Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19. January 2010, 09:02 PM   #2
samimi
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 20
Tesekkür: 1
7 Mesajina 13 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0
samimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud ofsamimi has much to be proud of
Standart

İslam'ın İlk Şartı Olarak Kelime-İ Tevhid


Herhangi bir insanın İslam dinine girmesi için keli*me-i şahadet esas alınmıştır. Bir insanın müslüman olması için “La ilahe İlla Allah Muhammedun Resulullah” buyru*ğunu anlamıyla beraber, anlamıyla beraber, anlamıyla beraber tasdik ve ikrar etmesi gerekmektedir.

Anlamıyla beraber ifadesini tekrar etmemin nedeni, bu anlamın birçok yerde, birçok tebliğde gözardı edime sindendir. Halkında müslüman olan birçok ülkede kelime-i şahadet, ifadesi malum, manası meçhul durumdadır. Her gün yüzlerce kez kelime-i şahadet getiren binlerce insan dahi, bu ifadenin yüce anlamından ne yazık ki uzaktırlar.

“Allah'tan başka İlah yoktur ancak Allah vardır ve Muhammed (s.a.v.) Allah'ın Resulüdür” ifadesi ne demek*tir?

Bu ifadeyi tasdik eden kimseler, neyi tasdik etmekte*dirler?

Kelime-i şahadette “La ilahe” yani “(Allah'tan başka) İlah yoktur” ifadesine neden gerek duyulmuştur?

Neden sadece; “Allah vardır ve Muhammed(s.a.v.) Allah'ın Resulüdür” denilmemiştir?.

Allah'tan başka İlah var mıdır ki, şanı yüce Rabbimiz Allah (c.c.) bizleri “La ilahe” (Allah'tan başka İlah.yoktur) buyruğuna davet etmektedir?

Allah'tan başka İlah olmadığına,

Allah'tan başka İlah olamayacağına göre “La ilahe buyruğunu tasdik ve ikrar etmemiz neden emredilmiştir?”. İşte bu sorulann cevabını aramamız, bizleri kelime-i şaha*detin yüce anlamına götürecektir.

Bütün kainatta, bütün alemlerde Allah'tan başka İlah yoktur gerçeğine rağmen, yaşadığımız dünyada tahakküm ettikleri insanlara ilahhk taslayan, kendilerini ilahlaştırmaya çalışan firavunlar bulunmaktadır. Nitekim kelime-i şahadet*teki “La ilahe” buyruğu ile gerçekten İlah olanlar değil, kendilerini ilahlaştırmaya çalışan bu müstekriler, bu tağutlar inkar edilecektir.

Peki, bir mahluğun ilahlaşmaya çalışması veya insan*lara ilahhk taslaması ne demektir?

Milyonlarca insanın kabul ve tasdik ettiği gibi herşeyi Allah (c.c.) yaratmıştır. İnsanları yaratan Allah (c.c), insan*ları dünya yaşantısında kendi zatından habersiz bırakma*mış ve bu insanlara peygamberler göndererek nasıl ve ne şekilde yaşamaları gerektiğini kendilerine bildirmiştir. Bildi*rilen bu hükümlerle insanlara bir yol, bir dünya görüşü, bir yaşam biçimi ve en özlü ifadesiyle bir din sunulmakta*dır. Allah'ın razı olacağı dini, yani İslam'ı yaşayan toplum*larda, Allah'ın hükümleri karşısında herkes eşittir. Bu hü*kümlerden muaf tutulan ayrıcalıklı veya dokunulmaz bir sınıf yoktur.

Peki bu durumdan herkes memnun mudur?

Elbetteki değildir!.

İnsanları ezmek ve sömürmek isteyen müstekbirier bu durumdan hiç memnun değillerdir. Çünkü İlahi hükümlere göre insanlan ezmeleri, insanları sömürmeleri müm*kün değildir. Bu durumda yapacakları iş, kendi çıkar ve menfaatlerine dokunan İlahi hükümleri tevü ve tahrif et*mek ve yaşam şeklini belirleyen yeni hükümler koymak, yeni kanunlar çıkarmaktır.

Allah'ın hükümlerine rağmen yaşam şeklini belirleyen yeni hükümler koymak, yeni kanunlar çıkarmak ne demektir?

Allah (c.c.) böyle bir yetkiyi kime vermiştir?

Okuduğu Kur'an'ı Kerim'i anlamaya çalışan herkesin bildiği gibi, Allah (c.c) böyle bir yetkiyi peygamberlerine dahi vermemiştir. Çünkü insanların nasıl ve ne şekilde yaşayacaklanna dair mutlak hükümler vazetme yetkisi sade*ce ve sadece Allah (c.c.)'a,,aittlr. Hiçbir insana verilmeyen bu yetki, hiçbir insana tanınmayan bu hak, sadece ve sa*dece Allah'ın hakkıdır. Daha açık bir ifadeyle böyle bir yetki veya böyle bir hak, İlah olmakla ilgili bir hak olup, yegane İlah olan Allah (c.c.)'ın hakkıdır.

İnsanların nasıl ve ne şekilde yaşayacakîanna dair hü*küm vazetme meselesi, İlah olmakla ilgili bir mesele ise, bilerek veya bilmeyerek insanları aldatan din adamla*rına ve aldatılan bütün şaşkınlara soruyoruz. İnsanların nasıl ve ne şekilde yaşamalan gerektiğini beyan eden Allah'ın hükümlerine rağmen, kendi çıkar ve menfaatlerine uygun şeytani hükümler vazeden, Allah'ın helal dediğine haram, haram dediğine helal diyen bu fira*vunlar kimdir?

İnsanların nasıl ve ne şekil yaşayacakîanna dair hü*küm vazetme meselesi, İlah'lıkla ilgili bir mesele olduğuna göre bunlar İlah mıdır?

Bağırsaklarında pislik taşıyan bu mahluklar, elbetteki İlah değildir. Ne var ki İlah olmayan bu firavunlar, İlah'hkla ilgili meselelerde hüküm vazederek ilahlaşmaya çalışmak*talar ve tahakküm ettikleri insanlara ilahlık taslamaktadır*lar.

İşte ilahlaşmaya çalışmak veya insanlara İlahlık tasla*mak budur. Bu anlaşıldığı zaman, “La ilahe (Allah 'tan baş*ka İlah yoktur)” hükmünün vazedilme nedeni ve hikmeti daha iyi anlaşılacaktır.

Bizleri bu hükme davet eden Rabbimiz, bizlere bu hükmün gerektirdiği tavrı emretmektedir. Bu hükmün ge*reği ise ilahlaşmaya çalışan, insanlara ilahlık taslayan fira*vunların red ve inkar edilmesidir. Kelime-i şahadette yer alan “La ilahe” buyruğu bunu gerektirmektedir.

Herhangi bir ihsanın İslam dinine girebilmesi için; kendisine ilahlık taslayan bütün firavunları,

ilahlaştmlmaya çalışan bütün putları.. “La ilahe” buy*ruğu ile inkar etmesi, bu inkardan sonra “İlla Allah” diye*rek alemlerin yegane yaratıcısı olan Allah (c.c.)'a yönelme*si ve “Muhammedun Resulullah” buyruğu ile Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'i Resulullah olarak, bir önder ve bir örnek olarak kabul ettiğini ikrar etmesi gerekmekte*dir.

Kelime-i şahadetin manasını bilmeden, bunun gerek*tirdiği tavm idrak etmeden, bu kelimeyi telaffuz eden her*kesi müslüman kabul edebilmemiz mümkün değildir. Çün*kü günümüzde yaşayan birçok firavun bile kelime-i şahadeti telaffuz etmekte ve müslüman olduklarını ileri sürmektedirler.

Kelime-i şahadeti telaffuz etmelerine rağmen firavunlaşan ve firavunlara kulluk yapan kimseler müslüman değildirler. Bu kimseler namaz da küsalar, oruç da tutsalar, hacca da gitseler ne yazık ki müşriktirler. Çünkü kelime-i şahadet sihirli bir söz veya büyülü bir kelime değildir ki, bu sözü söyleyen kimseyi kendiliğinden mü'min yapabil*sin!. Oysa büyüden ve sihirden münezzeh olan kelime-i şahadetin; insanların inançlarına, yaşantılarına, fiillerine müdahale eden yüce bir anlamı vardır. Netice olarak keli*me-i şahadeti bu yüce anlamıyla kabul ve tasdik eden bir insan, kurtuluş yolcusu bir müslüman olabilmektedir.

Tevhidi davet, bu istikamette ve bu anlamda yapılan bir davettir. Davetin özü, birliğe ve bütünlüğe dayanmaktadır. Allah'tan başka mercilere yapılan davet, kime yapı*lırsa yapılsın tevhidi bir davet değildir. İnsanlann kulluk ba*zında davet edildikleri merci ister bir politikacı, ister salih veya sapık bir şeyh olsun, böyle bir davet İslami değildir.

Çünkü İslam'a göre Resulullah (s.a.v.) dahi, insanlar, ken*disine davet etmekten nehyedilmiş ve böylesi davetlerin şirk olduğu beyan edilmiştir.

“Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.”kasas 87 MEHMET ALAGAŞ TEVHİT VE ŞİRK
samimi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
samimi Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 4 Kisi:
Apollonius (20. January 2010), aşık74 (22. January 2010), Barış (22. January 2010), dost1 (20. January 2010)