Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:32 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

TAHLİL:



1- Ha[8]. Mim[40].

Surenin 1. ayeti “ حHa” ve “م Mim” kesik harflerinden oluşmuştur.
Diğer kesik harfler hakkında olduğu gibi, geçmişte “Ha, Mim” kesik harfleri ile ilgili olarak da bir takım yakıştırmalar yapılmıştır. Dipnot: (Bu yakıştırmalar için aynı ciltte bulunan Gafir/1’in tahliline bakılabilir.)

2- 7- Apaçık/açıklayan Kitap’a yemin olsun ki, şüphesiz Biz, Kendi katımızdan bir iş olarak, onu, hikmetle dolu/sağlam her işin/oluşun kendisinde ayırt edildiği, mübarek [bolluklu] bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz uyarıcılarız. Şüphesiz Biz, Rabbinden; göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin Rabbinden –eğer kesin inanan kimseler iseniz- bir rahmet olarak elçi gönderenleriz. Şüphesiz O, en iyi duyanın, en iyi görenin ta kendisidir.
8 - Ondan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, yaşatır ve öldürür, sizin Rabbinizdir, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.

Rabbimiz surenin bu ilk ayetlerinde önce Kur’an’ı referans göstererek Kur’an’ın indiği geceyi tanıtmış, hemen ardından da birçok sıfatını anarak Kendisini tanıtmıştır.
Kur’an’ın indiği gece, “hikmetle dolu/sağlam her işin/oluşun kendisinde ayırt edildiği, mübarek [bolluklu] bir gece ...” olarak nitelenmiştir. Bu nitelikler Kadr suresinde şöyle ifade edilmişti:

Muhakkak ki Biz onu Kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesi nedir, sana ne idrak ettirdi [bildirdi/öğretti]?
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler [haberciler], içlerindeki ruh ile Rabblerinin izniyle iner dururlar/ hulûl eder dururlar; her bir işten.
Bir esenliktir o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar. (Kadr/1, 5)

Konumuz olan pasajda geçen “ امراً من عندناEmran min ındina [Kendi katımızdan bir iş olarak]” ifadesi özellikle dikkat çekicidir. Bu ifadeyle Rabbimiz, vahiy göndermenin [kitap indirmenin] Bizzat kendi işi olduğunu; bu konuda kimseyi aracı kılmadığını vurgulamaktadır. Bu husus birçok ayette açık açık belirtilmiştir:

Kullarından dilediğine melekleri, emrinden [kendine özgü iş] olan ruh ile: “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde Benden sakının.” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir. (Nahl/2)

O, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu [vahyi] kullarından dilediğine ilka eder [bırakır]. (Mü’min/15)

O gecede her hikmetli iş ayırt edilir, Kur’an’ın içerdiği ayetler sayesinde iman-küfür, tevhid-şirk, iyi-kötü, güzel-çirkin, hak-batıl, hidayet-dalalet, … birbirinden ayrılır. Kur’an okuyan herkes neyin ne olduğunu rahatça anlar.
Bu ayetler maalesef bir takım uydurma rivayetlerle -Resulullah’ın adı kullanılarak- kendi mecrasından çıkarılmış ve “beraat gecesi” diye bir gece ortaya konulmuştur. Klâsik eserlerde bu konuya dair yüzlerce abartılı rivayet mevcuttur. Bunlardan en yalın olanını Kurtubi’den naklediyoruz:

Peygamber (sav) buyurdu ki: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah, Şaban ayının ortası gecesinde dünya semasına iner ve Kelboğulları koyunlarının tüyleri sayısından daha fazla kimseye mağfiret buyurur." (Tirmizî’ye göre) Bu hususta Ebu Bekir es-Sıddîk'tan gelmiş bir rivayet de vardır. Ebu İsa [Tirmizî] dedi ki: Aişe yoluyla gelen bu hadisi biz merfu olarak ancak el-Haccac b. Ertae'den, o Yahya b. Ebi Kesir'den, o Urve'den, o Aişe'den yo*luyla biliyoruz. Ben Muhammed'i bu hadisi zayıf bulduğunu söylerken din*ledim. Ayrıca dedi ki: Yahya b. Ebi Kesir, Urve'den hadis dinlememiştir, el-Haccac b. Ertae ise Yahya b. Ebi Kesir'den hadis dinlememiştir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

7. ayette geçen “-eğer kesin inanan kimseler iseniz-” şeklindeki parantez içi ifade, “Eğer kesin bilgi ve inanç ile araştırıyor ve onu elde etmek istiyorsanız, işin bizim dediğimiz gibi olduğunu göreceksiniz” demektir. Bu ifadeyle Mekkeli müşriklere gönderme yapılmıştır. Zira onlar da göklerin ve yerin bir yaratıcısı bulunduğunu kabul ediyorlardı. Dolayısıyla bu ifadeyle onlara “Kendisini göklerin, yerin ve bunlar arasındaki her şeyin yaratıcısı olarak kabul ettiğiniz o Yüce Zat’ı, eğer kesin bir bilgi ve kanaat ile kabul ettiyseniz, biliniz ki O, Kendinden bir rahmet olarak peygamber göndermiştir, kitap indirmiştir” denilmiştir

De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü Kendisinin olan, Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah'ın, size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde doğru yolu bulmanız için Allah'a ve O'nun sözlerine iman eden, Ümmî Peygamber olan Elçisi'ne iman edin ve o'na uyun.” (A’af/158)

Yine 7. ayette dikkat çeken bir diğer cümle de “bir rahmet olarak elçi gönderenleriz” ifadesidir. Bu ifadeyle “Kitabın indirilmesinin Rabbimizin bir rahmeti olduğu”na işaret edilmiştir. Çünkü Rabbimiz rahmeti kendi üzerine borç bilmiştir. Bu nedenle de insanlığa elçi gönderir, kitap indirir.

De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir”. O [Allah], rahmeti kendi nefsi üzerine yazmıştır. Sizi mutlaka, kendisinde asla şüphe olmayan kıyamet gününe toplayacaktır. Kendi nefislerini zarara sokan kimseler; işte onlar iman etmezler. (En’am/12)

Ve ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder ve düzeltirse; Şüphesiz ki O [Allah], Gafur’dur, Rahîm’dir” de. (En’am/54)

9- Bilakis onlar, şek [yetersiz bilgi] içinde oynayıp duruyorlar.

7. ayette müşriklere gönderme yapılarak “eğer kesin inanan kimseler iseniz” denilmişti. Bu ayette ise, müşriklerin kesin bilgiden yoksun oldukları, yetersiz bilgi içinde oynayıp durdukları doğrudan yüzlerine vurulmuştur. Onlar yerin, göğün yaratıcısının Allah olduğunu kesin bilgi ile bilseler, bu bilgileri ile Kur’an’ı incelerler ve sonuçta onun peygamber tarafından uydurulmadığını, bizzat Allah tarafından indirildiğini de görür ve anlarlardı. Bu da “şek [yetersiz bilgi]”den kurtularak “kesin inanan kimseler”olmalarını sağlardı.

10, 11- Şimdi sen, göğün, apaçık bir duman [kıtlık] getireceği günü gözetle. O [Duman; kıtlık] insanları bürür. Bu, elem verici bir azaptır.
12- Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Şüphesiz biz artık kesinlikle inananlarız.
13, 14- Nerede onlarda öğüt almak? Hâlbuki kendilerine açıklayıcı bir elçi gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve “öğretilmiş bir deli/ cinlenik biri!” dediler.
15- Şüphesiz Biz azabı birazcık kaldırırız, siz kesinlikle dönenlersiniz.
16 – En büyük bir yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphesiz Biz, mutlaka intikam alanlarız [suçluyu yakalayıp ceza vererek adaleti sağlayanlarız].

Pasajın ilk ayetinde, Mekkelilerin başına gelecekler anlatılarak peygamberimizden olacakları izlemesi istenmektedir. Ayetin ilk bölümü Zuhruf suresinin son ayetlerinin devamı mahiyetindedir. Hatırlanacağı üzere Zuhruf suresinin son ayetinde Resulullah’a “Artık sen onlardan vazgeç ve “Selâm!” de. Artık onlar yakında bileceklerdir” denilmişti. Bu ifadeyle yakında Mekkelilerin başına geleceklere işaret edilmiştir. Onları bir toz-duman bürüyecek, bu onlar için çok acıklı olacaktır. Bu haldeler iken azabın kaldırılması için Allah’a yalvaracaklardır. Ne var ki, onlar samimiyetsiz insanlardır. Allah onlardan azabı birazcık kaldırınca yine eski azgınlıklarına döneceklerdir. Sonunda Rabbimiz hepsini cezalandıracaktır.

GÖĞÜN GETİRECEĞİ APAÇIK DUMAN

Ayette geçen “apaçık duman”ın ne olduğu hususunda birçok görüş ileri sürülmüştür. Razi ve Kurtubi, bu görüşlere katılmamalarına rağmen bu konuda şunları nakletmişlerdir:

Bu duman kıyametin alâmetlerinden olup henüz gelmemiştir. O yer*yüzünde kırk gün süre ile kalacak ve gök ile yer arasını dolduracaktır. Mü*min bundan dolayı nezleli gibi olacak, kâfir ve günahkârların burunlarına gi*rerek kulaklarını delecek, nefeslerini daraltacaktır. Bu, kıyamet gü*nünde cehennemin bırakacağı etkilerdendir.
Dumanın henüz ortaya çıkma*dığını söyleyenler arasında Ali, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebu Hureyre, Zeyd b. Ali, el-Hasen b. Ebi Müleyke ve başkaları da vardır.
Ebu Said el-Hudrî merfu olarak [yani Hz. Peygambere isnad ile] bu du*manın insanları kıyamet gününde etkileyeceğini, müminin bundan ötürü nez*leli gibi olacağını rivayet etmiştir. Kâfirin de kulaklarından çıkıncaya kadar içine sızacaktır. Bunu da el-Maverdî zikretmiş bulunmaktadır
Müslim'in, Sahih'inde yer alan rivayete göre Ebu't-Tufayl, Huzeyfe b. Es’id el-Ğıfarî'den şöyle dediğini nakletmektedir: Biz kendi aramızda konuşmak*ta iken Peygamber (sav) yanımıza çıkageldi ve "Neden söz ediyorsunuz?'" di*ye sordu. Oradakiler: “Kıyametten söz ediyoruz” dediler. Şöyle buyurdu: "Kı*yamet, öncesinde on alâmet görmediğiniz sürece asla kopmayacaktır. -Ara*larında şunları zikretti-: Duman, Deccal, Dabbetu'1-arz, Güneş’in batıdan doğ*ması, Meryem oğlu İsa'nın inmesi, Ye'cuc ile Me'cuc'un çıkması ve biri do*ğuda, biri batıda, biri Arap Yarımadası’nda olmak üzere üç büyük kara par*çasının yerin dibine geçmesidir. Bunların sonuncusu ise Yemen'den çıkacak ve insanları mahşerlerine doğru kovalayacak bir ateştir." Huzeyfe'den gelen bir diğer rivayette de şöyle denilmektedir: "On tane alâmet ortaya çıkmadık*ça kıyamet kopmayacaktır: Doğuda bir kara parçasının yere geçmesi, batı*da bir kara parçasının yere geçmesi, Arap Yarımadası’nda bir kara parçasının yere geçmesi, duman, Deccal, Dabbetu'1-arz, Ye'cuc ve Me'cuc, güneşin batıdan doğması ve Aden'in iç taraflarından çıkıp insanları öne katıp yürüten bir ateş
Bu hadisi es-Sa'lebî de Huzeyfe'den gelen bir rivayet olarak zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "İlk ortaya çı*kacak alâmet Deccal, Meryem oğlu İsa'nın inmesi ile Ebyen Aden'inin iç taraflarından çıkacak ve insanları mahşere doğru sürükleyecek bir ateş... Onlar nerede geceyi geçireceklerse onlarla birlikte geceler. Nerede öğlen vakti din*lenmeğe çekilirlerse, onlarla birlikte dinlenir. Sabahı ederlerse onlarla birlik*te sabah eder, akşamı ederlerse onlarla birlikte akşamı eder." “Ey Allah'ın pey*gamberi, ya duman nedir?” diye sordum. O “Şu ayettir” dedi: “O halde gökyü*zünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle!’ Bu duman doğu ile ba*tı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece kalacaktır. Mü'min bundan dolayı bir çeşit nezleli gibi olacak, kâfir ise sarhoş gibi olacaktır. Duman ağzından, burun deliklerinden, gözlerinden, kulaklarından ve dübüründen çıkacaktır.
Duman, Peygamber (sav)'ın bedduası dolayısı ile Kureyş'in karşı kar*şıya kaldığı açlıktan ötürü başlarına gelen olaylardır. Öyle ki, kişi gök ile yer arasında bir duman görecek hale gelmişti. Bu görüş İbn Mesud'un görüşü*dür. O şöyle der: Yüce Allah bu azabı üzerlerinden kaldırmıştır. Eğer bu kı*yamet günü[nden önceki bir alâmet] olsaydı, onların üzerinden bu azabı kal*dırmazdı. Bu hususta ondan gelen hadis Sahih-i Buharî, Müslim ve Tirmizî'de yer almaktadır. Buharî dedi ki: Bana Yahya anlattı, dedi ki: Bize Ebu Muaviye anlattı. O el-A'meş'ten, o Müslim'den, o Mesruk'tan, dedi ki: Abdullah [b. Mesud] dedi ki: Bunun olmasının sebebi Kureyşlilerin Peygamber (sav)'a kar*şı isyanda direnmesi üzerine onlara, Yusuf (a.s)'ın dönemindeki [kıtlık] yıl*ları gibi yıllarla karşılaşmaları için [bed]dua etti. Bunun üzerine kıtlık ve aç*lık musibeti ile baş başa kaldılar. Öyle ki, kemikleri dahi yediler. Birisi sema*ya bakınca, kendisi ile sema arasında aşırı bitkinlikten ötürü duman gibi bir şey görürdü. Yüce Allah: "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın gele*ceği günü bekle! İnsanları bürüyecektir o. Bu pek acıklı bir azaptır" buyruklarını indirdi. Rasûlullah (sav)'a gelinerek: “Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'tan Mudarlılar için yağmur iste. Çünkü Mudarlılar helâk oldular” denildi. Peygam*ber: "Mudar [diyorsun ha!] sen çok cüretkâr bir kimsesin." Bunun üzerine Pey*gamber yağmur diledi, onlara yağmur yağdırıldı. Bu sefer de: "Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz (Duhan/15)” buyruğu indi. Derken bol*luğa eriştiler. Fakat yine bu bolluk içinde eski hallerine geri döndüler. Yü*ce Allah da: "En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphe yok ki Biz intikam alıcılarız (Duhân/16)” buyruğunu indirdi. (İbn Mesud) dedi ki: Bununla Bedir gününü kastetmektedir.
Ebu Ubeyde dedi ki; Duhan [duman], cedb yani kuraklık" de*mektir. el-Kutebî der ki: (Kuraklığa) duhan [duman] adının verilmesi, yer ku*raklıktan kuruyunca, ondan duman gibi bir şeyin yukarıya doğru yükselme*sinden ötürüdür.
Kasıt, Mekke'nin fethedildiği gündür. Çünkü o gün yükselen bir toz, duman semayı örtmüştü. Bu da Abdurrahman el-Arec'in görüşüdür.
"İnsanları bürüyecektir o" buyruğu "duman"ın sıfatı konumundadır. Eğer İbn Mesud'un dediği gibi geçip gitmiş ise o vakit bu, Mekkelilerden müş*riklere has bir durumdur. Şayet kıyametin alâmetlerinden ise -önceden geç*tiği üzere- umumî bir haldir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)

İkinci Görüş: Bu, âlemde meydana gelen bir duman olup Kıyamet alâmetlerinden biridir. Bu görüşte olanlar şöyle demişlerdir: İşte bu durum meydana geldiğinde, mü'minlerde nezleye benzeyen bir hal; kâfirlerde de, kendisinden dolayı başlarının pişmiş gibi olacağı bir hal meydana gelir. Bu görüş, Ali b. Ebî Talib (r.a)'den nakledilmiş bir görüş olup aynı zamanda İbn Abbas'a da ait meşhur görüştür. Bu görüşü savunanlar şunlarla istidlâl etmişlerdir:
a- Ayetteki “Göğün apaçık bir duman getireceği” ifadesi, semânın getirdiği bir duhân'ın, [dumanın] bulunmasını iktiza etmektedir. Hâlbuki açlığın şiddetinden dolayı, gözlerde meydana gelecek karartı hakkında ileri sürdüğümüz şey ise, semanın getirdiği bir duhân değildir. Binaenaleyh, ayeti bu manaya almak, ayrı bir delil bulunmaksızın, onun zahirinin ifade ettiği manadan dönmek, udûl etmek olur ki, bu caiz değildir.
b- Cenâb-ı Hak, bu dumanı "apaşikâr" olmakla tavsif etmiştir. Hâlbuki sizin ileri sürdüğünüz durum böyle değildir. Çünkü bu, bazı insanların beyinlerinde meydana gelen arızî bir durumdur. Bu gibi şeyler "apaçık bir duman" olmakla nitelenemezler.
c- Cenâb-ı Hak bu dumanı "insanları bürüyen" olmakla tavsif etmiştir. Bu ifade ancak o duman onlara gelip onlara bitişerek onları sardığında söylenebilecek olan bir ifadedir. Hâlbuki sizin ileri sürdüğünüz hal ise "insanları sarmakla" ancak mecazî anlamda vasfedilebilir. Biz, hakikî anlamdan mecazî manaya geçmenin ancak ayrı bir delil bulunması halinde caiz olacağını söylüyoruz.
d- Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: ''Kıyamet alâmetlerinin ilki dumandır. Meryem oğlu İsa’nın inişidir ve insanları mahşer yerine süren Aden çukurlarından çıkacak olan bir ateştir. Bunun üzerine Huzeyfe, "Ey Allah'ın Resulü, "duhân [duman]" da nedir?" deyince, Hz. Peygamber (s.a.s) bu ayeti okuyarak "Bu, doğu ile batı arasını dolduran bir dumandır. Kırk gün ve kırk gece kalır. Mü'mine gelince, bu ona işaret ettiğinde, onu nezleye tutulmuş kimse gibi yapar. Kâfire gelince de, kâfir sarhoş gibi olur ve bu duman, onun burun deliklerinden, kulaklarından ve dübüründen [girer ve] çıkar." Bunu, Keşşaf sahibi rivayet etmiştir.
Kadî, Hasan el-Basrî'den Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Şu altı şey gelmeden önce hayırlı işlerinizi vakti vaktine yapmaya bakın. Bunlardan, güneşin batıdan doğmasını, Deccâl'i, duhânı ve Dâbbetu'1-arzı zikretmiştir.” (Razi; el Mefatihu’l Gayb)
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla