Konu: Zikir
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 5. June 2010, 10:04 PM   #13
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Myro Kardeşim!

Allah razı olsun.

Mekkeli olan Abdullah oğlu Muhammed(Allah’ın selamı üzerine olsun.)Allah’ın Resulu/Nebisi olarak gönderilmiştir.

Bakara;252:İşte bunlar Allah'ın ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen, gönderilen elçilerdensin.

Al-i İmran;144: Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.

Nisa;79: İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.

Nisa;80: Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.

Nisa;174: Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, herşeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.


En am;50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"

A’raf;158: De ki: "Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sâhibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan, öldüren Allâh'ın Elçisiyim. Gelin Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan Elçisine inanın -ki o (peygamber) de Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır,-O'na uyun ki doğru yolu bulasınız!"

Ra’d;30: Seni de böylece, kendilerinden önce nice milletler geçmiş bulunan bir millete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahmân'a nankörlük ederler. De ki: "O (Rahmân), benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, tevbem yalnız O'nadır."

Kehf;110: De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım; Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin.

Ya Sin;2: Hikmetli Kur'ân'a andolsun.
Ya Sin;3: Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin.

Duha;7: Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi?

Fetih;29: Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât'taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va'detmiştir.

Allah Resulu Muhammed, (Allah’ın selamı üzerine olsun.)kendinden önceki resul/Nebileri tasdik edendir

Saffat;37: Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.

Allah Resulu Muhammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.)Doğru yol üzerindedir.

Ya Sin;4: Dosdoğru bir yol üzerindesin.

Şura;52: İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.

Zuhruf;43: Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.

Ahkaf;9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Fetih;2: Ki Allah senin günahından geçmiş olanı da gelecek olanı da bağışlasın, nimetini senin üzerinde tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola kılavuzlasın.

Necm;1,2: İndiği zaman necme kasem olsun ki (Parça parça inmiş ayetlerin her bir inişi kanıttır ki),arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.

Saff;9: Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın.

Nisa;174: Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

Hadid;9: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık açık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allâh, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

Cin;27: Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür.

Fetih;28: Ki onların, Rablerinin elçiliklerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıya bağlamıştır.

Allah Resulu Muhammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.)mecnun değildir.
Sebe;46: De ki: "Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün!" Arkadaşınızda cinnetten eser yok! O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil.
Kalem;1-8:
1- Nun. Kalem`e ve onların satır satır yazıp söylediklerine/ efsaneleştirdiklerine kasem olsun ki/ bunları kanıt gösteririm ki:
2- Sen Rabbinin nimeti sayesinde, mecnun/ cinlenmiş/ deli değilsin.
3- Ve muhakkak senin için minnete bulaşmamış çok mal var.
4- Ve kesinlikle sen, çok büyük bir ahlâk üzerindesin / üstün bir karaktere sahipsin.
5- Yakında göreceksin onlar da görecekler,
6- fitneye uğramış/ delirmiş hanginizmiş.
7- Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O`dur doğru yola ermiş olanları en iyi bilen.
8- O halde yalanlayıcılara itaat etme!
Tekvir;22: Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
Ahzab;46: Ve Allah'ın izniyle bir davetçi, ışık saçan bir kandil olarak...
Kur’an, Allah Resulu Muhammed’in (Allah’ın selamı üzerine olsun.) sözü değildir.
Hakka;40: O hiç şübhesiz kerîm bir Resulün getirdiği sözdür.
Hakka;44-47: Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.

Allah, Resulu Muhammed’i(Allah’ın selamı üzerine olsun.) destekler ve desteklememizi emreder.

Ahzab;56: Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Allah Resulu Muhammed(Allah’ın selamı üzerine olsun.),kendisine vahyedilene uyar.

Ahzab;1-3:Ey Peygamber! Allah'tan kork ve küfre batmışlarla münafıklara boyun eğme! Kuşkusuz, Allah Alîm, ve Hakîm'dir.
Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.
Allah'a dayanıp güven! Vekil olarak Allah yeter.


Allah Resulu olan Muhammed( Ona selam olsun) , Allah’ın mü’minlere olan lutfudur.

Al-i İmran;164: Andolsun ki, Allâh, mü'minlere büyük lutufta bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allâh'ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi.

Tevbe;128: Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere şefkatli, merhametlidir.
Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) Kur’an ‘ı vermiştir.

Bakara;99: Andolsun, sana apaçık âyetler indirdik, onları yoldan çıkmışlardan başkası inkâr etmez.

Bakara;119: Doğrusu biz seni, gerçekle, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin.

Bakara;151: Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı, hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Elçi gönderdik.

Nisa;163: Biz, Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kûb'a, sıbtlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Dâvûd'a da Zebur'u vermiştik.

Hicr;87: Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur'ân'ı verdik.

Nahl;44: Açık kanıtları ve Kitapları. Sana da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, tâ ki düşünüp öğüt alsınlar.

Kehf;1: Allah'a hamdolsun ki, kuluna Kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.

Ankebut;47: İşte böylece Kitabı sana da indirdik. Kendilerine Kitabı verdiklerimiz, ona inanırlar: Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez.

Şura;52: İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (gönüllere can veren bir söz) vahyettik. Sen Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyorsun:

Hakka;40: Ki, o (Kur'ân) elbette değerli bir elçinin sözüdür.

Müzzemmil;5: Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.
Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’i(Allah’ın selamı üzerine olsun.) üstün meziyetlerle göndermiştir.

Bakara;253: Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler bahşettik: İçlerinden kimi ile Allah (bizzat) konuşmuş, kimini de daha üst derecelere yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa'ya hakikatin tüm kanıtlarını bahşettik ve o'nu kutsal ilham ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi, o (elçiler)den sonra gelenler, kendilerine hakikatin bütün kanıtları geldikten sonra birbirleriyle çatışmazlardı; ancak (vaki olduğu üzere) onlar karşıt görüşlere kapıldılar ve bazıları imana ererken diğerleri hakikati inkara yöneldi. Buna rağmen Allah dileseydi, birbirleriyle çatışmazlardı. Ama Allah dilediğini yapar.

Kalem;1: Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına
Kalem;2: Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş (deli) değilsin.

Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Allah, Resulu Muhammed’i (Allah’ın selamı üzerine olsun.)her toplum için hidayet rehberi kılmıştır.

Ra’d;7: Bütün bunlara rağmen, hakkı inkara şartlanmış olanlar yine de (inanmaktan kaçınıyor ve) "Niçin o'na Rabbinden mucizevi bir alamet indirilmiyor?" diyorlar. (Fakat, (onlar ne derlerse desinler)) sen sadece bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için (asıl) yol gösterici (Allah'tır).

Neml;79: Allah'a tevekkül et, çünkü sen apaçık gerçek üzerindesin.

Cumu’a;3: O resulü, ümmîlerden olup da henüz onlara katılmamış bulunan başka kimselere de gönderdi. O'dur Azîz, O'dur Hakîm.

Değerli Kardeşim. Müzakerenize ışık olur umuduyla tesbih konusundaki bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“تسبيح Tesbih” kelimesinin; sözlük anlamı ile “havada ve suda hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demek olan “سبح sebh” kökünden türemiş bir kelime olduğunu ve Kur`an`daki anlamının da, Allah`ı O`na yakışmayan şeylerden uzak tutmak, Allah`ı yüceltmek, O`nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu iyi kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek olduğunu, Kalem suresinin 29. ayetinin tahlilinde söylemiş ve belirtmiştik. “تسبيح Tesbih”, kısaca yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak demektir ve “tesbih”in otuz üçlük, doksan dokuzluk imameli tespihlerle ve Ebu Hüreyre`nin namazlardan sonra otuz üç kere “Sübhanellah” dedirtmesiyle hiç alâkası yoktur.


İsmin tesbihi:


Bir ismi “تسبيح tesbih” etmek, yani noksanlıklardan uzak tutup, yüceltmek demek; aslında o ismin sahibini “tesbih” etmek demektir. Çünkü bir ismin sahibinin yüceliği ve kutsallığı, ismin yüceliği ve arınmışlığı ile ifade edilir. Bir kısım âlimler, “isim ile sahibi aynıdır” demişlerse de, hepsi ismin arındırılmasındaki maksadın, sadece ismin sözlük anlamlarının değil, asıl o sıfat ve isimlerin sahibinin arındırılmasına yönelik olduğunu kabul etmişlerdir. Dolayısıyla burada “ismin tesbihi”nden maksat, kendisine yakışmayan isim ve sıfatların, Rabbimizden uzak tutulmasıdır.

Kur`an`ın indiği dönemde Araplar arasında;

- meleklerin, Allah`ın kızları olduğu,

- Üzeyir`in ve İsa`nın Allah`ın oğlu olduğu,

- bazı melek ve putların Allah`a yaklaştırıcı olduğu,

- cinler ile Allah arasında bir nesep (soy bağı) ilişkisi bulunduğu gibi yanlış ve saçma inanışlar yaygındı.

İşte, “ismin tesbihi” emri ile yapılması gereken, bu tarz inançları yansıtan isim ve sıfatların Rabbimizin isim ve sıfatları arasından derhal çıkartılıp atılmasıdır.

“İsmin tesbihi”nde üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus da; hile, tuzak, intikam gibi konularda Rabbimize yakıştırılan isim ve sıfatların, eksiklik lekesinden uzak tutulması hususudur.

Örnek olarak; Kur`an`daki bazı ayetlerde, Allah`ın tuzak kurduğuna dair ifadeler yer almaktadır. İşte bu ayetler örnek gösterilerek Allah`a, “hile ve tuzak kuran” sıfatını yakıştırmak doğru değildir. Çünkü bu ifadeler, Rad suresinin 13. ayetinde açıklandığı gibi sadece Allah`ın “tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü” olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ayetlerdeki asıl maksadın, yani Allah`ın gücünü vurgulamaya yönelik maksadın göz ardı edilip, hile-tuzak kurma gibi Kur`an`ın her tarafında kınanmış bir özelliğin Allah`a yakıştırılması yanlıştır.

Bu konuya verilebilecek bir diğer örnek ise “intikam” sözcüğünden türetilmiş isim ve sıfatların Allah`a yakıştırılmasıdır. “İntikam” da, “sabır” ve “zulüm” gibi dilimize yanlış anlamda geçmiş bir sözcüktür. Allâme İbni Menzur, Lisan-ül Arab isimli eserinde “intikam” sözcüğünün manasını açıklarken şu ifadeleri kullanmıştır: “Suçluyu cezalandırmak suretiyle beraberliği sağlamak, altta kalmamak, (Allah için kullanıldığında) dilediğini, suçuna denk bir ceza ile cezalandırmak suretiyle adaleti sağlamak.” Görüldüğü gibi intikam sözcüğünün, dilimizde “öç alma, kin duyarak öç alma” anlamında kullanılan “intikam” sözcüğü ile anlam olarak bir benzerliği yoktur.

Kur’an bilimcilerinden Zemahşeri ilk dönem tefsircilerinden ismin tesbihini şöyle açıklar; “Yüce Allah`ın ismini tesbih etmek demek, Allah hakkında doğru olmayan sıfatları O`na yakıştırmak ve Allah`ı bir şeye benzetmek gibi, onun isimlerini inkâr etmeye götüren manalardan onu uzak tutmak; o ismi hafife almaktan ve huşu ve saygı dışında bir maksatla anmaktan korunmaktır.”
“tesbih”; “Allah’ı eksiklerden tenzih etmek, ona sürülen karaları temizlemek” demektir. “Tesbih” konusunda A’la suresinin tahlilinde yer alan açıklamalarımızı burada da aynen tekrarlamakta yarar görüyoruz:
“تسبيح Tesbih” kelimesinin; sözlük anlamı ile “havada ve suda hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demek olan “sebh” kökünden türemiş bir kelime olduğunu ve Kur’an’daki anlamının da, Allah’ı O’na yakışmayan şeylerden uzak tutmak, Allah’ı yüceltmek, O’nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu iyi kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek olduğunu, Kalem suresinin 29. ayetinin tahlilinde söylemiş ve belirtmiştik. “Tesbih”, kısaca yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak demektir ve “tesbih”in otuz üçlük, doksan dokuzluk imameli tespihlerle ve Ebu Hüreyre’nin namazlardan sonra otuz üç kere “Sübhanellah” dedirtmesiyle hiç alâkası yoktur.
İsmin tesbihi
Bir ismi “tesbih” etmek, yani noksanlıklardan uzak tutup, yüceltmek demek; aslında o ismin sahibini “tesbih” etmek demektir. Çünkü bir ismin sahibinin yüceliği ve kutsallığı, ismin yüceliği ve arınmışlığı ile ifade edilir. Bir kısım âlimler, “isim ile sahibi aynıdır” demişlerse de, hepsi ismin arındırılmasındaki maksadın, sadece ismin sözlük anlamlarının değil, asıl o sıfat ve isimlerin sahibinin arındırılmasına yönelik olduğunu kabul etmişlerdir. Dolayısıyla burada “ismin tesbihi”nden maksat, kendisine yakışmayan isim ve sıfatların, Rabbimizden uzak tutulmasıdır.
Kur’an’ın indiği dönemde Araplar arasında;
- meleklerin, Allah’ın kızları olduğu,
- Üzeyir’in ve İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu,
- bazı melek ve putların Allah’a yaklaştırıcı olduğu,
- cinnler ile Allah arasında bir nesep (soy bağı) ilişkisi bulunduğu gibi yanlış ve saçma inanışlar yaygındı. İşte, “ismin tesbihi” emri ile yapılması gereken, bu tarz inançları yansıtan isim ve sıfatların Rabbimizin isim ve sıfatları arasından derhal çıkartılıp atılmasıdır.
“İsmin tesbihi”nde üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus da; hile, tuzak, intikam gibi konularda Rabbimize yakıştırılan isim ve sıfatların, eksiklik lekesinden uzak tutulması hususudur.
Bu açıklamalar ışığı altında, “Ve güneşin doğmasından önce, batmasından önce ve geceden bir bölümde Rabbini hamd ile tesbih et.” ifadesi şu anlama gelmektedir:

O’nu, o müşriklerin dediklerinden tenzih et; onların karşı koymalarından usanma! Tam aksine, onlara Allah’ın azametini hatırlat ve O’nu şirkten, eş ve çocuklar edinmişlik iftirasından ve imkân dahilinde (akla yatkın, olabilir) olan ‘haşr’dan âciz olmaktan tenzih et!”

Kusursuzluk sadece AllaH'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Alllah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
Bilgi (29. June 2012), hiiic (6. June 2010), yeşil (10. November 2011)