Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. February 2010, 12:34 AM   #1
Burak35
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Feb 2010
Mesajlar: 10
Tesekkür: 1
1 Mesajina 2 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
Burak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud ofBurak35 has much to be proud of
Standart istekuran.net sitesinin önsözü ile ilgili

Bahsi geçen sitenin ''Önsöz'' bölümünden alıntıladığım bu yazının

http://www.mucizeler.com/19lar/ Bu linkte bulunan çalışma göz önüne alındığında, bizim açımızdan nasıl değerlendirilmesi gerektiğini; ve Kur'an surelerinin başlarında ve tevbe suresinde olduğu gibi başında bulunmayan besmele' leri nasıl değerlendirmemiz gerektiği konusunda beni ve merak edenleri '' istekuran.net'' sitesi ile ilgili olduğuna imza kısımlarında verdikleri linklerden delil çıkardığım, Site Yöneticilerinden ve Moderatör arkadaşlardan merakımızın giderilmesini bekliyorum.


Bugün için Sûrelerin ve âyetlerin iniş sırasını tamamen doğru olarak belirlemek imkân dâhilinde değildir. Bunun nedeni, bu amaçla hazırlanmış ve gerekli incelemelerden geçmiş, kuvvetli belgelere dayanan bir düzenlemenin mevcut olmayışıdır. Ancak; Kur’ân’ın üslûp ve içeriği göz önünde bulundurulmak şartı ile eski tespitlerden yola çıkılarak yapılacak bir çalışma, her ne kadar tam doğru bir tertibe ulaşmayı sağlamasa da, doğruya yakın bir tertibe yaklaşılmasını mümkün kılabilir.

Bilindiği gibi, Kur’ân bir kerede toplu olarak değil, iyice sindirilmesi, ortaya çıkan her bir problemi çözmesi ve en gizlileri bile deşifre etmesi gerekçeleriyle parça parça, necm necm, bölüm bölüm indirilmiştir:

“Ve inkâr edenler: ‘Kur’ân ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirelim diye böyle [parça parça indirdik] . Ve Biz onu tane tane okuduk. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı, doğrusunu ve en güzel açıklamayı getirmeyelim.” Furkan; 32,33

Bu şekilde parça parça, necm necm, bölüm bölüm inen âyetler, Kur’ân’dan öğrendiğimize göre ilk dönemlerden itibaren sayfa sayfa yazılmış ve sûreler hâline getirilmiştir. Çünkü bazı âyetlerde [Bakara 23; Tövbe 64, 86, 124, 127; Yunus 38; Nur 1; Muhammed 20, Hud 13] Kur’ân Sûrelerinden , Abese 13’te de Kur’ân sayfalarından bahsedilmektedir. Fakat Abese Sûresinin 13. âyetinde sözü edilen Kur’ân sayfaları ne maddi olarak bugün elimizdeki 605 sayfadır, ne de diğer âyetlerde sözü edilen Sûreler 114 adet olarak tespit edilmiş Sûrelerdir. Çünkü bugün elimizdeki Kur’ân sayfaları hattatların yazdığı sayfalardır. 114 adet olarak belirlenmiş Sûreler ise “Sûre”den söz eden âyetlerin indiği zamandaki Sûre anlayışı ile değil, yıllar sonra sahabenin içtihatlarındaki anlayış ile belirlenmiş Sûrelerdir.

Bizim anlayışımıza göre, Kur’ân’daki her necm [vahy bölümü] bir sayfa, her konu da bir Sûre idi.

Gönül, her bir necmin iniş sırasının belirlenmiş olmasını, Sûrelerin tertibinin de bu sıralamaya uygun olarak yapılmış olmasını isterdi. Bunun Kur’ân’ın daha iyi anlaşılması konusunda kolaylık sağlayacağı kanısındayım. Şahsen içimde İslâm ülkelerindeki akademisyenlerin ortak çabalarıyla böyle bir çalışma yapılacağı ve bunda başarı sağlanacağı yönünde bir umut taşımaktayım. Ne var ki, şimdilik bu hayalin önünde bir takım engeller mevcuttur.

SAYFA ve SÛRELERİN OLUŞUMU: Elimizdeki Mushaf, sayfa ve Sûrelerin sıralanışı yönünden kronolojik sıraya göre değil, sahabenin görüşleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Özellikle belirtmek gerekirse, Kur’ân Allah’tan bu sıra ve tertip üzere gelmemiştir. Bu nedenle sûrelerin tertibi konusunda İslâm bilginleri ve araştırmacılar arasında geniş bir ihtilâf vardır. Mevcut tertibin peygamberimiz tarafından yapıldığını, yani tertibin tevkifî [vahye dayalı] olduğunu iddia edenler olduğu gibi, sahabenin içtihatlarıyla yapıldığını ileri sürenler de vardır.

Tertibin tevkifî olduğunu ileri sürenler, Halife Osman zamanında yazılan ve “İmam” ismi verilen Mushaf’ın bütün sahabe tarafından muhalefet edilmeden icmaen kabul edildiğini de iddia etmişler ve diğer şahıs Mushaflarının yakılmasının mevcut tertibin Allah tarafından vahiy ile yaptırıldığına yeterli kanıt olduğunu söylemişlerdir. Hâlbuki Kur’ân’da böyle bir vahiy yoktur. Olmadığı için de “vahy-i gayr-i metluv” şeklinde bir kavram ihdas edilmiştir.

İmam Malik’in de içinde bulunduğu ve mevcut tertibin sahabe içtihadına dayandığını kabul eden görüş sahipleri ise, sahabe elinde bulunan Mushafların farklı tertiplerde oluşunu kendi görüşlerinin doğruluğuna kanıt olarak göstermektedirler.

Bizim bu konudaki görüşümüz şudur: Mevcut tertibin tevkifî olduğunu iddia edenler, her şeyden önce bu iddialarına Kur’ân’dan herhangi bir delil getirememektedirler. Konunun irdelenmesine “bu konuda icma var” gibi bağlayıcı tavırlarla karşı çıkılması gerçeği yansıtmadığı gibi, Kur’ân’a ve İslâm’a da uygun değildir. Çünkü tarihsel olarak bu konuda bir icmanın var olduğu ileri sürülemez; konu bilimsel adıyla “Müttefakun aleyh” [oy birliği sağlanmış] bir konu olmayıp “Muhtelefün fih” [tartışmalı] olan bir konudur. Nitekim İbn-i Mesud’un Mushaf’ında Tevbe Sûresinin başında besmele olduğunu nakleden kaynakların mevcudiyeti, konunun tartışmalı olduğunu göstermektedir. Ayrıca âyetlerin tertibinde herhangi bir ihtilâf olmamakla beraber bazı sahabilerin Sûrelerin tertibinde farklılıklar olan Mushafları kendi yanlarında muhafaza ettikleri de nakledilen rivâyetler arasındadır. Nitekim bugünkü Mushaf’ın dışında, İbni Mesud Mushaf’ı, Ali Mushaf’ı, İbni Abbas Mushaf’ı, Ubeyy b. Ka’b Mushaf’ı gibi farklı tertip edilmiş Mushaf’ların da varlığı bilinmektedir. İbni Mesud’un Mushaf’ında Fatiha, Bakara, Nisa, Âl-i İmran … şeklinde sıralanmış olan Sûreler, Osman’ın Mushaf’ında Fatiha, Bakara, Âl-i İmran, Nisa … şeklinde sıralanmıştır. Her iki Mushaf’ta da iniş sırası gözetilmemiştir. İniş sırasına göre tertip edildiği söylenen Ali Mushaf’ı ise Alak, Müddessir, Kalem, Müzzemmil, Tebbet, Tekvîr, A’lâ … Sıralamasıyla, önce Mekkî Sûreler sonra da Medenî Sûreler şeklinde tertip edilmiştir. Sûrelerin tertibinde görülen bu farklılıklar, tertibin tevkifî olmayıp sahabenin içtihatlarına göre yapıldığına delâlet etmektedir.


Bu alıntıladığım kısmı konunun içeriği açısından bir fikir oluşturması dışında bir amaç için almadım. İlgilenip cevaplamak isteyen arkadaşlardan yazının tamamını okumalarını ve 19 Mucisesi 'ni, Kur' an' ın '' Harfi harfine'' olması gerektiği, yani yaradanın dilediği şekliyle bugün bize ulaştığına dair delil sayılıp sayılamayacağı hakkındaki görüşlerini öğrenmek istiyorum. İlgilenecek olanlara teşekkür ederim. ( Temiz Akıl Sahiplerinin bu mucizeyi görmezden gelmeleri mümkün değil. )

Konu Burak35 tarafından (9. February 2010 Saat 12:40 AM ) değiştirilmiştir.
Burak35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla