Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 09:05 PM   #5
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Yine 26. ayette İbrahim’in (as) “Ben Rabbime hicret ediciyim. Şüphesiz O, Azîz ve Hakîm’in ta kendisidir” dediği görülmektedir. Bu ifadeden İbrahim’in (as) “Ben Rabbim uğrunda vatanımı terk edeceğim ve Rabbim beni nereye götürürse oraya gideceğim” demek istediğini anlıyoruz.
Pasajda inkârcıların ağzından nakledilen ifadelerden, kavminin İbrahim’i (as) öldürmek ya da yak¬mak üzere aralarında gizli bir toplantı düzenledikleri anlaşılmaktadır. Bu olay detaylı olarak “Enbiya” sûre¬sinde de yer almıştı:
Ve ant olsun ki Biz daha önce İbrahim’e rüşdünü vermiştik. Ve Biz onu bilenler idik.
Hani o [İbrahim], babasına ve kavmine: “Israrla kendisine tapınıp durduğunuz heykeller nedir?” demişti.
Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk” dediler.
O [İbrahim]: “Ant olsun ki sizler ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.
Onlar: “Sen bize hakkı mı getirdin, yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?” dediler.
O [İbrahim] dedi ki: “Bilakis, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım.”
Sonra da o [İbrahim], ona müraceat etsinler diye kendilerine ait büyükleri dışında bunları parça parça etti.
Onlar [Kavmi], “Bizim tanrılarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, kesinlikle zalimlerdendir.” dediler.
Onlar [Bazıları] “Onları anıp duran bir genç duyduk. Onun için “İbrahim” deniliyor” dediler.
Onlar, “O halde ona tanık olmaları için onu [İbrahim’i] insanların gözleri önüne getirin” dediler.
Onlar, “Ey İbrahim! Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler
O [İbrahim]: “Aksine, onu şu büyükleri yaptı. Konuşabiliyorlarsa haydiyin onlara sorun” dedi.
Bunun üzerine kendi kafalarına [vicdanlarına] döndüler de: “Şüphesiz siz, zalimlerin ta kendisisiniz” dediler.
Sonra onlar yine kendi kafalarına döndüler: “Ant olsun ki bunların konuşmayacağını bilirdin.” dediler.
O [İbrahim]: “O halde, Allah’ın astlarından size hiçbir şeyce fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah’n astlarından taptıklarınıza da üff [yazıklar olsun]! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
Onlar [kavmi]: “Eğer yapanlarsanız, şunu tahrik edin [yandırın] ve tanrılarınıza yardım edin” dediler.
Biz: “Ey ateş! İbrahim'e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik.
Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık.
Onu da, Lût'u da, âlemler için, içinde bolluklar bulunan topraklara kurtardık.
Ve Biz ona İshak’ı, ilave olarak da Yakub’u bağışladık. Ve hepsini iyi kimseler yaptık.
Ve Biz onları, bizim emrimizle kılavuzluk yapan önderler kıldık. Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi, zekâtı vermeyi vahyettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler.(Enbiya/51-73)
İbrahim peygamber hakkında daha evvel Saffat suresinin tahlilinde geniş açıklama yapıldığından, detayın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c:5, s:538-542) okunmasını öneriyoruz.
İbrahim peygamberin yakılması konusunda klasik kaynaklarda yer alan efsaneler ile Talmud’un bu konuda kaydettiği anlatımı Enbiya suresinin tahlili esnasında uzun uzadıya alıntıladığımız için detayın oradan (Tebyinü’l-Kur’an; c: 7, s: 477-485) okunmasını öneriyoruz.
Konumuz olan pasajda başka mesajlar da söz konusudur. Bunlardan biri, Rabbimizin Resulullah’ı hicrete hazırlamasıdır. Bilindiği üzere bu sure, Mekke’de inen son surelerden biridir. Bu dönem, İbrahim’in kavminin İbrahim’e yaptıkları gibi, Mekkeli müşriklerin de Allah elçisine eziyetlerini artırdıkları bir dönemdir. Bu günlere Enfal suresinde şöyle değinilmiştir:
Hani bir zaman, şu küfretmiş olan kimseler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Ve onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Enfal/30)
İbrahim sıkıntıdan, yandırılmaktan kurtulunca, surenin 26. ayetinde “ben Rabbime hicret edeceğim” dediği nakledilmişti. Burada Resulullah’a “Haydi, sen de hicret et!” denilmek istenmektedir.
Bir başka mesaj da, Mekke müşriklerine yapılan tehdittir: “İbrahim’in putperest kavmi nasıl yok olup gittiyse, Allah elçisine karşı çıkan sizler de aynen yok olup gideceksiniz. O, bu gün doğup büyüdüğü anayurdunu eli boş bırakıp gitse de zafer onun olacaktır.”
Nitekim öyle de olmuştur. Yesrip halkı; Müslüman’ıyla, Hıristiyan’ıyla, Yahudi’siyle Resulullah’ı bağrına basmış, Resulullah orada her türlü teşkilatlanmayı başarmış, Yesrip ve çevrede İslam’ın yayılmasını sağlamıştır. Ayrıca putperestlerin kalesi olan Mekke’yi de fethetmiştir. İslam bugün tüm ihtişamıyla yaşarken, o günün müşriklerinin izleri bile yoktur.
28, 29 - Lut'u da [gönderdik]. Hani o kavmine: “Şüphesiz siz, kesinlikle âlemlerden sizden önce geçmiş olanların yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz! Siz, şüphesiz, mutlaka erkeklere gidecek, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” demişti. Bunun üzerine kavminin cevabı, sadece, “Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını bize getir!” demeleri oldu.
30- O [Lut]: “Rabbim! Şu bozguncular toplumuna karşı bana yardım et!” dedi.
31 – Ve elçilerimiz İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde: “Biz bu kentin halkını helak edeceğiz” dediler. —Şüphesiz oranın halkı zalimler idiler.-
32 – O [İbrahim]: “Şüphesiz orada Lut var!” dedi. Onlar: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve o, geride kalanlardan biri olan karısı dışındaki ailesini elbette kurtaracağız” dediler.
33, 34 - Elçilerimiz Lut'a geldiklerinde de o, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar sebebiyle kolu daraldı. Ve onlar [elçiler]: “Korkma, tasalanma! Şüphesiz biz, seni ve geride kalanlardan olan karın hariç yakınlarını kurtaracağız. Şüphesiz biz, bu kent halkının üzerine, fâsıklık yapıp durmaları nedeniyle semadan bir azap indireceğiz” dediler.
35 – Ve ant olsun ki Biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ayet bıraktık.
Bu ayet grubunda, Lut’a (as) ve kavmi ile yaşadığı olaylara, İbrahim’e uğradıktan sonra Lut’un (as) kavmine giden elçilere ve orada cereyan eden olaylara kısaca değinilmiştir. Burada zikredilen olaylar daha evvel Hud ve Zariyat surelerinde geçmiş idi:
Ve ant olsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O; “Selâm!” dedi, sonra da saf hale getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi.
Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik” dediler.
Ve onun [İbrahim'in] karısı ayaklanmıştı, gülüverdi. Sonra ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.
O [İbrahim’in karısı] Dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um [kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım]. Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
Onlar [elçiler]: “Sen Allah'ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir [övülmeye lâyıktır], Mecid’tir [cömertliği boldur]” dediler.
Sonra İbrahim’den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı.
Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak huylu, çok ah vah eden [yufka yürekli], yönelen biri idi.
-“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.-
Ve ne zaman ki elçilerimiz Lut’a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar yüzünden kolu daraldı [sıkıntıya düştü] ve “Bu, müthiş bir gündür!” dedi.
Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı. O [Lut]: “Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah’a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsvay etmeyin. Sizden hiç reşit [aklı başında] bir adam yok mu?” dedi.
Onlar: “Hiç şüphesiz sen, senin kızlarında bizim için herhangi bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun.” dediler.
O [Lut]: “Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da çok çetin bir rükne [ulaşılmaz bir bölgeye/güçlü bir topluma] sığınabilseydim!” dedi.
Onlar [misafir elçiler]: “Ey Lut! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklar. Sen, gecenin bir parçasında ailenle birlikte hemen yola çık. Ve içinizden hiç kimse geri bakmasın, eşin başka. Şüphesiz onlara isabet eden ona da isabet edecektir. Şüphesiz vaat edilenin zamanı, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?” dediler.
Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zalimlerden uzak değildir. (Hud/69- 83)


İbrahim’in saygınlaştırılmış misafirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani onlar, onun [İbrahim'in] üzerine girmişlerdi de "Selâm!" demişlerdi. O [İbrahim]: “Selâm, tanınmamış topluluk!” dedi.
O [İbrahim], sonra ehline gitti de semin [güç veren] buzağı ile geldi.
Sonra onu [güç veren buzağıyı] onlara yaklaştırdı: “Nasiplenmez misiniz?” dedi.
Sonra onlardan çekindi. Onlar: “Korkma!” dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Bunun üzerine karısı bağırarak öne geldi de elini yüzüne vurarak: “Bir bahtsız, bir kısır!” dedi.
Onlar [Misafirler]: “Rabbin işte böyle buyurdu. Şüphesiz O [Rabbin], hikmet sahibidir. En iyi bilenin ta kendisidir” dediler.
Bunun üzerine o [İbrahim], “Sizin önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
Onlar [elçiler]: “Şüphesiz biz, Rabbin katından aşırı gidenler için işaretlenmiş, çamurdan pişirilmiş sert taşları üzerlerine yağdırmamız için günahkâr bir kavime gönderildik” dediler.
Bunun üzerine Biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
Fakat Biz orada müslümanlardan bir evden başkasını bulmadık.
Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir ayet bıraktık. (Zariyat/24- 37)
Lut’un toplumuna yönelttiği nakledilen “yol kesecek misiniz?” sorusunu, “eşkiyalık yaparak yol kesme”, ya da “yoldan geçenlere cinsel tacizde bulunma” olarak anlayabileceğimiz gibi, “ahlaksızlıkları yüzünden artık üremeyi umursamamaları, nesillerinin kesilmesi, yok olması” olarak anlamak da mümkündür. Bilindiği üzere cinsel sapıklığın geliştiği yerlerde doğum ve nüfus artışı söz konusu olmaz.
Dünyanın değişik yerlerinde yaygınlaşan bu illeti, Kur’an’ın öngördüğü hedef doğrultusunda, Lut kavmi örnek verilmek suretiyle anlatarak toplumları uyarmak her müminin iman borcudur.
Ayetteki “kolu daraldı” ifadesi, Türkçedeki “eli kolu bağlandı”, “kolu kısaldı” deyimlerine benzemektedir. Bu Lut’un çaresiz kaldığını, elinden bir şey gelmediğini bildirmektedir.
Lut kavmi ile ilgili detay A'raf/80-84, Hud/69-83, Hicr/57-79, Enbiya/71-75, Şuara/160-175, Neml/54-59, Saffat/113-138 ve Kamer/33-40’ta yer almaktadır.
Ayetlerde Lut’un karısı için “Korkma, tasalanma! Şüphesiz biz, seni ve geride kalanlardan olan karın hariç yakınlarını kurtaracağız” diye açıklama yapılmıştır. Tahrim suresinde verilen bilgiye göre Lut’un karısı Lut’a inanmayanlardandı.
Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun [nikâhı] altında idiler, onlara hıyanet ettiler. O ikisi [Kocaları,] Allah’tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. Ve [onlara]: “Girenlerle birlikte siz de ateşe girin!” denildi. (Tahrim/10)

Bu ayetlerden, bir insanın Allah hidayet nasip etmediyse peygamber hanımı bile olsa inanmayacağı; imansız olduğu takdirde peygamber hanımı olmanın bile insanı azaptan kurtaramayacağı anlaşılmaktadır.
35. ayetteki “Ve ant olsun ki, Biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ayet bıraktık” ifadesinde geçen “ayet”, bu kavme ait arkeolojik kalıntılardır. Bu kalıntılar “Ölü Deniz” denen Lut Gölü civarındadır. Kur’an’da birçok yerde bu kalıntıların ziyaret edilmesi ve onlardan ibret alınması istenmiştir.
Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi.
Böylece Biz, onların üstünü altı kıldık ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Şüphesiz bunda, düşünen keskin anlayışlılar için kesinlikle ayetler vardır.
Ve şüphesiz o [Lut kavminin bulunduğu şehir harabesi], kesinlikle bir yol üzerinde durmaktadır.
Şüphesiz ki, bunda iman edenler için kesinlikle bir ayet vardır. (Hıcr/73-77)
Şüphesiz Lût da gönderilenlerdendir [elçilerdendir].
Hani Biz, onu ve geride kalıp batanlar içinde kalan bahtsız kadın hariç ehlinin tamamını kurtarmıştık. Sonra diğerlerini helak etmiştik.
Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onların üzerine uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ akletmiyor musunuz? (Saffat/133, 138)
36 - Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Sonra o [Şuayb], “Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününü ümit edin, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!” dedi.
37 – Bunun üzerine onu yalanladılar sonra da kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
Bu ayetlerde de kısaca Şuayb kıssasına değinilmektedir. O da kavmine: “Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününü ümit edin, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!” demiş, kavmi ise onu yalanlamıştı. Sonuç olarak da Allah o toplumu cezalandırmıştı.
Daha evvel Şuayb peygambere ve kavmine A’raf, Hud ve Şuara surelerinde yer verilmişti:
(And olsun ki) Medyen'e de kardeşleri Şu‘ayb'ı (elçi gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan kimseler iseniz, bu sizin için daha hayırlıdır! Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Ve bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Ve eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, o takdirde Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin! Ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki: “Ey Şu‘ayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden muhakkak çıkarırız, ya da bizim milletimize dönersiniz!” [Şu‘ayb da] dedi ki: “İstemesek de mi! Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek, kesinlikle Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hariç ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz ilmi ile her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a güvenip dayandık.” –Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında hakk ile hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın!–
Ve o'nun kavminden, kâfir olan ileri gelenler dediler ki: “Eğer Şu‘ayb'a uyarsanız o takdirde siz kesinlikle ziyana uğrayanlardan olursunuz.”
Bunun üzerine o müthiş sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Şu‘ayb'ı yalanlayanlar, sanki orada hiç oturmamış/zenginlik sürmemiş gibi oldular. Şu‘ayb'ı yalanlayanlar var ya, işte ziyana uğrayanlar, kendileri oldular.
Bunun üzerine [Şu‘ayb] onlara sırt çevirdi ve dedi ki: “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderilerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, hâl böyleyken kâfir bir kavme/topluma nasıl tasalanayım [üzüleyim]?” (A’raf/85-93)
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i (gönderdik). O [Şuayb]: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın. Şüphesiz ben sizi hayır ile görüyorum. Ve ben kuşatacak bir günün azabından sizin için korkuyorum. Ve ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. İnsanların eşyalarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesatçılar olarak fenalık etmeyin. Eğer mümin iseniz, Allah’ın bıraktığı [helâlinden size ihsan ettiği kâr] sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinize bir koruyucu değilim” dedi.
Onlar dediler ki: “Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı terk etmeyi sana senin salatın mı emrediyor? Şüphesiz sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.”
O [Şuayb]: “Ey kavmim! Gördünüz mü [hiç düşündünüz mü]? Şayet ben Rabbimden bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet O bana kendi katından güzel bir rızk ihsan etmişse!? Ve Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeyi istiyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah iledir. Ben yalnızca O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yönelirim. Ve ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Ve Lut kavmi sizden pek uzak değildir. Ve Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir” dedi.
Onlar [Şuayb’in kavmi] dediler ki: “Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz. Eğer senin grubun [akrabaların, taraftarların] olmasaydı mutlaka seni recm ederdik [taşa tutar öldürürdük]. Ve senin bize karşı hiçbir üstün gücün [galip gelecek durumun] yoktur.”
O [Şuayb]: “Ey kavmim! Benim grubum [akrabalarım, taraftarlarım] size karşı Allah’tan daha mı güçlü/ değerli? Ve O’nu [Allah’ı] arkanıza atılmış bir şey edindiniz. Şüphesiz ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır. Ve ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Şüphesiz ben yapanım. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında bileceksiniz. Gözetleyiniz, şüphesiz ben sizinle beraber gözetleyiciyim” dedi.
Ve ne zaman ki, emrimiz geldi, Şuayb’i ve onunla birlikte inanmış olan kişileri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve o zalim kişileri korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında çöküp kaldılar.
Sanki onlar orada hiç yaşamadılar. Haberiniz olsun! Semud kavmi nasıl uzaklaştı ise Medyen’e de öyle uzaklık vardır. (Hûd/84-96)
Hani Şuayb onlara demişti ki: “Siz takvalı davranmayacak mısınız? Şüphesiz ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Bu nedenle Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ecrim yalnız âlemlerin Rabbi üzerinedir. Ölçeği tam ölçün ve hak yiyenlerden olmayın. Ve doğru terazi ile tartın. Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Ve O, sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan kişiye [Allah’a] takvalı davranın.”
Onlar: “Sen, kesinlikle büyülenmişlerden birisin. Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz senin kesinlikle yalancılardan biri olduğundan eminiz. Şayet doğrulardan isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver!” dediler.
O [Şuayb]: “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
Bunun üzerine onu yalanladılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Şüphesiz o büyük bir günün azabı idi.
Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman ediciler değillerdi.
Ve şüphesiz Rabbin, kesinlikle Aziz [mutlak üstün olan] ve Rahîm’in [engin merhametli olanın] ta kendisidir. (Şuara/177-191)
38- Ad ve Semûd’u da (helak ettik). Bu [Onların helaki], onların meskenlerinden [yurtlarından] size kesinlikle besbelli olmuştur. Ve şeytan onlara kendi işlerini süsledi de onları yoldan alıkoydu. Hâlbuki onlar görüp anlayan kimselerdi.
39 – Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da [helak ettik]. Ant olsun ki, Musa onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, geçiciler değillerdi.
40 – İşte hepsini günahları sebebiyle yakaladık: onlardan kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, onlardan kimini korkunç bir ses yakaladı, onlardan kimini yerin dibine geçirdik, onlardan kimini de suda boğduk. Ve Allah onlara zulmetmiyordu velâkin onlar kendilerine zulmediyorlardı.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla