Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:54 PM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Rumların Mağlup Olması Ve Sonraki Durum Hakkındaki Haber:

Müfcssirler bu ayetlerle ilgili birçok rivayet naklctmiştir. Makul çerçevede özeti şudur: Bu ayetler Arap yarımadasına komşu Şam ve Fırat bölgelerinde Rumlarla Farslar arasında harp olduğu bir dönemde inmiştir. Bu savaşta İranlılar Rumları mağlup etmişti ve Mekke müşrikleri buna çok sevinerek müslümanlara karşı sevinçlerini iz­har ederek onlarla alay etmeye başladılar. Çünkü müslümanlar kaynak ve özün bir oldu­ğunu, bunun kendileriyle Ehli Kitap arasını birleştirdiğini söylüyorlardı ve Hıristiyan Rumlar da onlardandı.
Bu durum müslümanlara çok ağır geldi ve üzüldüler. Bunun üzerine Allah onları bu ayetlerle müjdeleyerek rahatlattı. Ayetlerin içeriğinde her ne kadar açık olarak Farsların bahsi ve müşriklerin sevinip alay etmeleri geçmese de, yukarıdaki özet bilgiyi teyit et­mektedir.
Bundan başka çeşitli sığalarla gelen birçok rivayete göre müslümanlarla kâfirler arasında durumun kızıştığı, hatta ayetlerin müjdelediği gibi Rumların hezimete uğrama­larından sonra tekrar galip olacakları müjdesinin doğruluğu üzerinde ödüllü bahislere girildiği ifade edilmektedir. Bunların birinde bunun Ebu Bekir ile Ümeyye b. Halef ara­sında olduğu ve onların beş veya altı yıl gibi bir süre koydukları aktarılmaktadır. Ebu Bekir bunu Peygamber'e bildirdiğinde ona bahis kıymetiyle süreyi arttırmasını emretti, çünkü “bid'ı [birkaç]” kelimesi üçten dokuza kadar uzayabilmektedir. O da öyle yaptı ve nihayette Rumlar galip oldu, Ebu Bekir bahsi kazandı ve müşriklerin çoğu müslüman oldu. Başka bir rivayete göre Ebu Bekir ile Ümeyye'nin tayin ettikleri süre geçmiş ama Rumlar galip olamamışlardı ve Ebu Bekir bahsi kaybetmişti. Dikkat edilirse bu rivayete göre sûre veya bu ayetlerin hicretten çok önce inmiş olmaları gerekmektedir. Ancak he­men hemen üzerinde ittifak edilen nakledilmiş tertiplere göre bu surenin veya ayetlerin nüzulü Mekke döneminin sonlarında olmuştur ve bu dönemde Kur'an'dan inen son ayetler arasında yer almaktadır; zira bunun inmesinden az bir müddet sonra Peygamber ve ashabı Medine'ye hicret etmişlerdir.
Her ne olursa olsun Allah vaadini ve müjdesini birkaç yıl içerisinde gerçekleştirmiş ve Rumlar dönüp İranlıları tarih kayıtlarında sabit olduğu gibi mağlup etmiştir. Müfessirlerin naklettikleri rivayetler arasında bunun Hicret'ten yaklaşık iki sene sonra Bedir gazvesi esnasında olduğu da ifade edilmektedir. Bir kısım müfessir de bunun Hudcybiye olayı sırasında olduğunu nakletmektedir; bu esnada Kureyş'in ileri gelenleri Peygam­ber ve müslümanlarla bahse girmek zorunda kalmışlardı, bu Hicret'in altıncı yılında ol­muştu, Fetih sûresi ilk ayetinin de vasfettiği gibi bu apaçık bir zaferle sonuçlanmıştı: "Biz sana apaçık bir fetih verdik. (Fetih/1)” Müslümanlar, kitap ehli olmayan Mecusilerle birlik­te olan müşriklere karşı zafer kazanmışlardı, aynı dönemde kitap ehli olan Rumlar da Mecusilere karşı zafer kazanmışlardı. Böylece müslümanların sevinci çift olmuş, Kur'an haberlerinden biri gerçekleşmişti.
Müslümanların Rumların mağlup olmalarından üzülmeleri, galip olmalarından da sevinmeleri kaynak ve özde birleşmelerinden dolayıdır. Bu daha önce tefsiri geçen, o sı­rada bizim de dikkat çektiğimiz birçok surenin çeşitli ayetleriyle de teyit edilmiştir.
Bunlar arasında Peygamber'in üzerine Kur'an vahyinin inmesinden dolayı sevinen kitap ehlinin bulunduğu haberinin yer aldığı ayetler de vardır. Ra'd sûresinin "Kendile­rine kitap verdiğimiz kimseler sana indirilenden sevinirler..." ve bu indirilenin Allah ta­rafından olduğuna onlardan yakinen inananlar olduğunu açıklayan En'am sûresinin 114. ayeti: "Allah, size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken O'ndan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, O (Kur'an)'nun gerçekten Rabbin tarafın­dan indirilmiş olduğunu bilirler..." Açıkça iman ettiklerinin haberini içeren Kasas sûre­sinin 52. ve 53. ayetleri: "Bundan önce kendilerine kitap verdiklerimiz, bu Kur'an'a inanırlar. Onlara Kur'an okunduğu zaman: 'Ona inandık, O Rabbimizden gelen ger­çektir... Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik' derler" ve İslam şeriatı ile Önceki peygamberlerin şeriatlarının aynı kök ve özden olduklarını gösteren Şûra sûresinin 13. ayeti: "O 'Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi; İbrahim e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi..." bunlardandır.
Bütün bunlar müşrikleri öfkelendiriyordu. Özellikle de kitap ehlinin Kur'an'a inanıp tasdik etmeleri karşısında, onların Allah'ın kitabını ve Peygamberini inkâr etmelerinden dolayı Kur'an onları kınıyordu. Farslar galip geldiğinde bu nedenden sevinip coşmuşlar, müslümanlar da üzülüp kederlenmişlerdi.
Açıkça ifade etmek gerekir ki, bizim bu açıklamalarımız, Mekke ve Medine'de inen kitap ehlinden bir grubun, özellikle de Hicaz Yahudilerinin Peygamber'e ve Kur'an'a karşı inkarcı ve düşmanca bir tavır takındıklarını ifade eden birçok ayetle ters düşme­mektedir. Biz önceki münasebetlerde bunun sebeplerini Kur'an naslanyla da destekle­yerek açıklamıştık. Bu açıklamalarımız aynı şekilde daha sonra ortaya çıkıp Peygamber'den sonraki dönemlere kadar uzayan, Peygamber ile Rumlar arasındaki düşmanlık ve savaş durumuyla da ters düşmemektedir; zira Rum vatandaşları Peygamber'in elçi­lerine, Hıristiyan Arap kabileleri de müslümanların kafilelerine saldırmıştı ve bu, söz konusu neticeye neden olmuştu; yani düşmanlığa başlayan Rum tarafı olmuştu ve böylece düşmanlığı defetmek de müslümanların hakkı ve görevi haline gelmişti.
Bu arada Kur'an, anlattığı haber ve kıssalarla öğüt vermeyi amaçladığından, vahiy hikmeti bu hadisenin de buna vesile olmasını murat etmiş ve ayetler Allah'ın yardım edeceğini, zaferi vaat ettiğini ve sevinme hakkının da müminlere ait olduğunu ifade eden umumî bir müjde ihtiva etmiştir. Gelip geçici işlerle ilgilenip dış görünüşlere önem vererek aldanan, önemli ve tehlikeli olandan gafil olan insanlar da ayetlerde kınanmış­tır.
Şunu da belirtelim ki, "Ğulibet" kelimesindeki "Ğayn" harfi fetha-üstün, "seyağlibûn" kelimesindeki "ye" harfi zamme-ötre ile de okunmuştur. Ancak en doğru olanı birin­cisinde zamme-ötre, ikincisinde fetha-üstün kıraatidir, çünkü Rumlar peygamberliğin ilk yıllarında mağlup olmuşlar, sonra da galip gelmişlerdir (Derveze; et Tefsirü’l Hadis)

ROMALILARIN GALİBİYETİ VE EN ALÇAK YER
Romalılar yenilgiye uğradılar.
Dünyanın en alçak yerinde. Ama onlar yenilgilerinin ardından yeneceklerdir.
Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. O gün inananlar sevineceklerdir. (Rum Suresi 2-4)
Kuran ayetlerinin indiği dönemde, Romalılar [Rumlar] Hıristiyan, Persler [İranlılar] ise ortak koşan [ateşe tapan] topluluklardı. Romalılar'la Persler'in arasında geçen savaşta Persler'in savaşı kazanması, Hıristiyanlar gibi tek Allah'a inanan Müslümanlar'ı üzmüştü. Ortak koşan bir toplumun Allah'a inanan bir topluluğa karşı galibiyeti moralleri bozmuştu. Bu durumun üzerine Kuran, Romalılar'ın [Bizans'ın] yakında galip geleceğini ve inananların bu olay üzerine sevineceğini müjdelemiştir. 4. ayette geçen "bıdı sinin" ifadesi üç ile dokuz arası sayıları ifade eder. Arapça'da tekil için ayrı, iki adet için ayrı, ondan fazla sayıları belirtmek için ayrı ifadeler vardır.
Hz. Muhammed dini ilk yaymaya başladığı günden itibaren kendisine inanan insanlar hep var olmuş, gittikçe bu sayı artmıştır. Eğer Kuran'ın bu ifadesi yanlış çıksaydı hiç şüphesiz Kuran'a ve Hz. Muhammed'e karşı güven sarsılacak ve birçok kişi dine inanmaktan vazgeçecekti. Yani Kuran'ın, Allah'ın vahyi olmadığını zanneden bir insan için, Kuran'da geleceğe yönelik böyle bir haberin verilmesi, bütün bir sistemin tehlikeye atılmasıdır. Peygamberin, haberin yanlış çıkması halinde kaybedecekleri, haberin doğru çıkması halinde kazanacaklarından çok daha fazladır. Fakat bu dinin sahibi Allah'tır, bu müjdeyi veren de Allah'tır. Bu yüzden hiçbir tehlike yoktu ve hiçbir sorun da olmamıştır. O küçük topluluğun Kuran'a duyduğu güven hiç sarsılmamış ve kısa zamanda tüm bölge inananlarla dolmuştur.
BU NE CESARET!
Bu ne cesaret, bu ne kendine güven, bu ne tereddütsüz bir haber vermedir! Böyle bir cesaret ya üstün bir bilginin cesaretidir, ya da cahil cesur olur misali cahil cesaretidir. (Sonuçlar hangi şıkkın doğru olduğunu ispatlıyor.) Bu haberin Allah'ın vahyi olduğunu bilmeyenler, bu haberin tüm bir sistemin tehlikeye atılması olduğunu zannederler. Üstelik bu haber, olması zor olanın müjdelenmesidir. Çünkü savaşı kaybetmiş olan bir devletin, yakında kaybettiği topluluğa karşı savaşı kazanacağı söylenmektedir. Bir de "bıdı sinin" ifadesinden üç ile dokuz sene arasında bu olayın gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.
Bu haber yalan çıksa, hem inananların inancı sarsılacak, hem ortak koşanların dine karşı bir delilleri olacaktır. Oysa tarih şahittir ki; ortak koşanlar Peygamberimize deli, büyücü, menfaatçi gibi suçlamalar yapmalarına karşın, hiçbiri Peygamberin şu söylediği yanlış çıktı, Kuran'ın bu vaadi gerçekleşmedi dememişler, daha doğrusu diyememişlerdir. Oysa bu tarz delile o ortak koşanlar çok muhtaçtılar. Peygamber'e ve inananlara karşı kılıçlarla savaşıp onları öldürmeye çalışmak zor bir yoldu. Eğer ortak koşanların, dine karşı bu tarzda deliller ortaya çıkarmaları mümkün olsaydı, savaşmak gibi zor bir yol yerine, bunu denerlerdi. Zor yolu seçmeleri böyle bir koza sahip olmadıklarını göstermektedir. Kuran'ın tüm dedikleri çıkmış ve bu noktada ortak koşanlar bile bir itirazda bulunamamışlardır. Nasıl günümüzde Kuran'ın birçok mucizesine rağmen ve Kuran'a alternatif hiçbir kitabın, hiçbir sistemin gösterilememesine rağmen hâlâ inanmayanlar varsa ve de olacaksa, o dönemde de böyle olmuştur, her türlü delili görmelerine rağmen inanmayanlar olmuştur. Fakat tüm bu inanmayanlar, daha Peygamberimiz hayattayken yaşadığı bölgeye Kuran'ın hakim olmasını engelleyememişlerdir.
UMUTSUZLUKTAN ZAFERE
Bizans [Doğu Roma] tarihini okuyanlar Bizans imparatorluğunun en büyük bunalımlarından birini 7. yüzyılda [Kuran'ın indiği dönemde] yaşadığını, bu bunalımın en önemli sebeplerinden birinin Persler'le yaşanan sorunlar olduğunu göreceklerdir. Bizans daha sonra sorunlarını aşmış ve bu bunalımı atlatmıştır. Tarihi bilgiler, Kuran'ın, Bizans tarihi hakkındaki söylediklerinin doğruluğunu onaylar.
Tarihi kaynaklarda Bizans'ın Persler'le yapılan savaşta uğradığı kayıp yüzünden bir daha toparlanamayacağının sanıldığı anlatılır. Anlatılanlara göre, Bizans Kralı Heraklius bu bunalımlı dönemde ordunun masrafları için kiliselerdeki altın ve gümüş süs eşyalarını bile eritip kullanmıştır. Persler daha önce Bizans'ın olan Mezopotamya, Kilikya, Suriye, Filistin, Mısır ve Ermenistan'ı işgal etmişlerdir. Umudun olmadığı bir dönemde Kuran, Bizans'ın yakında [3 ila 9 yıl arasında] galip geleceğini müjdelemiştir. Tarihi kaynaklar bu müjdeden dolayı Peygamber ve etrafındakilerle alay edildiğini, bu haberin çıkışına ihtimal verilmediğini kaydederler.
Oysa Kuran'ın her haberi gibi bu haberi de doğru çıkacaktır. Bizans, MS. 627 yılında Persler'i Ninova harabelerinin yakınında yener. Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a geri veren bir anlaşma imzaladılar (Bakınız Warren Treadgold, A History of the Byzantine State and Society, Stanford University Press, sayfa 287-299)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla