Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. April 2015, 08:33 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-2.

Ahdi Cedit’in, şükür ki ekonomi politiği kısmen de olsa metin olarak ayakta idi ama, din mensupları kendileri de sınıflı olmayı yeğledikleri ve “kanun benim” ilkesizliğini yerleştirdiklerinden, mülkleşme şehveti ile yanan diğer sınıflardan, bu yolda güçlü müttefikler buldular. Manastırlar doğrudan üretme yerine, kiraya verilip rantla- geçim yoluna sapılarak, Derebeyler’e kötü bir örnek teşkil ettiler. Yani Derebeyliğin meşrulaşmasında örnekler oluşturdular. Manastır “büyük şefleri” mütevazı ve bizzat çalışıp üreten keşişlerin yerini aldı ve kilise babaları türedi. Bu mülkleşme türü, feodalizmin dinden onay alması idi. Kralın, halka tahakkümde örnek göstereceği ve kendini haklı çıkartacak örneği oluşturdular. Velhasıl İsa’nın doğru sosyo ekonomi politiğinin ayetsel varlığı dururken, fetvalarla din tersine çevrildi. Feodalite ile öyle içli dışlı idilerdi ki, sanayi devrimi sonrası yeni patronlarla uzlaşmakta geç kaldılar. Doğuda olduğu gibi, batıda da dini yorumlar feodalizme payanda yapıldığı için de, değişimcilerin, yeniden yapılandırmacıların ( Müceddid) “haklı” olarak boy hedefi oldu. Veya karşı çıkma gerekçelerini buldu.
Feodalizme savaş açan yeni burjuva sınıfı, hali ile ona payanda yapılan dine karşı da cephe aldı. Çünkü stratejiyi iyi bilen bir taarruzcu, önce siperi kaldırması gerektiğini bilir. Öyle yapıldı. Ama galip insanın psikolojisi içine giren din karşıtları, bununla da yetinmeyip, belki ahdi cedidin ekonomi politiğini, birisi bir gün doğru okur da, kapitalizmin Sekuler üretim tutkusunun çanına ot tıkar diye, dini tamamen sosyo ekonomik alanın dışına çıkartıp, baskı altında tutulması gereken bir kültür olarak karşıtlıklarını sürdürdüler. Bu bakımdan doğru bir din ekonomi politiği olsa idi dahi, doymaz burjuvalar, onu da hükümden düşürecek yalanlar bulurlardı. Çünkü din, onlara göre değildir. Günahtır, ayıptır endişeleri kaldırılmalı idi ki, serbest alan için hiçbir sınır kalmasın. Nasıl özgürlük diye pazarladıkları şey, sadece mutlu azınlığı daha da özgür ederken, imkânsız ve dar imkânlıların kölelik zinciri oluyorsa, Din özgürlüğü diye pazarladıkları Laiklik de pagan dinleri daha da çılgın ve saldırgan yaparken, hak olmasa da kitaba bağlı din mensuplarının zincirlerini daha da kalınlaştırıyordu. Yani, yine de Hıristiyanlığın temelinde var olan “Kendini serbest bırakma; denetle ve tut” ilkesini içeren bir dini anlayıştı. Burjuvazi ise, hedonizmsiz(en az çabayla en fazla kazanma) yaşamazdı. Serbest yer gerekli idi. Kendini tutma yolu ile tamamen zıt bir yolda ilerlemesi gerekirdi. Bunun için Türk laiklik anlayış ve kurumlaşmasından tamamen farklı, epik karakterin, hedonist tutkuların yolunu açan nitelikte ve bilhassa liberalizmi ve saldırgan milliyetçiliği takviye edici bir nitelikte oluşum gelişti.
Bu gün, Avrupa yaşam tarzının omurgasını oluşturan model, Roma ve öteki Yunan’ın pagan kültürüdür. Bunu kısaca, bireyleşmeye karşı, bireycilik olarak isimlendirebiliriz. Tekrar hatırlatırsak bireyleşme, istisnasız “Her bireyin” vakarlı olması gerekliliği, kimlik ve kişilik kazanması ve gerçekten özgür olabilmesi için güçlünün ve gücün sınırlanması gerektiğinin kabul edilmesinin adıdır. Dünyada ne kadar insan varsa ve bunlardan bir tanesi dahi mutsuzsa, çaresizse, sömürü ve baskı altında ise, bunun acısını içinde duyan ve “herkese özgürlük” söylevi lafta kalmayıp, bunun gerçekleşmesi için Allah vahilerindeki ilmin içeriğinde olan, yani gücün mutlaka sınırlanması gerçeğinin bilincinde olmaktır. Ferdiyetçilik ise, bir lâfazanlık ve “Kim güçlü ise o özgürleşsin” amacının gizlendiği bir sihirli sözdür.

Bu kavram ve hayat tarzının sahtesi ve kötü taklidi olan bireycilik( Ferdiyetçilik)- liberalizm gerek kavram karmaşasından, gerekse bireyin iştahını kabartan cazibe merkezleri bakımından, bilim teknoloji ve keşiflerin de etkisiyle, idealizmin enayilik, egoizmin de, sadece kendini düşünmenin uyanıklık olduğunu sıkılmadan savunan odaklar, açık açık faaliyet göstermeye başladılar. Nihayet dinin bir daha kendi olması gereken idealist ekonomi politiğine dönmesi tehlikesine karşı da, bütün manastır tarihi binaları ve duvar ve temellerine rağmen, kollektivizmin dinin değil, materyalizmin kurumu gibi takdim eden, tarihi materyalist felsefeyi savunan sosyalistler çıkıverdiler ortaya. Bir kere kavramlar bozulup, kavram kargaşası yaratılınca, bulanık suda balık avlayanlar elbette çoğalacaktır.

“Doğal mücadele” demagojisinin ilk ürünü olan vahşi kapitalizmin can yaktığı bir dönemde, düşünürlerin türettikleri "Hıristiyan sosyalizmi" tutma aşamasında iken, mason teşkilatları(uluslar arası sermayenin akıl ve para babaları) aynı doğal mücadeleyi temel alan ve şuur altını oluşturmak için, liberal kapitalizmin psikolojik alt yapısını güçlendirme, hem de kollektivizmin kökünü kesme misyonu kendisine verilen materyalist Marksistleri kullandılar. Böylece dindarların husumetini üzerlerine çeken bir Sünni cepheleşme yaratarak, Liberal-Kapitalistlerin dış görünüşünde dinle mücadeleyi bırakmış görüntüsü verip, sureti haktan görünerek, gardırop dinciliği ve ayinci dindarların, sadece ayinsel din mensuplarının bir nevi hamiliğini üstlendiler. Yine de yumuşak mücadelesini ihmal etmemek için, din özgürlüğü lâf ebeliği ile tarihi ve etimolojik anlamda epik, hedonist, Epiküroscu laiklik engeli getirildi. İşte bu büyük oyundu.
Bir kollektivist’in; Liberal-Kapitalizmin hayat damarı olan doğal mücadele teorisini iyi niyetle de olsa savunması mümkün müdür? Tarih boyu Kollektivizm, doğal mücadelecilere karşı bir görüş olarak süregelmişti. Hile yapıldığı bu tarihi eski gerçekle apaçık ortadaydı.
Bu tarihten itibaren sureti haktan görünen Diyalektik materyalizmi açıktan savunmayan, ama tam bir materyalist olan liberal kapitalizm, dini hassasiyeti olan, ama mülk şehvetini de aşamamış gelenekçilerin sığınak kapısı oldu. Materyalist ön cephe militanları(Diyalektik Materyalist felsefe propağandisleri sosyalistler) tavşanı kovalıyor, duvara sıkıştırıyor, liberal kapitalist duvar ustaları onu avlıyordu. Bu hile ile aldatıp sureti haktan görünenlerin İslam kaynaklarındaki ismi Deccal, batı kaynaklarındaki ismi ise Anti-Christ’dir. Yani, sosyalizmi mütedeyyin kesim tarafından nefret edilecek bir felsefe üzerine oturtup, sonra karşı tarafta yer alma kurnazlığı ile sureti haktan görünen Dacc-Al sığınılacak sistemin içersine akrep yerleştirerek, kendi kucağına düşürdü.. Ama dinlerinin ekonomi politiğinden habersiz gelenekçiler, ön cepheden saldıranları, bu işin taşeronluğunu yapan kesimi Deccal zannetti. Oysa tanım açıktı. Onlarda hile yoktu, onlar dini ve dindarlığı zaten reddediyorlardır. Deccal Liberal-Kapitalist dünya idi. Müslümanlar, sureti haktan görünen Deccal’ı mümin zannederek, onun cephesinde yer aldı.

Deccal telaffuzu aldatıcı olana isimdi. Doğruyu eğri, eğriyi doğru gösterme izacından kaynaklanan bir isimlendirmedir. Dacc tanımlaması ise, sahtekâr tüccar, sureti haktan görünen, meascid el haram'â kadar bile gidip, niyeti mescid el haram üzere yaşamak olmayan, sadece bezirgânlığı kesintiye uğramasın, kârları artsın diye dindar görünme niteliğini anlatmak içindir. Hem de Deccal küfrün değil, zulmün temsilcisi idi. Yani nimete nankörlük edenlerdi. Yani, küfrü yaratıcının şansına karşı değil, nimetleri adalet üzere paylaşmaya yanaşmadığı için nimete nankörlük anlamında Kâfir’di. Bu ayrıntıyı ancak, aklını işletenler anlardı. Ama önemli bir kısım gelenekçiler de, görenekçiler de aklını işletmeyi çoktan terk etmiş, taklit etmeyi benimsemişlerdi.

Bu tanıtılanlardan Liberalist materyalistlerin benimsedikleri ve verimliliği artırmak için buldukları çözüm ki,- verimlilik idealizmle de din ve ahlaktan taviz vermeden de pek ala başarılacak iken-nefsin hevasını yükselmede motor güç yapma kolaycılığıdır. Akletmeyi külfet sayanların yüzeysel bilgileri ve kâr için üretilen metaı’nın cazibesi, refah ve lüksün celp ediciliği gözlerini köreltmiş olanlar doğaldır ki, bunu fark edemezler. Celb edici taktikler arasında, ihtiyaçların yapay olarak kabartılması ve insanların bunları alma mecburiyetleri varmış gibi inandırılmalarıdır. Bu ise, İnsanları panikletmiştir. Panikleyen bir canlının ise, sağlıklı düşünmesi hiç mümkün değildir. O tuzaktan kaçma yerine yeme doğru koşarak, her av hayvanının düştüğü tuzağa düşer. Oysa yapılacak doğru hareket, ihtiyaçların hakikisine yönelmek, seçmesini bilmekti. Bunun için de, modernizm’in, idealizmi dışlayan psikolojik taktiğine aldırmamakla işe başlamak gerekiyordu. Bu hileli baskı yöntemi şöyle özetlenebilir...

Devam edecek.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (14. April 2015)