Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:33 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu inkârcıların sanısıdır. …”Sad/27
(Kur’ân Hiç Tükenmeyen Mucize, Kur’ân Araştırmaları Grubu)
Görüldüğü üzere, yukarıda anlatılan özelliklerdeki gökyüzü o gün delik deşik olup yeryüzündeki hayatı yok edecektir:
O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. Ve bir sıcak dost bir sıcak dosta sormaz. (Meariç/8, 9)
Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Melekler onun [semanın] çevresindedirler. O gün Rabbinin Arşını da bunların fevkinde Biten, [yok edilenlerin yerine getirilenler] taşır. (Hakka/14-16)
21, 22 - Kuşkusuz cehennem, azgınlar için son varılacak yer olarak, gözetleme/pusu yeri olmuştur.
23 - Orada darlık/kıtlık içinde kalacaklardır.
24 - Orada bir serinlik ve içecek bir şey tatmazlar.
25, 26 - Ancak yaptıklarına uygun bir ceza olarak bir kaynar su ve irin tadarlar.
27 – Şüphesiz onlar, hesabı ummazlardı.
28 – Ve ayetlerimizi yalanladıkça yalanladılar.
29 – Oysa Biz her şeyi yazarak saydık döktük.
30 – -Haydi tadın! Bundan böyle size azaptan başka bir şey artırmayacağız.-
Bu ayetlerde, dünya değiştirildikten sonra oluşturulan cehennemin dehşetli bir yer olduğu açıklanmaktadır. Öyle ki; kıyamet kopmuş, hesaplar görülmüş, kâfirler cehenneme sürülmektedirler.

Yirmi üçüncü ayetteki “ احقاباًahkaben” sözcüğü “devreler” anlamına alınarak cehennemin süreli olduğu ileri sürülmüştür. Biz bu konuya dair daha evvelki yaptığımız bir çalışmadan bir bölümü burada da naklediyoruz.
CENNET VE CEHENNEM EBEDÎ MİDİR?
Kur’an, dünya hayatının geçici, ahiret hayatının ise ebedî olduğunu defalarca tekrarlamış ve ahiret yurdunu “beka [devamlı kalıcılık] yurdu” olarak nitelemiştir. Dolayısıyla ahiret hayatında müminlerin mükâfatlandırılacağı cennet ile isyan ehlinin cezalandırılacağı cehennem birer ebedîlik yurdu olmak durumundadırlar. Zaten Kur’an’ın birçok ayetinde müminlerin cennette, kâfirlerin ise cehennemde ebedî olarak kalacakları bildirilmek suretiyle bu husus açıkça belirtilmiştir.
Bir an için bunun aksi düşünülecek olsa, yani Allah’ın insanlara malları ve canları karşılığında sattığı cennet yurdu geçici bir mekân olsa, bu takdirde Allah’ın kullarına “sonu gelmeyen nimet”i vermeyi vaat ettiği ebedî “Dâru’l-Emân”ın neresi olduğu sorusu gündeme gelecektir. Kur’an’da cennetten başka böyle bir yerin varlığı hakkında herhangi bir malûmat yoktur. Diğer taraftan Kur’an’da süreklilik arz eden bir ceza mahalli olarak tanıtılan cehenneme girenlerin oradan çıkacağına, çıkabileceğine, çıkarılacağına dair en ufak bir işaret yoktur. Tam aksine, ayetler cehenneme sokulanların orada ebedî olarak kalacaklarını bildirmektedir:
Bakara 39: Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayalar ise, ateş ehlidirler, onlar orada (ebedî olarak) kalıcıdırlar.
Âl-i Imran 116: İnkâr eden kimselerin malları ve çocukları, Allah’tan yana onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar ateş ehlidirler, onlar orada (ebedî olarak) kalıcıdırlar.
Bakara 161, 162: İnkâr edip de o hâlde ölenler var ya, işte, Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin lâneti onlaradır.
Onlar lânette (ebedî olarak) kalıcıdırlar. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmayacaktır da.
Tövbe 68: Allah, münafık erkek ve kadınlara ve inkârcılara, ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Ve onlara kalıcı bir azap vardır.
Zümer 71, 72: İnkâr edenler, bölük bölük cehenneme doğru sürülür. Nihayet oraya vardıklarında kapıları açılır; bekçileri onlara: “Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?” derler. Onlar: “Evet geldi, lâkin azap sözü inkârcılara hak olmuştur.” derler.
Onlara: “(Ebedî olarak) kalacağınız cehennemin kapılarından girin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!” denir.
Mümin 69–76: Allah’ın ayetleri üzerinde tartışanları görmez misin? Nasıl da döndürülüyorlar? Kitabı ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette bileceklerdir. Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. Sonra onlara: “Allah’ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar nerededir?” denir. Onlar: “Bizden uzaklaştılar; hayır, biz zaten önceleri hiç bir şeye kulluk etmiyorduk” derler. İşte Allah inkârcıları böyle saptırır. Onlara: “İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. (Ebedî olarak) kalacağınız cehenneme kapılarından girin!” denir. Büyüklenenlerin durağı ne de kötüdür!
Cinn 23: Benim yaptığım yalnız, Allah katından olanı, O’nun gönderdiklerini tebliğdir. Allah’a ve peygamberine kim karşı gelirse ona, içinde ebedî/sonsuz ve temelli kalınacak cehennem ateşi vardır.
Nisa 93: Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde (ebedî olarak) kalmak üzere cehennemdir. Ve Allah ona gazap etmiş, lânetlemiş ve onun için büyük azap hazırlamıştır.
Nisa 14: Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, içinde (ebedî olarak) kalmak üzere cehenneme sokar. Ve alçaltıcı azap onun içindir.
Furkan 68, 69: Onlar, Allah’ın yanında başka ilâh tutup ona yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa, cezasını bulur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak ebedî olarak kalır.
Bu konuda ayrıca şu ayetlere de bakılabilir: Bakara/162, 257, Maide/37, 80, Tevbe/68, Yunus/52, Hud/106, 107, Furkan/11, 69, Secde/14, 20, Fatır/36, 37, Zümer/40, 72, Fussılet/28, Şûra/44, 45, Haşr/17.
Bazıları, azap ayetlerinde geçen “hulûd” sözcüğünün “uzun süreli kalış”ı ifade edip ebedîliği [sonsuzluğu] ifade etmediğini iddia ederek cehennemin ve cehennem azabının ebedî olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Oysa Kur’an’da hem cennetin hem de cehennemin sürekliliği aynı sözcüklerle [“hulud” ve “ebed”] ifade edilmiş, her iki mekân için de aynı kalıplar ve aynı ifade biçimi kullanılmıştır. Bir sözcüğün, bir yer için sonsuz, bir başka yer için sonlu anlamına gelmesi söz konusu olamayacağına göre, bu sözcüklerden cennetin “devamlı” olduğu gibi cehennemin de “devamlı” olduğu sonucu çıkmaktadır. Ama biz, bu hususun daha da netlik kazanması için, “hulûd” ve “ebed” sözcüklerinin lügat anlamlarının ve Kur’an’da kullanıldıkları yerler itibarıyla kazandıkları anlamların üzerinde durmakta yarar görüyoruz:
Noktalı “ha” harfiyle yazılan “halede” fiili ile bu fiilden türeyen “yahlüdü”, “hulden”, “hulûden” şeklindeki türevleri “devam etmek, kalmak, uzun zaman kalmak” anlamına gelir. Aynı şekilde, “halede” sözcüğünün içinde yer aldığı bileşik ifadeler de devamlılığı, sürekliliği ifade ederler. Meselâ, “halede ileyhi [meyletmek]”, “halede bihi [devam etmek, bağlı kalmak]”, “haledehû [ebedî, devamlı kalmak, ebedîleştirmek]” anlamlarına gelmektedir. (el-Müfredat; hld mad.)
Sözcükler bazen bulundukları cümlenin veya pasajın genel anlamı doğrultusunda lügat anlamlarından başka anlamlar da kazanabildiklerinden, “halede” sözcüğünün Kur’an’da nerelerde kullanıldığına da bakılması gerekir:
Enbiya 7, 8: Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz bazı peygamberler gönderdik. Bilmiyorsanız zikir ehline sorun.
Biz onları yemek yemeyen varlıklar kılmadık. Ve onlar ölümsüz/ebedî de değillerdi.
Yukarıdaki 8. ayette “Ve onlar ölümsüz/ebedî de değillerdi” şeklinde çevirdiğimiz “ve mâ kânû hâlidiyn” ifadesindeki “halidiyn” sözcüğü, başına olumsuzluk edatı getirilmek suretiyle “dünyada ebedî kalmamak” anlamında kullanılmıştır.
Hud 105–108: O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. O gün insanlardan bir kısmı bedbaht, bir kısmı da mutludur.
Bedbaht olanlar cehennem ateşindedirler. Onların orada öyle bir soluk alış verileri vardır ki; gökler ve yer durdukça onlar da o ateşte ebedî kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilediği müstesna. Şüphesiz Rabbin dilediğini yapmaya kadirdir.
Mutlu olanlara gelince, onlar da gökler ve yer durdukça cennette ebedî olarak kalacaklardır, ancak Rabbinin dilediği müstesna. Bu ardı arkası kesilmeyen bir ikramdır.
Bu ayetlerde geçen ve yukarıda söylediğimiz gibi süreklilik ifade eden “halidiyne fiha” ifadesi hem cennet ve cehennem için aynı kalıpta kullanılmış, hem de “dâme [sürekli, devamlı]” sözcüğüyle desteklenmiştir. 108. ayetin sonundaki “Bu bitmeyen / arkası kesilmeyen sürekli bir ikramdır” ifadesi ise bu anlamı pekiştirmektedir. Ayrıca herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek amacıyla, yukarıdaki ayetlerle ilgili olarak iki hususun daha açıklanmasında yarar görüyoruz:
- Ayetlerde geçen “yer ve gök durdukça” tabiri sadece Arapçada değil, başka birçok dilde de sonsuzluğu belirten bir deyimdir.
- “Allah’ın dilemesi müstesna” ifadesi, Allah’ın dilediğini yapmaya muktedir olduğu, her şeyin nihai kararını ancak Allah’ın vereceği, Allah’ın kimseden izin almayacağı ve kimseye hesap vermeyeceği anlamına gelen kısa ve kalıplaşmış bir ifadedir. Yoksa bu ifade Allah’ın vaadinden dönebileceği anlamına gelmez. Çünkü O, vaat ettiğini mutlaka yerine getirir ve vaadinden asla dönmez.
Sözlüklerde yer alan “El-ebedü [ebed]” sözcüğünün anlamı “sonsuzluk, sınırsız zaman, kadim, ezeli, daim” (Tacü’l Arus; c.4 S.327, ebd mad.) demektir. Çoğul hâli “abad” ve “ubud” şeklindedir. “Hulûd” sözcüğü gibi “ebed” sözcüğünün de türevleri aynı anlam eksenindedir. Meselâ: “Ebediyyü”, ebedî, sonsuz, daim; “ebedîyyetü”, sonsuzluk, ahiret; “ile’l-ebedi”, ebediyyen, daima; “ebeden” ise daima, her zaman, hiç anlamlarına gelmektedir.
“Ebed” sözcüğünün “uzun zaman” anlamını ifade etmesi, ancak dünyada herhangi bir şey için kullanılması hâlinde mümkündür. Mesela “Bu devlet ebediyen yaşayacaktır” ifadesindeki ebediyet, dünyanın ömrü ile sınırlıdır. Çünkü dünya ebedî değilken onun üzerindeki bir şeyin ebedî olması mantıksızdır. Dolayısıyla, bu tür kullanımlarda sözcük “uzun zaman” anlamına gelmektedir. Sözcük Allah ve ahiret için kullanıldığında ise anlamı kesinlikle “sonsuzluk” ifade eder.
“Ebed” sözcüğünün Kur’an’da nasıl kullanıldığı konusunda Nisa suresinin aşağıdaki ayetleri de gayet açık bir örnektir. Cehennemin devamlı ve ebedî olduğu, bu ayetlerde de “halidiyne fiha ebeda” ifadesiyle beyan edilmektedir:
Nisa 168, 169: Şüphe yoktur ki inkâr edip zulmedenleri Allah bağışlayacak değildir. Onları içinde temelli ve ebedî kalacakları cehennem yolundan başka bir yola da iletecek değildir. Bu Allah’a kolaydır.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla