Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:40 PM   #6
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Sümâme b. Esâl el-Hanefî, müslüman olup Yemame'ye katılınca, Mekkelilerden yiyeceği kesti. Böylece, Allah Teâlâ da onlara birkaç yıl kıtlık verdi. Öyle ki, derileri, lâşeleri yediler. Derken Ebû Süfyan, Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelerek: "Sen, âlemlere rahmet olarak geldiğini iddia etmedin mi? Sonra da, atalarımı kılıçla, çoluk çocuğumu da açlıkla öldürdün. Allah’a dua et de bu kıtlığı bizden kaldırsın" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) dua etti, Allah da onlardan bunu kaldırdı. İşte bunun akabinde de bu ayeti indirdi. Buna göre mana: "Biz onları açlıkla da muaheze ettik. Ama onlar itaat etmediler.” (Razi; el Mefatihu’l Gayb)


Bu tip insanlar Allah’ın bilgisinde tescillidir. Kimin ne yapacağını Rabbimiz şüphesiz bilmektedir. Bu pasajda anlatılan müşriklere ait davranışları ve bunların doğal sonuçlarını bildiren birçok ayet mevcuttur. Bunlardan bir kısmını topluca sunuyoruz:
Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet, onlar gerçekten yalancıdırlar. (En’am/28)
Ve Saat’in dikildiği gün; işte o gün onlar [suçlular], ümidi keserler. (Rum/12)
Şüphesiz ki günahkârlar cehennem azabında süreklidirler. Kendilerinden hafifletilmeyecektir. Onlar, orada da ümitsizlerdir. Ve Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar, zalim kimselerin ta kendileri idiler. (Zuhrûf/74-76)
De ki: “Benim sizden istediğim ücret; işte o sizin içindir [sizin Allah’a yaklaşmanızdır]. Benim ecrim ancak Allah'a aittir. Ve O, her şeye şahittir.” (Sebe/4 7)
De ki: “Ben ona [Kur’ân'a] karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben yükümlülük getirenlerden [kendiliğinden bir şeyler uyduranlardan, külfet getirenlerden, başa iş çıkaranlardan] de değilim. (Sad/86)
İşte bu, Allah iman eden, salihatı işleyen kullarına müjdelediği şeydir. -De ki: “Ben onun üzerine [bu tebliğime karşı] sizden yakınlıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.”- Ve her kim bir iyilik/ güzellik yaparsa biz onun için onda iyiliği/ güzelliği artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, karşılığını verendir. (Şura/23)
O sırada o kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey kavmim! Uyun o gönderilmişlere [elçilere]! Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kişilere ki, onlar hidayete ermişlerdir. Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim O beni yaratana? Siz de sadece O’na döndürüleceksiniz. Ben, hiç ben O’nun astlarından ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar dileyecek olsa, onların [ilâhların] şefaati benden yana hiçbir fayda vermez ve onlar [ilâhlar] beni kurtaramazlar. Şüphesiz ki ben, o zaman [ilâhlar edindiğim takdirde] apaçık bir sapıklık içindeyimdir. Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman ettim. Haydi, kulak verin bana!” (Ya Sin/20, 25)
78- Ve O [Allah], sizin için duymayı, gözleri ve kalpleri yaratandır. Ne az şükrediyorsunuz!
79 - Ve O [Allah], sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Ve sadece O'na toplanacaksınız.
80- Ve O [Allah], diriltir ve öldürür. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi de yalnızca O’nun içindir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
Bu ayetlerde Rabbimiz, inançsız kimseleri muhatap alarak dikkatlerini tekrar duyma, görme, iç duyular, yeryüzünde yaratılma, gece gündüzün birbirini takip etmesiyle hayatın sıkıntısız devam etmesi gibi nimetlerine çekmiş ve “hala bu ayetlere dikkat ederek akıllarını kullanmayacaklar mı?” diye onları kınamıştır. Zira bu nimetlerin farkında olan kişi bunları kullanacak, yani duyacak, görecek, aklını kullanarak tefekkür edecek ve böylece Allah'ı gereği gibi takdir edip iman etmek zorunda kalacaktır.
81 – Aslında onlar, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
82, 83 – Onlar: “Biz, ölüp de bir toprak ve kemikler olunca mı, mutlaka diriltileceğiz? Ant olsun ki, gerek biz ve atalarımız bundan önce bununla vaat olunmuştuk [korkutulmuştuk]. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!” dediler.
Bu ayetlerde, müşriklerin zihinlerindeki temel takıntıları açıklanmıştır: O da, bütün kötü davranış ve tavırların altında yatan “öldükten sonra diriltilme”ye olan kuşku ve inançsızlıklarıdır. Aslında yeni bir şey söylememektedirler. Onlar da eski beyinsizlerin yolundan gitmekte ve “Biz, ölüp de bir toprak ve kemikler olunca mı, mutlaka diriltileceğiz? Ant olsun ki, gerek biz ve atalarımız bundan önce bununla vaat olunmuştuk [korkutulmuştuk]. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!” demektedirler.
Onlar, "Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra mı" diyorlar.
Dediler ki: "Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür." (Nâziât/10- 12)
Ve o insan [o kişi], kendisini bir nutfeden [bir damla sudan] yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir hasımdır [düşmandır].
Ve kendi yaratılışını dikkate almayarak Bize bir örnekleme yaptı: Dedi ki: “Kim diriltecekmiş o kemikleri? Onlar çürümüş iken!”
De ki: “Onları ilk defa yaratan, onları diriltecektir. Ve O her yaratmayı çok iyi bilendir. O, size o yemyeşil ağaçtan bir ateş yapandır. Şimdi de siz ondan yakıp duruyorsunuz. (Ya Sin/77- 79)

Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz tekrar dirilecekmişiz? (Saffat/16)
Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz? (Saffat/53)

Ama kendilerine içlerinden uyarıcı geldiğine şaşırdılar da kâfirler, “Bu şaşılacak bir şeydir! Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi? Bu uzak bir dönüştür” dediler. (Kaf/2, 3)
Ve onlar: “Biz yeryüzünde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta olacağız?” dediler. Aksine onlar, Rabblerine kavuşmayı [O’nun huzuruna varacaklarını] inkâr ediyorlar. (Secde/10)
Ve onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz, yeni bir yaratılışla diriltilecek miyiz?” (İsra/49)
Bu, ayetlerimizi inkâr etmiş olmaları ve: “Sahi bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla diriltilmiş olacağız?” demiş olmaları nedeniyle onların cezasıdır. (İsra/98)

Size, gerçekten siz öldüğünüz, toprak ve kemik olduğunuzda, mutlak surette sizin çıkarılacağınızı mı vaat ediyor? (Müminun/35)
84 - De ki: “Eğer biliyorsanız, bu yeryüzü ve onun içindeki kimseler kime aittir?”
85 – Onlar: “Allah'a aittir” diyecekler. “Öyle ise siz düşünüp taşınmaz mısınız?” de.
86 – De ki, “Yedi göklerin Rabbi ve çok büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
87 – (Onlar) “Allah’ındır/ Allah’tır.” diyecekler. Sen: “Öyleyse takvalı davranmayacak mısınız” de.
88 – De ki: “Eğer biliyorsanız, her şeyin melekûtu [mülkiyeti ve yönetimi] kendisinin elinde olan ve kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan kimdir?”
89 – Onlar “Allah'ındır/Allah’tır” diyecekler. Sen “Öyle ise nasıl büyülenirsiniz?” de!
Bu ayetlerde, akıllarını başlarına almaları için Rabbimiz müşriklere Elçi’si aracılığı ile bir takım sorular yöneltmekte ve bu sorulara onların da “Allah” diye cevap vereceklerini bildirmektedir. Sorular şunlardır:
* “Eğer biliyorsanız, bu yeryüzü ve onun içindeki kimseler kime aittir?
* “Yedi göklerin Rabbi ve çok büyük Arş’ın Rabbi kimdir?
* “Eğer biliyorsanız, her şeyin melekûtu [mülkiyeti ve yönetimi] kendisinin elinde olan ve kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan kimdir?
Bu sorulara müşriklerin de hep “Allah!” diye cevap verecekleri bildirilmekle, bu hakikatin herkese aşikâr bir nitelik taşıdığı mesajı verilmektedir. Bu mesaj verildikten sonra akıllarını başlarına almaları için Resulullah’tan kendilerine “Öyle ise siz düşünüp taşınmaz mısınız?”, “Öyleyse takvalı davranmayacak mısınız?”, “Öyle ise nasıl büyülenirsiniz?” sorularının yöneltilmesi emredilmiş, böylece zihin körlüklerini fark etmeleri ve hakkı kabul etmeye yönelmeleri hedeflenmiştir.
Ayetlerin mesajından anlaşıldığına göre, müşriklerin Allah'ın varlığı konusunda hiçbir sorunları yoktu. Onların zoru öldükten sonra dirilmeyi, yani âhiret hayatını, cennet ve cehennemi inkâr etmek idi.
Yine ant olsun ki, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesin “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Allah'a hamd olsun!” Aslında onların çoğu bilmezler. (Lokman/25)

Yine ant olsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim kontrol altına aldı?" diye sorsan kesinlikle, "Allah" derler. O halde nasıl çevriliyorlar? (Ankebut/61)
Ve Ant olsun, eğer onlara sorsan: “Kim gökten suyu indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” Mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a özgüdür”. Bilakis onların çoğu akıllarını kullanmazlar. (Ankebut/63)
Elimizdeki Mushaflarda 87 ve 89. ayetteki “للّه lillahi” ifadesi, Basra ve TİEM Mushaflarında اللّهAllah” olarak yazılıdır. (Mushaf-ı Şerif, İSAM Yayınları, Mushaflar Arası Farklar Bölümü) Biz her iki yazılışa göre de meal koymuş bulunuyoruz.
90 – Aslında Biz onlara hakkı getirdik; onlar ise kesinlikle yalancıdırlar.
91, 92 - Allah çocuk diye bir şey edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilah kesinlikle kendi yarattığı şeyle birlikte gider ve mutlaka bazıları [diğerleri] üzerine üstün olurdu. Gaybı ve açığı bilen Allah, onların niteledikleri şeylerden münezzehtir. O, onların ortak koştukları şeylerden de çok yücedir.
Bu ayetlerde Rabbimiz yine tevhid inancının temel çerçevesini hatırlatmaktadır. Rabbimiz inkârcılara hak ve hakikati bildiren kitabını ve elçisini göndermiş, onlar ise bildik kafa yapılarıyla o Kitap’ı ve Elçi’yi yalanlama yoluna gitmişlerdir. Bu inkârcılar aynı zamanda Allah hakkında da yalanlar ortaya atmışlardır.
Rabbimiz, pasajın diğer ayetlerinde, inkârcıların kapıldığı akıl almaz saçma inanışları konu ederek onlara akıl ve vicdanlarının reddedemeyeceği açıklamalarda bulunmaktadır: Allah’ın çocuk edinmesi mümkün değildir. Böyle bir inanış ne akla, ne mantığa, ne de vicdana uygundur. Allah’tan başka ilah da yoktur. Aslında tüm inkârcıların akıl ve mantıkları da kabul eder ki: Eğer birkaç ilah olsaydı, her biri kendi taraftarlarını toplayıp diğerlerine üstünlük sağlama yoluna giderdi. Allah, inkârcıların bu sapıkça nitelemelerinden münezzehtir.
İnkârcıların Allah hakkında ortaya attıkları yalanlar, Maide/72, 73, Tevbe/30, 31 ve İsra/40’ta konu edilenlerdir:

“Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah’a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah’a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder onun barınağı da ateştir. Ve zalimler için yardımcılardan kimse yoktur.
“Allah, üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfir olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır. (Maide/72, 73)
Ve Yahudiler; “Uzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan inkârcıların sözlerini taklit ediyorlar. …
Onlar, Allah’ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı kendilerine Rabler edindiler.. Oysa onlar sadece bir tek olan İlah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir. (Tevbe/30, 31)
De ki: “Eğer dedikleri gibi O’nun [Allah] ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bunlar [ilâhlar] Arş'ın sahibine bir yol ararlardı.”
Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Şüphesiz ki siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
O [Allah], onların dediklerinden büyük bir yücelikle münezzeh ve pek yücedir. (İsra/42, 40, 43)
Şimdi sor onlara: Kız çocuklar Rabbinin, oğlan çocuklar onların mı?
Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız onlar da şahitler miymiş?
Gözünüzü açın! Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı “Kesinlikle Allah doğurdu” diyorlar. Ve hiç şüphesiz onlar, kesinlikle yalancıdırlar.
O [Allah], kızları oğullara tercih mi etmiş?
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hala düşünmüyor musunuz?
Yoksa sizin için açık bir güç mü/ kanıt mı var?
O halde, eğer doğru kimseler iseniz getirin kitabınızı.
Ve onlar, O’nun [Allah] ile cinler arasında bir nesep [hısımlık bağı] kıldılar. Oysa ant olsun, cinler kendilerinin mutlaka hazır edilenler [mahşerde toplananlar] olduklarını bilirler.
Allah, onların nitelediği şeylerden münezzehtir. (Saffat/149- 159)
Rabbimiz ilahların çokluğu varsayılsa, evrendeki olacakları daha evvel şöyle açıklamıştı.
Eğer o ikisinde [yer ile gökte] Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de kesinlikle kargaşa içinde olurdu [düzenleri bozulurdu]. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden münezzehtir. (Enbiya/22)
93, 94- De ki: “Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyleri bana mutlaka göstereceksen, Rabbim! Bu durumda beni, o zalimler topluluğu içinde kılma.”
95 – Ve şüphesiz Biz, onlara vaat ettiğimiz şeyleri sana göstermeye elbette ki güç yetirenleriz.
96 - Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz.
97, 98 - Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Ve Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”
Bu ayet grubunda Rabbimiz, Resulullah’a, inkârcılardan gördüğü güçlük ve eziyetlerden dolayı Kendisine nasıl dua ve yakarışta bulunması lazım geldiğini bildirmektedir. Elçi, “Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyleri bana mutlaka göstereceksen, Rabbim! Bu durumda beni, o zalimler topluluğu içinde kılma!” diye dua etmelidir. Bu duanın işaret ettiğine göre, çok yakın bir zamanda Mekkeli zalim müşrikleri bir musibet beklemektedir.
Müşrik inkârcılara vaat edilen cezaları vermeye her zaman kadir olduğunu bildiren Rabbimiz, daha sonra “Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz” diye emrederek Resulullah’tan kendisine düşen tebliğ ve uyarı görevini en güzel biçimde; kötülüğü iyilikle savarak sürdürmesini istemiştir. Peygamberimize öğretilen bir diğer konu da, şeytanların kışkırtmalarından, çevresinde şeytan bulunmasından Allah’a sığınması gerektiğidir.
Ancak unutulmamalıdır ki, Elçi’nin şahsında ortaya konulan bu emir ve yöneltmeler aslında bütün müminler için de geçerlidir.
Müşriklerle nasıl mücadele edileceği birçok ayet ile öğretilmiştir:
Ve Allah’a çağırıp/yakarıp salihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir Yakın’dır.
Buna [olgun davranışa] ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur. (Fussılet/33- 35)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla