Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. September 2008, 11:51 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ayetlerin tahlili


1. Ayet:

Ya Sin / 10, 60

1. ayet, “huruf-u mukattaa (kesik harf)” denilen bağımsız iki harften oluşmaktadır. Bilindiği gibi bağımsız olan harflerin herhangi bir anlamının olması söz konusu değildir. Ancak, daha evvel birkaç kez açıkladığımız gibi, Kur’an’ın indiği dönemde harflerin rakam yerine de kullanılması sebebiyle bu kesik harflerin birer sayıyı ifade ediyor olması mümkündür. Hatırlanacak olursa Kalem suresinde, harflerin hangi rakamı ifade ettiğini gösteren tabloya “EBCED” dendiğini belirtmiş ve bu “Ebced” tablosunu da orada sunmuştuk. Bundan başka bu harflerin birer uyarı edatı olabileceklerini söylemek mümkün olduğu gibi, bunların Müddessir suresinde açıkladığımız ONDOKUZ MUCİZESİ kabilinden Kur’an’ın korunmasına yönelik olan birer öge oldukları da söylenebilir.
Klâsik kaynaklarda ise bu harfler ile ilgili birçok kişi tarafından yapılmış yakıştırmalar görülmektedir:
- Bu, peygamberin adlarından biridir.
- Bu, Allah’ın isimlerinden biridir.
- Bu, Arapların Tayy kabilesinin dilinde “Ey insan” demektir.
- Bu, “Ey seyyid (Ey efendi)” demektir.
Fakat bunlar sağlam dayanaktan yoksun yakıştırmalardır. Sonuçta bu mesele, henüz açıklığa kavuşturulmamıştır ve üzerinde ciddî çalışma yapacak Kur’an erlerini beklemektedir.

2–6. Ayetler

Babaları uyarılmamış bu yüzden de kendileri gafil (duyarsız) bir kavmi kendisiyle uyarasın diye Aziz (çok güçlü), Rahîm’in (çok merhametlinin) indirdiği çok hikmetli Kur’an’a ant olsun ki sen, o gönderilenlerdensin (elçilerdensin), hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.

Ayetlerin orijinal cümle yapısına uygun olarak tek bir cümle halinde ifade edilmesi hâlinde daha iyi anlaşılacağına inandığımız için, iki yüklemli bir isim cümlesi ve aynı zamanda iki cevaplı bir kasem cümlesi olan 2–6. ayetlerden oluşan bu ayet grubu, topluca meallendirilmiştir.
Görüldüğü gibi Ya Sin suresi, bundan evvelki Cinn suresinin devamı mahiyetindedir ve dolayısıyla buradaki “sen” ifadesi de, Cinn suresindeki “De ki!” ifadelerinin muhatabı olan peygamberimize yöneliktir.

Bu ayet grubunda birçok vurgu noktası bulunmaktadır:

Kur’an’ın “hakim” olduğu (çok hikmet, yani yasa içerdiği) vurgusu:


Burada Kur’a’ın önemli bir özelliğine dikkat çekilmiş ve Kur’an için “hakim” ifadesi kullanılmıştır. “Hakim” sözcüğü mübalâğa kalıbında bir ism-i fail olup esas anlamı; “çok yasa koyan” demektir. “Hakim” sözcüğü, aynı zamanda Rabbimizin sıfatlarından biri olduğu için, burada mef’ul anlamında; “yasalaştırılmış, çok yasa içeren” anlamını ifade etmektedir. Bu anlam ise, “muhkem” sözcüğünün tam karşılığı olmaktadır. Nitekim Hud suresinin girişinde Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

Hud; 1: Elif, lâm, ra. (Bu), Ayetleri hikmet içertilmiş sonra da Hakim (hikmetler koyan), Habir (her şeyden haberdar olan Allah) tarafından detaylandırılmış bir kitaptır.

Ayrıca, Âl-i Imran suresinin 7. ayetindeki “O (Allah), Kitabı sana indirendir. Ondan (o kitaptan) bir kısmı muhkem ayetlerdir. -Ki bunlar kitabın anasıdır- ...” ifadesi de Kur’an’ın muhkem ayetler içerdiğini açıkça bildirmektedir.
Bu ifadeleri iyi anlayabilmek için önce, Kur’an’ın iniş sırasına göre ilk kez Kamer suresinin 5. ayetinde yer alan “hikmet” sözcüğünün öğrenilmiş olması gerekmektedir.

Hikmet

Ayrıntısı Kamer suresinin sonundaki “Hikmet” yazımızdan görülebileceği gibi “hikmet”; “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan; kanun, düstur ve ilke” demektir.

Muhkem

“محكم Muhkem” sözcüğü; “hüküm içeren” demektir. Dolayısıyla “muhkem ayetler” de, içerisinde insanları kargaşadan ve zulümden engelleyen ilkelerin bulunduğu ayetler anlamına gelir. Bu ayetler açıktır, nettir ve tek bir anlam ifade ederler. Yani bu ayetlerden, ifade ettiği anlamdan başka anlam çıkarılmaz.

Demek oluyor ki; peygamberimizin Allah’ın elçisi olduğuna ve doğru yol üzerinde bulunduğuna, “hakim, muhkem, yani yasalar içeren Kur’an” kanıttır.

“Hakim” sözcüğü Kur’an’da 97 kez yer almış olup sözcük, 92 yerde Allah’ın sıfatı mahiyetinde, 5 yerde de Kur’an’ın niteliği olarak verilmiştir. Sözcüğün, Kur’an’ın niteliği olarak kullanıldığı diğer burası dışındaki diğer dört ayet şunlardır:

Âl-i Imran; 58: İşte bu, Bizim sana okuduğumuz, ayetlerden ve yasalar içeren hatırlatmalardan / öğütlerdendir.

Yunus; 1: Elif, lâm, ra. İşte bunlar, o yasalar içeren kitabın ayetleridir.

Lokman; 2: İşte bunlar, o yasalar içeren kitabın ayetleridir.

Zühruf; 4: Gerçekten o (Kur’an) Bizim nezdimizdeki ana kitaptadır, çok yücedir ve yasalar içermektedir.

“Hakim” Kur’an’ın, Aziz, Rahîm Allah tarafından indirilmiş olduğu vurgusu:


Ayette Rabbimiz, Esma-i Hüsna’sından “Aziz” ve “Rahîm” sıfatları ile kendisini ön plâna çıkarmıştır. “Aziz” sıfatı, O’nun her şeye gücünün yettiğine dolayısıyla da elçisine ve mesajına hainlik edenleri cezalandıracağına, “Rahîm” sıfatı da, elçisine yardımcı olan ve mesajına sarılanlara çok merhamet edeceğine dikkat çekmektedir.

“Hakim” Kur’an’ın, Abdullah oğlu Muhammed’in elçilerden oluşuna kanıt teşkil ettiği vurgusu:

Kendilerine tebliğ edilen Kur’an mucizesi karşısında acze düşün insanlar, Kur’an’ın peygamberimiz tarafından oluşturulamayacağını, Kur’an’ın ancak Allah’ın indirmesi olabileceğini kabullenmişler ve bu kabulden sonra Kur’an’ı kendilerine tebliğ eden kişinin Allah’ın elçisi olduğuna inanmışlardır.
Hatırlanacak olursa, Necm suresi de bu vurguyla başlamış, inmiş olan Kur’an necmleri kanıt gösterilmek suretiyle Abdullah oğlu Muhammed’in sapmadığı, azmadığı ve hevasından konuşmadığı beyan edilmişti:

Necm; 1–4: İndiği zaman necme kasem olsun ki (Parça parça inmiş ayetlerin her bir inişi kanıttır ki),
arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.
O, hevasından da konuşmuyor.
O (İnen necm), kendisine vahyedilen vahyden başka bir şey değildir.


Babalarının uyarılmaması sebebiyle o günün toplumunun gaflette oldukları vurgusu:


Konumuz olan ayet grubunun son ayeti olan 6. ayette, kendisine vahyedilen “Hakim” Kur’an’ı tebliğ etmek üzere peygamberimizin elçi gönderildiği toplumun durumuna değinilmiştir. Ayete göre o toplum, ataları (yakın zamanda) uyarılmadığı için, iyice gaflete dalmış, din, iman, Allah, ahiret umursamaz olmuş bir toplumdur.
Ayetten başka anlamların çıkarılma imkânı gözükse de, aşağıdaki ayetlerin delâletiyle “ataları uyarılmamış bir toplum” anlamı tercihe şayandır.

Sebe; 44: Ve Biz onlara öyle ders görecekleri kitaplardan vermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermedik de.

Secde; 3: Ya da onlar, “Onu kendisi uydurdu” diyorlar. Bilakis o (Kur’an), belki doğruya ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan kavmi uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir.

Burada akıllara “Allah’ın elçisi Muhammed sadece Arap toplumuna mı görevlendirildi?” sorusunun gelmesi mümkündür. Ama orijinal metinde böyle bir kısıtlama getiren ifade bulunmamaktadır. Bilindiği gibi Rabbimizin bu konudaki buyrukları şöyledir:

Şuara; 214: Ve en yakın aşiretini (oymağını) uyar.

İbrahim; 4: Ve Biz onlara açıkça ortaya koysun diye her peygamberi yalnız kendi kavminin / halkının diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini / dileyeni saptırır, dilediğini / dileyeni de doğru yola iletir. Çünkü O, çok güçlüdür, hikmet sahibidir.
Doğal olarak bir uyarıcı görevine kendi ailesinden, yakınlarından, halkından başlar. Yani, uyarı halkası önce uyarıcının kendi bölgesinden başlar, daha sonra genişler. Nitekim peygamberimize uyarıya kendi oymağından başlamasını bildiren Rabbimiz, aslında onun tüm insanlığa gönderildiğine dair birçok ayet göndermiştir:

Maide; 15: Ey kitap ehli! Kesinlikle Kitap’tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap geldi.

Sebe; 28: Ve Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; velâkin insanların çoğu bilmiyorlar.

A’râf; 158: De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah’ın size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde Allah’a ve O’nun sözlerine iman eden, ümmî peygamber olan elçisine iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulmuş olasınız.”

En’âm; 19: De ki: “Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Ve sizi ve ulaşan herkesi uyarayım diye bana bu Kur`an vahyolundu. Allah’la beraber gerçekten başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten tanıklık eder misiniz?” De ki: “Ben etmem.” De ki: “O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım.”

Enbiya; 107: Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.


7. Ayet:

Ant olsun, onların çoğu üzerine Söz hakk olmuştur. Artık onlar inanmazlar.

Bu ayet, geleceğe yönelik bilgiler vermesi dolayısıyla büyük bir mucizedir. Çünkü ayette “onlar” ifadesiyle konu edilen, duyarsız, müşrik Mekke ileri gelenlerinin birçoğunun artık iman etmeyecekleri, yani cehennemlik oldukları, neticede de cehenneme gidecekleri ifade edilmiştir. Gerçekleşen olaylar da aynen Kur’an’da belirtildiği gibi olmuş; konu edilen kodamanların Ebucehil, Ebulehep, Velid b. Muğıyre gibi birçoğu, bu ayetler indikten sonra senelerce ömür sürmüşler fakat iman etmemişlerdir. Böylece de onlar üzerine “söz hakk olmuştur”.

Gerçekleşen “SÖZ”


Bu “Söz”ün ne olduğu konusunda Kaf suresinin tahlilinde verdiğimiz bilgiler hatırlanacak olursa (İşte Kur’an! c:2, s:242) bu “Söz”; özel bir sözü, kararı, ilkeyi belirtmek için kullanılmış olup, Rabbimizin bizi yarattığı dönemde bizim hakkımızda aldığı bir ilke kararıdır. Rabbimiz bu kararını açıkça Sad suresinin 84, 85. ayetlerinde bildirmiş ve daha sonra da buna birçok kez değinmiştir:

Sad; 84, 85: (Allah) Buyurdu ki: “Hakk budur. Ben de şu hakkı söylüyorum:
Ant olsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım.”

Secde; 13: Ve eğer Biz dileseydik her nefse (kişiye) hidayetini verirdik. Velâkin Benden: “Bütün cinnlerden ve insanlardan (herkesten) cehennemi elbette tamamen dolduracağım.” sözü hakk olmuştur.

Hud; 110: Ve şüphesiz ki Biz, Musa’ya Kitab’ı verdik; hemen onda ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir Söz olmasa idi, elbette aralarında hüküm verilmiş bitmişti. Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.

Bu karar Kur’an’da, bazen bu ayette ve bu surenin 70. ayetinde olduğu gibi “el Kavl” olarak (İsra; 16, Neml; 82, 85, Kasas; 51, 63, Saffat; 31, Fussılet; 25, Ahkâf; 18), bazen de “kelimetürabbik” olarak (Hud; 119, En’âm; 115, A’râf; 137, Yunus; 19, 33, 96, Mümin; 6, Fussılet; 45, Şûra; 14, Saffat; 171, Ta Ha; 129) yer almıştır. Rabbimizin, cehennemin ins ve cinn (herkes) tarafından doldurulmasına yönelik kararında dikkatlerden kaçmaması gereken ince bir nokta vardır ki bu; cehennemi dolduracak olanların bu sonuca ulaşmaları, onların kendi özgür iradeleri, kendi seçimleri ile olmasıdır. Çünkü Rabbimiz, aşağıda bu surenin 69, 70. ayetlerinde de görüleceği gibi, rahmeti gereği insanlara elçi göndermekte, kitap indirmekte, insanları ise seçimlerinde serbest bırakmaktadır. Zaten Rabbimiz, elçi göndermeden azap etmeyeceğini, yine bir ilke kararı şeklinde bildirmiştir:

İsra; 15: Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü çekmez. Ve Biz bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık.

8–10. Ayetler:

Şüphesiz ki Biz onların boyunlarının içinde demir halkalar kıldık. Öyle ki onlar çenelerine kadardır. Böylece onlar burunları yukarı kaldırılmış olanlardır.
Ve biz onların önlerinden bir set, arkalarından bir set kıldık. Böylece Biz kendilerini sarmışızdır. Artık onlar görmezler.
Ve onları uyarmışsın yahut uyarmamışsın onlara göre birdir, onlar inanmazlar.

Bu ayet gurubu, 7. ayetteki “onlar inanmazlar” ifadesinin gerekçelerinin beyanı mahiyetinde olup, inanmayacak olanların psikolojik durumlarını açıklamaktadır.
Ayette geçen “mukmehun” sözcüğünün mastarı olan “ikmah”, “başı kaldırıp gözü yummak” demektir. Rabbimiz bu sözcükle inatçı kâfirlerin bir tiplemesini yapmış; onların, yapılan daveti reddettiklerini gösterir anlamda başlarını arkaya doğru kaldıran kibirli insanlar olduklarını bildirmiştir. Onların önlerine getirilen onca delili görmemelerine, incelememelerine ve kabul etmemelerine sebep olan kibir ve inatları ise, boyunlarının içindeki demir halka ile simgeleştirilmiştir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla