Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:43 PM   #35
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Ölmüş Olan Bir İsrâîloğlu Topluluğunun Diriltilmesi:


243- Şu, binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara, "Ölün!" dedi de sonra kendilerini diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler. 244- Allah yolunda savaşın ve Allah'ın semi' (işiten), alîm (bilen) olduğunu bilin! (Bakara: 92/243-244)

243'ncü âyet, savaştan kaçmanın bir yarar sağlamayacağını, aksine insanı ölüme, ölümden de beter olan bir zillete düşüreceğini anlatmaktadır.

Bu âyette anlatılan olayın, hangi toplumun başına geldiği anılma-makla beraber tefsirlerde olay, genelde İsrâîloğullarıyla ilgili bir olay olarak değerlendirilir. İbn Abbâs'tan gelen rivayete göre: İsrâîloğullarının bulunduğu bir bölgede veba salgını olmuştu. Kent halkı ölümden korkarak kentten kaçtılar. Allah da iki melek gönderdi. Onların saldığı bir gürültü ile bu adamların hepsi öldü (yani vebaya yakalanmış olanlar, gittikleri yerde öldüler). Aradan çok zaman geçtikten sonra bir gün bunların ke*miklerinin yığıldığı vadiden, Hezekiel adında bir İsrâîloğlu peygamberi geçti. Hezekiel, Allah'tan, bunları diriltmesini niyaz etti. Allah da onun du'âsını kabul buyurdu. Kemiklere, bir araya toplanmaları için emir ver*mesini istedi. Hezekiel'in emriyle her bedenin kemikleri, bir araya top*landılar. Toplanan bu kemiklere et giydirildi. Sonra rüzgâra emretti, rüzgâr bu cesetlere soluk verdi.

Başka bir rivayete göre de Peygamber Hezekiel, İsrâîloğullarından bir grupu savaşa teşvik etmiş. Onlar korkup isteksizlik göstermişler. Allah da onların üzerine ölüm göndermiş. Sonra Hezekiel'in, yani Zülkifl'in du'âsıyla Allah onları hayata döndürmüştür. [159]

Kitâb-ı Mukaddes'te Hezekiel'in ağzından şöyle deniliyor:

"Beni vadinin ortasına koydu; vadi kemiklerle dolu idi. Onların üzerinden her yandan beni geçirdi. Ve işte ovanın yüzünde kemikler pek çoktu. Ve işte çok kurumuşlardı. Ve bana dedi, Âdem oğlu, bu kemikler dirilebilir mi? Ve ben: Ya Rab Yehova, sen bilirsin, dedim. Ve bana dedi: Bu kemikler üzerine peygamberlik et ve onlara de: Kuru kemikler, Rabbin sözünü dinleyin; Rab Yehova bu kemiklere şöyle diyor: İşte sizin içinize soluk sokacağım ve dirileceksiniz. Ve üzerinize adaleler koyacağım ve üzerinizde et bitireceğim ve sizi deri ile kaplayacağım ve içinize soluk koyacağım ve dirileceksiniz ve bileceksiniz ki ben Rabbim." [160]

Hezekiel'in, Rabbin emriyle peygamberlik ettiğini, bir gürültü koptuğunu, kemikler birbirine yaklaşıp üzerine adaleler giydirildiğini ve üstten bunları deriler kapladığını, nihayet yele de peygamberlik etmesiyle bu cesetlerin içine soluk dolduğunu ve bunların dirilerek ayaklan üzerine dikildiklerini ve büyük bir ordu olduğunu Kitâb-ı Mukaddes anlatır ve bunun, Allah'ın kudretinin delîli olduğunu söyler. Kur'ân-ı Kerîm, müslümanları cihâda teşvîke başlarken bu kıssayı anlatıyor ki müslümanlar korkaklık göstermesinler. Yaşatanın da, öldürenin de Allah olduğunu bilsinler. Herhalde Medine döneminin başlangıcında ilk cihâd emri geldiği sırada bazı müslümanlar tereddüd göstermişlerdi. Nitekim: "Kendilerine: 'Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!' denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içle*rinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hattâ daha fazla kork*maya başladılar: 'Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (savaş emrini bir süre geciktir sen) olmaz mıydı?' dediler. De ki: 'Dünya geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık edilmez.' Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde de bulun*sanız yine ölüm sizi bulur. [161]

Bu kıssada anlatılan ölümün, mecazî ölüm olması da muhtemeldir. Belki de İsrâîloğullarından bir grup, çalışmadan, cihaddan uzak durdukları için geri kalmışlar, düşmanlarının istilâsına uğrayıp esaret ve zillet içine düşmüşlerdir. Bu, onlardan birçok kimsenin ölmesine, birçoğunun da ölümden de kötü bir hakaret içinde kalmasına sebebolmuştur. Yıllarca böyle esaret içinde kaldıktan sonra nihayet içlerinden çıkan bir peygam*berin, karizmatik bir kurtarıcının uyarılarıyla uyanmışlar, kölelik zincirini kırıp bağımsızlığa kavuşmak suretiyle yeniden hayat bulmuşlardır. Ba*ğımsızlık ve özgürlük, bir ulus için hayat; esaret ise ölüm demektir. Ger*çekten yılgınlık gösterenler, ölümden korkanlar, millet olarak varlıklarını sürdüremezler. Özgürlük uğrunda ölmesini bilenlerdir ki yaşamağa lâyık*tırlar.

Benzeri Bir Kıssa da Bakara: 92/259'ncu âyette anlatılmaktadır:jm gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı; "Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım." dedi. (Allah) "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (bunları böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum." dedi. (Bakara: 92/259)

92/259'ncu âyette, harabe bir kentin yanından geçerken ölmüş in*sanların nasıl diriltileceğim merak eden kimseyi Allah'ın öldürüp, yüz yıl sonra dirilttiği anlatılmakta ve O'nun her şeye kadir olduğu vurgulan*maktadır.

Bu adam kimdir? Bunun, ölmüşlerin diriltilmesinden adetâ umutsuz*luk ifade eden sözünü söylediği zaman mü'min mi, kâfir mi olduğu hakkında çeşitli rivayetler vardır. Fakat âyetin içeriğinden bu kimsenin mü'min olduğu anlaşılmaktadır. Müfessirlerin çoğunun kanısına göre bu adam, bir İsrâîloğlu peygamberidir. Kimine göre bu adam Uzeyr, kimine göre İmrân oğlu Harun'un torunlarından Hilkiya oğlu Yeremyâ (İrmiyâ), kimine göre de Hızır'dır[162].

Kitâb-ı Mukaddes'te anlatıldığına göre Fars Kralı Nabukadnesar (Buhtenasar) Kudüs'ü yağmalamış, Yahudileri esir alıp Babil 'e götürmüş*tür. Babil'e götürülenler arasında Yeremya ve Hezekiel de vardır.

Önemli olan, bu adamın, ya da gördüğü yıkık kentin ismi değildir. Çünkü verilen isimlerin, mutlaka Kur'ân'ın anlattığı kişi veya yer olduğu hakkında kesin bilgiye sahip değiliz.

Burada virane bir ülkeyi görünce bunun yeniden dirileceği hakkında umutsuzluğa düşen, fakat Allah'ın diriltici kudretini görünce de bütün içtenliğiyle Allah'a yönelen, O'nun kudretine hayranlığını belirtip O'na teslîm olan imanlı bir kimsenin durumu anlatılmaktadır.

Abdullah ibn Abbâs'tan gelen bir aktarıma göre bu kıssanın kah*ramanı Uzeyr'dir. Buhtenasar Yahudiler mağlûb edip ülkelerini yağma*lamış, halkın çoğunu tutsak edip Babil'e götürmüştü. Bunlar arasında İsrâîfoğfu bıfgınferinden Cfzeyr efe vâfdi. âyette anılan kasabaya geldi, orada dolaştı, kimseyi göremeyince: "Allah bunları nasıl diriltir?" diye umutsuzluğunu belirtti. Bir ağacın altında oturdu, üzüm, incir yedi, şıra içti, uyuyakaldı. Allah onu uykuda iken yüz yıl öldürdü. Fakat ne insanlar, ne yırtıcı hayvanlar, ne de kuşlar onun öldüğünün farkında idiler. Sonra Allah onu diriltti ve Uzeyr, gözleri önünde merkebinin nasıl diriltildiğini görünce Allah'ın kudreti karşısında secdeye kapanıp "Allah her şeye kadirdir!" dedi.

Daha sonra Uzeyr kasabaya girdi, kasabada kimse onu tanımadı. Çünkü Uzeyr'in, yüzyıl önce esir edilip öldürüldüğü söyleniyordu. Yüzyıl sonra çıkagelen Uzeyr, Tevrat'ı onlara ezberinden yazdırdı. Sonra bir yerde gömülü bulunan Tevrat'ı çıkarıp Uzeyr'in yazdırdığı ile karşılaş*tırdılar, bir harfin bile değişik olmadığını gördüler. [163]

Bu öykünün, Tevrat'a sağlamlık kazandırmak için bazı Yahûdî hikayeci ve vaizleri tarafından uydurulduğunda kuşku yoktur.

Olayın tarihini, kahramanlarını ve mahiyetini bilemeyiz. Kur'ân'ın söylediğine inanır, ayrıntıyı Allah'ın ilmine havale ederiz.

Modern yorumculardan kimi de ölümlerinden sonra dirilenler öyküsü ile, ölümünden yüzyıl sonra dirilen kişi öyküsünü, ölmüş olan canların, bir süre sonra yeniden bedenlenerek dünyaya gelmiş olmaları şeklinde değerlendirmekte ve bu olayları yeniden bedenlenmeğe (reenkarnasyona) işaret saymaktadırlar. Ancak bizim kanâatimize göre bunlar, Peygamber devrinde Kitâb-ı Mukaddes'te ve tefsirlerinde anlatılan ve İsrâîloğulları arasında bilinen olayların, ibret için, Kur'ân'ın öğüt üslubuyla naklinden ibarettir. Gerçeği Allah bilir. [164]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)