Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. September 2008, 11:57 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Ayetlerin tahlili


1. Ayet:

Âlemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan’ı (Ayırıcı’yı) indiren ne cömerttir (ne bol nimet verendir)!

Bu ayet, bundan evvelki Ya Sin suresinin 69, 70. ayetlerindeki “Ve Biz ona şiir öğretmedik. Bu onun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hakk olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.” ifadesinin devamı niteliğindedir.
Bu ayette Kur’an’ın “furkan” özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselat suresinde de açıkladığımız gibi, Kur’an’ın isimlerinden biri olan “Furkan” sözcüğü, “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki “fark” kökünden türemiş olup, “farika” sözcüğü ile aynı anlama gelir. “Fark” sözcüğünün türevlerinden “tefrik”, sözcüğü mahsusat (somut şeyler) için, “farikat” ve “furkan” sözcükleri makulât (soyut şeyler) için, kullanılır.
Bakara suresinin 53. ve Enbiya suresinin 48. ayetlerinde Musa peygambere de verildiği söylenen “Furkan”; soyut şeyler olan hakk ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü… birbirinden ayırdığı için, Kur’an’a da isim olarak verilmiştir. Kur’an’ın “Furkan” olarak anıldığı birçok ayet vardır:

Bakara; 185: Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onun içinde insanlara yol gösteren, hidayetten açıklamalar ve Furkan olarak Kur’an indirildi. …

Âl-i Imran; 3, 4: O (Allah), sana, kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hakk ile indirdi. O, daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti.
Bu Furkan’ı da O indirdi. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için kesinlikle çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikam sahibidir (suçluları cezalandırmak suretiyle adaleti sağlayandır).

Ayette isim verilmeden “kul” ifadesi kullanılarak konu edilen kişinin “Allah elçisi Muhammed” olduğuna dair Kur’an’da ipucu niteliğinde pek çok ayet vardır:

En’âm; 7: Ve biz eğer ki sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak, onlar da ona dokunsalardı, kesinlikle o küfretmiş olan kişiler, “Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir.” derlerdi.

Nisa; 136; Ey iman etmiş kişiler! Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Ve kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve son günü inkâr ederse kesinlikle o çok uzak bir sapıklığa sapmıştır.

Nahl; 89: Ve Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi aleyhlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.

Bakara; 23: Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku duyuyorsanız, haydi onun gibi bir sure siz getirin ve Allah’ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru iseniz.

İnsan; 23: Şüphesiz Biz; Kur’an’ı sana kısım kısım Biz indirdik Biz.

Buna karşılık, Razi ve Kurtubi, Abdullah b. Ez Zübeyr’in, ayetteki “abdihi (kulu)” sözcüğünü “ıbadihi (kulları)” olarak okuduğunu nakletmişlerdir. Bu kıraate göre ayetin anlamı “Âlemlere uyarıcı olsun diye, kullarına Furkan’ı (Ayırıcı’yı) indiren ne cömerttir!” şeklinde olmakta ve bu kıraat de yine bazı ayetlerden onay almaktadır:

Enbiya; 10: Hiç kuşkusuz size, öğüdünüz / şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Bakara; 136: Ve deyiniz ki: “Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildi ise, İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve esbata (torunlarına) ne indirildi ise, Musa’ya ve İsa’ya ne verildi ise ve bütün peygamberlere Rabblerinden olarak ne verildi ise hepsine iman ettik; O’nun elçilerinden birinin arasını ayırmayız (hiç birini diğerinden ayırmayız) ve biz ancak O’nun için teslim olanlarız.

Tebareke


“Tebareke” sözcüğü, “üreme” ve “fazlalık” anlamındaki “berk, bereket” sözcüklerinin “tefâale” kalıbındaki bir türevidir. Sözcüğün kökü olan “berk”, “bereket” genellikle “hayırlı olan bir şeyin bolluğu” olarak ifade edilir.
Bu sözcüğün bedevîlerce ilk kullanımı; “deve ve kuşların subaşlarına toplanması, birikmesi” ve “havuza suyun dolması” anlamlarında kullanılmıştır. (Lisan-ül Arab; c:1, s:398)
Bu temel anlama göre “tebareke” sözcüğü; “bollaştıran, hayırlı ve güzel nimetleri bol bol veren” demek olmaktadır. Nitekim bizim “ne cömerttir” şeklinde yaptığımız çeviri de sözcüğün bu öz anlamını ifade etmektedir. Fakat ne var ki sözcük, zaman içerisinde “mukaddes” anlamında kullanılır olmuş ve “tebareke” lâfızları Allah için “O, ne kutludur!” anlamıyla ifade edilir olmuştur. Ancak bize göre, sözcüğün yer aldığı ayetlerin içerdiği mesajlar dikkate alınarak, sözcüğün öz anlamı ile kullanılması gerekmektedir.
“Tebareke” sözcüğünün türediği kök sözcük olan “berk” sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da 31 kez yer almıştır. Konumuz olan türev sözcük “tebareke” ise Kur’an’da 9 ayette geçmektedir. Bu ayetlerin 3’ü bu surede olup (1, 10 ve 61. ayetler), diğerleri aşağıdadır:

Mümin; 64: Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren -şekillerinizi ne de güzel kılmıştır- ve sizi temiz şeylerle rızklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. -Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!-
Müminun; 14: Sonra nutfeyi bir alaka (embriyon) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası hâlinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık olarak inşa ettik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, ne cömerttir.

Mülk; 1: Mülk elinde bulunan O kimse (Allah), ne cömerttir. Ve O her şeye güç yetirendir.

A’râf; 54: Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve Güneş, Ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah’tır. İyi biliniz ki yaratma ve emir sadece O’na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir.

Zühruf; 85: Ve göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin mülkü kendisine ait olan O kimse (Allah) ne cömerttir. Saat’in bilgisi de yalnızca O’nun yanındadır. Ve siz sadece O’na döndürüleceksiniz.

Rahman; 78: Celâl ve ikram sahibi Rabbinin adı ne cömerttir!

Ayette geçen “âlemler” ifadesi, tüm zamanların insanlarını kapsamaktadır. Ya Sin suresinin tahlilinde de değindiğimiz gibi, A’râf; 158, En’âm; 19, Sebe; 28 ve Enbiya; 107 ayetlerin açık ifadeleriyle, Allah elçisi sadece Arap toplumuna değil, tüm insanlara (âlemlere) elçidir ve tüm insanları uyarmakla yükümlüdür.

2. Ayet:

O (Furkan’ı indiren), göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi yaratıp sonra da onları bir ölçüye göre takdir edendir.

1. ayette Kur’an’ı indiren olarak “sonsuz cömert” niteliğini ön plâna çıkaran Rabbimiz, bu ayette dört niteliğini daha hatırlatmaktadır. Bu nitelikler; “göklerde ve yerde kendisinden başkasının sözünün geçmemesi, yani evrenin hakimiyetinin kendisine ait olması”, “çocuk edinmemiş olması, yani kendinden başka kimsenin ilâhlığa lâyık olmaması”, “hükümranlıkta ortağının bulunmaması” ve “her şeyi yaratıp, her şeyi şaşmaz bir ölçü ile ölçülendirmesi”dir. (Ölçü konusu Kamer suresinin 49. ayetinde de karşımıza gelmiş ve konu ile ilgili olarak Kamer suresinin sonunda Seyyid Kutub’un bir yazısı aktarılmış idi.)
2. ayet, Kur’an’da Allah’ı niteleyen yüzlerce ayetin bir özeti mahiyetinde olup, Allah’ın sıfatlarını tanıtan o ayetlerden üç tanesi de aşağıdadır:

Bakara; 107: Göklerin ve yerin egemenliğinin yalnız Allah’a ait olduğunu ve sizin için Allah’ın astlarından bir Yakın Kişi ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi?

İsra; 111: Ve de ki: Hamd (övgü), hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah’a özgüdür. Ve O’nu büyüttükçe büyüt! (ululadıkça ulula!).
Kamer; 49: Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet onu (her şeyi) bir kader (ölçü, ayar) ile yarattık.

3. Ayet:

Onlar (kâfirler) ise, O’nun astlarından, bir şey yaratamayan, kendileri yaratılmış olan, kendileri için zarar ve faydaya gücü olmayan, ölüme, hayata ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.

2. ayette kendi niteliklerini bildiren Rabbimiz bu ayette ise sözde tanrıların niteliklerini sayarak akıllı insanlara bir mukayese imkânı vermiştir:
- O putlar bir şey yaratamazlar. İlâh niteliği verilecek olanın ise yaratıcı olması gerekir. Nitekim Allah, her şeyi yaratandır (Zümer; 62, Mümin; 62).
- O putlar kendileri yaratılmış oldukları için başkasına muhtaç durumdadırlar. İlâh niteliği verilecek olanın ise hiçbir şeye muhtaç olmaması gerekir. Nitekim Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, çok zengindir (Tegabün; 6).
- O putların kendilerine fayda veya zarar verecek güçleri yoktur. Dolayısıyla başkalarına ne fayda ne de zarar verebilirler (A’râf; 197). Allah ise her şeye güç yetirendir (Mülk; 1).
- O putların, ne hayat vermeye, ne öldürmeye ve ne de öldürdükten sonra diriltmeye güçleri yeter. O hâlde bunlara “ilâh” denemez. Allah ise, yaratır, rızklandırır, öldürür ve sonra tekrar diriltir (Rum; 40).

Sözde ilâhların nitelikleri ayette çoğul ifadelerle anlatılmış ve böylece melek, elçi, cinn, veliyler, Ay, Güneş, taş, ağaç ve hayvanlardan edinilmiş putların hepsi ayetin kapsamı içine alınmıştır.

İnsanoğlunun sahte ilâhlar edinme temayülü sebebiyle Rabbimiz bu konudaki uyarıyı sık sık dile getirmiştir:

Meryem; 81: Onlar, kendileri için bir izzet ve kuvvet kaynağı olsunlar diye, Allah’ın astlarından ilâhlar edindiler.

Ya Sin; 20–25: O sırada o kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey kavmim! Uyun o gönderilmişlere (elçilere)! Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kişilere ki, onlar hidayete ermişlerdir. Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim O beni yaratana? Siz de sadece O’na döndürüleceksiniz. Ben, hiç ben O’nun astlarından ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar dileyecek olsa, onların (ilâhların) şefaati benden yana hiçbir fayda vermez ve onlar (ilâhlar) beni kurtaramazlar. Şüphesiz ki ben, o zaman (ilâhlar edindiğim takdirde) apaçık bir sapıklık içindeyimdir. Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman ettim. Hadi kulak verin bana!”

Ya Sin; 74: Bir de onlar, Allah’ın astlarından kendileri yardım olunurlar ümidi ile ilâhlar / tanrılar edindiler.


4–6. Ayetler:

Ve inkâr etmiş olanlar, “Bu (Furkan), onun (Muhammed’in) uydurduğu yalandan başka bir şey değildir. Ona başka bir topluluk da bunun için yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar kesinlikle haksızlık ettiler ve asılsız bir iddia getirdiler.
Ve “O (Furkan), yazılı hâle getirilmiş öncekilerin masallarıdır; şimdi de o, sabah akşam (sürekli) kendisine okunmaktadır.” dediler.
De ki: “Onu, göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.”

Bu ayet gurubunda, Kur’an karşısında âciz kalan ve mevcut düzenlerinin bozulmasından korkan inatçı kâfirlerin, olur olmaz isnatlarda bulunarak Furkan (Kur’an) hakkında yaptıkları sataşmalar ve onlara verilen cevap aktarılmaktadır. Dikkat edilirse müşrikler Kur’an’ın, peygamberimizin kendi düzmesi olmadığını bilmektedirler ama Kur’an’ın Allah tarafından vahyedildiği gerçeğine inanmak yerine, birileri tarafından ona öğretildiğini iddia etmektedirler. Bu isnat başka ayetlerde de yer almıştır:

Nahl; 103: Ve kesinlikle Biz, onların “Kesinlikle ona bir beşer öğretiyor” deyişlerini biliyoruz. Kastettikleri o kişinin dili yabancıdır. Bu (Kur’an) ise, apaçık Arapça bir dildir.

Klâsik kaynakların hepsinde, peygamberimize bu insafsız iftirayı atanların Nadr b. Hars b. Abdüddar ile arkadaşları olduğu, peygamberimize Kur’an öğreten kişilerin de Mekke’de ustalık yapan Bizans asıllı Cibra, Yesar ve Addas adındaki azat edilmiş köleler ileHabeşli büyücü Ubeyd b. Hadr adlı kişi olduğu yazmaktadır. Bu kaynaklarda verilen bilgilere göre kölelerden Cibra, Amir b. Rabia tarafından; Yesar, Ala b. El Hadrami tarafından; Addas da Huveytip b. Abdüluzza tarafından azat edilmişlerdir.
Görüldüğü gibi, peygamberimize Kur’an öğrettiği ileri sürülen bu kişiler, sosyal yönden çok zayıf ve yeni Müslüman olmuş “gariban” kişilerdir. Bu kişilerin, edebiyat bir tarafa, doğru dürüst Arapça bildikleri bile tartışmalıdır. Zaten Rabbimiz de müşriklerin akıl ve mantıkla bağdaşmayan bu saçma iddialarını “zalimce” diye niteleyerek reddetmiştir.
Müşriklerin iddiaları gerçekten saçmadır, çünkü her şeyden önce kâfirlerin elinde iddialarını kanıtlayacakları herhangi bir bilgi, belge, kanıt bulunmamaktadır. Eğer bu iddiaları kanıtlamaya yarayacak bir delil mevcut olsaydı, her türlü güç kuvvet ellerinde olan ve her türlü zorbalığı rahatça yapan bu kâfirler mutlaka bu delili ortaya çıkarırlar veya kendilerine karşı hiçbir hak iddia edemeyen garibanlara yaptıklarını itiraf ettirtebilirlerdi.
Diğer taraftan, söz konusu kişiler azat edilmiş de olsalar, eski sahiplerinin baskılarıyla, kendilerine maddî yönden bir çıkar sağlamayan peygamberi desteksiz bırakabilirlerdi. Hem iddia edildiği gibi olsaydı, kendileri de Müslüman olan bu kişiler, neden yalancı, düzmeci bir insana inanıp onun söylediklerine uysunlar, niçin düzenbazlığını bildikleri bir kişiyi peygamber olarak kabul etsinlerdi? Bu iddialar doğru olsa, onların bundan bir çıkarı olması gerekmez miydi? Peygamberimizin yanından hiç ayrılmayan eşleri, evlâtları, evlâtlığı Zeyd, Ebubekir ve diğer yakınları peygamberin böyle bir ilişki içinde olduğunu fark etmezler miydi? Böyle bir şey sezseler ona inanır, onun için canlarını ve mallarını ortaya koyarlar mıydı?
Kısacası, Rabbimizin dediği gibi bu iftira “zalimce” idi. Zalim müşriklerin böyle insafsıca saldırıları birçok kez olmuş ve Rabbimiz her defasında bu iddiaları reddetmiştir:

Ahkaf; 8: Ya da onlar; “Onu (Kur’an’ı) o (Muhammed) uydurdu” diyorlar. De ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam bana Allah’tan olacak şeye güç yetiremezsiniz (beni Allah gibi cezalandıramazsınız). O, sizin neyin içine atıldığınızı daha iyi bilir. Sizinle benim aramda tanık olarak O yeter. Ve O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”

Şûra; 24: Ya da onlar; “Allah’a karşı yalan uydurdu” diyorlar. Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O, göğüslerde bulunan şeyleri çok iyi bilir.

En’âm; 93: Ve Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde “Bana vahyolundu” diyenden ve “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimleri ölümün şiddetleri içindeyken, melekler de onlara ellerini uzatmış; “Ruhunuzu teslim edin. Bugün, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” derlerken bir görsen!

Müşriklerin bu davranışlarına karşılık insaf sahibi olan “Ehl-i Kitap”tan aklı başında olanların böyle bir iddiaları olmamış, onlar Kur’an karşısında hemen iman etmişlerdir:

İsra; 107–109: De ki: Siz ona (Kur’an’a) ister inanın, ister inanmayın, şu daha önce kendilerine ilim verilenler, o (Kur’an) onlara okunduğunda onlar, secde ederek (teslimiyet göstererek) çeneleri üstü kapanırlar. Ve: “Rabbimiz tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir.” derler.
Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu (Kur’an) onların huşuunu (alçak gönüllüğünü) artırır.

Kasas; 51, 52: Ve ant olsun Biz, Söz’ü (vahyi, Kur’an’ı) birbiri ardınca uladık. Belki öğüt alırlar!
Ondan (Sözden; vahyden, Kur’an’dan) önce kendilerine kitap verdiğimiz kimseler; onlar, ona (Söz’e; vahye, Kur’an’a) da inanırlar.

Ahkaf; 10: De ki: “Gördünüz mü (hiç düşündünüz mü)? Eğer bu Kur’an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrailoğullarından bir şahit de onun bir benzeri üzerine tanık olup da inanmışsa, siz de büyüklük tasladıysanız? Şüphesiz ki, Allah zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.”

Ankebut; 47: Ve işte böylece Biz, sana Kitap’ı indirdik de kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanıyorlar. Ve bunlardan da ona inananlar vardır. Ve bizim ayetlerimizi ancak inkârcılar bile bile reddeder.

En’âm; 114: Size Kitap’ı (Kur’an’ı) ayrıntılı olarak indirdiği hâlde, ondan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiğimiz şu kişiler, onun (Kur’an’ın) şüphesiz Rabbinden hakk ile indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde sen sakın şüphecilerden olma.

Ra’d; 36: Ve kendilerine Kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahy) le sevinirler. Hizipleşenlerden, ayetlerin bir kısmını inkâr eden kişiler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na şirk koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O’na davet ediyorum, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ÖmerFurkan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (9. June 2010)