Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 09:08 PM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

ALLAH’IN ANILMASI
Allah’ın anılması, “Allah’ın biz kulları üzerindeki haklarını ve bize sunduğu nimetleri düşünmek, O’na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi ikide bir kontrol etmek, verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemek ve daima bu bilinç içerisinde olmak” demektir. Bu konuya dair A’raf suresinin sonunda “Zikir, Zikrullah” başlığı altında bir yazımız vardır. (Tebyinü’l Kur’an; c.3, s. 137-145) Detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
46- Kendilerinden, zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz” deyiniz.
47- Ve işte böylece Biz, sana Kitab’ı indirdik de kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanıyorlar. Ve bunlardan [ehlikitabın dışındakilerden; Araplardan] da ona inananlar vardır. Ve Bizim ayetlerimizi, ancak, inkârcılar bile bile reddeder.
Bu ayetlerde inananlara müşrik olmayan Kitap Ehli ile yapılacak mücadelenin, tartışmanın usulü ve sınırları bildirilmektedir.
Bilindiği gibi, bir süre sonra müminler Medine’ye hicret edecek ve orada Ehlikitap’tan kimselerle karşılaşacaklardır. Bu ayette, hicretten sonra Medine’de muhatap olunacak olan bu insanlar ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin temel prensipleri vaz’edilmektedir. Onlarla en güzel şekilde mücadele edilecek ve onlara ilk önce “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz” denilecektir. Böylece onlara kendi hedefleri ile müminlerin hedeflerinin aynı olduğu mesajı verilecektir. Bu ayet ile verilen mesaj Ali Imran’da şöyle teyit edilmiştir:
De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim.” Buna rağmen eğer onlar, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim Müslümanlar olduğumuza şahit olun” deyin. Al-i Imran; 64:
Bu mücadele en güzel bir biçimde; sert ve kaba davranmadan yapılmalıdır:
Rabbinin yoluna hikmetle [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle] ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir. (Nahl/125)
Her ikiniz gidin Firavuna. O, gerçekten azdı. Sonra ona öğüt alması ve haşyet duyması için yumuşak söz söyleyin.” (Ta Ha/43, 44):
Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A’raf/157)
Ve Allah’a çağırıp/yakarıp salihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir Yakın’dır. (Fussilet/33, 34)
Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz. (Müminun/96)
Sen afvı/malın fazlasını al, ‘urf [örf, Kur’ân ayetleri öbeği] ile emret ve cahillerden de yüz çevir.
Eğer sana şeytandan bir vesvese gelirse de hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir. (A’raf/199-200)
Konumuz olan ayetteki “Kendilerinden, zulmedenler hariç” ifadesindeki “zulmedenler”, bile bile küfreden, küfürde ısrar eden ve şirk içinde olanlardır. Bunların kimliğini şu ayetlerden öğrenmekteyiz:
Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçi’sinin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları halde, elden, cizye verene kadar savaşın. (Tevbe/29)
Ve Yahudiler “Allah’ın eli sıkıdır” dediler. —Söyledikleri şeyler sebebiyle onların elleri bağlandı ve onlar lanetlendi.- Aksine O’nun [Allah’ın iki eli açıktır; dilediği gibi harcar. Ve ant olsun ki, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunda azgınlık ve küfürce artış yapar. Ve Biz, onların aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin attık. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez. (Maide/64)
Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." diyen kimselerin sözünü kesinlikle duydu. Onların söyledikleri şeyleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve Biz: "Tadın o yakıcının azabını!" diyeceğiz. (Al-i İmran/181)
Şüphesiz ki, “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’in ta kendisidir” diyen kimseler kâfir olmuşlardır. De ki: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Ve göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Ve Allah, her şeye güç yetirendir.
Ve Yahudiler, Hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğullarıyız ve O’nun sevgilileriyiz" dediler. De ki: " Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle O [Allah ] size azap ediyor?" Bilakis, siz O'nun yaratıklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır. (Maide/17, 18)
Ve Biz onda [Tevrat’ta] onlara, Zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mâide/45)
Ve siz onları salata çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence edinirler. Bu, onların, akıllarını kullanmayan bir kavim olmalarındandır. (Mâide/58)
“Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah’a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah’a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder onun barınağı da ateştir. Ve zalimler için yardımcılardan kimse yoktur.
“Allah, üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfir olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır. (Mâide/72, 73)
Ve onlar, “Rahman, çocuk edindi” dediler.
Ant olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.
Az kalsın bundan; Rahman’a çocuk isnat ettiler diye gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.
Hâlbuki Rahman için çocuk edinmek yaraşmaz.
Göklerde ve yerde bulunan tüm herkes Rahman’a, yalnızca kul olarak gelecektir. (Meryem/88-93)
Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A’raf/157)
48- Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; sen onu [Kur’an’ı] sağ elinle de [kendiliğinden; bilginle, birikiminle] yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı batılcılar [batıla inananlar] mutlaka kuşku duyacaklardı.
49- Bilakis o [Kur’an], kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi de ancak zalimler bile bile reddederler.
50- Ve onlar, “Ona Rabbinden ayetler [mucizeler] indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Ayetler [Mucizeler] ancak Allah’ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
51- Kendilerine okunan Kitap’ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.’
52 - De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olan şeyleri bilir. Batıla inanan ve Allah’ı inkar eden kimseler; işte onlar, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Bu ayetlerde, Ehlikitap ve Mekkelilerden bir kısmının Kur’an’a inandığı; aslında herkesin normal olarak inanması gerektiği; çünkü Resulullah’ın insanlara daha evvel herhangi bir kitapla iştigal etmeden Kur’an’ı tebliğ ettiği; bunun Kur’an’ın Allah tarafından vahyedildiğine kanıt olarak yeterli olacağı açıklanmıştır. Bu kesin olmasına rağmen onların bir de tabiat olaylarından mucize istemeleri akletmemelerinden dolayıdır.
51. ayetteki “Kendilerine okunan Kitap’ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?” ifadesiyle Kur'ân'ın onların bekledikleri mucizelerden daha büyük ve daha mükemmel bir mucize olduğu beyan edilmektedir.
Kur’an en büyük mucizedir. Zira Rabbimizin yarattığı daha evvelki mucizeler süreli olarak ve belirli bir yerde tahakkuk etmiştir. Hiç birinin sürekliliği yoktur. Musa’nın (as) değneğinin bir yılana dönüşmesi, Elinin kusursuz beyazlaşması, denizin yarılması gibi mucizeler anlık olarak cereyan etmiştir. Kur’an ise inişinden kıyamete kadar her yörede, yapısal yönleriyle, içerdiği hikmetlerle, bilime ve geleceğe dair içerdiği bilgilerle taptaze ortadadır. Kimse de buna “sihirdir”, “efsundur” gibi itirazlar ileri süremez.
Peygamberimiz ve Kur’an hakkında yapılan itirazlara başka surelerde de cevap verilmişti:
Buna rağmen eğer seninle tartışırlarsa de ki: “Ben kendimi Allah’a teslim ettim. Bana uyanlar da.” Kitap verilenlere ve ümmilere/Anakentliler’e: “Siz de teslim oldunuz mu?” de! Eğer teslim olurlarsa doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir/mesajı iletmektir. Allah, kullarını en iyi şekilde görendir. (Al-i Imran/20)
Ve “Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarında şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. Yahut iddia ettiğin gibi göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Yahut senin altın süslemeli bir evin olmalı yahut göğe yükselmelisin. Ancak, senin yükselişine, okuyacağımız bir kitabı bize indirmene kadar, asla inanmayız” dediler. Sen de ki: “Rabbim noksanlıklardan münezzehtir. Ben beşer bir elçiden başka bir şey miyim ki!” (İsra/90- 93)
Ve “O [Kur’an], yazılı hâle getirilmiş öncekilerin masallarıdır; şimdi de o, sabah akşam [sürekli] kendisine okunmaktadır” dediler.
De ki: “Onu, göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.” (Furkan/5, 6)
And olsun Biz Kur’ân'ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? (Kamer/40)
Şüphesiz, şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime’si hakk olmuş olan kimseler, kendilerine bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler. (Yûnus/96,97)
Ve Bizi, ayetleri [mucizeleri] göndermekten ancak öncekilerin onları yalanlamış olmaları alıkoydu. Ve Semud’a, açık, gözle görülebilir biçimde o dişi deveyi vermiştik de onun sebep olmasıyla zulmetmişlerdi. Ve Biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz. (İsra/59)
Ve İsrailoğulları bilginlerinin onu [kendi kitaplarında sağlam bilginin varlığını] bilmesi, onlar için bir ayet olmadı mı? (Şuara/197)
Ve [inkâr edenler]: “Rabbinden bize bir ayet [mucize] getirse ya!” dediler. Onlara ilk sahifelerde olan apaçık deliller gelmedi mi? Ve eğer Biz, onları bundan önce bir azap ile helâk etseydik, muhakkak “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce Senin ayetlerine uysaydık!” diyeceklerdi. (Tâ-Ha/133)
Ve onlar [müşrikler], kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır.” Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz? (En’am/109)
Yeryüzünde, bütün ayetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen şu haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gâfil oluşlarındandır [umursamayışlarındandır].– (A’raf/146)
Ve onlar “Ona Rabbinden bir ayet [mucize] indirilseydi ya!” diyorlar. “Gayb kesinlikle Allah’a aittir. Hadi bekleyin. Şüphesiz ben sizinle birlikte bekleyenlerdenim” deyiver! (Yunus/20)
Ve şu inkâr eden kimseler: “Rabbinden ona bir ayet indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her kavim için bir yol gösteren vardır. (Ra’d/7)
53- Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/adı konmuş bir ecel [vade] olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.
54, 55 - Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri kuşatıcıdır. Ve ‘ o yapmış olduklarınızı tadın!” der.
Bu ayetlerde, Resulullah’tan hem dünyada hem de ahirette karşılaşacakları azabı çarçabuk istedikleri nakledilen müşrik inkârcılara cevap verilmektedir. Müşriklerin bu tutumları Kur’an’da birçok kez dile getirilmiştir:
Onlar için cehennemden yataklar, üstlerinden de örtüler vardır. Ve Biz, zalimleri işte böyle cezalandırırız. (A’raf/41)
De ki, “Dinimi yalnız kendisine arındırarak Allah’a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O’nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız.” De ki: “Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyamet gününde kendilerini ve ehillerini [ailelerini ve yakınlarını] kayba uğratanlardır.” -Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Bana takvalı davranın.- (Zümer/16)
Bu küfretmiş kişiler, ateşi, yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve kesinlikle yardım da olunmayacakları zamanı, bir bilseler! (Enbiya/39)
55. ayetin sonundaki “Ve, ‘ o yapmış olduklarınızı tadın!” ifadesi bir tehdit, suçlama ve azarlamadır ki, bu da nefislere manevî bir azap olacaktır.
O gün yüzleri üzere ateşte sürüklenirler: “Sekar’ın [cehennemin] dokunuşunu tadın!”
Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet onu [her şeyi] bir kader [ölçü, ayar] ile yarattık. (Kamer/ 48-49)
O gün onlar [yalanlayıcılar], cehennem ateşine itildikçe itilirler. —İşte bu, yalanlayıp durduğunuz ateştir! Peki, bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz? Yaslanın oraya! İster sabredin ister sabretmeyin, artık sizin için birdir. Siz sadece yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız! – (Tur/13-16)
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde gördüklerinde: “Ha işte! Bu, bize yağmur getirecek bir bulut!” dediler, Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden, içinde acıklı bir azap olan rüzgâr... Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz, günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız. (Ahkaf/24, 25)
De ki: “Gördünüz mü [ne düşünürsünüz]? O’nun azabı size geceleyin uykuda veya gündüzün gelecek olsa!” Suçlular bundan neyi acele isterler? (Yunus/50)
Allah, bu kitabı ve teraziyi/ ölçüyü hakla indiren Zat’tır. Ve sana ne bildirir ki, belki de o Saat [kıyamet] çok yakındır!
O’na inanmayan kimseler onun [kıyametin] çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise ondan korkuyla titrerler ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, saat [kıyamet] hakkında tartışanlar kesinlikle uzak [geri dönüşü olmayan] bir sapıklık içindedirler. (Şura/17-18)
Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Hâlbuki Allah sözünden asla caymayacaktır. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir. (Hacc/47)
56 - Ey iman etmiş kullarım! Şüphesiz Benim yeryüzüm geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.
57 - Her nefis [kimliği olan varlık] ölümü tadıcıdır. Sonra da yalnızca Bize döndürüleceksiniz.
58, 59- Ve iman etmiş, salihatı işlemiş kimseler; elbette Biz, onları, içinde sürekli kalacakları cennette, altlarından ırmaklar akan köşklere yerleştireceğiz. Çalışanların; sabretmiş olan ve sadece Rablerine tevekkül etmiş olan kişilerin ödülü ne güzeldir!
60- Kendi rızkını taşıyamayan nice dâbbeh [canlı] da vardır ki, onları da, sizi de Allah rızıklandırır. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla