Tekil Mesaj gösterimi
Alt 1. June 2010, 08:24 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Meryem valide Zekeriya peygamberin eşi değildir. İsa peygamberin de babası değildir.

MERYEM:
مريم - - Meryem sözcüğü - مفعل mef'al kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün "bir yerden ayrılmak" [44–17] (Lîsânü'l-Arab c. 4, s. 325. rym mad.) anlamındaki ام - - râme fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes'te iki yerde Mûsâ peygamberin kız kardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbrânîceden geldiğini göstermektedir. [44–18] (Çıkış: 15/20 ve Sayılar: 26/59) Yeni Ahid [İncîl]'de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, Meryem sözcüğü ile ilgili, "deniz damlası, denizyıldızı, tanrıya bağlı, tanrıyı seven, hanımefendi, ışık veren, şişman, prenses, mağrur, güzel kimse, kâmil kimse" gibi anlamlar ileri sürülmüştür. [44–19] (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.)

Meryem sözcüğü Kur’ân'da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de "O" zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir.

Meryem'in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem'in anasının adının "Hanna" olduğu, onun da Zekeriyyâ peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyyâ peygamberin eşinin [yani Meryem'in teyzesinin] adının "Elizabet" olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi'nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır:
Hıristiyanlar, Meryem'in Îsâ'ya on üç yaşında gebe kaldığını, Îsâ göğe kaldırılıncaya [!] kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem'in Îsâ (a.s)'ın göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir. [44–20] (Kurtubi; Meryem/16 hakkında)

Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’ân'daki bilgilerle yetinmektir. Kur’ân'da Meryem'in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i İmrân Sûresi’nin 35. Âyetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı İmrân'dır.

Meryem'in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’ân'da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan Âyetlerde verilen bilgiler, Meryem'in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir.

Yukarıdaki Âyetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem'in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur.

Âyette geçen إنتباذ - - intibâz sözcüğü "eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme" anlamındadır. [44–21] (Lîsânü'l-Arab; c.8, s. 429. nbz mad.)

Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da intebeze sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem'in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve Âyetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. Âyetteki ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sâd Sûresi’nin 32. Âyetindeki, Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. –Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.- ifadesinde görülmektedir.

Meryem'in ailesini terk etmesinin sebebi olarak "hayız gördüğü için utanmıştı" veya "hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı" tarzında yapılan yakıştırmalar, Âyetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem'in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i İmrân Sûresi’nin 36–37, 42–43. Âyetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür:

(Âl-i İmrân: 35–37) Bir zaman İmrân'ın karısı: "Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak Senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin" demişti. Onu doğurunca da: "Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu Şeytân-ı Racîmden Sana sığındırırım" dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyyâ kefil oldu. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O, [Zekeriyyâ] "Ey Meryem! Bu sana nereden?" dedi. O da: [Meryem] "O, Allah katındandır" dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.

(Âl-i İmrân: 42–43) Ve hani melekler "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!" demişlerdi.

Yukarıdaki Âyetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem'in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir:
Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. İmrân'ın karısının Onu kız doğurdum ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- şeklindeki ifadesi, Meryem'in İmrân'ın karısının zannettiği ve Âyette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir.

Diğer taraftan Âl-i İmrân Sûresi’nin 37. Âyetindeki Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ifadesi de, Meryem'in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:

(Nûh: 17) Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.

Meryem'in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi "erselik" yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.

Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i İmrân Sûresi’nin 42. Âyetindeki Seni âlemlerin kadınlarına seçti ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem'in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır.
Meryem'in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir.
Ayrıca Meryem'in (20. Âyette görüleceği üzere) Bana bir beşer dokunmamıştır şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem "Bana bir erkek dokunmamıştır" dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.

Bütün bunlardan başka, Meryem'den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem'e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Âyetteki er-râkiîn ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci' [kafiye] olsun diye değildir.

Tamamen Kur’ân Âyetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda… erdişilik görülür. [44–22] (Ana Britannica; c:11, s:313)

Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincîl eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincîl eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincîl eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincîl eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. [44–23] (AnaBritannica; c:32, s:74)

MERYEM'E GÖNDERİLEN RÛH:
Kadr Sûresi’nin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, rûh sözcüğü Kur’ân'da hep "vahiy, ilâhî bilgi" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. Âyetteki ona rûhumuzu gönderdik ifadesi de "Meryem'e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği" anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem'e vahye dilmemiş, bir Elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu Elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriya peygamberden başkası değildir.

Çünkü Kur’ân'dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyyâ peygamberin himayesindedir.

Bu Âyette ruhumuzu gönderdik sözleri ile ifade edilen Meryem'e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka Âyetlerde ruhumuzu üfledik sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr Sûresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, ruh üfleme tabiri "az bir bilgi ile bilgilendirmek" demektir. Buna göre, Allah'ın Meryem'e ruhunu göndermesi, Elçisi Zekeriyyâ vasıtasıyla Meryem'e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem'e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahyâ peygamberdir. Çünkü Yahyâ peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyyâ peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.

Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhi bilgiyi Meryem'e iletmekle görevlendirilen Zekeriyyâ peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem'e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya'yı göstermiştir. Âl-i İmrân Sûresi’nin 42–43. Âyetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyyâ peygamber ile Meryem'e gönderilen Âyetlerdir.

- تمثّل - TEMESSÜL:
Temessül sözcüğünün esas anlamı "örnek vermek" demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak "insan şekline girmek" manasında da kullanılmıştır. [44–24] (Lîsânü'l-Arab c. 8, s. 200, 201. msl, temessül mad.)

Kur’ân ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem'e haberci olarak Cebrail'in geldiği, korkmasın diye de Cebrail'in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.

Biz temessül sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. [44–25] (Luka; 1:36)

18. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi.

Bu Âyette Allah'tan mesaj getiren Elçiye Meryem'in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki - تقىّ - takiyy sözcüğü "takva sahibi biri" anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir.

Bazı kaynaklarda Meryem'in bulunduğu kentte "Takiyy" adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem'in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak "Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen" demiş olması mümkündür.

Meryem'in Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen Âyette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü "Bana dokunma!" veya "Bana zarar verme!" şekillerinde takdir edilebilir.

19. O, [Elçi, Zekeriyyâ] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi.

Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem'e getiren Elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem'in zekiy = tertemiz bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir.

ZEKİY:

Âyette geçen zekiy sözcüğü زكى - zekâ fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde "temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket" anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, ذ -peltek ze ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan "zeki, zekâ" sözcüklerinden farklıdır.

Buradaki zekiy sözcüğü; “günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih” anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da Îsâ peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır.

Âyetteki - لآهب - li-ehebe ifadesi - ليهب - li-yehebe diye de okunmuştur [44–26] (Râzi, Mefatihu'l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur’ân) .

Bu kıraate göre anlam Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi şeklinde olmaktadır.

20. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağiy [iffetsiz biri] de değilim" dedi.

Meryem'in "Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim" anlamına gelen tepkisi, Âl-i İmrân Sûresinde şu sözlerle bildirilmiştir:
(Âl-i İmrân: 47) O, [Meryem] "Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?" dedi. [Allah] "Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘OL!' der, o da hemen oluverir" dedi.

21. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, [babasız çocuk vermek] Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.

Elçinin [Zekeriyyâ peygamberin] bu Âyette Meryem'e yaptığı açıklama, 9. Âyette Allah'ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah'ın Elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [Îsâ'nın] insanlara bir mu’cize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyyâ peygamberin buradaki sözleri, Âl-i İmrân Sûresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir:
(Âl-i İmrân: 45) Hani melekler demişti ki: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve âhirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı Meryem oğlu Îsâ Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor."

21. Âyetin sonundaki Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir:

a) Eğer bu sözler Elçi'nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; "Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir" demektir.

b) Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; "Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi" demektir.

Biz, hem Âyetteki gazâ fiiline bakarak, hem de bir sonraki Âyetin devamlılık bildiren fe edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz.

22. Sonunda o, [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.

Bu Âyet, Meryem'in ikna olarak Elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir.

Meryem'in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini "durumunu saklamak için" diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’ân'da açıkça bildirilmemekle beraber, Âyetteki intibaz sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir.

Meryem'in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir.

23. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım" dedi.

Bu Âyette Meryem'in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım! şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz.

24–26. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de."

Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu Âyetlerde Meryem'in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden Âyette O veya kimse diye bahsedilen kişi, Meryem'e Allah'ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyyâ peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem'in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti.

Zekeriya peygamber doğum esnasında Meryem'in yanına Allah'ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir.
Âyetteki - من تحتها - min-tahtihâ ifadesi, - مَنْ تحتها - men-tahtihâ olarak da okunmuştur. [44–27] (Râzi, Mefatihu'l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur’ân) Men tahtihâ ibaresi "alttaki kimse" demektir. Âyetin anlamını belirtmek için men tahtihâ ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak Âyette geçen min-tahtihâ ifadesindeki - ها hâ zamirini "ağaç"a göndermek suretiyle "ağacın altından" anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri'nin beyanına göre Katâde bunu tercih etmiştir. [44–28] (Zemahşeri; Keşşaf)
Âyette geçen - جذع - ciz' sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyvelî olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir. [44–29] (Lîsânü'l-Arab; c. 2, s. 69) Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün ciz' olduğunu söylemiştir. [44–30] (Râzi; Mefatihu'l-Gayb)
Buna ve Âyetteki - ب - be harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, جذع - ciz' sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir:
• Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir.
• Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir.
Meryem'in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak Âyette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası [Zekeriya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem'le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Barış (1. June 2010), hiiic (2. June 2010), Miralay (1. June 2010)