Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:02 AM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ayetlerin tahlili


1. Ayet:

Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

Surenin bu giriş ayeti, müteşabih ayetlerin en güzel örneklerinden birisidir ve Yüce Rabbimiz burada dikkat çekici sözcüklerle ciddî mesajlar vermektedir. Bu ayette geçen sözcükler sıradan sözcükler olmayıp, üzerinde bir hayli düşünülmesi gereken sözcüklerdir. Bu sebeple biz de bu sözcükleri tek tek ele almış bulunuyoruz.

Hamd

Fatiha suresinin tahlilinde açıkladığımız gibi “الحمد hamd”, bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır. Ama “hamd”, verilen bir nimetten yararlanma veya yapılan bir yardımla feraha çıkma karşılığı olmaktan çok, o nimeti verenin veya o yardımı yapanın, yani Yaratıcı’nın, sonsuz güç ve kuvvetine, yarattığı nimetlerin çokluğuna, O’nun Rabbliğine duyulan hayranlık sebebiyle dile getirilen bir övgüdür. Yani, hamd şükürden farklıdır: Şükür bir nimete karşılık ve bir eylemle yapılırken, hamd bir nimetten yararlanmadan da ve sadece söz ile yapılır. Hamd, ilk bakışta “methetme” olarak tanımlanabilirse de her methiye (övgü) hamd değildir. Çünkü methiyenin riyakârlık, dalkavukluk şaibesi taşımasına karşılık hamd tam bir samimiyet gerektirir. Dolayısıyla hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz. O hâlde hamd yapılırken nimetler sahibi Yüce Allah hem övülerek yüceltilmeli, hem de kendisine şükredilmelidir. Hamd ve önemi konusunda şu ayetlere bakılabilir: En’âm; 1, A’râf; 43, Yunus; 10, Ta Ha; 130, Kasas; 70, Zümer; 74.

Fatr


Türevleri ile birlikte Kur’an’da yirmi kez geçen ve “fıtrat”, “fütur”, “iftar” gibi türevleri Türkçeye de geçmiş olan “fatr” sözcüğünün anlamı; “yarmak” demektir. Sözcük ilk olarak “parmak uçlarıyla devenin memelerinden süt sağmak” eylemi için kullanılmış ama zaman içinde bu anlam genişlemek suretiyle “bir şeye müdahale etmek suretiyle bir oluşum sağlamak” anlamında yerleşmiştir.
Bu anlama göre “fatr” sözcüğü “ilk kez yapma, yoktan yaratma” olarak açıklanabileceği gibi, “mevcut düzeni bozma” olarak da açıklanabilir. Sözcüğün her iki açıklamasına göre ayetin ilgili bölümünün çevirisi aşağıdaki şekillerde yapılabilir:
- Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, …
- Hamd, gökleri ve yeri parçalayacak olan, …

“Fatr” sözcüğünün “mevcut düzeni bozma” şeklinde anlamlandırılması, yerin ve göğün Allah tarafından parçalanacağını “fatara” kalıbının mutavaatı olarak “infitar” ve “münfetıratün” ifadeleriyle bildiren ayetler ile de uyum göstermektedir:

İnfitar; 1: Gök çatladığı vakit,
Müzzemmil; 18: Gök bile onunla (o günün şiddeti ile) parçalanır. O’nun vaadi gerçekleşmiştir.

Melekler


Ayrıntılarını Necm ve Kadr surelerinin tahlillerinde verdiğimiz açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “melek” sözcüğünün anlamı, hangi kökten türediğine göre değişmektedir. “Melâike” ve bunun tekili olan “melek” sözcükleri; ya “ؤلوك ulûk” kökünden, ya da “ ملك melk” kökünden türemişlerdir. Buna göre:
1) Eğer sözcük, “elçi göndermek” anlamına gelen “ؤلوك ulûk” kökünden türemiş ise, aslı “ مألك me’lek” olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla sözcüğün başındaki “ م m (mim)” harfi ektir. Sonraları “ ا elif” ile “ ل lâm” harfleri yer değiştirmiş ve sözcük “ ملئك mel’ek” hâline getirilmiştir. Sözcük, “Allah’tan elçi” anlamında isim olarak kullanılmaya başlanınca da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve “melek” şeklini almıştır.
2) Eğer sözcük, “kuvvet, yönetim gücü” anlamındaki “ ملك melk” kökünden türemiş ise, bu takdirde sözcüğün başındaki “ م m (mim)” harfi ek olmayıp, sözcüğün aslındandır. “Mülk, milk, malik ve melik” sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.
Eski tefsircilerin (!) genellikle birinci görüşü benimsemiş olmalarına karşılık bizim tespitlerimize göre sözcük, Kur’an’da farklı anlamlara gelen her iki kökten türemiş hâliyle de kullanılmıştır. Yani konumuz olan “melâike” sözcüğü bazen “elçi” anlamına, bazen de “yönetim gücü” anlamına gelmekte, sözcüğün nerede hangi anlamda kullanıldığı ise, yer aldığı pasajın söz akışından anlaşılmaktadır.


Elçiler


Genelde “Bir uzlaşma amacıyla ya da bir işi bitirmek için gönderilen kimse” olarak tanımlanan “الرّسول resul (elçi)” sözcüğü kısaca “gönderilmiş” demektir. Ama “الرّسول resul (elçi)” denince, sadece insanlardan seçilmiş olan elçiler anlaşılmamalıdır. Çünkü Allah, meleklerden de elçiler seçtiğini bildirmektedir:

Hacc; 75: Allah meleklerden elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir.

Yukarıda, “melek” sözcüğünün türediği kök sözcüklere göre ifade ettiği anlamlar hakkındaki açıklamalar göz önüne alındığında; elçilerin “melek” cinsi olanlarının, ya “yönetim gücü”nü temsil eden kuvvetler ya da “haber verici” nitelikli şeyler oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır.
Rabbimizin yağmur ve rüzgârları “yönetim gücü” anlamında olarak elçi yolladığı pek çok ayette bildirilmiştir. (Furkan; 48, En’âm; 6, A’râf; 133, 162, Hicr; 22, Ankebut; 40, Ahzab; 9, Sebe; 16, Fussılet; 16, Zariyat; 32–41, Kamer; 19, 31, 34, Rahman; 35, İsra; 68, Ra’d; 13, Kehf; 40, Neml; 63, Rum; 46, 48, Mülk; 17 ve Nuh; 11)
“Haber verici” nitelikli melek cinsi elçilerin ise neler olabileceğini düşünmeye başlamadan önce dikkate alınması gereken husus, Rabbimizin, elçilerin “indirilmişler”den de olabileceğini bildiren şu ifadesidir:

Talâk; 10, 11: Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde ey kavrama yeteneği olanlar, Allah’a karşı takvalı olun. Allah size bir ÖĞÜT, size Allah’ın açık açık ayetlerini (mucizelerini) okuyan bir ELÇİ İNDİRDİ. …

Yukarıdaki ayetlerin ifadesinden kolayca anlaşılabileceği gibi, Yüce Allah’ın indirdiği ELÇİ-ÖĞÜT peygamber değil, Kur’an ayetleridir. Yani, “heber verici” niteliği ile birer “melek” olan Kur’an ayetleri, Allah’ın indirdiği evrensel, ölümsüz elçileridir.

İkişer, üçer, dörder kanatlı


Cahiliye Arapları arasında yaygın olan inanışa göre; Allah’ın kızları ve yardımcıları olan melekler kanatlı yaratıklardır ve rüzgâr, yağmur, deprem gibi doğa olayları da onların eseridir. Rivayetlerde ise bu Cahilî inanış iyice abartılmış; peygamberimizin Cebrail’in kanatlarını altı yüz olarak saydığı, İsrafil’in ise her biri doğudan batıya uzanan tam on iki bin tane kanadı olduğu ve Allah’ın Arş’ını da bu kanatlarla taşıdığı gibi fantezilerle süslenmiştir. Hele Ka’b ül Ahbar rivayetlerindeki meleklerin kanatları ise milyonları aşmaktadır.(!)
Biz, “kanat” sözcüğünün burada “güç”ten kinaye olarak kullanıldığını düşünmekteyiz. Yani, kanatlar fizikteki HP (beygir gücü) gibi bir güç birimidir ve meleklerdeki kanat çokluğu, onların güçlerinin fazlalığını ifade etmektedir. Buna göre “melek” sözcüğü;
- eğer “melek” sözcüğü; “yönetim gücü” anlamında kabul edilirse, meleklerin kanatları; “yağmur, rüzgâr, sel gibi doğa olaylarının gücü” olarak anlaşılmalı,
- eğer “melek” sözcüğü; “heber verici” anlamında kabul edilirse, meleklerin kanatları; “Kur’an ayetlerinin müteşabih (birden çok) anlamlarının insanlar üzerinde yarattığı etkiler” olarak anlaşılmalıdır.

Bu açıklamalardan sonra konumuz olan ayetlerin takdiri, sözcüklerin değişik anlamlarına göre iki türlü yapılabilir:
a) Hamd, gökleri ve yeri yoktan yaratan, gönderdiği ayetleri ikişer, üçer, dörder anlamlı elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.
b) Hamd, gökleri ve yeri yarıp parçalayacak olan, rüzgârları değişik şiddette elçiler kılan Allah’a özgüdür. O, yaratmada dilediği şeyleri artırır. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

Bizim, meleklerin ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçi oluşları hakkındaki tevilimiz; bu ayette, indirilmiş elçi olan Kur’an ayetlerinin müteşabih olanlarının, birden çok anlamı ifade ettiklerinin bildirildiği yönündedir. Bu anlamı tercih etmemize ise, 2. ayette geçen “rahmet” ve “Hakiym” ifadeleri ipucu olmuştur.

Ayetin son kısmındaki “Allah … artırır” ifadesiyle, Allah’ın gücünün sınırsızlığı, her istediği şeyi yaratacağı ve yaratmasının sürekliliği açıklanmaktadır.

2. Ayet:

Allah, insanlara rahmetten neyi açarsa artık onu tutacak biri olamaz. Her neyi de tutarsa, onu da, ondan sonra salacak biri olamaz. Ve O (Allah), Aziz’dir (çok güçlüdür), Hakiym’dir (en iyi yasa koyandır).

Bu ayette Yüce Allah’ın tasarrufuna hiç kimsenin mani olamayacağı bildirilmekte ve bu genel hüküm, “Rahmeti açma veya tutma” konusu ele alınarak somutlaştırılmaktadır. Buradaki “Rahmeti açma veya tutma” ifadesini, “peygamber yollama veya yollamama” olarak ya da “yağmur yağdırma veya yağdırmama” olarak anlamak mümkündür.
Eğer bu ifade, “peygamber yollama veya yollamama” olarak anlaşılırsa, bu takdirde ayette; Allah’ın kimi ve nereye elçi gönderdiği konusuna hiç kimsenin müdahale edemeyeceği ve ne Allah’tan başkasının elçi göndermesinin ne de kimsenin kendi kendisini elçi ilân edebilmesinin mümkün olduğu bildiriliyor demektir. Nitekim Mekke kodamanlarının, bu bildirimin yapılmasını gerektirecek tarzda davranarak elçiliğin peygamberimize verilmesini yadırgadıkları ve “Allah göndere göndere bunu mu elçi gönderdi?” diye itirazda bulundukları, daha önce inmiş olan Kaf, Sad ve Furkan sureleri ile sabittir. Mekke ileri gelenlerinin bu tepkilerine Sad suresinin 9 ve 10. ayetlerinde; “Yoksa çok güçlü ve çok bağışlayıcı Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? Ya da bütün o göklerin, yerin ve aralarında olanların mülkü onların mıdır? Öyle ise sebeplerin içinde yükselsinler!” şeklinde cevap veren Rabbimiz, Allah’ın rahmetine her zaman müdahalede bulunmak isteyen bu haddini bilmez inkârcılara hep aynı sert tepkiyi göstermiştir:

En’âm; 124: Ve onlara bir ayet geldiği zaman; “Allah’ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe asla inanmayacağız.” dediler. Allah elçilik görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, yaptıkları plânlarından, hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve çetin bir azap dokunacaktır.

Kehf; 65: O zaman o ikisi Bizim, kullarımızdan kendisine katımızdan bir rahmet vermiş olduğumuz ve tarafımızdan bir ilim öğretmiş olduğumuz bir kulu buldular.

Zümer; 38: Ve sen gerçekten onlara; “O gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sormuş olsan elbette “Allah!” diyeceklerdir. De ki: “Öyleyse gördünüz mü Allah’ın astlarından çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek istediyse, onlar O’nun zararını giderebilenler midirler? Yahut bana bir rahmet dilediyse, onlar O’nun rahmetini tutanlar mıdırlar?”De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edenler, yalnızca O’na tevekkül ederler.”

Zühruf; 31–32: Yine dediler ki: “Bu Kur’an, şu iki kentin birinden, bir büyük adama indirilmeli değil miydi?”
Ne! Yoksa Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şimdiki hayatta, onların geçimliklerini aralarında paylaştıran, birbirlerine iş gördürmeleri için, kimini kimine derecelerle üstün kılan biziz. Rabbinin rahmeti, onların topladıklarından daha iyidir.

Kasas; 86: Sen, Kitap’ın sana verileceğini hiç ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse, sakın inkârcılara arka çıkma!


“Rahmeti açma veya tutma” ifadesi eğer “Allah’ın bulut gönderip yağmur yağdırması veya yağdırmaması” olarak anlaşılırsa, bu takdirde ayette; Allah’ın gönderdiği bulut ve yağmura kimsenin engel olamayacağı, göndermediğini de zorla kimsenin gönderemeyeceği bildiriliyor demektir.
Aslında buradaki “rahmet” sözcüğünün anlamı; “rızk, evlât, mal mülk, makam mevki, güç, otorite, sağlık, bilgi, lütuf” olarak genişletilebilir. Çünkü “rahmet”in “yağmur” anlamında kullanıldığı ayetler olduğu gibi, “rızk” anlamında kullanıldığı ayetler de mevcuttur. Bu takdirde de ayetten; Allah’ın bu nimetler için rahmetini açmasına ve bunların belirlenen kişiye ulaşmasına engel olunamayacağı veya Allah’ın rahmetini tutması hâlinde o kişinin bu nimetlerden mahrumiyetini hiç kimsenin tersine çeviremeyeceği anlaşılır.

Yunus; 107: Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O’ndan başka giderecek biri yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O’nun fazlını geri çevirecek biri yoktur. O, onu (lütfunu) kullarından dilediğine isabet ettirir. Ve O (Allah) çok yarlığayıcı, çok merhametlidir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla