Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19. September 2008, 08:08 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Hikmet, Kur'an mıdır?

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

"HİKMET" kelimesi için çok farklı anlayışlar var. Herkes "HİKMET" için birşeyler söylüyor.

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın vahyi olan Kur'an'dan bakalım mı "HİKMET" nedir diye?

Evrendeki her şey gibi konuşulan diller de bir dinamizm içindedir ve bu doğal yasa gereği zaman içinde dillerin değişime uğramaları kaçınılmazdır. Meselâ bizim dilimiz Türkçe, elimize ulaşan yazıtlardaki hâlinden günümüze kadar, Türkçe konuşan insanların coğrafî dağılımları itibariyle de farklılıklar gösteren değişimlere uğramıştır. Hatta ülkemizdeki değişimler, Türk Dil Kurumu tarafından sık sık yapılan sözlük güncellemeleri ve yazım kuralları değişiklikleri ile, deyim yerinde ise gözle görünür şekilde izlenebilmektedir. Ne var ki, Türkçe gibi diğer dillerde de meydana gelen ve değişik faktörlerin etkisinde olan bu değişimler, her zaman faydalı yönde, yani “gelişme” niteliğinde olmamakta, zararlı yönde de sonuçlar doğurabilmektedir.

Kötü sonuç doğuran değişimlerin Müslümanlarca en önemli örneği, Arap dilindeki değişimlerdir. Çünkü bu değişimler, dikkate alınmadıkları takdirde, pek çok konuda Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına yol açmaktadırlar. Şöyle ki; Kur’an’da geçen yüzlerce sözcük bugün, Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarından farklı anlamlarda kullanılmakta ve Kur’an’ı, sözcüklerin bugünkü lügatlardaki anlamlarını dikkate alarak anlamaya çalışanlar, bu değişimler yüzünden büyük yanlışlara düşmektedirler.

Yaptığımız tespitler gayet açık ve net göstermektedir ki, Kur’an’ın doğru anlaşılmasının önündeki en büyük engel, Kadim Arapça’nın (Kur’an’ın indiği dönem Arap dilinin) bilinmemesi ve sözcüklerin sonradan kazandığı anlamlarına itibar edilmesidir.

Bize göre Kur’an’ı doğru anlamak için; sözcüklerin vazı’ anlamlarını (ilk anlamlarını), Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarını ve o günden bugüne kadar olan değişimlerini iyi bilmek gerekmektedir. Fakat eldeki lügat ve deyimler sözlükleri, Kur’an’ın indiği döneme göre “geç dönem” derlemelerdir. Meselâ Ragıb (Ö: h. 503, m. 1109) el Müfredat ve İbn-i Menzur (ö: h. 711, m. 1311) Lisan ül Arab adlı eserlerinde, sözcüklerin kendi yaşadıkları dönemdeki anlamlarını ön plânda tutmuşlar, daha önceki dönemlerdeki anlamlarını ise “lütfen” vermişlerdir. Bu durumda, Kur’an’daki sözcüklerin anlamlarını bu eserlerde öne çıkarılan anlamlar olarak kabul etmek bile, sözcüklerin Kur’an’ın inişinden 5 ilâ 7 asır sonraki anlamlarını kabul etmek demektir. Oysa Kur’an’daki kavramlar, sözcüklerin Kur’an’ın inişinden 5 – 10 asır sonraki anlamları ile açıklanamazlar. Zira Kur’an, indiği çağın insanlarının kullandığı dil ve sözcüklerle inmiştir ve bu çerçevede anlaşılması gerekir.

İşte bu yazımızın konusu, anlamlarının yanlış bilinmesinden dolayı Kur’an’ın doğru anlaşılmasına engel durumdaki yüzlerce sözcükten birisi olan HİKMET sözcüğüdür.

Sözcüğün aslı “ حكمةhıkmet” olup, “ı” harfi ile yazılması gerekirken, ilk yanlış sözcüğün yazılışında yapılmış ve sözcük, “alay etme, kınama, başa kakma, zorbalık” demek olan ve “i” harfi ile yazılan “ هكمةhikmet” ile karıştırılmıştır.

Bizim de yazımızda galat-ı meşhura uyarak “hikmet” şeklini kullanacağımız sözcük hakkındaki yanlışlıklar sadece yazılışta kalmamıştır. Sözcüğün anlamında yapılan yanlışlıklar, dine bir sürü saçmalıkların girmesine, ciddî hataların oluşmasına sebep olmuştur. Bu yanlış anlaşılmaların yol açtığı en vahim sonuç ise; yazımızın ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi, peygamberlere din üzerinde teşri (yasama, kanun koyma) yetkisi verilmek suretiyle işlenen şirktir.

İslâm Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi gibi çağdaş eserler ve Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk, Yusuf Kerimoğlu, gibi çağdaş yazarlar, “hikmet” sözcüğünün anlamı olarak sözcüğün kendi anlamına yönelmemişler, maalesef geçmiş zamanlarda birileri tarafından yazılmış kanaatleri “hikmet” diye ortaya koymuşlardır.

Zaman içerisinde, gerçek anlamıyla hiç alâkası olmayan bir çok anlam verilen “hikmet” sözcüğü için, sözlüklerde çokça gösterilen karşılıklar şunlardır:
“Adalet, ilim, hilm, nübüvvet, Kur’an, İncil, Allah’a itaat, dinde ince kavrayış, gereği ile amel, haşyet, anlayış, vera, ilim ve amelde isabet, akıl, sebep, illet, doğru söz, kâmil akıl, yüce bilgi, gizli sır, ne olduğu anlaşılmayan sebep, hakikat ve ancak Allah’ın bilebileceği şey”

“Hikmet” sözcüğü, İslâm düşünürleri tarafından “felsefe” sözcüğünün karşılığı olarak da kullanılmıştır: “… İslâm kaynaklarına göre felsefenin tanımı, hikmetin tanımından çok farklı değildir. … İslâm dünyasında “hakim” nitelemesine en çok değer görülenler bilgiye ve gerçeğe, düşünme yoluyla ulaşmaya çalışan felsefeciler ile benliğin arındırılması yoluyla ulaşmaya çalışan mutasavvıflardır…” (Ana Britannica, cilt: 15 s: 273, “hikmet” maddesi).

“Hikmet” sözcüğüne, bu felsefeciler, tasavvufçular ve tefsirciler marifetiyle verilen anlamlar ise 50’den fazladır:
1- Sözde ve yapılan işte isabet, ilim ve fıkıh.
2- İlim ve amel.
3- Eşyanın manalarını bilmek ve anlamak.
4- Allah’ın işini ve emrini akletmektir.
5- Anlamak.
6- Anlama kuvveti. İcat ve ilim demek olup, eşyanın hakikatlerini varlıkta bulundukları durumda beşeri güç ölçüsünde araştırmak.
7- Eşyayı yeri ve mertebesine koymak.
8- Doğru ve güzel fiillere sabır ve sebatla devam etmektir.
9- Siyasette insanın gücünün yettiği kadar Allah’a uymak.
10- Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak.
11- Allah’ın emrini düşünüp tefekkür etmek ve O’na tâbi olmaktır.
12- İlletsiz işarettir. Yani üzerinde illet düşünülmeyen Hakk Tealâ’dan kayıtsız şartsız gelip, şek ve şüphe, zaaf ve fesat ihtimali bulunmayan, niçin ve neden diye araştırmaya ihtiyaç bırakmayan işarettir.
13- Bütün durumlara hakkı şahit tutmaktır.
14- Din ve dünyanın düzgünlüğüdür.
15- İlâhî bilgi ve sırlar ilmidir.
16- İlham gelmesi için sırrı soyutlamaktır.
17- Nübüvvettir (peygamberliktir).
18- Kur’an’ı, nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini, başlangıç ve sonlarını, helal ve haramını ve örneklerini bilmektir.
19- Kur’an’dır.
20- Bütün ilâhî kitapların içerdiği ve sunduğu bilgidir.
21- Allah korkusudur.
22- Kur’an’ı anlamaktır
23- Allah’ın dini konusunda Allah’tan korkmak, takva sahibi olmaktır.
24- Akıldır.
25- Dinde fakih olmak ve Allah’ın rahmet ve fazlından kalplere koymuş olduğu bir şeydir.
26- Korkudur.
27- Kitap ve sünnet bilgisi ile onların gereğince amel etmek ve her şeyi yerli yerine koymaktır.
28- İnsandaki sağduyu yahut doğru ile eğriyi birbirinden ayırma yeteneğidir.
29- İsabet, ilim, akıl ve fıkıhtır.
30- İlimle ilgili akıl gücünün tüm hâli olup, ifrat ve tefrit arasındaki dengeli, bilimsel aklî bir güçtür.
31- Mevzuun sebeplerini, hakikatini, beşer kudretinin erişebildiği kadar haddi zatında oldukları gibi aramak olan ilimdir.
32- Kendisinde bilgi olan kişinin bu bilgiyi, adaleti tezahür ettiren bir tarzda tatbik etmesini sağlayan tanrı vergisi bir bilgidir.
33- Mantıklı düşünmek gerçekleri araştırmak ve gerçek bilgidir.
34- Vahy nasıl peygamberlere verilen bir armağan ise hikmet de evliyaya verilen bir armağandır.
35- Sünnettir.
36- Zıddı hata olan kavramdır.
37- Fark ediş güçlerinin ortak adıdır.
38- Kesin delildir.
39- Güzel ahlâklar, güzel işler ve Kur’an’da yer alan hakikatlerdir.
40- Şuhûd ve imandır.
41- Kur’an’ın derinlik boyutudur.
42- Öyle bir anlayıştır ki yazılmaz. Ancak ehli tarafından hissedilir.
43- Teorik bilgisi ve faziletli davranış kalıplarıyla, insanın güç yetirebildiği ölçüde nefsini olgunlaştırdığı, nebi vasıtasıyla veya ilhamla aldığı emirlerin tümüdür.
44- Kitabın dış yüzü ile çelişmeyen iç yüzünün beyanıdır. Olaylara Allah’ın iradesini bize izhar ettiği yönde uyum sağlamaktır.
45- Evrenin sırlarını çözmek, ibadetlerin sırlarını kavramak, eşyanın hakikatini anlamak, baktığı yerde Allah’ın ayetlerini, tecellilerini, isimlerin cilvelerini görmek, bütün bu cilvelerden geçip ayetleri aşıp Allah’a ulaşmak, bunun yolunu keşfetmek, bu yolda dosdoğru yürümek, kâinat kitabıyla Kur’an kitabının ve bunların özü olan insan kitabının aynı olduğunu kavrayıp yürüyen kitap olmaktır.
46- Kendisiyle amel edilen dinî kuralların ve şeriatın maksadını, maslahatını, faydasını ve esrarını bilmektir. Bu da, Rasülüllah’ın davranışları, sireti, evinde, ashabı ile beraber, savaşta ve barışta, seferde ve ikamette, darlıkta ve bollukta; kapalı ve açık gelen Kur’an ayetlerinin hükümlerini, esrarını ve faydalarını ortaya çıkarıp, pratik davranış haline getiren sünnettir.
47- Kendisinden faydalanılan şer’î hükümlerdir ki, bu da geçmiş toplumların sonunun düşünerek ibret almak, dinin maslahatını ve şeriatın esrarını kavramak demektir.
48- Kur’an’ın nasihatlarıdır.
49- Anlama ve ilimdir.
50- Hükümlerin kaynağı, ilim, amel ve sözde yakinî bilgi ve kesinliktir
51- Sefehi engelleyen şeydir. Sefeh ise her kötü çirkin şeydir.
52- İnsanı uyaran, harekete geçiren, soylu davranışa çağıran ve kötü olan her şeyden alıkoyan şeydir.
53- Sebep-sonuç ilişkisinin doğru bir biçimde kurulması ve bunun tezahürleridir.
(Kaynaklar: Taberî, İbn-i Kesir, Ebu Su’d, Kurtub’i, Elmalılı, Said Havva, Mehmet Vehbi, Alusî, Cürcânî, Razî, Kınalızade, Kasimî, Koçyiğit, Cerrahoğlu, Mevdudî, Zeccac, Muhammed Esed, Maturidî, İbn Aşur, Merağî, İslâm Ansiklopedisi meb, İslâm Ansiklopedisi TDV, İktibas 201, Bilal Tan; Kur’an’da Hikmet Kavramı, Pınar Yayınları vs.)


Devam edecek. Allah dilerse.
dost1 isimli Üye şuanda  online konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Barış (7. June 2009), Miralay (7. May 2010), sevginur (8. November 2012)