Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. September 2013, 11:52 AM   #8
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

EMANETİ YÜKLENECEK OLANIN VASIFLARI-NİTELİKLERİ.

Kuran, yönetimi emânet edeceğimiz kimselerin iki niteliğini önemsemiştir. Birisi EMİN şahıs veya şahıslardan oluşmuş bir heyet olacak. Diğeri ise EHİL olacak.
Ehliyet bilindiği gibi iki şeyi içerir: Birisi her türlü sorumluluk rüştüne ermiş, faruk ve mümeyyiz olmaktır. Çocuk veya deli veya geri zekâlı olmayacaktır. Zaten sistem saltanat ve veraseti meşrulaştırmışsa bu tür ehliyetsizlerin iş başına gelmesi de mukadderdir. Allah bize “şu niteliktekine verin “diye emir vermişse, yönetim el konulacak ve hanedanlaştırılacak bir şey değil, mutlaka seçerek iş başına getirilmesi gereken bir emanettir. Suudi Arabistan Krallığı bu açıdan Allah kitabına aykırıdır. Çünkü liyakate göre bir seçim bulunmadığı gibi sulta ve sultanlık veraset yoluyla devam etmektedir. Eğer saltanat ve veraset varsa Nisa suresi 58 ve 59. ayetler ihlal edilmiştir. Çünkü "VERİN" emrinin uygulanması için müsait ortam yoktur ki, insanlar yönetim emanetini verebilsinler.
Öyle ise öncelikle bu ayetlerin emrini ortaya koyalım ki, sultan hangi dini sıfatı taşırsa taşısın, halkın ona emâneti vermek ve geri almak yetkisi yoksa onu güç ve nüfuzla el geçirenler kendi vârislerine bırakıyorlarsa, Allah Kitabı askıya alınmış demektir.
Öyle ise hem bu ayetin içeriğini açmak ve hem de emânete konu olan üçüncü şeyin toplumun genelini hem insan ve hem de milli varlıklar olarak yöneticiye emanet konusunu açarak işlemeyi öncelikle bu Kuran emriyle ortaya koyalım. Sonraki bölümde ise, yine bu ayette geçen “Sizden” emriyle neyin kasdedildiğini açalım. Ama her önce “ehil” kavramını tanımlayalım. Daha kısa olması için Osmanlıca sözlüğe müracaat edelim.

EHL: 1-Sahip, malik, mutasarrıf olan.2-maharetli, usta, kabiliyetli, becerikli olan.3-Bir yerde oturan.
EHLİ: Alışık olan, alışkın, vahşi olmayan, insandan kaçmayan, ADAMCIL(bkz. munis).
EHLİYET:1-İşe yarar halde bulunuş, bir işi hak edebilecek halde bulunuş(bihakkın yerine getirecek olan)2-Mahirlik, LİYAKAT, kifayet ve MENSUBİYET.3-İktidar kabiliyet ve liyakat vesikası.

İşte “Ehl” kavramı ve türevlerinden çıkan anlamlar özet olarak budur. Biz sadece şunu hatırlatalım ki, o yeri yönetişi o halktan olması mensubiyet ve bir yerde oturması, ecnebi olmamasıdır. Yani halkın yönetimini halkın içinden çıkan ve aldığı emâneti halkın âlî/yüksek menfaatlerini takdir ederek bizzat kullanmasıdır. Onu "Avrupa birliği" ve benzerleri yerli olmayan ve o halkla kader birliği içinde olmayan çıkarları da ters yönde bulunanlara kullandırmamak işin esaslarından birisidir.
Yine yönetimi bir sınıfın kollanmasına yönelik değil bütün insanların ortak faydalarını gözetmesi yönünde olacaktır. Bu bir hatırlatmadır. Yoksa Ehl kavramının anlamlarını açmak değildir. Çünkü onun açılması ve örneklendirilmesi çok uzun izahatı gerektirir. Şimdi buradan hareketle önce “ehliyet” konusuna dair bir hadis vererek tasarruf ehliyeti olmasını ortaya koyalım.

İHANET AMACI OLMASA DA YÖNETİCİ, YETERSİZLİĞİNDEN BİLE SORUMLUDUR

“Yetersiz ve beceriksiz idareci Allah'ın rahmetinden uzaktır.”(Suyuti-Camius sağır).
Yani Allah onu affedecek değildir. "Ehliyetsiz olduğu halde yönetmeye hırslı olmak ve bunu akıl ötesi duygularla ve hizipsel mülâhazalarla-düşüncelerle seçenlere de merhamet edecek değildir" demektir anlamı. Kanunu bilmemek de mazeret sayılmaz. Bu ceza hukuklarının temel kuralıdır. Yönetime gelenin adaletsizlik yapmasının veya kötü yöneterek milletini borç batağına sokmasının ve diğer hatalarının mâzereti olamaz. Ona oy verenler de cahilliklerini mâzeret gösterip Allah rahmetinden istifade edemezler. Çünkü doğruyu değil, umuma faydalıyı değil, kendi dar hizbinde kişisel ve sınıfsal çıkarını önemseyerek bu seçimi yapmıştır. Gemiyi karaya oturtturacak ve milleti zillete düşürecek emperyalistlere kul edecek yanlışları yapmıştır. Yani sadece ihânetinden değil gafletinden ve cehaletinden dahi hem yönetici, hem de onu iktidar yapanlar sorguya çekileceklerdir.
Demek ki emânete ihânet etmese de, güvenilir olsa da önce yükleneceği işin hakkını verecek nitelikte olduğunu hem kendi objektif olarak düşünecek ve hem de ona yetki verecek olanlar bu işin hakkını verebilecek ilim, bilim ve deneyime sahip midir? Akıllı ve mümeyyiz midir diye düşünecekler. Yoksa altından kalkamayacağı işe soyunması da böyle birisini akıldışı hissi başlılıklarla yönetime getirenler sorumluluktan kurtulamazlar.
Yine asabiyet(taraftarlık,yandaşlık) hastalığıyla aşirettendir veya kral sülalesindendir, Emevi veya Abbasi hanedanlığındandır diye vali atayan sultan bunun sonunda cennetten mahrum olur.
Eğer Allah yöneticide liyakat ve ehliyet değil de erkeğin seccade namazı kılanını, karısının da tesettürlü oluşunu da şart koşsaydı, bugün Avrupa’da bulunan altı milyon müslüman, Amerika da bulunan bunun yarısı kadar müslüman ve Avustralya ve sair ülkelerde bulunan müslüman emaneti vermek için ne yapacaktı? Oy kullanmaması ise nisa suresinin inceleyeceğimiz ayetlerindeki “Verin” emrinin ihlali olacağından ne yapması gerekirdi. Öyle ise bu ayetlerde “sizden” olan kavramına doğru anlam vermek gerekir. Bunu da "biz kimiz?" diye sorarak, "biz"i tanımlayan Kur'an ve hadis emirlerine bakarak anlayabiliriz. "Biz" olmanın aynı toprakta ikâmet dışındaki anlamı Kur'an'da tanımlanmıştır ki bu "doğruluk"tur. Zaten eminlik de doğruluktan bir cüzdür. Bunu da "Biz kimiz, bizden olan emaneti yüklenecekler kimlerdir” başlığı altında sonraki bölümde vermemiz gerekecektir.

Öyle ise Nisa suresinin 58 ve 59. ayetlerini yazalım ve üzerlerinde düşünelim.

“Haberiniz olsun ki Allah size şunları emrediyor: Emânetleri ehline veresiniz ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakıt adaletle hükmedesiniz, hakikat Allah size ne güzel va'z veriyor, şüphesiz ki Allah semi', basır bulunuyor(Nisa–58)

1-İnsan yönetme işi gasp edilemez. Veraset suretiyle hanedanlık şeklinde devam ettirilemez. Hak dinde onun sahibi insandır. Allah insanı kendisine yönetme hakkıyla(halifelikle) birlikte yaratmıştır. Bunun için insanın kendisine "halifem" demiştir. Halifeye halife olmaya kalkışmak buna karşı çıkmaktır. İnsanlar elbette ki bir yönetici heyet seçeceklerdir. Çünkü yüzlerce işlerinin ve geçim dertlerinin içinde yasama, yargı ve yürütme görevlerini yerine getirmek için her gün bir yerde farik ve mümeyyiz olanları tam mevcut tutmak, ergin binlerce kişiyi bu iş için bağlamak akıl işi değildir. Bilinmesi gereken şey, bu ayet bize "vermeyi" emrettiğine göre:
a-Yönetme, yasama ve yargı yetkisi ancak halkın vermesiyle kullanılır. Seçim hak dinde gereklidir.
b-Verâset yasaktır. Zor kullanarak bu ergi ele geçirmek ve üstelik verâset yoluyla seçimi ortadan kaldırmak, Kuran dinine aykırıdır.

2- Mademki kendini yönetme hakkı(Halifelik) Ayetlerle insana, insanın bizatihi kendisine verilmiştir; insan bu hakkın özünü devredemez. Sadece ve belli bir sure için kullanılmasını emanet bırakabilir.

3-Yönetme, yürütme ve yargı hak ve yetkilerini hükümetlere veya devletin organlarına geçici yetkiyle vekâleten kullandıran topluluk asla “bizi güt” bizim çobanımız ol diyemez. Ancak bizi ve bizim faydamız gözet der(Bakara–104)

4-Yine kendisine emanet verilen kimseler halkı sopayla güden ve onlara sürü, kendilerine çoban gözüyle bakamazlar. Onları ve onların menfaatlerini korumak üzere yetki aldıklarını akıldan çıkartmamaları gerekir.(Bakara–104)

Demek ki ne monarşi ve ne de hanedanlık ve veraset sistemi hak dinden onay alamaz. Böyle yönetmeye kalkanlar da, yönetme erkini kullanması için yönetecekleri iş başına getirmek için seçime katılmak yerine, seçime katılmayanlar yine bu ayete göre “ehline veriniz” emrine uymamış olurlar. Hem kendilerini sürü yerine koymuş da olurlar. Oysa mümin Allah’ın zillete katlanan kulları olamazlar. Mümin vakarlı olmak zorundadır.

Ehil görülüp üst düzey yöneticisi seçilenlerin de alt düzey yürütme ve yargılama ajanlarını seçerken ve atarken aynı kurallarla bağlı olurlar. Adaletsiz davranıp, liyakatsizleri, yandaşları rüşvetçileri iş başına getirmekten onlar da aynı derecede sorumludur. Çünkü ayet adaleti özellikle vurgulamıştır. Bu adalet ise objektif olmaktan başka bir şey değildir. Hiçbir hissi duygu, partizanlık(Hizipçilik) etkisi altında kalmadan asabiyet gözetmeden bihakkın liyakat sahibi olanları atamaları gerekmektedir. Görüldüğü gibi ayetlerde kılık kıyafeti şöyle olanları seçin diye bir kural yok. Yine seccade namazını kılanları seçin diye de bir kural yok. Doğruları, liyakatlileri, size ihanet etmeyecekleri seçin denilmektedir. Çünkü Maun suresi bizi bu konuda uyarmaktadır. Cami cemaati olabilir ama siz bu yönüne değil maunete mani oluyor mu, yoksa herkesin iş sahibi olup kendi nafakasını kendisinin çıkartması için onun iş, işyeri ve iş alet ve edevatına sahip olmasını istiyor mu, yoksa ferdiyetçi bir sistemle bunları ihmal mi ediyor diye bakacağız. Mesela toprağa ihtiyacı olanı toprak sahibi yapıyor mu? İhtiyacı olana maunet(işine uygun alet edevat ve imkânı) vermekte midir? Yani kendisine çalışıp başkasına uşaklık yapmaktan kurtulma insan onurunun gereğidir. Mihnete katlanmamak yine insan haklarındandır. Bunu savunanlar maunet isteyenlerdir.
Bir de şu tiplere bakalım. Bunlar çiftçinin maunet sahibi olması için gerekli toprak reformuna karşıdırlar. Ama cami cemaatidirler. İşte bunların bu dindarlığını kıstas yapmayacağız. Çünkü Allah böylelerine “Yazıklar olsun size, siz namaz mı kıldığınızı zannediyor ve buna güveniyorsunuz. Siz ikiyüzlü riyakârlarsınız demiştir. Münafığa emaneti teslim etmek demek, Allah’ın sözünü hafife almaktır. Demek ki adil ve rahim olanları yönetime getireceğiz. Kıstasımız kendisinin ve eşinin başına ne taktığına göre, cami cemaati olup olmamasına göre değil, toplumcu politikaları benimseyip benimsemediğine bakacağız.

“Ey o bütün iman edenler! Allaha itaat edin, Peygambere de itaat edin sizden olan ülülemre de, sonra bir şeyde nizaa düştünüz mü hemen onu Allaha ve Resulüne arz ediniz: Allaha ve Âhıret gününe gerçekten inanır mü'minlerseniz. O hem hayırlı hem de netice i'tibarile daha güzeldir(Nisa–59)

İşte "sizden olanlar" kavramı açıklanmazsa bütün bu saptamalarımız bir münafığın çarpıtmasıyla ziyan olur gider. Çünkü Nisa–58 ayetin getirdiği "ehil olma" ile riyakâr bir tarafa atılır gider. Onun için biz burada peygambere sosyo ekonomi politikte kimin itaat ettiğini, bu alandaki Resulullah'ın sözlerini ve onun kavam ve kifaf üzere yaşamını ortaya koyarak açıklamamız gerekir ki, lafazanlar pişmiş aşa soğuk su katmasınlar. Onun için “biz kimiz, bizden olan yönetici kimdir” sorusuna cevap olarak sonraki makaleyi okusunlar. Dolayısı ile bizden olmayan yönetici kimdir'in cevabına da erişilmiş olunacakır.
Adalet ve Rahmet Sitesinden saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (14. November 2014 Saat 12:28 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (16. September 2013)