Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:38 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Abdullah İbn Mes'ûd, Abdullah İbn Abbâs, Mesrûk, Saîd b. Cübeyr, Ebu Salih, Ebu Duhâ, Süddî: «Boğulmuş olanı söküp alanlara andolsun!» kavli ile meleklerin kastedildiğini söylerler. Yani melekler Ademoğullarının ruhlarını çekip aldıkları zaman, bir kısmı katı ve sert olarak ruhu kabzeder ve bunu söküp çıkarmak için çalışır. Bir kısmı da insanoğlunun ruhunu kolaylıkla alır. Sanki bir ip düğümünü çözüyormuş gibi. İşte Allah Teâlâ'nm müteakiben buyurduğu: «Canları kolaylıkla alanlara» kavlinden maksat budur. İbn Abbas böyle der. Bir başka rivayette de İbn Abbâs der ki: «Söküp alanlar»dan maksat, kâfirlerin nefisleridir. Bunlar sökülüp alınır, sonra cehennem ateşine daldırılırlar. İbn Ebî Hatim böyle rivayet eder. Mücâhid der ki: «Boğulmuş olanı söküp alanlar» kavlinden maksat, ölümdür. Hasan, Katâde ise: «Boğulmuş olanları söküp alanlara andolsun. Canları kolaylıkla alanlara da…» kavli ile yıldızlar kastedilmiştir. Atâ İbn Ebî Rebân der ki: “Söküp alanlar” ile “Kolaylıkla alanlar” kavlinden maksat, savaşa kuvvetle katılanlardır. En sahîh görüş birincisidir ve müfessirlerin ekseriyeti bu görüşü benimsemişlerdir. «Yüzüp yüzüp gidenlere…» kavline gelince: Abdullah İbn Mes'ûd, bunların melekler olduğunu söyler. Hz. Ali, Mücâhid, Saîd İbn Cübeyr ve Ebu Sâlih'den de buna benzer bir ifâde nakledilmiştir. Mücâhid ise «Yüzüp yüzüp gidenlere» kavli ile ölüm kastedilmiştir derken, Katâde: “Bunlarla yıldızlar kastedilmiştir” der. Atâ İbn Ebî Rebâh ise; bununla diriler kastedilmiştir, der. «Yarıştıkça yarışanlara…» Ali, Mesrûk, Mücâhid, Ebu Salih ve Hasan el-Basrî'den rivayet edilir ki; bununla melekler kastedilmiştir. Hasan ise; “iman yarışına katılıp tasdike koşanlar” anlamını vermiştir. Mücâhid ölüm anlamını verirken, Katâde yıldızlar mânâsını verir. Atâ ise bununla Allah yoluna koşulan atlar kastedilmiştir, der. «Ve işleri yönetenlere…» Ali, Mücâhid, Atâ, Ebu Salih, Hasan, Katâde, Rebî' İbn Enes ve Süddî “Bunlar meleklerdir” derler. Hasan'ın ek bilgisinde ise şu ifâdeler yer alır: Melekler emri gökten yeryüzüne yöneltirler. Bu konuda ihtilâf yoktur. Ancak İbn Cerîr kesin olarak neyin kastedildiğini belirtmemiştir. Onun nakline göre: «Ve işleri yönetenlere...» kavliyle melekler kastedilmiştir. Ancak kendisinin bu görüşe müspet veya menfi tarzda katılıp katılmadığını zikretmemiştir. (İbn Kesir)
Kasemin Cevabının Mahzuf Olduğu Görüşü:
Birinci Görüş: Cevap mahzuftur. Böyle olması halinde, burada şu takdirler yapılabilir:
1- Ferra, mahzuf olan cevabın " لتبعثنّ letübasünne Muhakkak ki diriltileceksiniz" ifadesi olduğunu; bunun delilinin de Allah Teâlâ´nın, onların söylediklerini dile getirdiği, "Bizler, çürümüş kemikler olduğumuzda mı? (Nâziat/11)” ifadesi olduğunu; zira bunun anlamının "Biz, çürümüş kemikler haline geldiğimizde mi diriltileceğiz?!..." şeklinde olduğunu söylemiştir.
2- Ahfeş ve Zeccac´a göreyse, kasemlerin cevabı " letenfühunne cena ssuri جنا الصورلتنفخن Biz, Sûr´a iki kez üfleriz” ifadesidir. Mahzuf olan cevabın bu olduğunun delili ise "iki üfleme"yi ifade eden erradife ve erracife الرادفة الراجفةkelimelerinin burada yer almalarıdır.
3] Kısaî, mukadder cevabın " innelkıyamete vakıatün انّ القيامة لواقعةKıyamet kopacaktır” ifadesi olduğunu; zira Cenâb-ı Hakk´ın, vezzariyati zervan felhamilati vegran والذاريات ذرواً فالحاملات وقراً buyurup, daha sonra ennema tüadune lesadıkun, انما توعدون لصادق buyurmasının, velmürselati urfen felasıfati asfen والمرسلات عرفاً فالعصفات عصفاًbuyurup, daha sonra da, ennema tüadune levakıun انما توعدون لواقع buyurması gibi olduğunu; burada da böyle olduğunu; zira Kur´ân´ın aslında tek bir sûre gibi olduğunu söylemiştir.
Kasemin Cevabının Zikredilmiş Olduğu Görüşü:
İkinci Görüş: Bu görüşe göre ayetteki ifadelerin cevabı mezkur demektir. Bu görüşe göre şu ihtimaller söz konusudur:
1- Hakkında kasem edilen şey [cevap], "O gün kalpler titreyecek; gözleri zilletle eğilecektir” ayetinin beyan ettiği husustur. Buna göre takdir, "Bunları derinliklerden söküp alanlara, rıfk ile çıkaranlara ki, sarsanın sarstığı o günde, titreyen bir takım kalpler, zilletten eğilen bir takım gözler meydana gelir, bulunur..." şeklinde olur.
2- Kasemin cevabı "Muhakkak ki sana Musa´nın haberi geldi..." (Naziat/15) ifadesidir. Çünkü buradaki tıpkı "muhakkak ki sana Gâşiye’nin [kıyametin] haberi geldi" manasındaki Gâşiye/1’de olduğu gibi "muhakkak" anlamındadır.
3- Kasemin cevabı "Şüphesiz ki, bunda, haşyet edenler için bir öğüt vardır" (Naziat/26) cümlesidir. (Razi; el Mefatihu’l Gayb)
Kasemin Cevabının Zikredilmiş Olduğu Görüşü:
İkinci Görüş: Bu görüşe göre ayetteki ifadelerin cevabı mezkur demektir. Bu görüşe göre şu ihtimaller söz konusudur:
1- Hakkında kasem edilen şey [cevap], "O gün kalpler titreyecek; gözleri zilletle eğilecektir” ayetinin beyan ettiği husustur. Buna göre takdir, "Bunları derinliklerden söküp alanlara, rıfk ile çıkaranlara ki, sarsanın sarstığı o günde, titreyen bir takım kalpler, zilletten eğilen bir takım gözler meydana gelir, bulunur..." şeklinde olur.
2- Kasemin cevabı "Muhakkak ki sana Musa´nın haberi geldi..." (Naziat/15) ifadesidir. Çünkü buradaki tıpkı "muhakkak ki sana Gâşiye’nin [kıyametin] haberi geldi" manasındaki Gâşiye/1’de olduğu gibi "muhakkak" anlamındadır.
3- Kasemin cevabı "Şüphesiz ki, bunda, haşyet edenler için bir öğüt vardır" (Naziat/26) cümlesidir. (Razi; el Mefatihu’l Gayb)
BİZİM TAHLİLİMİZ:
Teknik olarak 1-5. ayetler kasem; kasemin cevabı da 26. ayettir. Surede kasemin cevabı olabilecek başka bir ayet yoktur. 26. ayet hem teknik yapısı hem de anlamı itibariyle kasemin cevabı mahiyetindedir.
Mealde de ortaya koyduğumuz gibi, kasem cümlesinin bir bütün olması lazım gelirken, kanaatimizce, Kur’an’ı mushaflaştıranlar tarafından bu yapı bozulmuştur. Bunun sonucunda da yukarıdaki alıntılarda sunduğumuz gibi bir takım uyarlamalar yapmak zorunda kalınmıştır. Biz, olması gereken teknik yapıyı dikkate alarak meallendirmiş bulunuyoruz.
Sure kasem cümlesi ile başlamıştır. Ardı ardına oluşan bir takım olgulara kasem edilerek, yani bunlar referans gösterilmek suretiyle akıllı, bilgili insanlara bunda; Nebe’ suresinin son paragrafında anlatılanlarda “ibret” olduğu kanıtlanmak istenmektedir. Surenin bu bölümü, Zariyat suresinin ilk ayetlerine çok benzemektedir.
İLK AYETLERDE KASEM EDİLENLER:
- النّازعاتNaziat:
“Naziat” sözcüğü “sökerek çekmek” (Lisanü’l-Arab; c: 8, s: 518-520, nza mad.) anlamındaki “ نزعnezea” sözcüğünün ismi fail kalıbının çoğuludur. Anlamı “sökerek çekenler” demektir. Sözcük belirteçli olduğundan, “o sökerek çekenler” anlamını taşımaktadır. Hemen peşinden gelen “ غرقاًğarkan” sözcüğü de “mef’ulu mutlak” veya “hal” olarak getirildiğinden, ayetteki ifadenin anlamı da “suya batırırcasına, suda boğarcasına çekenler” veya “suya batırarak, suda boğarak söküp çekenler” demek olur.
Bu anlamdan anlaşıldığına göre, Rabbimiz bu ifade ile “suda boğarcasına sıkıntı veren” bir olguya kasem etmektedir.
النّاشطات Naşitat:
“Naşitat” sözcüğü, “ ن ش طnşt” mastarının ism-i fail kalıbının çoğuludur. Sözcüğün kökü olan “nşt”, Lisanü’l-Arab’da “keselin nâkızı [ağırdan almanın; tembelliğin karşıtı]” olarak verilmekte ve sözcüğün “yumuşaklıkla hareket ettirme, özendirme, kolaylaştırma, gayrete getirme” gibi anlamlarda kullanıldığı örneklerle açıklanmaktadır. (Lisan; 8/557-560. nşt mad.)
السّابحات السّابقات المدبّرات Sabihat, Sabikat, Müdebbirat:
“Yüzdükçe yüzen, yüzerken de öne geçtikçe geçip işleri düzenleyenler”:
Bu ayetlerin iki açıdan değerlendirilmesi uygundur:
1- Evrendeki olaylar açısından: Buna göre, Rabbimiz evrendeki her zaman hayranlıkla izlenen yasalarına; iş ve oluşları ayarlayan kanunlarına dikkat çekmektedir.
“Naziat”, evrendeki çekim kuvvetidir.
“Naşitat” ise evrendeki itme kuvveti, suyun kaldırma kuvvetidir.
“Yüzenler”; yıldızlar; galaksiler; Güneş, Ay ve bunların kendi mihverlerinde ve bağlı olduğu yıldız çevresindeki yörüngelerde yüzmesi, bu sayede gece gündüz ve diğer yaşam koşullarının, med-cezirin, gece gündüzün, mevsimlerin oluşması, tüm canlı türlerinin ve bitkilerin yaşam koşullarının ayarlanmasıdır.
Ve O, geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratandır. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.
Biz, senden önce de hiçbir beşer için sonsuzluk kılmadık. Peki, sen öldün de onlar sürekli kalanlar mıdırlar? (Enbiya/33, 34)
Kendi yolunda kendisi için kararlaştırılmış olan için akıp giden Güneş de [duyarsız kavim için bir delildir]. İşte bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir [ayarlamasıdır].
Bizim kendisi için, eski kuru bir hurma dalı gibi dönünceye dek menziller takdir ettiğimiz Ay da [o duyarsızlaşmış kavim için bir delildir].
Güneş’in Ay’a erişip çatması uygun olmaz. Gece de gündüzü öne geçici değildir. Hepsi de bir yörüngede yüzerler. (Yasin/38- 40)
O [Allah], gökten yere işleri düzenler, sonra da o [işler], ölçüsü sizin saydıklarınızdan bin yıl olan bir günde O'na [Allah’a] yükselir. (Secde/5)
Allah, gökleri görüp durduğunu direkler olmadan yükselten Zat’dır. Sonra O, arş üzerine istiva etti. Güneşe ve aya boyun eğdirdi. –Hepsi adı konmuş bir ecele akıp gidiyor. O, işi, Rabbinize kavuşacağınız güne kani olursunuz diye ayetleri detaylandırarak yönetir. (Ra’d/2)
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istiva eden, işi yönetip duran Allah’tır. Şefaatçi ancak O’nun izninden sonradır. İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız? (Yunus/3)
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki yaratma ve emir sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! (A’raf/54)
Evrene konmuş bu işleyiş yasalarının “haşyet duyacak kimselerin ibret almaları”na referans olması ise, bu düzenin bozulacağının bilimsel gerçekliğinden dolayı ahiretin mutlaka gerçekleşeceğinin bilginlerce kabul edilmesidir.
2- Kur’an’ın özellikleri açısından: Rabbimizin kasem ettiği “kolaylaştıran, işi tereyağından kıl çeker gibi rahat ve kolay yapan, özendiren, bıkkınlık vermeyen, nefret ettirmeyen, insanı tembelliğe, ağırdan almaya sevk etmeyen” hususlardan kasıt Kur’an ayetleridir.
Kur’an kâfirlerin kalplerine hançer gibi saplanmış, onlara sürekli sıkıntı vermektedir. Müminleri ise kendine çekmekte, her yönüyle Allah’ı tanıtmakta, O’nu noksan niteliklerden tenzih etmekte, her işlerinde müminlere yol haritası olup işlerini düzenlemektedir. İçerdiği mesajlar gayet etkili sözlerden oluşmakta, elden ele, dilden dile, gönülden gönüle yağ gibi akmakta ve herkesin her işini görmekte, problemlerini çözmektedir. Kur’an’ın bir adı da “Ruh” olup ölü mesabesindeki kâfirlere hayat verip müminleştirmektedir.
“Naziat” Kur’an’dır: Çünkü Kur’an kâfirler için sürekli sıkıntı, bunalım ve vicdan azabı vesilesi olmuştur:
Biz, bu Kur'an'da, akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde evirip çevirdik [açıkladık]. Ve bu [açıklamalar] ancak onların nefretini artırmıştır. (İsra/41)
Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık kıldık. Ve sen Kur’an’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ olarak andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler. (İsra/46)
Ve onlar var güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ümmetlerin her birinden daha doğru yolda olacaklardı. Buna rağmen ne zaman ki kendilerine bir uyarıcı geldi, bu, yeryüzünde bir kibirlenme ve kötülük düzeni yönünden onların sadece nefretlerini artırdı. Hâlbuki kötü düzen ancak kendi ehlini çepeçevre kuşatır. O hâlde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Onun için sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah’ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın. (Fatır/42)
Ve onlara herhangi bir elçi gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
Böylece Biz onu [Kur’an’ı], günahkârların [suçluların] kalplerine sokarız. (Hıcr/12)
Böylece onu günahkârların kalplerine soktuk. Onlar acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. (Şuara/200)
Şimdi de konumuz olan pasajı tahlil edelim:
Kasem ifade eden ilk ayetlerden sonra, kâfirlerin Kur’an karşısındaki inatçı tutumlarına ve bu tutumun yol açtığı akıbete değinilmektedir. Şüpheci akılsızlar her ne kadar peygamberimizden tehdit edildikleri azabı hemen getirmesini isteyerek inanmaz görünseler de, kafalarının içinde daima bir “acaba?” taşımaktadırlar. Yani, görünüşte inanmaz, hakikati kabul etmez bir tavır sergileyen bu inkârcılar, aslında içlerinden “Ya doğruysa, ya varsa!” diye şüpheye düşmekte ve huzursuz olmaktadırlar:
Şu küfretmiş olan kişiler de, kendilerine ansızın Saat [kıyametin kopuş anı] gelinceye veya akim [kısır, yararsız, verimsiz] bir günün azabı gelinceye kadar, ondan [Kur’an’dan] kuşku duymaya devam edeceklerdir. (Hacc/55)
Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık / açıklayıcı bir Kur’an’ın ayetleridir. Zaman zaman şu inkâr etmiş olan kişiler, “Keşke Müslüman olsaydık!” temennisinde bulunacaklar. Böylece biz onu [Kur’an’ı], günahkârların [suçluların] kalplerine sokarız.” (Hicr/1,2, 12)
“Naşitat”ın Kur’an olduğunu yukarıda da ifade etmiştik. Çünkü Kur’an ayetleri müminlere hem kolaydır, hem de kolaylaştırandır. Onlara müjdeler verir, mutlu olmalarını sağlar.
İşte şüphesiz Biz onu [Kur’an’ı], kendisiyle takva sahiplerini müjdeleyesin, inat eden kavmi de uyarasın diye senin lisanın üzere kolaylaştırdık. (Meryem/97)
Bundan [Kur'ân'dan] önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı vardı. İşte bu [Kur'ân] da, zulmeden kimseleri uyarmak, iyilik-güzellik üretenleri müjdelemek için Arap lisanı üzerine tasdik eden bir kitaptır. (Ahkaf/12)
Şüphesiz ki bu Kur'an, insanları en doğru ve en sağlam şeye [rüşde, yola] kılavuzlar. Ve salihatı işleyen müminlere kendileri için kesinlikle ve kesinlikle büyük bir ecir olduğunu ve ahirete inanmayan kişiler için Bizim can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler. (İsra/9)
Hamd [tüm övgüler], katından şiddetli azaba karşı uyarmak, salihatı işleyen müminlere, şüphesiz kendileri için, içinde sürekli kalıcılar olarak güzel bir mükâfat bulunduğunu müjdelemek ve “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmak için, kuluna, gözetici olarak, kendisi için hiçbir pürüz kılmadığı Kitap’ı indiren Allah içindir. (Kehf/2)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla