüklük ve hâkimiyet yalnızca O'nundur. Ve O, Azîz'dir, Hakîm'dir.

Sure, Rabbimizin Kendini tanıttığı bu ayet grubuyla sona ermektedir. Bu son iki ayette, kâfirlere, ortaya konan onca kanıttan sonra dolaylı olarak şu mesaj verilmektedir:
“Unutmayınız! Allah, tüm övgüler kendine özgü olandır. O, göklerin, yeryüzünün ve âlemlerin Rabbidir. Göklerde ve yeryüzünde hakimiyet yalnızca O’nundur. O, kesinlikle yenilmezdir ve yasalar koyandır.”
Allah doğrusunu en iyi bilendir.







العصمة للّه وحده - el-Ismetü lillâhi vahdeh

[Kusursuzluk sadece Allah’a mahsustur]…
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla