Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. May 2014, 10:03 AM   #14
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Rasülüllah’ın HARAM KOYMA YETKİSİ olup olmadığı

Rasülüllah’a dinde ilke koyma (haramlaştırma-helalleştirme) yetkisi tanıyanlar, yine kendi inançlarına bazı ayetleri malzeme yapmışlardır. Bunları kendi ifadeleri ile sunuyoruz:

Birinci ayet:

“Resul size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının, Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr/ 7)

İşin aslı ve ayetin tamamı ise şöyledir.

7,8Allah’ın, o kent halkından, Elçisi’ne verdiği fey’ler [savaşmadan zahmetsizce elde edilen gelirler], içinizden yalnız zenginler arasında devlet; gücün getirdiği refah olmasın diye Allah’a, Elçi’ye, yakınlık sahiplerine; göç eden fakirlere –ki onlar, Allah’ın armağan ve rızasını ararken yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’a ve Elçisi’ne yardım ederler. İşte onlar, doğruların ta kendileridir–, yetimlere, miskinlere, yolcuya aittir. Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’ın koruması altına da girin. Şüphesiz Allah, kovuşturması/ azabı çok çetin olandır.

Bu âyetlerde konu edilen şudur: Feylerin, kamu maliyesine ait olmasına gerekçe olarak, toplumda zenginlerin güç oluşturmaması, kartellerin ve tröstlerin yaratılmaması, refahın paylaştırılması gerektiği gösterilmiştir.

İşte bu gerekçe ile kuşatmaya katılan savaşçılara, Elçi, size ne verdiyse onu hemen alın. Sizi neden alıkoyduysa ondan geri durun. Allah’a da takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, kovuşturması/ azabı çok çetin olandır denilerek, bu uygulamanın insanlık için yararlı olduğu bildirilmiştir.

Bazıları, fey ile ilgili âyeti paragraftan ayrı ele alarak Peygamber’e teşrî yetkisi vermişlerdir ki bu, dinin yozlaştırılması demektir. Hâlbuki âyet fey’in taksimatına yönelik olup, “Rasûlullah fey konusunda ne yaparsa ona saygılı olun, verdiğini alın, vermediğini istemeyin” demektir.

Tahrim/ 1

1Ey Peygamber! Eşlerinin rızalarını arayarak Allah’ın helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haramlaştırıyorsun? Ve Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

İkinci ayet:

A’raf/ 156, 157

156-157 “Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik” dedi. Allah: “Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve fenalıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar saadete erenlerdir” dedi.

Maide/ 15

Ey Kitap ehli! Kitap’dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. Doğrusu size Allah’tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.

Tevbe/ 29

Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.

Bu meallere göz attıktan sonra bir de bu fakirin meallerini görelim:

Araf/ 156, 157

156,157Allah diyor ki: “Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah’ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl’de yazılmış bulacakları Anakentli/ Mekkeli Peygamber, o Elçi’ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O’na iman eden, O’na kuvvetle saygı gösteren, O’na yardımcı olan ve O’nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”

Maide/ 15, 16

15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap’tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah’tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitapla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.

Tevbe/ 29

29Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Elçisi’nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde cizye verene kadar savaşın.

Rabbimiz bu ayetlerde peygamberlere gelen vahyin evrensel hükümler içerenleri hariç, yöresel ve süreli olanlarından bazısının kaldırılması meselesine işaret etmektedir. Buna göre, Rabbimiz daha evvel gönderdiği kitaplardaki yöresel ve süreli ilkeleri kaldırıp onların yerine Kur’an ile evrensel ve tüm zamanlara yönelik ilkeleri getirmiştir.

Bu ayetlerde “çoğundan da vazgeçen” ve “sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren” ifadesiyle Tevrat’ın tamamının Kur’an’da tekrarlanmadığı bildirilmektedir. Burada “vazgeçilen bölüm” ile kastedilen, “Tevrat’ta yer alan, İsrailoğullarını doğrudan hedef alan evrensel olmayan uyarılar, o zaman ki yaptıkları işler ve bunlara yapılan uyarılar, onlara nakledilen kıssalar vs. cinsinden şeyler”dir.

Bu ayetlerde konu edilen Rasülüllah’ın yasaklaması ve serbestleştirmesi konusunu anlayabilmek için, iki noktaya dikkat edilmesi gerekir.

Birincisi: Rasülüllah neyi yasaklıyormuş, neyi serbestleştiriyormuş ve bunu kimlere yapıyormuş.

Âl-i Imran/ 93-95

93,94Tevrât indirilmeden önce, İsrâîl’in/ Ya‘kûb’un kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrâîloğulları için helal idi. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrât’ı getirip de onu okuyun. Artık kim bundan sonra Allah’a karşı yalan uydurursa, artık işte onlar yanlış, kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir.”

95De ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise ortak koşmaktan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmekten vazgeçen biri olarak İbrâhîm’in dinine uyun. Ve o, ortak koşanlardan değildi.”

Nisa/ 160, 161

160,161Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

En’am/ 146

146Ve Biz Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşınan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun yağlarını da onlara haram ettik. Bu, saldırganlıkları yüzünden Bizim onları cezalandırışımızdır. Ve Biz, elbette doğrularız.

Nahl/ 118

118Biz sana anlattıklarımızı [leş, kan, domuzun etini], daha önce Yahudilere de haram kılmıştık. Ve Biz onlara haksızlık etmedik. Ama onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık ediyorlardı.

Daha evvel ayetlerde gördüğümüz gibi Rasülüllah, İsrailoğullarının inançlarıyla, tarihleriyle ilgili bilgiye sahip değildi. Onlara ait hiç kitap da okumuş değildi. Onların geçmişlerine ve inançlarına ait bilgileri Kur’an’dan öğrendi.

İkincisi: yasaklayan kişinin statüsüdür. Yasaklamayı “elçi” yapmaktadır. Halbuki “elçi”, “mesaj taşıyan” demektir. Elçiler, kendilerine verilen mesaja; götürmeme, ekleme ve çıkarma yapma, değiştirme gibi şekillerde ihanet edemezler. Burada Rasülüllah da Allah’ın mesajlarını taşımaktadır. Kendisine vahyedilen mesajları insanlara taşımaktadır.

Demek oluyor ki haramlaştırma ve helallaştırma aslında Allah tarafından yapılmakta ve elçi aracılığı ile kullara ulaştırılmaktadır.

A’raf/ 32

32De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı zînetleri ve tertemiz rızıkları kim haram etmiş?” De ki: “Bunlar, iğreti dünya hayatında inananlar içindir –kıyâmet gününde yalnız onlar için olmak üzere–.” İşte böylece Biz, âyetleri bilen bir topluluğa ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

Rasülüllah’a izafe edilen haram koyma örneği:

Klasik eserlerde Raslüllah’ın altın ve ipeği haram ettiği yolunda ifadeler yer alır. Altın ve ipeğin haramlığının kaynağı olarak da şu rivayet mesnet gösterilir:

Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle dediğini işittim: “İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kâfirler), âhirette de sizin içindir.”

Bu rivayet farklı versiyonlarla hadis kitaplarında (Buhârî, Et’ime: 28, Eşribe: 28, Libas: 25; Müslim, Libas: 4, (2067); Tirmizî, Eşribe: 10 (1879); Ebu Dâvud, Eşrîbe: 17 (3723); Nesâî, Zînet: 87, (8, 198, 199); İbnu Mâce, Eşribe: 17) yer alır. Bu rivayet ile Rasülüllah’ın altın ve ipek ile ilgili haram ilkesi koyduğu ileri sürülür.

Aslında altın ve ipek Allah’ın lütfettiği nimetlerden ve zinetlerdendir. Cenabı hak cennette kullarını altın, gümüş ve ipekle ödüllendireceğini de bildirmiştir. Bizatihi ve biaynihi haram değillerdir.

A’raf/ 32

32De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı zînetleri ve tertemiz rızıkları kim haram etmiş?” De ki: “Bunlar, iğreti dünya hayatında inananlar içindir –kıyâmet gününde yalnız onlar için olmak üzere–.” İşte böylece Biz, âyetleri bilen bir topluluğa ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

Rabbimiz bir şeyin helâl veya haram kılınmasını salt Kendine ait bir yetki olarak ortaya koyduğundan, insanların kendi kafalarına göre haramlaştırma veya helâlleştirme yapmaları tam anlamıyla hadlerini aşmaları anlamına gelmektedir. Bu davranış hiç kuşkusuz “isrâf” sözcüğü kapsamına giren bir davranıştır. 32. âyetteki Allah’ın kulları için çıkardığı ziynetleri ve tertemiz rızkları kim haram etmiş ifadesi, insanların kendi çıkarları doğrultusunda oluşturdukları yasaklara ve serbestliklere karşı Rabbimizin tavrını yansıtmaktadır. Bir istifham-ı inkârî [cevabı beklenmeyen soru] olan bu ifade, aynı zamanda bu konuda yanlış davrananlara da bir azar mahiyetindedir.

Bu iki nesnenin normal şartlarda haram olduğuna dair Kur’ân’da herhangi bir hüküm yoktur. Dolayısıyla kendi kendilerine bir takım haramlar koyanlar, Rabbimizin Allah’ın kulları için çıkardığı ziynetleri ve tertemiz rızkları kim haram etmiş sözlerinin birebir muhatapları olmaktadırlar.

Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken asıl şey, sadece altın ve ipek ile sınırlı olmamak kaydıyla, Allah’ın kulları için çıkardığı bütün nimetlerin gurur ve kibre âlet edilmemesi veya başkalarının kıskanmalarına yol açacak şekilde kullanılmamasıdır. Çünkü nitelikleri ne olursa olsun, nimetlerin bu amaçlarla kullanılması, ilâhî ilkeler bakımından çirkin bir davranıştır. Meselâ, yaşadığı ortamdaki insanların standartlarının çok üstünde ve pek çoğunun mevcut imkânlarıyla asla sahip olamayacakları özellikte bir araba almak veya bir ev yaptırmak bize göre böyle davranışlardandır.

34Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, hahamlardan, rahiplerden birçoğu kesinlikle insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan/ başta kendi yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlamayan kimseler, hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!

35O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!”

Tevbe/ 34-35. âyetlerde, haham ve rahiplerin durumuna dair bilgi verilmekte, 34. âyette de bu uyarıya bağlı olarak, Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele! O gün, onların [altın ve gümüşlerin] üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” ifadesiyle, kenz yapanlar kınanmaktadır. Onlar bâtıl yolla kazanıp biriktirdiklerini tedavüle de sokmamışlar, hatta bunları insanların sapmaları yönünde kullanmışlardır.

Ayrıca Kur’an’da kibirin (Lokman/18, İsra/37, Yunus/75, Müddessir/23, 24, Hucurat/11, Mü’min/37, Kıyamet/31- 35), israfın (En’am/141, A’raf/31, Nisa/6, Al-i İmran/147, Mü’min/28, 34, İsra7 26, 27, 29 ) ve hasedin (Bakara/109, Al-i İmran/120, Şura/14, Felak suresi) yasak olduğuna dair onlarca ayet mevcuttur.

Rasülüllah, altın ve ipeğin kullanımının israf, kenz, kibir, kendini beğenme, kıskançlığa sebebiyet verme gibi gerekçelerle yukarıda dökümünü verdiğimiz ayetlerin delaletiyle haram olduğuna hükmetmiştir. Yani Allah’ın koyduğu hükümler çerçevesinde hüküm vermiştir. Yoksulluğun, garibanlığın, işsizliğin kolgezdiği ortamlarda bu hükmü vermek için peygamber olmaya da gerek yoktur. Her mü’min ayetlerden bu hükmü çıkarır ve uygular.

Rasüle itaat ayetlerinin çarpıtılması

Rasülüllah’ı teşrîde Allah’a ortak edenlerin bir diğer malzemeleri de “Elçiye itaat ediniz” ifadelerinin yer aldığı ayetlerdir. Bu ayetlerin tamamı yukarıda zikredilip elçiye itaatin mahiyeti açıklanmıştır.

SONUÇ OLARAK

Bizim için örnektir ideoldur, o ne yaparda biz de onu yapacağız.

Ahzab/ 21

21Andolsun ki Allah Elçisi’nde, sizin; Allah’ı ve son günü uman ve Allah’ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır.

O, sadece Kur’an’a uyardı, biz de onun gibi Kur’an’a uyacağız, Kur’ân’ı izleyeceğiz.

Netice olarak Peygamberimizin tek sünneti vardır, o da KUR’AN’A UYMAKTIR. Peygamberimize ait milyonlarca nakil, hadis ortaya konulsa, hepsinde de Rasülüllah’ın Kur’an’a uyması, oradaki ilkeleri uygulamasının yer alması gerekir. Başka bir görüntü Rasülüllah’a hakarettir, böylesi de mümkün değildir. Rasülüllah Kur’an dışı herhangi bir uygulama yapmış olamaz.

Ayrıca, din-iman, tarih, hukuk, sosyoloji bilmeyen bir kişinin dinde hüküm koyması; kısacası din ortaya atması akla uzak bir şeydir.

Bize düşen de yukarıda sunduğumuz Âli İmran/31’deki emre uymaktır; Rasülüllah ile birlikte yol tutmaktır. Aksi halde yaşanacaklar Furkan/27-30’da açıkça beyan buyurulmuştur:

27-29Ve o gün, şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararına iş yapan o kimse ellerini ısırarak; “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı iz bırakan bir önder edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Öğüt’ten/Kitap’tan o saptırdı. Ve şeytan, insan için bir rezil edenmiş!” der.

30Elçi de: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân’ı mehcur/ terk edilmiş bir şey edindiler” dedi.

Mekkeli; Anakentli Abdullah oğlu Muhammed’in Elçiliğinin kanıtı da vahydir yani Kur’an’dır.

Müslümanların yanılgı noktalarından biri de Rasülüllah’ı dinde merkeze alıp ondan da Kur’an’a yönelmeleridir. Habuki gerçek tam tersinedir. Önce Kur’an tanınacak, içeriği incelenecek ve Kur’an’ın bir beşer ürünü olmadığı; Allah kelamı olduğu kanaatine varılacak ondan sonra da Allah kelamını tebliğ edenin peygamberliği kabul edilecektir.

Ya Sin/2- 6:

2-6Babaları uyarılmamış, bu yüzden de kendileri duyarsız bir toplumu kendisiyle uyarasın diye en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin indirdiği yasalar içeren/ bozulması engellenmiş Kur’ân kanıttır ki sen, o elçilerdensin, hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.

Necm/1- 4:

1Gurup gurup inmiş âyetlerin her bir inişini kanıt gösteririm ki 2arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır. 3O, boş iğreti arzusundan da konuşmuyor. 4Onun size söyledikleri; inen o ayet gurupları, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. 5Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti.

Konuyu, Rabbimizin uyarısıyla kapatıyoruz:

Hadid/16:

16İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki kalpleri Allah’ı anmak ve haktan gelen için ürpersin de, daha önce kendilerine Kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş, dolayısıyla kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu da yoldan çıkmıştır.



Hakkı Yılmaz'ın "Dinde Elçilerin Yeri" kitabından alınmıştır.

[1] (Buhari, İstikraz,1; Büyu,14)

[2] (el Cessas, Ahkamü’l-Kur’an, 11. 258)

[3] (Kütübü Sitte, İbrahim Canan tercümesi cilt 17, sayfa 303)

[4] (Lisanü’l-Arab; c.4, s. 223, 383. zakkum mad. Mevdudi; Tefhimü’l-Kur’an, Saffat Suresi)

[5] (İbni Cerir)

[6] (Lisanü’l-Arab; c: 5, s: 114 -116)
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
beyazasi (25. May 2014)