Tekil Mesaj gösterimi
Alt 8. August 2010, 09:08 PM   #2
Taner
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 234
Tesekkür: 60
55 Mesajina 155 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
Taner will become famous soon enoughTaner will become famous soon enough
Standart

78. Ve onlardan [Kitap Ehlinden], o, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken bir güruh vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler.

79. Allah'ın kendisine kitap, hüküm [yasama-yürütme] ve peygamberlik verdiği hiç bir beşer için [insanlardan hiç bir kimse için], insanlara, “Allah'ın astlarından olan bana, kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat, “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır).

80. Ve O [Allah] size, “Melekleri ve peygamberleri Rabb'ler edinmenizi emretmez. Siz müslim olduktan sonra, size küfrü emreder mi?!

81 Ve hani Allah peygamberlerin, “Andolsun ki size kitaptan ve hikmetten [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden] verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz!” mîsâkını almıştı. O [Allah], “Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” dedi. Onlar, “İkrar ettik” dediler. O [Allah], “Öyleyse şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım” dedi.

82. Artık bundan sonra her kim dönerse, artık, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

83. Peki, onlar, göklerde ve yerde olan herkes, ister istemez O'nun için islâmlaşmışken ve kendileri de sadece O'na döndürüleceklerken Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?

84. De ki: “Biz Allah'a, bize indirilene [Kur’ân'a], İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya‘kûb'a ve torunlara indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve peygamberlere Rabb'lerinden verilenlere inandık. Onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayız. Ve biz, yalnız O'nun için islâmlaşanlarız.”

85. Ve kim İslâm'dan başka bir din ararsa, o takdirde hiç bir zaman ondan kabul edilmeyecektir. Ve o [İslâm'dan başka din arayan kimse], âhirette zarar edenlerden olacaktır.

86. İmanlarından ve şüphesiz Elçi'nin hakk olduğuna tanık olduktan ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, küfreden bir topluma Allah nasıl kılavuzluk eder? Ve Allah, zâlimler toplumuna kılavuzluk etmez.

87-88. İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lâneti sürekli içinde kalmak üzere şüphesiz onların üzerlerindedir. Kendilerinden bu azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet verilmez.

89. Ancak bundan sonra tevbe eden ve düzeltenler başka. Artık, şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

90. Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olan şu kimseler; onların tevbeleri asla kabul olunmayacaktır. Ve işte onlar sapıkların ta kendileridir.

91. Şüphesiz ki şu inkâr etmiş ve inkârcı oldukları hâlde de ölen kişilerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın, onu fidye verseler bile asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur.

92. Sevdiğiniz şeylerden bağışlamadıkça asla birr'e/iyi kimseliğe eremezsiniz. Siz her neyi bağışlarsanız da kesinlikle Allah onu en iyi bilendir.

93-94. Tevrât indirilmeden önce, İsrâîl'in [Ya‘kûb'un] kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrâîloğulları için helâl idi. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrât'ı getirip de onu okuyun. Artık kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, artık işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.”

95. De ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise hanîf olarak İbrâhîm'in dinine uyun. Ve o, müşriklerden değildi.”

96-97- Şüphesiz, insanlar için mübârek ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Bekke'dekidir [Mekke'dekidir]. Onda apaçık deliller; İbrâhîm'in ayaklanma yeri [eğitilip-yetiştirilip şirke karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de inkâr ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir.

98. De ki: “Ey Kitap Ehli! Allah, yaptıklarınıza tanık iken, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?”

99. De ki: “Ey Kitap Ehli! Siz tanık olduğunuz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek inanan kimseleri Allah'ın yolundan çeviriyorsunuz? Allah yaptıklarınıza duyarsız değildir.”

100. Ey iman etmiş kimseler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak döndürürler.

101. Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve O'nun Elçisi aranızda iken de nasıl kâfir olursunuz? Kim de Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, dosdoğru kılavuzlanmıştır.

102. Ey iman etmiş kimseler! Allah'a nasıl takvâlı davranmanız gerekiyorsa öyle takvâlı davranın ve ancak müslimler olarak can verin.

103. Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O [Allah], kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte, Allah, doğru yolu bulasınız diye âyetlerini sizin için böyle ortaya koyar.

104. Ve içinizden hayra çağıran, ma‘rûfu emreden, münkerden men eden bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

105-107. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın. İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere, “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, küfretmiş olduğunuzdan dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağaran kimseler de, biliniz ki, Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır.

108. Bunlar, Allah'ın, âyetleridir. Biz, sana gerçek olarak okuyoruz. Allah âlemlere hiç bir zulmü istemez.

109. Ve göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Ve bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

110. Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; ma‘rûfu emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Kitap Ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mü’mindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler.

111. Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlar, yardım olunmazlar.

112. Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve –Allah'ın ipine ve insanların ipine bağlı kalanlar hariç– onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve hakksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmiş ve haddi de aşmış olmaları nedeniyledir.

113-114. Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet [önderi olan topluluk] vardır ki onlar, gecenin saatlerinde secde ederek Allah'ın âyetlerini okurlar. Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar.

115. Ve onlar hayırdan ne işlerlerse asla örtülmeyecektir [karşılıksız bırakılmayacaklardır]. Ve Allah, takvâlı davrananları en iyi bilendir.

116. Şu inkâr eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara asla bir fayda vermeyecektir. Ve işte onlar, ateş ashâbıdırlar. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.”

117. Onların bu basit hayatta harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir toplumun ekinlerine isâbet edip de onları helâk eden, içinde kavurucu soğuğu olan rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlar.

118. Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş [sıkı arkadaş] edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri kesinlikle açığa koymuşuzdur.

119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler, siz kitabın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman “İnandık” derler. Başbaşa kaldıkları zaman da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: “Kininizle ölün [geberin]!” Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü [gönülleri] en iyi bilendir.

120. Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider ve eğer size bir kötülük isâbet etse onunla sevinirler. Ve eğer sabreder ve takvâlı davranırsanız, onların hileleri size hiç bir şeyce zarar vermez. Şüphesiz Allah onları kendi yaptıkları şeylerle kuşatmıştır.

121. Ve hani sen, sabah erkenden mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ehlinden ayrılmıştın. –Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.–

122. O zaman sizden iki grup, Allah, kendilerinin velîsi olmasına rağmen bozulmaya yüz tutmuştu. –Artık inananlar, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler!–

123-127 Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, şükredesiniz diye size Bedir'de yardım etti: Hani sen inananlara, “Rabbinizin, indirilen/hulûl ettirilen üç bin melekle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Eğer sabrederseniz ve takvâlı davranırsanız, evet (sizi Rabbiniz destekler). Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş/eğiten/gönderilmiş beş bin melekle yardım eder. Ve Allah, bunu [yardımı] size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf, O [Allah], küfretmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye azîz ve hakîm Allah katındandır. Öyleyse Allah'a takvâlı davranın.

128. Bu işten sana hiç bir şey yoktur. O [Allah], ya onların tevbesini kabul eder yahut onlara, azap eder. Artık, şüphesiz onlar zâlimlerdir.

129. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Ve Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

130. Ey iman etmiş kimseler! Kat kat artırılmış olarak ribayı yemeyin. Felâh bulmanız için Allah'a takvâlı davranın.

131. Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten de sakının.

132. Merhamet olunmanız için Allah'a ve Elçi'ye itaat edin.

133-135. Ve Rabbinizden bağışlanmaya, eni göklerle yer kadar olan, bollukta ve darlıkta infak eden, öfkelerini yutan, insanları affeden, çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyen, –Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?– yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyen muttakiler için hazırlanmış olan cennete koşuşun. Ve Allah, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] sever.

136. İşte bunların karşılığı, Rabb'lerinden bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. Yapıp edenlerin karşılığı/ödülü ne güzeldir!

137. Kesinlikle sizden önce sünnetler gelip geçti. Hadi, yeryüzünde gezin de yalanlayıcıların âkıbetinin nasıl olduğunu bir görün.

138. Bu (emirler), insanlar için bir açıklama ve muttakiler için bir yol gösterme ve bir öğüttür.

139. Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz.

140-141. Eğer size bir yara değmişse, o kavme de benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler, Biz onları, Allah'ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah'ın iman eden kimseleri arındırması, kâfirleri de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah zâlimleri sevmez.

142. Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden ve sabredenleri de bildirmeden cennet'e gireceğinizi mi sandınız.”

143. Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte bakıp duruyorken onu gerçekten gördünüz.

144. Ve Muhammed, ancak bir elçidir. Kesinlikle o'ndan önce elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim ki de geri dönerse, bilsin ki Allah'a hiç bir şekilde zarar veremez. Ve Allah, şükredenleri karşılıklandıracaktır.

145. Ve herkes sadece Allah'ın bilgisiyle vakitlendirilmiş bir yazgı olarak ölür. Ve kim dünya karşılığını dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret karşılığını isterse ona da ondan veririz. Ve Biz, şükredenleri karşılıklandıracağız.

146. Nice peygamberler de vardı ki, kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isâbet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever.

147. Onların sözleri de sadece, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sâbitle, kâfirler toplumuna karşı bize yardım et!” idi.

148. Bu yüzden Allah, onlara dünya karşılığını ve âhiret karşılığının güzelliğini verdi. Ve Allah, muhsinleri [güzelleştirenleri-iyileştirenleri] sever.

149. Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz şu küfretmiş kimselere uyarsanız, onlar, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz.

150. Aslında, Allah, sizin mevlânızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151. Biz, Allah'ın, hakkında hiç bir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, şu inkâr etmiş kimselerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları yer ateş'tir. Zâlimlerin barınağı da ne kötüdür!

152. Ve siz, Allah'ın bilgisi ile düşmanlarınızı doğrarken O [Allah], size olan vaadini doğru olarak gerçekleştirdi. Allah size sevdiğiniz şeyleri gösterdikten sonra zaafa düştünüz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordu. Sonra O [Allah] sizi, belalandırmak [denemek] için onlardan geri çevirdi ve kesinlikle sizi bağışladı. Ve Allah mü’minlere karşı çok lütuf sahibidir.

153. Ve hani siz yukarı kaçıyordunuz, hiç kimseye bakmıyordunuz. Elçi de ötenizden sizi çağırıyordu. Bundan dolayı Allah, elinizden gidene ve kendinize isâbet edene üzülmeyesiniz diye size keder üstüne keder ile karşılık verdi. Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

154. Sonra O [Allah], o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da; kendilerini nefisleri önemsetti; Allah'a karşı gerçek dışı câhiliyet zannı olarak, zann üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.”

155. Şüphesiz iki toplumun karşılaştığı gün, sizden yüz çevirip giden kimseler; şeytan onların kazandıkları şeylerin acısıyla ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah onları kesinlikle affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, halîm'dir [çok yumuşak davranandır].

156. Ey iman etmiş kişiler! İnkâr etmiş ve yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için, “Yanımızda olsaydılar ölmezlerdi, öldürülmezlerdi” diyen kişiler gibi olmayın. Kesinlikle Allah, bunu, onların kalplerinde bir yara kılacaktır. Ve Allah hayat verir ve öldürür. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.

157. Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz de, Allah'tan bir bağışlanma ve rahmet, kesinlikle onların topladıklarından daha hayırlıdır.

158. Andolsun, ölseniz veya öldürülseniz de kesinlikle Allah'a toplanacaksınız.

159. İşte, sen, sırf Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

160. Allah size yardım ederse, sizi yenecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Öyleyse mü’minler sadece Allah'a tevekkül etsinler.

161. Ve hiç bir peygamber için hıyânet olur şey değildir. Ve kim ihânette bulunursa kıyâmet günü hâinlik ettiği şey ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Onlar, zulme de uğramazlar.

162. Peki, Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü dönüş yeridir!

163. Onlar, Allah nezdinde derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.

164. Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara Kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

165. İki katını isâbet ettirdiğiniz bir musibet, kendinize isâbet edince mi, “Bu [hezimet], nereden!” dediniz? De ki: “Bu [başınıza gelen hezimet], kendi nezdinizdendir.” Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

166-168. İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için, “Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi” diyen kimseleri– bilsin içindir. Ve onlara, “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız” denilmişti. Onlar, “Biz savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık” dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, haydiyin kendinizden ölümü uzaklaştırınız.”

169-171. Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Allah'ın lütfundan verdiği şeylerle sevinçli olarak Rabb'leri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti, lütfu ve Allah'ın şüphesiz, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172-173. Kendilerine yara dokunduktan sonra Allah ve Elçi'nin davetine katılan kimseler; insanlar, kendilerine, “Şüphesiz insanlar size karşı birlik oldular, onlardan ürperin” dediklerinde, bunun, kendilerini inançça ziyâdeleştirdiği ve, “Allah bize yeter. O, ne güzel vekîldir!” diyen kimseler; onlardan iyileştiren-güzelleştiren ve takvâlı davranan kimselere büyük bir mükâfât vardır.

174. Sonra da onlar, kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Ve Allah, çok büyük lütfun sahibidir.
Taner isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla