Tekil Mesaj gösterimi
Alt 2. November 2009, 06:37 PM   #1
TUĞÇE DENİZ AKIN
Katılımcı Üye
 
TUĞÇE DENİZ AKIN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2009
Mesajlar: 93
Tesekkür: 79
42 Mesajina 79 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
TUĞÇE DENİZ AKIN will become famous soon enoughTUĞÇE DENİZ AKIN will become famous soon enough
Standart Kur’an’da Kadın Hakları

Toplumlarda kadın-erkek eşitliğinin yasal olarak verilmesine rağmen bu eşitliğin gerçek hayata yansımadığını görüyoruz. Eşitlikler, kültüre, coğrafyaya, toplumlara göre değişmekte, bu yönüyle de kamuoyunu oluşturan her kesimi yakından ilgilendirmektedir. Kadın haklarının son zamanlarda sıkça gündeme gelmesi ve üzerinde yapılan tartışmalar, gerçekte İslam’ın bu konuya bakış açısını ortaya koymasının zeminini hazırlamıştır. Ancak bu konuya geçmeden önce İslam öncesi toplumlara kısaca bir göz atalım. Eski Hint dininde, kadınların değeri yoktur. Kadınlar, murdar, temiz olmayan varlıklar sayılırlardı. Veda’larda kadın, zehirden, yılandan, haşerattan daha tehlikeli bir varlıktır. Budizm’de kadınların dindar olmaları, Budha dinine girmeleri uzun zaman kabul edilmemiş, Budha buna izin vermemiştir. İsrail hukukuna baktığımızda ise kadınların hiçbir değeri yoktur. Kadın hizmetçi konumundadır. Eski Yunan ve Roma’da da durum farklı değildir. 11. asra kadar, İngiltere’de kadın, şeytan olarak kabul edilmiştir. Hz. Meryem’e saygı duyan, takdis eden Hıristiyan dünyasında, “Adem’i” yoldan çıkaran ve yasak meyveyi yediren “Havva” olduğu için kadın suçlu konumundadır. Lanetlenen insanlığı kurtarmak üzere dünyaya gelen Hz. İsa, çarmıha gerilir, hayatını fedâ eder ve insanlık günahtan kurtulur. Bütün bunların temelinde yatan Havva’dır. Yani bir kadın…
İslam öncesi dönemlerde, Batı’da, kadın aşağılanmış, fitne kabul edilmiş, şer aracı sayılmış hatta kadından uzak durma Tanrı’ya yaklaşmanın, ulaşmanın bir merdiveni, bir vesilesi kabul edilmiştir. Aristo, Eflatun, Kant gibi filozoflar bile kadına değer vermemişlerdir.
İslam’ın indiği topluma gelince… Arap Yarımadası’nda kadınlar toplumun en zayıf kesimi idi. Kız çocukları, Kur’an’ın ifadesiyle ‘rızk endişesinden dolayı’ diri diri toprağa gömülerek öldürülür, kız çocuğa sahip olmak ise ayıp sayılırdı. Kadının mal-mülk sahibi olma gibi hiçbir hakkı yoktu. İslam öncesi Cahiliye Dönemi’nde sadece Arap Yarımadası’nda değil, bütün dünyada kadınlar insan haklarından mahrum idi. Kur’an böyle bir ortamda insanlık ile buluştu.
İslam, ilahi dinlerin sonuncusu ve kendinden önceki dinleri kuşatıcı nitelikte sonsuza kadar insanlığa rehberlik etme özelliğini taşıyan bir din olarak, ana kaynağı Kur’an’da insanın en güzel şekilde kadın ve erkek olarak bir tek candan/özden/nefisten/cevherden yaratıldığını ifade eder. Yine Kur’an’da herhangi bir cinsiyet ayrımı yapılmadığı, kadının da erkeğin de beşer ve halife olarak yaratıldığı belirtilmektedir. Kadın ve erkek olarak ayrı ayrı yaratılmanın esprisi, cinslerin birbirlerini tanımasına imkân vermek olduğu ifade edilmektedir.
Zira kadın ve erkek yaratılış özellikleri sebebiyle birbirini tamamlayan iki unsurdur. Böylece bir taraftan yaratılışın amacı olan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmek diğer taraftan da toplum hayatını ve insan neslinin devamını sağlamak gerçekleşmiş olacaktır. Bu durumda Kur’an’ın yaratılış ve sorumluluk yönünde kadın ve erkeği eşit olarak ele aldığını görmekteyiz.
İslam, kadına ferdî, sosyal, siyasal ve ekonomik birçok haklar getirmiştir ve kadının toplumdaki yeri konusunda önemli değişiklikler yapmıştır. İslamî düşüncede kadının sahip olduğu yer, üstün; kişiliği ise mükemmeldir. Bu sebeple kadın haklarının en iyi şekilde İslam dininde korunduğu söylenebilir. Kur’an’ın kadına getirdiği hak ve özgürlükleri dinî ve ahlakî, bireysel, sosyal, ekonomik ve siyasal hak ve özgürlükler olmak üzere dört ana noktada toplamak mümkündür.

1-Dinî ve Ahlakî Haklar: Kur’an’da inanmak, iman etmek ve güzel işler (amel’i salih) yapmaktan bahseden bütün ayetlerde erkek kadın ayrımı yapılmamaktadır. Bunun en güzel örneğini şu ayette görmekteyiz:
“Doğrusu, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar inanan erkekler ve inanan kadınlar, gönül vermiş kadınlar, dosdoğru erkekler ve dosdoğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, gönülden bağlanmış ve teslim olmuş erkekler ve gönülden bağlanmış ve teslim olmuş kadınlar, tasadduk, infak eden servetinden veren erkekler ve servetinden veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, namusunu koruyan erkekler ve namusunu koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden, çok anan erkekler ve çok zikreden kadınlar için Allah da çok bağışlama ve çok büyük mükâfat (ecir) vardır.”
Bu ayetten ne anlıyoruz? Bu ayetten, dinde, ahlâk ve ruhaniyette, uhrevî hayatta tam bir eşitlik olduğunu anlıyoruz.
Dinde eşitlik yani, iman etme, teslimiyet, gönülden bağlanma, Allah’ı anma vs. dinî değerler, itikadî değerler olarak sorumlulukta bir ayırım yok. İnanan erkekler, inanan kadınlar olarak bütünü içine alıyor. İkisi için de eşit ve aynı. İbadetlerde de eşitlik var, oruç burada bir örnek. Ayrı ayrı ibadetler yok. Yine ahlakî değerler, yani sabır, içtenlik, doğruluk, iffetlilik ve tasadduk gibi Kur’an’da son derece önemli olan ana değerler açısından bakıldığında da asla bir ayrım söz konusu değil. Bütün bunların yapılması sonucunda büyük bir mükâfat ile ödüllendirilme yine kadın ve erkek için eşit, sevapta eşit oldukları gibi günahta da eşittir. Yani uhrevî hayatta da tam bir eşitlik görüyoruz. Bunun gibi yüzlerce ayette dinî, ahlakî ve uhrevî haklar konusunda her iki cinsi de aynı şekilde ilgilendiren hitaplar olduğunu görüyoruz. Diledikleri gibi inanma, istedikleri dini seçmekte özgür olma hakkına sahip oldukları gibi inançlarının gereğini yerine getirme, dinî eylemlerde bulunma, hak ve özgürlüğüne de sahiptirler.
2-Bireysel Haklar: Kur’an’ın kadına verdiği bireysel hakların başında, ona tam bir kişilik kazandırması gelir. Kur’an’da, kadının bir insan olarak sorumlu tutulacağı, iyi ve kötü işlerinin sorumluluğunun kendisinde olacağı bildirilmiştir. Ayrıca Kur’an, kız-erkek çocuğu ayrımını temelde reddederek kız ve erkek evladın Allah’ın bir lütfu olduğunu, aile ve toplumun mutluluğunda eşit role sahip olduğunu açıklar.
Bu bağlamda, yine Kur’an kadına da boşanma hakkı verirken; evlenmede, eş seçmede, namusta, karı koca haklarında, aile içi ilişkilerde eşitlik; sanatta, bilgide, düşünce özgürlüğünde, tasarruf yapmada eşitlik gibi birçok bireysel haklar tanınıyor. Gene bu ferdî hakların kapsamına mülk edinme hakkı, vâris olma hakkı, seyahat hakkı, nafaka hakkı gibi haklar da girmektedir. Bugün çok tartışmalı olan çok eşle evlilik konusuna gelince, çok eşli evlilik sosyal şartların yarattığı bir olgudur. Kur’an bu realiteye hem sayısal bir sınırlama getirmiş, hem de adalet ilkesini şart koşmuştur. Aslında Kur’an:
“Ne kadar isterseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir.” “Bu sebeple ‘bir tane’ ile yetinmek ’ doğru yoldan sapmamak ’ için daha uygundur. diyerek çok evliliği güç şartlara bağlamakta ve ideal hedef olarak tek evliliği önermektedir. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus çok evlilik, boşanma, kadının şahitliği, kadının miras hakkı gibi hususlardaki farklı yorumlar ve yapılan yorumlarda kadının ikinci plana atılıyormuş düşüncesi, büyük ölçüde sosyal ve tarihsel şartların göz ardı edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kur’an’ın bütünlüğü, insanın yaratılışı ve yaratılış amacı göz önünde bulundurulduğunda, kadına ve erkeğe yüklenen haklar ve sorumluluklar zamanla toplum içinde yüklenen rollerin değişmesiyle hukukî kurallardaki değişiklikler ister istemez kaçınılmaz olacaktır. Kur’an’ın kamusal ve sosyal haklar konusunda toplumsal hizmetleri yalnızca erkeklere tahsis etmediğini, kadınları da ortak ettiğini görüyoruz.

3-Sosyal Haklar: Bu haklara gelince, ilim öğrenme ve öğretme hakkından tutun da savaşa katılma, askerlik, amme hizmeti, hayır ve iyiliklerde bulunma, vakıf kurma ve çalışma hakkına kadar kadın ile erkekler arasında, herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur.
“Erkek ve kadın kim yararlı bir iş yaparsa, onu güzel bir hayat ile yaşatacağız.”
Yine, “Deki çalışın, sizin çalışmanızı Allah da Resulü de görecektir.” âyeti ve benzeri ayetlerden kadının çalışma hakkına sahip olduğunu, “çalışıp kazandığının da kendine ait” olduğunu anlamaktayız.

4-Siyasal Haklar: Toplumun iki ana unsurundan biri olan ve topluma dönük yapılacak her türlü sosyal, kültürel ve siyasal örgütlenmelerde erkekler kadar sorumluluk taşıyabilecek olan kadına Kur’an, dinî, ferdî, ekonomik ve sosyal haklar verdiği gibi siyasal haklar da vermiştir. Kur’an’ın kadına verdiği bu siyasî hakları üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Velâyet hakkı, seçme hakkı, seçilme hakkı.

4.a- Velâyet Hakkı: Bu hakkı Kur’an’daki şu ayet açıkça tescil etmektedir.
“İnanan erkekler ile inanan kadınların bazısı bazısının velâyet hakkına sahiptir. İyiliği emreder. Kötülükten sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah Resulü’ne itaat ederler.”
4.b- Seçme Hakkı: Çağımızdan 15 asır önce Kur’an, kadına siyasal hak tanımış, onun yönetime doğrudan katılımını sağlamıştır.
“Ey Peygamber, inanan kadınlar Allah’a hiçbir şey ortak koşmayacaklarına, çalmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, çocukları öldürmeyeceklerine, elleri ve ayakları arasına yalan atmayacaklarına, hayır ve iyilikte sana isyan etmeyeceklerine söz verirlerse, sen de onların sözünü kabul et. Kendileri için Allah’tan bağışlanma dile. Çünkü Allah çok bağışlayandır.”
Kadının ruhunun olup olmadığının, insan mı, şeytan mı olduğu tartışmalarının yapıldığı, bazı toplumlarda adının dahi verilmediği bir dönemde, yukarıdaki ayette de açıkça ifadelendirildiği gibi, siyasî otoriteyi temsil eden Hz. Peygamber’e, yani yönetime “biat” etme, kadına hak olarak tanınmaktadır. İlkeleri benimsedikleri takdirde onların taleplerinin dikkate alınması gerektiğini de Kur’an ifadelendirmektedir.
TUĞÇE DENİZ AKIN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
TUĞÇE DENİZ AKIN Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
kamer (8. November 2009), Miralay (11. November 2010)