Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 01:51 AM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Şüphesiz ki bu, ateş ehlinin birbiriyle tartışması / davalaşması gerçektir. (Sad/64)

O gün müttekiler hariç tüm izdaşlar [birbirinin izinden gidenler] birbirlerine düşmandırlar. (Zühruf/67)

Ve ant olsun ki siz, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız/teker teker Bize geldiniz ve size verdiğimiz şeyleri arkanızda bıraktınız. Ve içinizde kendilerinin ortaklar olduğuna inandığınız şefaatçılarınızı sizinle beraber görmüyoruz. Ant olsun aranızda kesilme olmuş ve yanlış inandığınız şeyler kaybolmuştur. (En’am/94)

Sonra siz kesinlikle kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda tartışacaksınız. (Zümer/31)

Ve onlar, kendileri için bir izzet [güç, şan, şeref] olsun diye, Allah’ın astlarından ilâhlar edindiler.
Hayır... Hayır... [Onların zannettikleri gibi değil]... Onlar [edindikleri ilâhlar] onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp karşı olacaklardır. (Meryem/81, 82)

Ve Allah’ın astlarından kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Onlar [tapılan kimseler], onların yalvarışlarından habersizler de.
İnsanlar bir araya toplandığı zaman onlar [taptıkları kimseler] kendilerine düşmandırlar. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler. (Ahkaf/5, 6)

O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlardır. Ve onlarla bağlar kesilmiştir.
Ve onlara uyanlar, “Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!” derler. İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler [pişmanlık ve üzüntüler] hâlinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkanlar da değillerdir. (Bakara/166, 167)

Ve o gün O [Allah]: “Yanlış olarak inandığınız benim ortaklarımı hadi çağırın” der. Sonra onlar da onları çağırdılar da onlar kendilerine cevap vermediler. Ve Biz, onların arasına ateşten bir engel kılmışızdır.
Ve günahkârlar ateşi görmüşler de artık kendilerinin ona düşeceklerine kani olmuşlardır. Ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamadılar. (Kehf/52, 53)

63. ayette konu edilen “Söz”, Rabbimizin bizi yarattığında hakkımızda aldığı bir ilke kararıdır:

[Allah] Buyurdu ki: “Hakk budur. Ben de şu hakkı söylüyorum: Ant olsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, hepinizden dolduracağım.” (Sad/84, 85)

Ve eğer Biz dileseydik her nefse [kişiye] hidayetini verirdik. Velâkin Benden: “Bütün cinnlerden ve insanlardan [herkesten] cehennemi elbette tamamen dolduracağım” sözü hakk olmuştur. (Secde/13)

Rabbimizin cehennemin ins ve cinn [herkes] tarafından doldurulmasına yönelik kararında dikkatlerden kaçmaması gereken ince bir nokta vardır ki, bu da cehennemi dolduracak olanların bu sonuca bizzat kendi özgür iradeleri ve seçimleri ile ulaşacak olmalarıdır. Çünkü Rabbimiz, rahmeti gereği insanlara elçi göndermekte, kitap indirmekte, insanları ise seçimlerinde serbest bırakmaktadır. Elçi göndermeden azap etmeyeceği ise zaten Rabbimizin bildirdiği bir ilke kararıdır.
Konuyla ilgili daha ayrıntılı açıklama Kaf suresinin tahlilinde verilmiştir. (Tebyinü’l-Kur’an; c:2, s:110,111)

67 - Fakat tövbe etmiş, iman etmiş ve salihi işlemiş kimseye gelince; o, kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.

Yapılan uyarılardan sonra burada Rabbimiz kurtuluş kapısını göstermektedir: Buna göre, geçmişinde neye inanmış ve hangi ameli işlemiş olursa olsun, kişinin tövbe etmesi, sonra da iman edip salihatı işlemesi hâlinde, Rabbimiz onun kurtulanlardan olmayı umabileceğini söylemekte, böylece insanları tövbeye davet ederek suçlu kullarına kurtuluş yolunu göstermektedir.

Sonra kim yaptığı zulümden sonra tövbe eder ve düzeltirse, bilsin ki şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. (Maide/39)

Allah`ın [kabulünü] üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tövbe edenlerinkidir. İşte Allah, böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm / hikmet sahibidir.
Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: `Ben şimdi gerçekten tövbe ettim` diyenler, ne de kâfir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa/17, 18)

De ki: “Ey haddi aşarak nefislerine karşı sınırı aşmış olan kölelerim! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah, günahları tümden bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Zümer/53)

Bunlardan başka, tövbenin konu edildiği şu ayetlere de bakılabilir: Enam/54, Meryem/60, Ta Ha/82, Furkan/70, 71, Nur/31, Tahrim/8, Bakara/160, Al-i Imran/89, Araf/153, Nahl/119, Nur/5, Şura/28

68 – Ve senin Rabbin, dilediği şeyi yaratır ve onlar için hayırlı olan şeyleri seçer/ onlar için ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yüceler yücesidir.
69 – Ve senin Rabbin, onların sinelerinde gizledikleri şeyleri ve açığa vurdukları şeyleri bilir.
70 – Ve O, kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah’tır. İlkinde ve sonuncuda hamd O’nundur, hüküm yalnızca O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.

Bu ayetlerde Rabbimiz, ilk yaratmanın, yaratmanın devamının ve yaratılanlarla ilgili her türlü tasarrufun kendi elinde olduğunu açıklamaktadır. Bu ayetler aynı zamanda şirke bir reddiye mahiyetindedir. Çünkü Rabbimiz, her şeyin kendi kontrolünde olduğunu bildirdiği bu ayetlerde müşriklerin kendi kafalarından bu sözde ilâhlara yağmur yağdırma, şifa verme, bereket sağlama, şefaat etme gibi işler gördürüp onlara sıfatlar, dereceler ve mevkiler biçmelerine karşı çıkmaktadır.
69. ayette dile getirilmiş olan “Allah’ın her şeyi bildiği” hususu, başka ayetlerde de vurgulanmıştır:

Allah, “her dişinin neyi taşıdığını, rahimler neyi eksiltir ve neyi artırır” bilir. Ve her şey O’nun katında bir ölçü iledir.
[Allah], gaybı da açıkta olanı da bilendir, pek büyüktür, yücedir.
Sizden sözü gizleyen kimse ve onu açığa vuran kimse, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan kimse eşittir. (Ra’d/8-10)

Gaybın anahtarları da yalnızca onun katındadır. Ondan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir O. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.” (En’am/59)

Rabbimiz, kendisine yakıştırılan noksan sıfatlardan arınık olduğunu ise sadece burada değil, yüzlerce yerde konu etmiştir.


71 - De ki: “Gördünüz mü [Düşündünüz mü hiç], eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size ışık getirecek ilâh kimdir? Hâlâ kulak vermeyecek misiniz?”
72 - De ki: “Gördünüz mü [Düşündünüz mü hiç], eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek ilâh kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”
73 – Ve O’nun [Allah’ın] rahmetindendir ki O, geceyi ve gündüzü; onda [gecede] dinlenesiniz ve [gündüzün] O’nun lütuf ve kereminden arayasınız ve şükredesiniz diye kıldı.

Bu ayet grubunda, peygamberimizden inançsızlara seslenmesi istenmekte ve Allah’ın varlığına, birliğine, ahirette yeniden yaratacağına, hesap soracağına kanıt olarak gece ile gündüzün yaşam üzerindeki etkisi gösterilmektedir.
Yüce Rabbimiz burada, gece ile gündüzün mevcut düzeninin değişmesi, yani sürekli gece veya sürekli gündüz olması hâlinde meydana gelebileceklerin düşünülmesini istemiş ve mevcut düzendeki gece ile gündüz ayarının ne kadar isabetli olduğuna dikkat çekmiştir.
Gece ile gündüze ibret verici bir olgu olarak pek çok ayette işaret edilmiş ve insanlara gece ile gündüz gerçeğini düşünerek akıllarını başlarına alabilecekleri bildirilmiştir.

Rabbinin o gölgeyi nasıl uzatmış olduğuna bakmadın mı? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra Biz Güneş’i, ona delil kıldık. Sonra da onu kolay bir çekişle kendimize doğru çektik.
Ve O, sizin için geceyi elbise, uykuyu da rahatlık kılandır. Ve O, gündüzü yayılış kılandır. (Furkan/45–47)

74 - Ve o gün O [Allah], onlara seslenip der ki: “Yanlış olarak inandığınız Benim ortaklar hani, nerede?”
75 – Ve Biz her ümmetten bir şahit çekip çıkardık da “Haydi, kesin delilinizi getirin!” dedik. Artık bildiler ki, hakikat Allah’a aittir ve uydurageldikleri şeyler kendilerinden ayrılıp kaybolmuştur.

Bu ayetlerde yeni bir mahşer sahnesi canlandırılarak yine 62-66. ayetlerdeki konuya dönülmektedir. Artık mahkeme başlamıştır. O gün kimsenin yalan söyleyebilecek, mazeret ileri sürebilecek imkânı yoktur. Çünkü tüm uydurma şeyler yok olup gitmiş, ortada sadece Allah’a ait hakikat kalmıştır.
75. ayette geçen “bir şahit” ifadesiyle, toplumu uyaran peygamber kastedilmiştir. Çünkü peygamberler hesap anında tanık olarak bulundurulacaklardır:

elçiler, vakitlendirildikleri zaman,
bunlar hangi gün için ertelendiler ise!
Ayırt etme günü için… (Mürselat/11-13)

Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de işte onların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman bak nasıl? (Nisa/41)

Ve Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi aleyhlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Biz bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara bir kılavuz, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl/89)

Ve yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar getirilmiş ve aralarında hakk ile karar verilmiştir. Ve onlar zulüm olunmazlar [onlara haksızlık edilmez]. (Zümer/69)

75. ayetteki “Haydi, kesin delilinizi getirin!” ifadesiyle suçlulara sanki şöyle denmektedir: “Mazur olduğunuzu göstermek için ikna edici bir delil getirin! Ya ısrar edip durduğunuz şirkin, elçiliği ve ahireti inkârın doğru bir inanç olduğunu ve bu inancı aklî delillerle benimsediğinizi ispatlayın; yahut eğer bunu yapamıyorsanız, hiç değilse bu hataya karşı sizi uyarmak için Allah`ın hiçbir düzenlemede bulunmadığını, size doğru yolu göstermediğini ispat edin!”

76, 77 – Şüphesiz Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, şüphesiz onun anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluğa ağır gelirdi. Bir zaman kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Şüphesiz ki Allah şımarıkları sevmez. Ve Allah’ın sana verdiğinde ahiret yurdunu iste. Dünyadan da nasibini unutma! Allah`ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun. Ve yeryüzünde bozgunculuğu isteme. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”
78 – O [Karun]; “O [servet], bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” dedi. Bilmez miydi ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok topluluğu [taraftarı, birikimi] olan kimseleri kesinlikle helâk etmişti. Ve günahkârlar günahlarından sorulmaz [Allah onların hepsini bilir].
79 - Derken o [Karun], ziynet [ihtişam] içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyen kimseler; “Keşke Karun’a verilen gibi bizim de olsaydı. Şüphesiz ki o [Karun], çok büyük bir nasip sahibidir” dediler.
80 – Ve kendilerine ilim verilmiş olan kimseler ise; “Yazıklar olsun size! İman eden ve salihi işleyen kimseler için Allah’ın mükâfatı daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” dediler.
81 – Sonunda Biz onu ve evini yere geçirdik. Artık Allah’ın astlarından kendisine yardım edecek bir taraftar da olmadı ve o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.
82 – Ve daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletiyor ve daraltıyor. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Ve demek ki inkârcılar felâh bulmuyorlar” diyerek sabahladılar.

Hatırlanacak olursa, surenin 57-61. ayetlerinde Mekkeli müşriklerin dünya nimetlerini tercih ederek doğru yoldan çıktıkları belirtilmiş, akıllı insanın dünya kazançlarını değil de kalıcı ahiret kazançlarını tercih etmesi gerektiği yolunda uyarılar yapılmıştı. Bu uyarılara somut örnek teşkil edecek bir kıssanın anlatımı da konumuz olan bu ayet grubunda yapılmaktadır. Akıl sahiplerinin çok büyük ibretler alabileceği bu kıssanın baş aktörü, vurgunun, kapitalist zihniyetin sembolü olarak tanıtılan Karun’dur. İlk bakışta Karun ile ona muhatap olan iki grup insandan söz eden kıssa, pasajın içeriğine bakıldığında sadece o iki grubu değil, tüm zamanların servet düşkünlerini ve onlara imrenen akılsızları gözler önüne sermekte, ayrıca bu servet düşkünlerini ve onlara imrenen akılsızları uyaran bilgili ve bilinçli kişilerin bunu hangi sorumluluk bilinciyle yaptıklarını ortaya koymaktadır.
Kur’an’ın mesajından rahatsız olanlara bakıldığında, eski dönemlerde de olduğu gibi, bu kimselerin daima kendi kurdukları ekonomik ve sosyal düzenlerin alt üst olacağından korkan büyük sermayedarlar, tefeciler ve sömürgenler olduğu görülmektedir. Başka bir ifadeyle tarih, uluslararası ticaret, faiz ve sömürü ile Karunlaşmış kişilerle doludur. Bu kişiler, Hümeze suresinde de bildirildiği üzere, en akıllı işin servet kazanıp biriktirmek olduğuna inanan ve kendi bilgi ve becerisi sayesinde elde ettiğini zannettiği servetleriyle kendilerini zengin hisseden tağutlaşmış kimselerdir:

Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde [zengin olduğuna inandığında], kesinlikle azar [tuğyan eder]. (Alak/6-8)

Karun ismi Kur’an’da bu sureden başka iki surede daha geçmektedir:

Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da [yakaladı]. Ant olsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki geçiciler değillerdi. (Ankebut/39)

Ant olsun Musa’yı Firavun’a, Haman’a ve Karun’a ayetlerimizle ve açık bir delil ile elçi olarak gönderdik. Onlar da; “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancıdır” dediler. (Mümin/23, 24)


Yukarıdaki ayetlerden anlaşıldığına göre, Musa peygamber, Karun’a da elçi olarak gönderilmiştir. Bu, Karun’un Firavun’la işbirliği içinde olduğunu ve servetini İsrailoğulları aleyhine kullandığını göstermektedir. Yani Karun, kendi kavmine ihanet eden, İsrailoğullarına zulmeden Firavun’un destekçisi ve işbirlikçisi bir kimsedir; Firavun nezdindeki yerini de kendi halkına ihaneti ile kazanmıştır. Bir İsrailoğlu olan kapitalist Karun’un kazandığı mevki o kadar önemlidir ki, Firavun’un destekçisi ve yandaşı olan saray erkânının adı, onun adının yanında ikinci plânda kalmış, Firavun ve başrahibi Haman’dan sonra Musa peygamberin elçi olarak gönderildiği üçüncü önemli kişi olmuştur.
Kitab-ı Mukaddes’te Karun adı geçmez. Ancak Sayılar, Çıkış, Tarihler ve Tekvin bölümlerinde bahsi geçen “Korah” ile Karun’un ekseriyetle aynı kişi olduğu kabul edilir:

Sayılar; 6. Bab:

Korah, Datan ve Aviram Başkaldırıyor

1, 2- Levi oğlu Kehat oğlu Yishar oğlu Korah, Ruben soyundan Eliavoğulları`ndan Datan, Aviram ve Pelet oğlu On toplulukça seçilen, tanınmış 250 İsrailli önderle birlikte Musa`ya başkaldırdı.
3- Hep birlikte Musa`yla Harun`un yanına varıp, "Çok ileri gittiniz!" dediler, "Bütün topluluk, topluluğun her bireyi kutsaldır ve RABB onların arasındadır. Öyleyse neden kendinizi RABB`in topluluğundan üstün görüyorsunuz?"
4- Bunu duyan Musa yüzüstü yere kapandı.
5- Sonra Korah`la yandaşlarına şöyle dedi: "Sabah RABB kimin kendisine ait olduğunu, kimin kutsal olduğunu açıklayacak ve o kişiyi huzuruna çağıracak. RABB`in seçeceği kişiyi huzuruna çağıracak.
6- Ey Korah ve yandaşları, kendinize buhurdanlar alın.
7- Yarın RABB`in huzurunda buhurdanlarınızın içine ateş, ateşin üstüne de buhur koyun. RABB`in seçeceği kişi, kutsal olan kişidir. Ey Levililer, çok ileri gittiniz!"
8- Musa Korah`la konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ey Levililer, beni dinleyin!
9, 10- İsrail`in Tanrısı sizi kendi huzuruna çıkarmak için ayırdı. RABB`in Konutu`nun hizmetini yapmanız, topluluğun önünde durmanız, onlara hizmet etmeniz için sizi İsrail topluluğunun arasından seçti. Sizi ve bütün Levili kardeşlerinizi huzuruna çıkardı. Bu yetmiyormuş gibi kâhinliği de mi istiyorsunuz?
11- Ey Korah, senin ve yandaşlarının böyle toplanması RABB`e karşı gelmektir. Harun kim ki, ona dil uzatıyorsunuz?"
12- Sonra Musa Eliavoğulları Datan`la Aviram`ı çağırttı. Ama onlar, "Gelmeyeceğiz" dediler,
13- "Bizi çölde öldürtmek için süt ve bal akan ülkeden çıkardın. Bu yetmiyormuş gibi başımıza geçmek istiyorsun.
14- Bizi süt ve bal akan ülkeye götürmediğin gibi miras olarak bize tarlalar, bağlar da vermedin. Bu adamları kör mü sanıyorsun? Hayır, gelmeyeceğiz."
15- Çok öfkelenen Musa RABB`e, "Onların sunularını önemseme. Onlardan bir eşek bile almadım, üstelik hiçbirine de haksızlık etmedim" dedi.
16- Sonra Korah`a, "Yarın sen ve bütün yandaşların - sen de, onlar da - RABB`in önünde bulunmak için gelin" dedi, "Harun da gelsin.
17- Herkes kendi buhurdanını alıp içine buhur koysun. 250 kişi birer buhurdan alıp RABB`in önüne getirsin. Harun`la sen de buhurdanlarınızı getirin."
18- Böylece herkes buhurdanını alıp içine ateş, ateşin üstüne de buhur koydu. Sonra Musa ve Harun`la birlikte Buluşma Çadırı`nın giriş bölümünde durdular.
19- Korah bütün topluluğu Musa`yla Harun`un karşısında Buluşma Çadırı`nın giriş bölümünde toplayınca, RABB`in görkemi bütün topluluğa göründü.
20, 21- RABB, Musa`yla Harun`a, "Bu topluluğun arasından ayrılın da onları bir anda yok edeyim" dedi.
22- Musa`yla Harun yüzüstü yere kapanarak, "Ey Tanrı, bütün insan ruhlarının Tanrısı!" dediler, "Bir kişi günah işledi diye bütün topluluğa mı öfkeleneceksin?"
23, 24- RABB, Musa`ya, "Topluluğa söyle, Korah`ın, Datan`ın, Aviram`ın çadırlarından uzaklaşsınlar" dedi.
25- Musa Datan`la Aviram`a gitti. İsrail`in ileri gelenleri onu izledi.
26- Topluluğu uyararak, "Bu kötü adamların çadırlarından uzak durun!" dedi, "Onların hiçbir şeyine dokunmayın. Yoksa onların günahları yüzünden canınızdan olursunuz."
27- Bunun üzerine topluluk Korah, Datan ve Aviram`ın çadırlarından uzaklaştı. Datan`la Aviram çıkıp karıları, küçük büyük çocuklarıyla birlikte çadırlarının önünde durdular.
28- Musa şöyle dedi: "Bütün bunları yapmam için RABB`in beni gönderdiğini, kendiliğimden bir şey yapmadığımı şuradan anlayacaksınız:
29- Eğer bu adamlar herkes gibi doğal bir ölümle ölür, herkesin başına gelen bir olayla karşılaşırlarsa, bilin ki beni RABB göndermemiştir.
30- Ama RABB yepyeni bir olay yaratırsa, yer yarılıp onları ve onlara ait olan her şeyi yutarsa, ölüler diyarına diri diri inerlerse, bu adamların RABB`e saygısızlık ettiklerini anlayacaksınız."
31- Musa konuşmasını bitirir bitirmez Korah, Datan ve Aviram`ın altındaki yer yarıldı.
32- Yer yarıldı, onları, ailelerini, Korah`ın adamlarıyla mallarını yuttu.
33- Sahip oldukları her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler. Yer onların üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular.
34- Çığlıklarını duyan çevredeki İsrailliler, "Yer bizi de yutmasın!" diyerek kaçıştılar.
35- RABB`in gönderdiği ateş buhur sunan 250 adamı yakıp yok etti.
36- RABB Musa`ya şöyle dedi:
37, 38- "Kâhin Harun oğlu Elazar`a buhurdanları ateşin içinden çıkarmasını, ateş korlarını az öteye dağıtmasını söyle. Çünkü buhurdanlar kutsaldır. İşledikleri günahtan ötürü öldürülen bu adamların buhurdanlarını levha haline getirip sunağı bunlarla kapla. Buhurdanlar RABB`e sunuldukları için kutsaldır. Bunlar İsrailliler için bir uyarı olsun."
39, 40- Böylece Kâhin Elazar, yanarak ölen adamların getirdiği tunç buhurdanları RABB`in Musa aracılığıyla kendisine söylediği gibi alıp döverek sunağı kaplamak için levha haline getirdi. Bu, İsrailliler`e Harun`un soyundan gelenlerden başka hiç kimsenin RABB`in önüne çıkıp buhur yakmaması gerektiğini anımsatacaktı. Yoksa o kişi Korah`la yandaşları gibi yok olacaktı.
41- Ertesi gün bütün İsrail topluluğu Musa`yla Harun`a söylenmeye başladı. "RABB`in halkını siz öldürdünüz" diyorlardı.
42- Topluluk Musa`yla Harun`a karşı toplanıp Buluşma Çadırı`na doğru yönelince, çadırı ansızın bulut kapladı ve RABB`in görkemi göründü.
43- Musa`yla Harun Buluşma Çadırı`nın önüne geldiler.
44, 45- RABB, Musa`ya, "Bu topluluğun arasından ayrılın da onları birden yok edeyim" dedi. Musa`yla Harun yüzüstü yere kapandılar.
46- Sonra Musa Harun`a, "Buhurdanını alıp içine sunaktan ateş koy, üstüne de buhur koy" dedi, "Günahlarını bağışlatmak için hemen topluluğa git. Çünkü RABB öfkesini yağdırdı. Öldürücü hastalık başladı."
47- Harun Musa`nın dediğini yaparak buhurdanını alıp topluluğun ortasına koştu. Halkın arasında öldürücü hastalık başlamıştı. Harun buhur sunarak topluluğun günahını bağışlattı.
48- O ölülerle dirilerin arasında durunca, öldürücü hastalık da dindi.
49- Korah olayında ölenler dışında, öldürücü hastalıktan ölenlerin sayısı 14.700 kişiydi.
50- Öldürücü hastalık dindiğinden, Harun Musa`nın yanına, Buluşma Çadırı`nın giriş bölümüne döndü.

Çıkış; 6. Bab, 14- 21:

Musa`yla Harun`un Soy Kütüğü

14- İsrailliler`in aile önderleri şunlardır: Yakup`un ilk oğlu Ruben`in oğulları: Hanok, Pallu, Hesron, Karmi. Ruben`in boyları bunlardır.
15- Şimon`un oğulları: Yemuel, Yamin, Ohat, Yakin, Sohar ve Kenanlı bir kadının oğlu Şaul; Şimon`un boyları bunlardır.
16- Kayıtlarına göre Levioğulları`nın adları şunlardır: Gerşon, Kehat, Merari. Levi yüz otuz yedi yıl yaşadı.
17- Gerşon`un oğulları boylarına göre şunlardır: Livni, Şimi.
18- Kehat`ın oğulları: Amram, Yishar, Hevron, Uzziel. Kehat yüz otuz üç yıl yaşadı.
19- Merari`nin oğulları: Mahli, Muşi. Kayıtlarına göre Levi boyları bunlardır.
20- Amram halası Yokevet`le evlendi. Yokevet ona Harun`la Musa`yı doğurdu. Amram yüz otuz yedi yıl yaşadı.
21- Yishar`ın oğulları: Korah, Nefeg, Zikri.


Yahudi rivayetlerine göre Korah o kadar muazzam bir servete sahipti ki, Yahudi ansiklopedilerinde onun hazinelerinin anahtarlarını taşımak için üç yüz katıra ihtiyaç olduğu yazılıdır. (Jewish Encylopedia c: VII. sh. 556) Her ne kadar abartılı ise de, bu ifade Karun’un İsrail kaynaklarına göre de zamanının en zengin insanı olduğunu göstermektedir.
Karun’un zenginliği Kur’an’da sadece konumuz olan 79. ayetteki “Derken o [Karun], ziynet [ihtişam] içinde kavminin karşısına çıktı” cümlesiyle ifade edilmesine rağmen, insanlar bu “ziynet”in keyfiyeti hususunda muhtelif şeyler zikretmişlerdir. Şöyle ki: Onun kendi kavminin karşısına atıyla, katırıyla, altınıyla, gümüşüyle, yüzlerce sırmalı süvarisiyle, binlerce kölesiyle çıktığı tasvir edilmiştir. Karun’un kendi kavminin karşısına ziynetleriyle çıkmasının sebebi, bize göre, İsrailoğullarını kendisine özendirme amacı gütmesidir.
81. ayetteki “Sonunda Biz onu ve evini yere geçirdik” ifadesi, mecaz olarak, en sonunda onun maldan, mülkten, makamdan, mevkiden mahrum bırakıldığını, sefil ve perişan bir şekilde öldüğünü bildirmektedir. Bu ifade klâsik eserlerde hakikat manasına çekilmiş ve bu konuda birçok söylenti nakledilmiştir:

Rivayet edildiğine göre, Karun, Allah`ın Nebisi Hz. Musa [a.s]`ya eziyet eder, Hz. Musa [a.s] ise aralarındaki akrabalıktan ötürü ona müdara ederdi. Derken zekatla ilgili ilâhî emir geldi. Bunun üzerine Hz. Musa [a.s], Karun ile, her bin dinara karşılık bir dinar, her bin dirheme karşılık bir dirhem [zekat vermesi] üzere anlaştı. Karun bunun yekûnunu hesap edince, çok buldu. Dolayısıyla cimrileşti ve İsrailoğullarını toplayarak "Musa [a.s] mallarınızı almak istiyor" dedi. Onlar da: "Sen bizim efendimiz ve büyüğümüzsün, bize dilediğini emret [yapalım]" dediler. Karun, "Falanca günahkâr [zaniye] kadına rüşvet [para] verelim. Musa [a.s]`nın kendisiyle zina ettiğini söylesin. Böylece İsrailoğulları ondan vazgeçerler" dedi. Böylece o kadına altın bir tas dolusu altın verdiler. (Razi; el Mefatihu’l-Gayb)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla