Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:19 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

İşte bu, çokça yönelen ve çokça koruyan, Rahman’dan gaybde [tenhada, kimsenin kendini görmediği yerlerde] iken haşyet duyan ve dönen bir kalp ile gelen [gönülden bağlı olan] herkes için söz verilendir. (Kaf/33)
İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybde iman eden, salâtı ikame eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler -ki bunlar, ahirete de kesinlikle inanırlar- için bir kılavuzdur. (Bakara/3)
Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, gaybde [tenhada] kimin kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra haddi aşarsa artık acıklı azap onun içindir. (Maide/94)
Ve ant olsun ki, Musa ve Harun’a Furkan’ı ve gaybde Rabblerine haşyet duyan, Saat’ten [kıyametin kopmasından] içleri titreyen takva sahipleri için bir ışığı ve öğüdü verdik. (Enbiya/49)
Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek. -Bir akrabası olsa bile- Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybde haşyet duyan ve salatı ikame edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah’adır. (Fatır/18)
Şüphesiz sen o zikre [Kur’an’a] uyan ve gaybde Rahman’a haşyet duyan kimseyi uyarırsın. Sen hemen onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir ödül ile müjdele. (Ya Sin/11)
13 – Ve sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun; şüphesiz ki, O [Allah], göğüslerin özünü en iyi bilendir.
14 - Yaratan bilmez mi/ O, yarattığını bilmez mi? Ve O [Yaratan], Latîf’dir, Habîr’dir.
15 - O [Allah], size yeryüzünü boyun eğer kılandır. Haydiyin onun omuzlarında [dağlarında, tepelerinde] yürüyün ve O’nun [Allah'ın] rızkından yiyin. Ve diriliş, ancak O'nadır.
Bu ayetlerde Rabbimiz hem kendi Zatını tanıtmaya devam etmekte, hem de insanlara verdiği nimetleri hatırlatmaktadır.
Pasajın mesajı açıktır: “Yaptıklarınız nasıl olursa olsun, Allah için bir şey fark etmez. Allah mutlaka ondan haberdardır. O nedenle günahları açıkça yapmaktan sakındığınız gibi, gizlice yapmaktan da sakınınız. O, açık ve gizli olan şeyleri bildiği gibi, kalplerde bulunanı, düşüncelerinizi de bilir.”
15. ayetteki “onun [yeryüzünün] omuzları” ifadesiyle yeryüzündeki dağlar ve tepeler kastedilmektedir. Buna göre insanlığa “Allah, size en zor mahallerde bile gezme imkânı sunmuştur” tarzında ince bir mesaj verilmektedir. Zira gerek insanın, gerek at veya deve gibi hayvanların omuzları, üzerlerinde durulması, oturulması imkânsız ya da zor olan mahallerdir. Evrenin omuzlarından istifade etmeyi ise Allah insanlara lütfetmiştir.
Bu nimetler başka ayetlerde şöyle aktarılmıştır:
Ve Allah sizin için yeryüzünü, kendisinden [yeryüzünden] geniş geniş yollarda gidesiniz diye bir yaygı kılmıştır.” (Nuh/19, 20)
Görmedin mi gerçekten Allah gökten bir su indirdi? Biz onunla renkleri başka başka meyveler / ürünler çıkarıverdik. Dağlardan da yollar var; beyazlı, kırmızılı çeşitli renklerde [renklerin değişik tonlarında]. Ve kapkara topraklar / yollar da var. (Fatır/27)
Görülüyor ki, yeryüzündeki her şey insanın hizmetine sunulmuştur. Her tarafında gezip dolaşsınlar, çalışıp çabalasınlar ve Allah'ın verdiği rızıklardan yesinler diye yeryüzü insanlara boyun eğdirilmiş, içindeki nimetlerden istifade etmeleri kolaylaştırmıştır. Bu ayetlerde Rabbimiz bu nimetlerini hatırlatarak insanlardan sorumluluklarının bilincine varmalarını istemektedir.
Pasajın son ayetindeki “O’nun [Allah'ın] rızkından yiyin. Ve diriliş, ancak O'nadır” ifadesinde, insanların yeryüzünden elde ettikleri rızkın gerçekte Allah’ın verdiği rızık olduğuna dikkat çekilerek onlardan bu nimetlerin hesabının sorulacağı ima edilmektedir. Ayrıca bu ifade ile insanlar yeryüzünün her tarafında çalışıp çabalamaya, başkasının değil kendi ürettiklerinin kazancını yemeye teşvik edilmektedir.
Sen, Allah’ın yeryüzündekileri size boyun eğdirdiğini ve kendisinin emriyle denizlerde akıp giden gemileri görmedin mi? Göğü de kendi izni olmaksızın yere düşmekten O tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hacc/65)
Allah’ın, göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için boyun eğdirdiğini görmediniz mi? Ve O [Allah], gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitapsız Allah hakkında mücadele ediyor [tartışıyor]. (Lokman/20)
Ve O, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendinden sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Casiye/13)
Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki yaratma ve emir sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir! (A’raf/54)
Ve O [Allah], geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır. (Nahl/12)
16- Gökte olan Kişinin sizi yere batırmasından güvende misiniz? Bir de bakarsın ki çalkalanıvermiştir.
17 – Ya da siz, gökte olan Kişinin üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden güvende misiniz? Artık uyarımın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
18 – Ve ant olsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Peki, Beni inkâr ediş nasıl oldu?
19 – Ve onlar, üstlerindeki sıra sıra sıralanmış ve dürülmüş uçan şeylere göz atmıyorlar mı? Onları Rahmân'dan başkası tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi en iyi görendir.
20 – Rahmân’ın astlarından şu size yardım edecek askerleriniz kimlerdir? Kâfirler, sadece bir aldanış içerisindedirler.
21 – Veya eğer O [Allah], rızkını kesiverse, size rızık verecek o kimse kimdir? Aslında onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.
22 - Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru yolda dümdüz yürüyen mi?
Bu ayet grubunda Rabbimiz insanların dikkatini yaşadıkları ortamdaki bazı ayetlerine çekip onlara akıllarını başlarına almaya yöneltecek bir takım eğitici sorular sormaktadır. Bu sorularla insanların her zaman Allah’ın kontrolü altında oldukları, azarlarsa Allah’ın onları cezalandıracağı, rızıklarını kesivereceği, kimsenin azgınlara yardım edemeyeceği ve rızık veremeyeceği ihtar edilmektedir. Bu tarz ihtarlar daha evvel de yapılmıştı:
Ve eğer o kentlerin halkı inansalardı ve takvâ sahibi olsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden olan bollukları açardık. Velâkin onlar yalanladılar. Biz de onları kazanmakta oldukları şeyler sebebiyle [yaptıklarına karşılık] yakalayıverdik.
Acaba o kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmesinden güvende oldular mı? Yoksa o kentlerin halkı, kuşluk vakti oynarlarken [anlamsız işlerle uğraşırlarken] onlara azabımızın geleceğinden güvende oldular mı? Öyleyse Allah'ın mekrinden [ince plânından] güvende oldular mı? Ziyana uğramış topluluktan başkası Allah'ın mekrinden [ince plânından] kendini güvende görmez. (A’raf/96-99)
Sonra nice kentler de vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları helak ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. [Geride] Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar [bırakılmıştır.] (Hac/45)
De ki: “O, üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bak, onlar iyice anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl evirip çeviriyoruz [inceden inceye açıklıyoruz]. (En'am/65)
Biz, onların üzerine ufak taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Lût'un ailesi müstesnâ. Onları katımızdan bir nimet olarak seher vaktinde kurtardık; Biz şükreden kimseyi böyle mükâfatlandırırız. (Kamer/34)
16, 17. ayetlerde geçen “gökte olan Kişi” ifadesi ile ilgili olarak geçmişte “melekler”, “Cebrail” gibi yorumlar yapılmıştır. Kimileri de sözü edilen “zat”ı “Kudreti, saltanatı, Arşı ve hâkimiyeti göklerde bulunan”, “gökyüzünü yaratan” zat olarak yorumlamıştır. Ayetten anlaşılan, bu “zat”ın bizzat Allah olduğudur. Allah’ın mekândan münezzeh olduğuna dair aklen ve naklen sayısız kanıt mevcut olduğuna göre, bu ifadenin tevili gerekmektedir.
Bu ayetin benzerlerini Zuhruf ve En’am surelerinde de görmüştük:
Ve O, gökteki ilâh olandır ve yeryüzünde ilâh olandır. Ve O, Hakîm’dir, Alîm’dir. (Zuhruf/84)

Ve O, göklerdeki ve yerdeki Allah’tır. O, gizlinizi ve açığınızı bilir. Kazandığınız şeyleri de bilir. (En’am/3)
Benzer ifadeler içeren bu ayetleri de kapsayacak şekilde 16 ve 17. ayetlerde geçen “gökte olan Kişi” ifadesinin iki şekilde tevili söz konusudur:
1- Bu ifade Arap örfüne göredir. Zira Araplar Allah’ın gökte olduğuna inanırlardı. Bu nedenle onlara nankörlük etmemeleri, eğer ederlerse inandıkları Allah’ın kendilerini cezalandıracağı uyarısı yapılmıştır.
2- Bu ifadedeki “sema” sözcüğü Dipnot: (“Sema” sözcüğünün detaylı anlamı için Tebyinü’l Kur’an; c. 1, s. 526, 527’ye bakılabilir.) ile evrenin yani yaratıkların ötesi, “en üst nokta” kastedilmiştir. Zira insan, fıtraten, Allah'ı düşünürken gökyüzüne bakar. Nitekim dua edilirken eller havaya doğru kaldırılır. Kişi, sıkıntıya düştüğünde yüzünü semaya çevirerek Allah'a yalvarır. Örfte de olağan dışı olaylar için “gökten düştü” tabiri kullanılır. Allah’tan gelen kitaplara da “Semavi kitaplar” denilir. Demek oluyor ki, insan ne zaman Allah'ı düşünecek olsa, doğasından gelen bir güdüyle yere değil, göğe bakmaktadır. Nitekim Resulullah’ın dua edişi ile ilgili olarak Bakara suresinde de şu ayet yer almaktadır:
Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekle geçerek aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir. (Bakara/144)

19. ayette geçen “üstlerindeki sıra sıra sıralanmış ve dürülmüş uçan şeyler” ifadesini birinci planda “kuşlar” olarak ele alıp Allah’ın onları uçacak şekilde yaratması ve doğa yasalarını kuşların havada durabilecekleri biçimde düzenlemesi” olarak anlayabileceğimiz gibi, bulutlar, yıldızlar, galaksiler ve diğer gök cisimleri olarak da anlayabiliriz.
23- De ki: “O, sizi inşa eden [yaratan], size kulak, gözler ve gönüller kılandır. Ne az şükrediyorsunuz [karşılık ödüyorsunuz]?”
24 - De ki: “O, sizi yeryüzünde dağıtıp yayandır ve siz O'na toplanıp götürüleceksiniz.”
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla