Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. August 2009, 02:03 PM   #11
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

75 - Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, Bizim kendisine güzel bir rızk verip de ondan gizli ve açık olarak harcayan bir kimseyi örnek vurdu: Bunlar eşit olurlar mı? -Bütün hamd Allah'a mahsustur.- Bilakis insanların çoğu bilmezler.
76 - Allah iki adamı da örnek vurdu: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; koruyucusuna bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?
Bu ayetlerde Rabbimiz Kendisi ile akılsızların sözde ilahları arasındaki farkı bir örnekleme ile anlatmaktadır.
Birinci örnek:
Kendiliğinden bir şey yapmaya gücü olmayan bir köle ile, gizli-âşikâr, çokça infâk eden, zengin ve cömert olan hür bir insan düşünülsün. Bu ikisi hiç eşit olur mu?
Öyleyse yaratılış, şekil ve insan olma bakımından denk olmalarına rağmen, nasıl bu ikisini denk saymak mümkün değilse, rızk vermeye ve lütfetmeye kadir olan Allah ile, hiçbir şeye sahip olmayan ve kesinlikle hiçbir şey yapamayacak olan putlar eşit olur mu?
İkinci örnek:
Yine iki insan; ikisi de insan olma açısından aynı olmakla beraber, biri dilsiz, beceriksiz, çevresine de yüktür. Diğeri ise güçlü, adaleti sağlayan ve doğru yolda bir kişidir. Peki, bu iki kişi eşit midir?
Bu örnekteki dilsiz kişi putu, adaleti sağlayan kişi de Allah’ı temsil etmektedir.
Öyleyse hiçbir zaman kusurlu varlıklar ile Samed ve âlemlerden müstağni olan Allah bir değildir.
77- Ve göklerin ve yerin gaybı sadece Allah’a aittir. Saatin emri [kıyametin koparılması] de yalnızca göz açıp kapama gibidir, veya o, daha yakındır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.
Bu ayette Rabbimiz insanların evrende henüz keşfedemedikleri nice mucizelere ve özellikle de kıyamete [evrenin düzeninin son bulmasına] dair bilginin Kendisinde olduğunu açıklayarak kıyametin kopmasının Kendisi için çok basit olduğunu bildirmektedir.


Ve buyruğumuz, ancak, göz kırpması gibi bir tekdir. (Kamer/50)
Sizin yaratılmanız ve ölümden sonra diriltilmeniz ancak bir tek kişininki gibidir. Şüphesiz Allah en iyi işiten, en iyi görendir. (Lokman/28)
78- Ve Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve şükredersiniz diye işitme, görme [duyularını] ve gönüller verdi.
79- Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara/ bulutlara bakmadılar mı? Onları Allah’tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir toplum için elbette ki ayetler [açık kanıtlar] vardır.
80 – Ve Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme kıldı. Ve hayvanların derilerinden yolculuk ve konaklama günlerinizde evler ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar, döşeme eşyası ve kazanç kıldı.
81 – Ve O [Allah], yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan barınaklar kıldı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve sizi kendi hışmınızdan koruyan elbiseler kıldı. İşte böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinize nimetini tamamlamaktadır.
Bu ayet gurubunda Rabbimiz yine insanlara verdiği nimetleri sayıp dökmüştür: İnsanı bilgilendirerek mükerrem [değerli] kılmış, onu duyular ve duygularla donatmıştır. Rabbimiz bu nimetlerini andıktan sonra insanların dikkatini gökyüzündeki kuşlar ve bulutların uçuşuna, uçuruluşuna, havaya ve havanın gücüne, dolayısıyla bütün bunların insanlık için önemine dikkat çekmiştir. Ne bulutlar uçar özellikte yaratılmasaydı rüzgârlar onları sürükleyebilirdi, ne de suyun tabiat içindeki çevrimi olmasaydı yeryüzü her an bitki ve diğer canlı türlerinin yaşamasına elverişli olabilirdi. İnsana hatırlatılan nimetler bunlarla da sınırlı değildir. Rabbimizin yarattığı varlıkların sağladığı gölgelikler, ağaçlar, mağaralar, bulutlar; hayvanlardan sağlanan ve insanı sıcaktan koruyacak elbiseler, çadırlar, evler, zırhlar, döşemelik kumaşlar da Rabbimizin insana olan ikram ve ihsanını göstermektedir. Ayetlerde sayılan nimet çeşitleri özellikle Arabistan coğrafyasında bulunanları ifade etmektedir. Bu nimetlerin tadat edilmesinden, diğer coğrafyalardaki nimetlerin de insanlığa aynı maksatla ihsan edildiği anlaşılmalıdır.
Pasajda hatırlatılan tüm nimetler Allah’ın kudretinin mükemmelliğini göstermektedir. Akılını kullanabilenler için hepsi de kesin birer kanıt mahiyetindedir.
Pasajda verilen mesajlar başka ayetlerde de dile getirilmiştir:
De ki: "O, sizi inşa eden [yaratan], size kulak, gözler ve gönüller kılandır. Ne az şükrediyorsunuz?"
De ki: "O, sizi yeryüzünde dağıtıp yayandır ve siz O'na toplanıp götürüleceksiniz." (Mülk/23, 24)
Ve onlar, üstlerindeki sıra sıra sıralanmış ve dürülmüş uçan şeylere göz atmıyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi en iyi görendir. (Mülk/19)
Görmedin mi ki Allah, bulutları sürüklüyor; sonra onları bir araya getiriyor. Sonra üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmuru çıkarıyor. Ve O, gökten, içinde dolu bulunan dağları indirir de onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır! (Nur/43)
82 - Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen sadece apaçık bir tebliğdir.
83 – Onlar, Allah'ın nimetini bilirler, sonra onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfir kimselerdir.
Surenin bu ayetlerinde Rabbimiz, aslında kâfirlerin Allah’ın nimetlerini bildiklerini, buna rağmen nankörlük ettiklerini belirterek elçisinden tebliğ görevini yapıp gerisini düşünmemesini istemiştir. Zira bu kadar açıklamaya rağmen hala direniyorlarsa yapılacak başka bir şey yok demektir.
84 – Ve her ümmetten bir şahit getireceğimiz gün, artık kâfirlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de istenmez.
85 – Ve o zulmeden kimseler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan hafifletilmez ve onlara süre verilmez.
Bu ayetlerde kâfirlerin kâfir olduklarına dair tanık getirileceği bildirilmiştir. Sözü edilen bu tanıklar, o ümmetlere gönderilen peygamberlerdir.
Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de işte onların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman bak nasıl? (Nisa/41)
86 - Ve o, ortak koşan kimseler, ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman: "Rabbimiz! İşte bunlar, Senin astlarından bizim kendilerine yakardığımız ortaklarımız olan kimselerdir" dediler. Onlar [Koştukları ortaklar] da hemen onlara; "Şüphesiz siz kesinlikle yalancılarsınız" diye söz attılar.
87 - Ve onlar, o gün, Allah'a teslimiyeti koydular. Uydurmuş oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp gitti.
Bu ayetlerde müşriklerin ahıretteki sorgulanmalarından bir sahne nakledilmektedir. Bu sahnede müşriklere güvendikleri dağlara kar yağacağı mesajı verilmektedir. Çünkü kendi kabahatlerini üzerlerine atmak istedikleri sözde ilahları onları kandıranların kendileri olmadığını, müşriklerin yalancılardan başka bir şey olmadıklarını söyleyeceklerdir.


Hayır... Hayır... [Onların zannettikleri gibi değil]... Onlar [edindikleri ilâhlar] onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır. (Meryem/82)
İnsanlar bir araya toplandığı zaman da onlar [taptıkları kimseler] kendilerine düşmanlar oldular. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr edenler idiler. (Ahkaf/6)
Haklarında Söz gerçekleşen kimseler; “Rabbimiz! İşte bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl azmışsak, işte bunları da öylece biz azdırdık. Biz Sana karşı uzak olduk. Onlar sadece bizlere tapmıyorlardı” derler. (Kasas/63)
Ve o gün O [Allah], onları hep birlikte toplayacak, sonra meleklere: “Şunlar mı size tapıyorlardı?” diyecektir.
Onlar: “Seni tenzih ederiz. Onlara karşı bizim velimiz Sensin. Bilakis onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inananlardı” dediler. (Sebe/40, 41)
Ve o gün O [Rabbin], onları ve onların Allah’ın astlarından taptıkları şeyleri toplar da, “Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi o yolu kaybettiler?” der.
Onlar dediler ki: “Tespih ederiz Seni, Senin astlarından veliyler edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Zikir’i [Öğüt’ü] terk ettiler ve helâke giden bir topluluk oldular.”
İşte onlar [taptıklarınız] sizi söylediklerinizde yalanladılar. Artık geri çevirmeye ve bir yardıma güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim zulmederse, Biz ona büyük bir azabı tattıracağız. (Furkan/17-19)
O [İbrahim onlara] Dedi ki: “Siz, sırf aranızdaki dünya hayatında sevgi için Allah’ın astlarından birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız yer de cehennemdir. Ve sizin için yardımcılardan yoktur.” (Ankebut/25)
87. ayette geçen “Ve onlar, o gün, Allah'a teslimiyeti koydular” ifadesi, müşriklerin o gün teslim bayrağını çekmekten başka çarelerinin kalmayacağı anlamındadır. Müşriklerin o günkü zilletleri Kur’an’da birçok kez dile getirilmiştir:
Ve ansızın azap gelmeden, kişinin, “Allah’ın yanında, yaptığım ölçüsüzlüklerden dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim” demesinden yahut “Allah bana doğru yolu gösterseydi, her halde ben muttakilerden olurdum” demesinden veya azabı gördüğü zaman, “Bana bir geri dönüş olsaydı da ben de o iyilik-güzellik üretenlerden olsaydım” demesinden önce Rabbinizden size indirilenin en güzelini izleyin.”
Bilakis, sana ayetlerim geldi de sen onları hemen yalanladın, büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun.
Ve o kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyen kişileri yüzleri kararmış olarak göreceksin. Kibirlenenler için cehennemde yer yok mu? (Zümer/55-60)

Onlar derler ki: “Evet, bize uyarıcı geldi de biz yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ dedik.
Ve onlar derler ki: “Eğer biz dinlemiş olsaydık yahut akletmiş olsaydık şu çılgın ateşin ashabı içinde olmazdık
Böylece günahlarını itiraf ettiler. Artık, uzaklık, çılgın ateş ashabı içindir. (Mülk/9-11)
O [çılgın alev] onları uzak bir yerden görünce, onun öfkelenmesini ve uğultusunu işittiler [işitecekler].
Ve elleri boyunlarına bağlanmış olarak ondan [cehennemden] dar bir yere atıldıkları zaman, oracıkta ölümü isterler.
-Bugün bir ölüm değil birçok ölüm isteyin!- (Furkân/12-14)
Bu küfretmiş kişiler, ateşi, yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve kesinlikle yardım da olunmayacakları zamanı, bir bilseler!
Aslında o [bu azap], onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet verilmeyecek. (Enbiya/39, 40)
Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. (Meryem/38)
Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.” derlerken bir görsen! (Secde/12):
(Allah onlara) “Sizden önce geçmiş cinn ve insden [tanıdığınız- tanımadığınız] ateş içindeki ümmetlerin [toplumların] içine girin!” dedi [der]. Her toplum girdikçe kardeşine lânet etti [eder]. Nihâyet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında, “Rabbimiz! İşte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver” dediler [derler]. [Allah,] “Herkese kat kattır, fakat siz bilmiyorsunuz” dedi [der]. (A’raf/38)
88 – Şu inkâr eden ve Allah yolundan çeviren kimseler; Biz yaptıkları bozgunculuk nedeniyle onlara azap üstüne azap artırdık.
89 – Ve Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi aleyhlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak sana indirdik.
Bu ayet gurubunda da yine mahşerdeki bir başka sorgulama sahnesi sergilenerek müşrikler uyarılmaya devam edilmektedir. Bu sahnedeki suçlu tipi, bireysel suç işlemekten daha fazlasını yaparak kendisi dışında başkalarını da saptırmak için uğraşanlardır. Bu tür suçlular azap üstüne azap çekeceklerdir. Zira kendi suçları yetmezmiş gibi, bir de başkalarını saptırarak suç üzerine suç işlemişlerdir.
Onlar elbette kendi yüklerini ve kendi yükleriyle birlikte nice yükleri de taşıyacaklar. Ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorgulanacaklardır. (Ankebut/13)
Kim güzel bir işte aracılık ederse, onun için bundan [aracılıktan] bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, onun için de bundan bir pay vardır. Ve Allah her şeyin karşılığını verendir. (Nisa/85)
Bu suçlular hakkında peygamberler şahit olacak, toplumları şahit olacak, hatta kendi organları da aleyhlerine şahit olacaktır.


Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de işte onların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman bak nasıl? (Nisa/41)
Ve işte böyle Biz, siz, insanlar üzerine şahitler olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun diye sizi hayırlı bir ümmet kıldık. Daha önce içinde durduğun kıbleyi kılmamız da yalnızca; elçilere uyan kimseleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım diyedir. Bu iş, elbette, Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok büyüktür. Ve Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. (Bakara/143)
O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış oldukları işlere kendi aleyhlerinde şahitlik edecektir. (Nur/24)
Bugün Biz onların ağızlarının üzerine mühür vururuz; Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere şahitlik eder. (Ya Sin/65)
Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şahitlik ederler. (Fussilet/20)
89. ayetin “Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak sana indirdik” anlamındaki son cümlesi Kur’an’a yöneliktir. Kur’an’ın kılavuzluğu, rahmet ve müjde oluşu daha evvel de birçok kez vurgulanmıştı. Aynı cümlede geçen “her şeyi açıklayan” özelliği ise aşağıdaki şu ayetlerde vurgulanmaktadır:
Şüphesiz zikir kendilerine geldiğinde onu inkâr eden kimseler, … Ve şüphesiz o [Zikr], Hakîm ve Hamîd tarafından indirilmedir. Önünden ve ardından [hiçbir tarafından] kendisine batılın gelmediği azîz bir kitaptır. (Fussilet/41, 42)
Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh [kıpırdayan canlı] ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler [önderli topluluklar] olmasın. Biz Kitapta hiçbir şeyi tefrit yapmadık [noksan, yetersiz bırakmadık]. Sonra onlar Rabblerine toplanacaklardır. (En’am/38)
90 - Şüphesiz Allah, adaleti, iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi ve yakınlara vermeyi emreder; hayâsızlıktan, kötülükten ve azgınlıktan nehyeder. O, düşünüp öğütlenirsiniz diye size öğüt verir.
Rabbimizin 89. ayette beyan ettiği “Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak sana indirdik” ifadesi bu ayette açıklanmıştır. Bu ayet, yeryüzünde sosyal düzeni sağlayacak olan ana ilkeleri içermektedir. Bu ilkeler, insanlığı adalete, iyiye, güzele yönelten; hayâsızlıktan, kötülükten, azgınlıktan men eden ilkelerdir.


Allah adaleti, ihsanı [iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi] ve yakınlara vermeyi emreder
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla