Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23. April 2011, 07:47 AM   #6
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

243. Kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkan, sonra da Allah'ın kendilerine “Ölün” [canınız çıksın] deyip, sonra da kendilerine bir hayat verdiği kimseleri görmedin mi? Şüphesiz Allah, insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların pek çoğu şükretmiyorlar.
244. Ve Allah yolunda savaşın. Şüphesiz Allah'ın en iyi işiten ve en iyi bilen olduğunu da bilin.
245. Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.
Bakara/190-194, 216-218. âyetlerde, hoşlarına gitmese de mü’minlere savaşın farz kılındığı bildirilmişti. Burada ise, ölüm korkusuyla savaştan kaçanların kaçınılmaz olarak zillete düşecekleri, savaşın neden gerektiği ve savaşta akıllı bir yol izlendiğinde savaştan zarar görülmeyeceği ifade edilmekte ve bu İsrâîloğulları târihinden bir kesitle örneklendirilerek mü’minler uyarılmaktadır. Savaştan kaçmanın âkıbeti, Ahzâb sûresi'nde şöyle beyân edilmiştir:
De ki: “Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok azı kazandırılırsınız.” (Ahzâb/16)]BLOK]
Burada bahsi geçen toplum ile ilgili görüşlere bir göz atalım:
Âyet-i kerîmede sözü geçenlerin kıssasına gelince, bunlar aralarında vebanın başgösterdiği İsrâîloğulları'ndan bir kavim idiler. “Dâverdân” denilen bir kasabada yaşıyorlardı. Vebadan kaçmak kastıyla kasabalarından çıktılar, bir vadide konakladılar. Yüce Allah da onların canını aldı. İbn Abbâs der ki: Bunlar 4.000 kişi idiler. Taundan kaçmak kastıyla çıkıp şöyle dediler:” Ölümün bulunmadığı bir yere gidelim.” Yüce Allah da onların canını aldı. Bir peygamber onların bulunduğu yerden geçti, Yüce Allah'a dua etti, Allah da onları diriltti.
el-Hasen der ki: “Onlara ceza olmak üzere ecellerinden önce Allah onları öldürdü. Daha sonra ecellerinin geri kalan kısmını yaşamak üzere onları diriltti. Denildiğine göre Allah onları peygamberlerinden birisine mucize olmak üzere diriltmiştir. Bu peygamberin adının Şem’ûn olduğu söylenmektedir.” en-Nekkâş'ın naklettiğine göre bunlar hummadan kaçmak istemişlerdi. Bir diğer görüşe göre ise bunlar cihaddan kaçmışlardı. Allah, peygamber Hazkiel aracılığıyla onlara cihadı emredince cihadda öldürülmekten korktukları için ölümden kaçmak arzusuyla yurtlarından çıktılar. Allah ise, kendilerini ölümden hiçbir şeyin kurtaramayacağını onlara göstermek üzere onları öldürdü, daha sonra tekrar diriltti ve Yüce Allah'ın, Allah yolunda savaşınız buyruğu ile cihadı emretti. Bu açıklama da ed-Dalıhâk'a aittir.
Bu âyet-i kerîme hakkında Amr b. Dinar da der ki: “Bulundukları kasabada taun başgösterdi. Bir kısmı kasabadan dışarı çıktı, bir kısmı da orda kaldı. Çıkanlar geriye kalanlardan fazla idiler. Oradan çıkanlar kurtuldular, kalanlar ise öldüler. İkinci bir veba daha başgösterince pek azı müstesnâ toptan çıktılar. Allah da hayvanlarıyla birlikte canlarını aldı, sonra da onları diriltti. Kasabalarına geri döndüklerinde, zürriyetlerinin üreyip çoğaldığını gördüler.” el-Hasen der ki: “Taundan korunmak kastıyla çıktılar, aynı anda Allah onların da hayvanlarının da canlarını aldı, sayıları 40.000 kişi idi.
1) Süddî şöyle demiştir: Bir beldede veba salgını başladı. Belde halkı kaçtı. Kaçmayıp kalanların çoğu öldü. Geri kalanların çoğu da hastalık ve musibetlere dûçâr oldular. Veba salgını ve hastalıklar sona erince, kaçanlar sağ-selâmet geri döndüler. Bunun üzerine hastalıklardan kıvranmış olanlar, “Bu kimseler, bu memlekette kalmayı bizden daha çok istiyorlardı. Eğer biz de onlar gibi yapsaydık, hastalık ve belâlardan kurtulmuş olurduk. Eğer bu memlekete bir daha veba gelirse, biz de çıkıp gideriz” dediler. Yine veba salgını oldu ve böyle söyleyenler de beldeyi bırakıp kaçtılar. Sayıları 30.000 civarında idi. Vâdilerinden çıkınca, vâdinin üstünden ve altından birer melek onlara, “Ölünüz” diye seslendi. Bunun üzerine hepsi öldü ve cesedleri çürüdü. Adı Hazkil olan bir peygamber onların cesedlerine rastladı. Onları görünce durup, onlar hakkında tefekkür etti ve Cenâb-ı Allah ona, “Onları nasıl dirilteceğimi sana göstermemi mi istiyorsun?” diye vahyetti. O da, “Evet” dedi. Ona, “Ey kemikler! Cenâb-ı Allah toplanmanızı emrediyor” diye seslenmesi söylendi. O seslenince kemikler birbirine doğru uçuşmaya başladılar ve (herkesin kemiği) tamamlandı. Daha sonra Allah Teâlâ ona, “Ey kemikler! Allah Teâlâ, et ve kan giymenizi emrediyor” diye seslen” diye vahyetti. O böyle seslenince, kemikler et ve kana büründü. Sonra ona, “Allah Teâlâ canlanıp kalkmanızı emrediyor” diye seslenmesi söylendi. O seslenince, cesetler canlanıp kalktılar ve şöyle diyorlardı: “Ey Rabbimiz! Seni tesbih eder ve Sana hamdederiz. Senden başka ilâh yoktur.” Onlar böyle dirildikten sonra beldelerine geri döndüler. Ölmüş olduklarının işareti yüzlerinde belli idi. Bundan sonra onlar, ecellerine göre geri kalan ömürlerini yaşadılar.
2) İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: “İsrâîloğulları krallarından biri, askerlerine savaşmalarını emretti. Onlar savaşmaya yanaşmadılar ve krallarına, “Savaşacağımız yerde veba var. Veba ortadan kalkıncaya kadar oraya gitmeyiz” dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah, onların hepsinin canını aldı. Onlar cansız olarak sekiz gün kalıp şiştiler. İsrâîloğulları'na bu askerlerin ölüm haberi ulaşınca, onları gömmek için oraya gittiler. Ölenlerin sayısı çok olduğu için, bunu da tam yapamadılar. Hepsini bir araya toplayıp etraflarını duvarla çevirdiler. Allah Teâlâ, sekiz gün geçtikten sonra onları diriltti. Bu koku hem onlar üzerinde kaldı, hem de evlâdları üzerinde bugüne kadar devam etti.” Bu görüşte olanlar, bu âyetin peşi sıra gelen Allah yolunda savaşınız... âyetini delil getirmişlerdir.
3) Hazkil (a.s), kavmini cihada teşvik etti. Fakat onlar, bunu hoş görmeyerek korktular. Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara ölümü gönderdi. İçlerinde ölüm çoğalınca, ölümden kurtulmak için memleketlerinden kaçtılar. Hazkil (a.s) bunu görünce, “Ey Ya'kûb'un ve Mûsâ'nın ilâhı Allahım! Kullarının şu isyanını görüyorsun. Onlara, kendileri üzerinde kudretinin nelere yeteceğini ve Senin kudret elinden kurtulamayacaklarını gösteren bir mucize gönder” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ kaçanlara da ölümü gönderdi. Sonra Peygamber onların ölümlerine dayanamayarak, onlar için dua edince, Allah onları diriltti.
Seleften bazılarının anlattığına göre; bu kavim İsrâîloğulları'ndan bir peygamberin zamamnda bir belde halkı olup yerlerini tehlikeli görmüşlerdi. Orada kendilerine şiddetli bir veba gelmişti. Onlar da ölümden kaçarak memleketlerinden ayrıldılar ve boş çöle kaçtılar. Açık bir vâdiye inip iki tarafını doldurdular. Allah Teâlâ onların üzerine biri vâdinin altından, diğeri yukarısından olmak üzere iki melek gönderdi. Melekler onlara bir bağırış bağırdılar ki son ferdine varıncaya kadar öldüler ve çukurlara sürüklendiler, üzerlerine duvarlar örüldü. Yok oldular, parçalanıp dağıldılar. Aradan bir asır geçtikten sonra İsrâîloğulları'ndan Hazkıyel adındaki bir peygamber onların bulunduğu yere uğradı ve Allah'tan onların diriltmelerini diledi. Allah Teâlâ onun duasını kabul buyurarak, “Ey çürümüş kemikler! Allah toplanmanızı emrediyor” demesini emretti. Her bir cesedin kemikleri bir araya toplandı. Sonra Allah Teâlâ, “Ey kemikler! Allah sizin et, sinir ve deri ile örtülmenizi emrediyor” diye nida etmesini emretti ve öylece oldu. Bunu peygamber görüyordu. Sonra Allah Teâlâ, “Ey ruhlar! Allah Teâlâ daha önce bulunduğunuz cesedlere dönmenizi emrediyor” diye nida etmesini emretti. Onlar etraflarına bakar oldukları hâlde dirilerek kalktılar. Allah Teâlâ onları uzun uykularından sonra diriltmişti ve onlar şöyle diyorlardı: “Seni tesbih ederiz ey Allahımız, Senden başka ilâh yoktur.” [BLOK[
Âyette, “onları öldürdük” denmeyip, Allah'ın kendilerine “Ölün” [canınız çıksın] dediği bildirilmektedir. Yani, Kur’ân'a göre onlar bir anda ölmemişler; sürünmüş, sıkıntı ve zillete düşüp perişan olmuşlardır. Bunun bir benzeri de 65. âyette geçmişti:
Ve siz içinizden sebtte [ibâdet gününde] sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara, “Sefil maymunlar olun!” dedik. (Bakara/65)
Âyetteki, Kendileri binlerce kişi iken ifadesi, çokluktan kinayedir. Bunların, 600.000, 80.000, 70.000, 40.000, 37.000, 30.000, 8.000, 4.000 kişi olduklarına dair rivâyetler asılsızdır.
Medîne'deki Yahudiler, İsrâîloğulları târihlerine ait bu olayı bildiklerinden, Allah ölüm korkusuyla savaşmayanların nasıl bir zillete düşeceklerine bunlardan örnek getirmiştir. Burada bahsi geçen hâdise, Kitab-ı Mukeddes'tekiyle aynıdır:
Rabb Mûsâ'ya, “İsrâîl halkına vereceğim Kenan ülkesini araştırmak için bazı adamlar gönder” dedi, “ataların her oymağından bir önder gönder.” Mûsâ Rabbin buyruğu uyarınca Paran Çölü'nden adamları gönderdi. Hepsi İsrâîl halkının önderlerindendi. (…) Ülkeyi araştırmak üzere Mûsâ'nın gönderdiği adamlar bunlardı. Mûsâ Nun oğlu Hoşea'ya Yeşu adını verdi. Mûsâ, Kenan ülkesini araştırmak üzere onları gönderirken, “Negev'e, dağlık bölgeye gidin” dedi, “nasıl bir ülke olduğunu, orada yaşayan halkın güçlü mü zayıf mı, çok mu az mı olduğunu öğrenin.” (…) Böylece adamlar yola çıkıp ülkeyi Zin Çölü'nden Levo-Hamat'a doğru Rehov'a dek araştırdılar. (…) Kırk gün dolaştıktan sonra adamlar ülkeyi araştırmaktan döndüler. Paran Çölü'ndeki Kadeş'e, Mûsâ'yla Hârûn'un ve İsrâîl topluluğunun yanına geldiler. Onlara ve bütün topluluğa gördüklerini anlatıp ülkenin ürünlerini gösterdiler. Mûsâ'ya, “Bizi gönderdiğin ülkeye gittik” dediler, “gerçekten süt ve bal akıyor orada! İşte ülkenin ürünleri! Ancak orada yaşayan halk güçlü, kentler de surlu ve çok büyük. Orada Anak soyundan gelen insanları bile gördük. Amalekliler Negev'de; Hititler, Yevuslular ve Amorlular dağlık bölgede; Kenanlılar da denizin yanında ve Şeria Irmağı'nın kıyısında yaşıyor.” Kalev, Mûsâ'nın önünde halkı susturup, “Oraya gidip ülkeyi ele geçirelim. Kesinlikle buna yetecek gücümüz var” dedi. Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, “Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü” dediler. Araştırdıkları ülke hakkında İsrâîlliler arasında kötü haber yayarak, “Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir” dediler, “üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu. Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.”
O gece bütün topluluk yüksek sesle bağrışıp ağladı. Bütün İsrâîl halkı Mûsâ'yla Hârûn'a söylendi. Onlara, “Keşke Mısır'da ya da bu çölde ölseydik!” dediler, “Rabb neden bizi bu ülkeye götürüyor? Kılıçtan geçirilelim diye mi? Karılarımız, çocuklarımız tutsak edilecek. Mısır'a dönmek bizim için daha iyi değil mi?” Sonra birbirlerine, “Kendimize bir önder seçip Mısır'a dönelim” dediler. Bunun üzerine Mûsâ'yla Hârûn İsrâîl topluluğunun önünde yüzüstü yere kapandılar. Ülkeyi araştıranlardan Nûn oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev giysilerini yırttılar. Sonra bütün İsrâîl topluluğuna şöyle dediler: “İçinden geçip araştırdığımız ülke çok iyi bir ülkedir. Eğer Rabb bizden hoşnut kalırsa, süt ve bal akan o ülkeye bizi götürecek ve orayı bize verecektir. Ancak Rabbe karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. Koruyucuları onları bırakıp gitti. Ama Rabb bizimledir. Onlardan korkmayın!” Topluluk onları taşa tutmayı düşünürken, ansızın Rabbin görkemi Buluşma Çadırı'nda bütün İsrâîl halkına göründü. Rabb Mûsâ'ya şöyle dedi: “Ne zamana dek bu halk Bana saygısızlık edecek? Aralarında yaptığım bunca belirtiye karşın, ne zamana dek Bana iman etmeyecekler? Onları salgın hastalıkla cezalandıracağım, mirastan yoksun bırakacağım. Ama seni onlardan daha büyük, daha güçlü bir ulus kılacağım.” Mûsâ, “Mısırlılar bunu duyacak” diye karşılık verdi, “çünkü bu halkı gücünle onların arasından Sen çıkardın. Kenan topraklarında yaşayan halka bunu anlatacaklar. Yâ Rabb! Bu halkın arasında olduğunu, onlarla yüz yüze görüştüğünü, bulutunun onların üzerinde durduğunu, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu içinde onlara yol gösterdiğini duymuşlar. Eğer bu halkı bir insanmış gibi yok edersen, Senin ününü duymuş olan bu uluslar, ‘Rabb ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkı götüremediği için onları çölde yok etti’ diyecekler. Şimdi gücünü göster, yâ Rabb. Demiştin ki: ‘Rabb tez öfkelenmez, sevgisi engindir, suçu ve başkaldırıyı bağışlar. Ancak suçluyu cezasız bırakmaz; babaların suçunun hesabını üçüncü, dördüncü kuşak çocuklarından sorar.’ Mısır'dan çıkışlarından bugüne dek bu halkı nasıl bağışladıysan, büyük sevgin uyarınca onların suçunu bağışla.” Rabb, “Dileğin üzerine onları bağışladım” diye yanıtladı, “ne var ki, varlığım ve yeryüzünü dolduran yüceliğim adına ant içerim ki, yüceliğimi, Mısır'da ve çölde yaptığım belirtileri görüp de Beni on kez sınayan, sözümü dinlemeyen bu kişilerden hiç biri atalarına ant içerek söz verdiğim ülkeyi görmeyecek. Beni küçümseyenlerden hiç biri orayı görmeyecek. Ama kulum Kalev'de başka bir rûh var, o bütün yüreğiyle ardımca yürüdü. Araştırmak için gittiği ülkeye onu götüreceğim, onun soyu orayı miras alacak. Amaleklilerle Kenanlılar ovada yaşıyorlar. Siz yarın geri dönün, Kızıldeniz yolundan çöle gidin.” Rabb Mûsâ'yla Hârûn'a da, “Bu kötü topluluk ne zamana dek Bana söylenecek?” dedi, “Bana söylenen İsrâîl halkının yakınmalarını duydum. Onlara Rabb şöyle diyor de: ‘Varlığım adına ant içerim ki, söylediklerinizin aynısını size yapacağım: Cesetleriniz bu çöle serilecek. Bana söylenen, yirmi ve daha yukarı yaşta sayılan herkes çölde ölecek. Sizi yerleştireceğime ant içtiğim ülkeye Yefunne oğlu Kalev'le Nûn oğlu Yeşu'dan başkası girmeyecek. Ama tutsak edilecek dediğiniz çocuklarınızı oraya, sizin reddettiğiniz ülkeye götüreceğim; orayı tanıyacaklar. Size gelince, cesetleriniz bu çöle serilecek. Çocuklarınız, hepiniz ölünceye dek kırk yıl çölde çobanlık edecek ve sizin sadakatsizliğiniz yüzünden sıkıntı çekecekler. Ülkeyi araştırdığınız günler kadar –kırk gün, her gün için bir yıldan kırk yıl– suçunuzun cezasını çekeceksiniz. Sizden yüz çevirdiğimi bileceksiniz!’ Ben Rabb söyledim; Bana karşı toplanan bu kötü topluluğa bunları gerçekten yapacağım. Bu çölde yıkıma uğrayacak, burada ölecekler.” Mûsâ'nın ülkeyi araştırmak üzere gönderdiği adamlar geri dönüp ülke hakkında kötü haber yayarak bütün topluluğun Rabbe söylenmesine neden oldular. Ülke hakkında kötü haber yayan bu adamlar Rabbin önünde ölümcül hastalıktan öldüler. Ülkeyi araştırmak üzere gidenlerden yalnız Nûn oğlu Yeşu'yla Yefunne oğlu Kalev sağ kaldı. Mûsâ bu sözleri İsrâîl halkına bildirince, halk yasa büründü. Sabah erkenden kalkıp dağın tepesine çıktılar. “Günah işledik” dediler, “ama Rabbin söz verdiği yere çıkmaya hazırız.” Bunun üzerine Mûsâ, “Neden Rabbin buyruğuna karşı geliyorsunuz?” dedi, “Bunu başaramazsınız. Savaşa gitmeyin, çünkü Rabb sizinle olmayacak. Düşmanlarınızın önünde yenilgiye uğrayacaksınız. Amaleklilerle Kenanlılar sizinle orada karşılaşacak ve sizi kılıçtan geçirecekler. Çünkü Rabbin ardınca gitmekten vazgeçtiniz. Rabb de sizinle olmayacak.” Öyleyken, kendilerine güvenerek dağlık bölgenin tepesine çıktılar. Rabbin Antlaşma Sandığı da Mûsâ da ordugahta kaldı. Dağlık bölgede yaşayan Amaleklilerle Kenanlılar üzerlerine saldırdılar, Horma Kenti'ne dek onları kovalayıp bozguna uğrattılar.
Bu olay, Tesniye, I. bölümde Mûsâ'nın ağzından anlatılır.
Konu edilen bu olaylar, Mâide sûresi'nde çok veciz bir şekilde verilmiştir:
Ve hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani O [Allah], içinizden peygamberler kıldı. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi” dedi. “Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı mukaddes [temizlenmiş] toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz.” Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler. Korkanlardan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, gâlip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da yalnızca Allah'a tevekkül edin.” Onlar [Mûsâ'nın kavmi], “Ey Mûsâ! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz burada oturanlarız” dediler. O [Mûsâ], “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik değilim [söz geçiremiyorum]. Artık bizimle bu fâsıklar toplumunun arasını ayır” dedi. O [Allah] dedi ki: “Artık o [Mukaddes Arz] onlara kırk sene harâm kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen o fâsık kavim için tasalanma!” (Mâide/20-26)BLOK]
Savaştan kaçmanın kötü sonuçları örneklendikten sonra, Ve Allah yolunda savaşın. Şüphesiz Allah'ın en iyi işiten ve en iyi bilen olduğunu da bilin. Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O'na döndürüleceksiniz buyurularak mü’minler, savaşa teşvik edilmekte, Allah'ın birçok kazanç lutfedeceği müjdelenmekte; fakirlere, ihtiyaç sahiplerine sadaka vermeye, infakta bulunmaya ve Allah yolunda savaş hazırlığına destek vermeye davet edilmektedir.
Bu âyetle ilgili şöyle bir anekdot mevcuttur:
Bu âyet-i kerîme nâzil olunca Ebu'd-Dahdâh Rabbinden sevap umarak hemen malını tasadduk etme yoluna gitti. (…) Abdullah b. Mes‘ûd'dan rivâyet edildiğine göre: Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir? buyruğu nâzil olunca Ebu'd-Dahdah dedi ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Yüce Allah bizden ödünç mü istiyor?” Hz. Peygamber, “Evet ey Ebu'd-Dahdah” deyince Ebu'd-Dahdah, “Bana elini göster” dedi. Hz. Peygamber ona elini uzattı. Ebu'd-Dahdah dedi ki: “İçinde altıyüz hurma ağacı bulunan bahçemi şüphesiz ben Allah'a ödünç verdim.” Daha sonra yürüyerek yola koyuldu, nihâyet bahçeye vardı. (Hanımı) Umm ed-Dahdah çocuklarıyla birlikte bahçenin içerisindeydi. Ona, “Ey Umm ed-Dahdah” diye seslendi. Hanımı, “Buyur efendim” deyince; “Oradan çık” dedi, “Ben azîz ve celîl olan Rabbime içinde altıyüz hurma ağacı bulunan bahçeyi borç verdim.”
Kimdir o kişi ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin ifadesiyle infak, “Allah'a borç verme” olarak nitelendirilerek infak edenler onurlandırılmıştır. Allah mü’minleri birçok âyette, “Kendisine borç vermeye” davet ederek, kamu hizmetine ve Allah için yapılan işlere destek vermeye teşvik etmiştir:
Allah, İsrâîloğulları'ndan söz almıştı. İçlerinden on iki nakib [müfettiş/başkan] göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikâme eder, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onları destekler ve Allah'a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizin günahlarınızı örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, gerçekten dosdoğru yoldan sapmış olur. (Mâide/12)
Kimdir o, Allah'a güzel bir borç verecek olan kişi ki, Allah da onun için kat kat artırsın. Onun için şerefli bir mükâfât da vardır. (Hadîd/11)
Şüphesiz sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir ödünç verenler; kendilerine kat kat artırılacaktır. Onlar için çok şerefli bir ödül de vardır. (Hadîd/18)
Eğer Allah'a güzel bir ödünç verirseniz, O, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Ve Allah, en iyi karşılık ödeyen, çok yumuşak davranan, görülebileni ve görülmeyeni bilendir, azîz'dir, hakîm'dir. (Teğâbün/17-18)
Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin! Zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20)
Âyetteki, Allah da ona birçok katlarını katlayıversin ifadesindeki kat kat ihsana nail olmayı şu âyetlerde de görmekteyiz:
Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah vâsi'dir, alîm'dir. Şu, Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükâfâtları Rabb'lerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir. Ma‘rûf söz [bir tatlı dil, güzel söz] ve bağışlamak, kendisini eza [incitme, başa kakma] izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, ğanî'dir [zengindir; hiçbir şeye muhtaç değildir], halîm'dir [yumuşak davranandır]. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez. Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için infakta bulunanların/mallarını bağışlayanların durumu da kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir cennetin/bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti… Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir. (Bakara/261-265)
Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar hakksızlığa uğratılmazlar. (En‘âm/160)

Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha hayırlısı/ona ondan dolayı bir hayır vardır. Ve kim bir kötülük getirirse; işte o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları şeyler ile karşılıklandırılırlar.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (23. April 2011)