Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:59 PM   #9
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

43 – 45- Öyleyse, Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, O’nun [Allah’ın], iman eden ve salihatı işleyen kimselere lütfundan karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez. Kim inkâr ederse, artık inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek [rahat bir yer] hazırlamış olurlar.
Bu ayetlerde, Resulullah’ın şahsında tüm insanlığa hitap edilerek bir an evvel gerçeğe dönmeleri ve hak dine koşmaları emredilmektedir.
Ayetteki “Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün” ifadesi, “Allah'ın bizzat geri çevirmeyeceği, başka birisinin de çeviremeyeceği; reddine kesinlikle imkân bulunmayan gün” demektir."
Ayette geçen “dosdoğru din”, Yusuf suresinde şöyle tanıtılmıştı:
O [Yusuf]; “Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tevilini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin –ki onlar ahreti inkâr edenlerin ta kendileridir- milletini terk ettim. Ve atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un milletine uydum. Bizim, Allah’a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara bir lütfudur. Velâkin insanların çoğu şükretmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok rabler mi daha hayırlı, yoksa her şeye hâkim ve galip olan bir tek Allah mı? Sizin, O’nun astlarından o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Ona [bunlara tapmanız konusuna] Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti” dedi. (Yusuf/37- 41)

46- […….]
Bu ayet, teknik ve anlam bütünlüğü itibariyle 25. ayetin devamı niteliğinde olduğundan tarafımızdan oradaki pasajda değerlendirilmiştir.]
47- […….]
Bu ayet, anlam bütünlüğü dikkate alınarak tarafımızdan 59, 60. ayetler arasında tertip görmüştür.
48 – Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra bunlar [rüzgârlar], bir bulutu savururlar. Sonra O [Allah], onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça kılar. Sonra da sen, onun derinliklerinde yağmur çıkar görürsün. İşte O [Allah], onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar, müjdelenirler [mutlu olurlar].
49 - Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.
50- Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.
Rabbimiz bu ayetlerde yine Zatını tanıtıp insanlara rahmetinin tecellilerinden biri olan rüzgârlarla onları mutlu edişini açıklamaktadır. Rahmetinin eserleriyle yeryüzünü nasıl canlandırdığına dikkat çekip ölümden sonraki dirilmenin de böyle olacağına işaret etmektedir. Bu gerçeğe başka ayetlerde de işaret edilmişti:
Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip de onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkarandır. Ve O [Allah], emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi. Sürekli olarak dönüş halinde olan güneşi ve ayı da emrinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin emrinize verdi. Ve O, Kendisinden istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetini saymak isterseniz de sayamazsınız! Şüphesiz insan kesinlikle çok zalim, çok nankördür. (İbrahim/34)
Ve O, hatırlarsınız/öğütlenirsiniz diye, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler/dağıtıcılar [yayıcılar] olmak üzere gönderir. O rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir beldeye gönderir, sonra onunla suyu indiririz. Böylece onunla ürünün hepsinden çıkartırız. İşte Biz, ölüleri de böyle çıkaracağız. (A’râf/57)
51 - Ve ant olsun ki, Biz, bir rüzgâr göndersek de onu [ekini] sararmış görseler, mutlaka onun arkasından küfretmeye başlarlar.
52 – Bu nedenle sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da dinletemezsin.
53 – Sen körleri de sapıklıklarından hidayete getiremezsin. Sen ancak ayetlerimizi iman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.
Bu ayetlerde Rabbimiz, yağmur getirmeyen rüzgârlarla sınadığı nankör insanların cahilce tavırlarını sergilemektedir. Onlar, rüzgârların yağmursuz olarak bulutları hareket et­tirmesi sonucu ürünleri, ekinleri sararttığında Allah'a inan­mayanlar hemen üzüntü ve umutsuzluklarını dışa vuruverirler. Rabbimiz bu tipleri ölü, kör ve sağır kimseler olarak nitelemiştir. Ölü, sağır ve kör ile kastedilen, vicdanları ölmüş, kendi hevalarına kul olmaları, inatçılıkları ve gözü bağlılıkları yüzünden hakkı anlayıp kabul etme yetenekleri yok olmuş, Allah’ı tanımayan kâfir ve müşriklerdir. Böyle kimseler yaşayan ölüler mesabesindedir. Bunlarda değişme olmaz. Allah’ın Resulü de bu ölü, kör ve sağır kimseleri hisseder, görür ve işitir hale getirmekle mükellef değildir. Ona ancak iman etmiş Müslümanlar kulak verirler. Bu gerçek daha evvel Neml suresinde de yer almıştı:
Şüphesiz ki sen, ölülere dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçtıkları zaman sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici de değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere -ki onlar teslim olanlardır- dinletebilirsin. (Neml/80, 81)
Ve eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içinde bir delik, ya da gökte bir merdiven ara da onlara bir ayet getir! Allah dileseydi, kesinlikle onları hidayet üzerinde toplardı. O hâlde sakın cahillerden olma!
Ancak dinleyenler icabet eder. Ölüleri; onları da Allah diriltir. Sonra yalnızca O'na döndürülürler. (En’am/35, 36)
54 – Allah, sizi güçsüz olarak yaratandır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet kıldı. Sonra kuvvetin arkasından güçsüzlük ve ihtiyarlık kıldı. O, dilediğini yaratır. Ve O, en iyi bilendir, en iyi güç yetirendir.
55 - Ve kıyametin kopacağı gün günahkârlar bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı.
56 - Kendilerine ilim ve iman verilen kimseler de diyecekler ki: “Ant olsun ki, Allah'ın kitabında, dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, ölümden sonra dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.
57- Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermez. Onlar, bağışlanmazlar da.
Bu ayetlerde Rabbimiz, insanı yaratma ve aşama aşama kendisine döndürme sürecini açıklayarak inanan ve inanmayan kimselerin ahiretteki ilk hallerini nakletmektedir: Önce insan güçsüz olarak [çocukluk evresi] yaratılmıştır, sonra kuvvet kazandırılmıştır [gençlik ve olgunluk evresi]. Sonra ihtiyarlayarak yine güçsüzleşecektir.
Kıyamette inançsız insanlar, dünyada çok az bir süre kaldıklarına yemin ederler, yani öldükten sonra mahşere [tekrar dirilişe] kadar binlerce yıl geçmiş bile olsa suçlular birkaç saat önce uyuduklarını ve ani bir felaketin onları uyandırdığını sanırlar.
İnananlar ise Allah’ın diritme gününe kadar [yeterli bir süre] kaldıklarını beyan etmektedirler:
Sonra onlar onu [kıyameti] görecekleri gün, dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamış gibidirler. (Naziat/46)
Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün… İşte size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. Gözünüzü açın onlar, yalancıların ta kendileridir. (Mücadele/18)
Sonra, onların fitneleri “Rabbimiz, Allah'a kasem olsun ki, ‘Biz müşriklerden değildik’ demekten başka bir şey değildi.”
Bak, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler! O uydurdukları şeyler de kendilerinden ayrılıp kayboldu. (En’am/23-24)
Ve O, yaratmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, Azîz’dir, Hakîm’dir. (Rum/27)
Şimdi eğer onlar sabrederlerse [şirki, yalanlamayı sürdürürlerse], artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer özür bildirmeye çalışsalar, onlar, özrü kabul edilecek kimseler değildirler. (Fussilet/24)
58 – Ve ant olsun ki Biz, insanlar için bu Kur'ân'da tüm örneklerden kesinlikle örnekler getirdik. Ve ant olsun ki sen, onlara bir ayet de getirsen o küfretmiş kimseler: “Siz, sadece, batıl şeyleri ortaya koyanlarsınız” diyeceklerdir.
59 – İşte, bilmeyen kimselerin kalpleri üzerine Allah böyle damga vurur.
47 – Ve ant olsun ki Biz, senden önce birtakım elçileri kavimlerine gönderdik de, onlar, onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Biz, günah işleyen kimselerden intikam aldık. Müminlere yardım da, Bizim üzerimize bir hak idi.
Bu ayetlerde Rabbimiz, hangi deliller getirilirse getirilsin inkârcıların inanmayacaklarını ve mutlaka bir bahane uyduracaklarını beyan ederek Resulullah’ı teselli etmektedir. Resulullah’a teselli olan bu ifadeler kâfirler için açık birer tehdittir.
Bu ayetlerin indiği dönem Mekke müşriklerinin eziyetlerinin en ileri seviyeye çıktığı dönemdir. O nedenle Rabbimiz elçisini teselli etmektedir. Allah’ın müminlere yardımı, Allah’ın kendi üzerine aldığı bir haktır. Ayetlerin mesajı ve indiği süreç dikkate alındığında, o günlerde hicret planı yapan peygamberimize ve müminlere bu ayetlerle umut verilmektedir.
Rabbimiz müminlere yardım edeceğini Kur’an’da birçok kez taahhüt etmiştir:
Allah: ”Elbette Ben ve elçilerim galip geleceğiz” yazmıştır. Şüphesiz Allah Kaviyy’dir, Aziz’dir. (Mücadele/21)
Ve ant olsun ki gönderilen kullarımız [elçilerimiz] hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir.”
Artık sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. Ve onları gözetle. Onlar da yakında göreceklerdir. (Saffat/171-175)
Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit yaşamda ve şahitlerin kalktığı [şahitlik edecekleri] günde [kıyamette] kesinlikle yardım ederiz. (Mü’min/51)
Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O’da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Muhammed/7)
Kendilerine savaş açılan kimselere kendileri zulme uğramaları nedeniyle izin verildi. Ve şüphesiz ki Allah onları zafere ulaştırmaya gücü yetendir. (Hacc/39)

Şüphesiz, şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime’si hakk olmuş olan kimseler, kendilerine bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. (Yunus/96, 97)
Ve ant olsun ki, sana ve senden öncekilere vahyedildi ki: “Ant olsun ki, eğer şirk koşarsan amelin kesinlikle boşa gidecek ve mutlaka kaybedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine, yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.” (Zümer/65)
60 - Şimdi sen sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Sakın kesin inanmamış kimseler seni hafifleştirmesinler.
Bu ayetteki “sabret!” emri birinci planda Resulullah’a yönelik olmakla beraber tüm müminleri kapsayan bir emirdir. Müminler herhangi bir dönemde, herhangi bir ülkede kâ­firlerin ağır baskısı altında kalabilirler. Böyle koşullarda müminlerin bu baskılardan kurtulmaları için sabretmeleri; yani planlı, programlı bir şekilde var güçleriyle direnmeleri gerekmektedir. Sabır sözcüğü ile ilgili detay daha evvel birçok kez verilmiştir. (Tebyinü’l Kur’an; c. 1, s. 108, 264)
Surenin bu son ayetindeki “Sakın kesin inanmamış kimseler seni hafifleştirmesinler!” tembihi ile başta Resulullah’a olmak üzere tüm müminlere kâfirlerin tuzaklarına kanarak gevşememeleri ve her türlü tedbiri alarak sürekli güçlü ve donanımlı olmaları emri verilmektedir.
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla