Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25. April 2009, 10:40 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

“Şüphesiz biz, rüşde kılavuzluk eden hayret verici bir Kur’an dinledik. Bundan dolayı, biz ona iman ettik ve Rabbimize hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız. Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yüksektir. O, bir dişi arkadaş [zevce] ve de bir çocuk edinmemiştir. Ve hiç şüphesiz bizim sefih [aklı ermez], Allah üzerine saçma sapan şeyler söylüyormuş. Doğrusu biz ins ve cinnin [bildik, bilmedik her kişinin] Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceğine inanıyorduk. Gerçekten de insten [çok iyi tanıdığımız kimselerden] bazı kimseler, cinnden [tanımadığımız yabancı kimselerden] bazı kişilere sığınırlar idi. Böylece de onların azgınlıklarını artırırlardı. Gerçekten de onlar sizin inandığınız gibi, Allah’ın asla kimseyi peygamber göndermeyeceğine/diriltmeyeceğine inanmışlardı. Ve gerçekten biz göğe dokunduk da onu kuvvetli bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş bulduk. Ve hiç şüphesiz ki biz gökten duyum almak için oturulan yerlere oturur idik. Peki, şimdi her kim duyum almak için uğraşsa, kendine, gözetleyen parlak bir alev buluyor. Biz de, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir doğruluk mu diledi bilmiyoruz. Şüphesiz bizler; bizlerden bir kısmı salihlerdendir, bizden bazıları da bunun aşağısındandır. Biz, çeşit çeşit yollarda idik. Ve kesinlikle, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmakla da O’nu asla aciz bırakamayacağımızı iyice anladık. Ve biz o kılavuzu [Kur’an’ı] dinlediğimizde ona iman ettik. Onun için kim Rabbine inanırsa, o hakkının eksik verilmesinden ve haksızlığa uğramaktan korkmaz. Ve gerçekten biz [bize gelince, bizim durumumuz ise]; Müslümanlar bizdendir, zalimler de bizdendir. Ama kimler teslim olduysa [Müslüman olduysa], işte onlar reşâdı [doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi] arayanlardır. Ama zalimlere gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.” (Cinn/1-15)

33- Onlar, şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmediler mi? Evet şüphesiz ki, O, her şeye gücü yetendir.

Konu yine müşrikleren tutumlarına getirilip uyanmaları için kendilerine “Onlar, şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmediler mi?” diye sorulmuştur. Bunun cevabı, “Elbette gördüler. Hem de çok gördüler, hala da görüp durmaktadırlar” şeklindedir.
Ayetteki “yaratan ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah” ifadesi ile Yahudilerin “Allah’ın yedinci gün dinlendiği” inancı reddedilmekte, Allah’ın yorulmadığı, zaafa düşmediği vurgulanmaktadır.

Ve kesinlikle Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattık. Ve Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. (Kaf/38)

Konuya ait detay Kaf suresinin tahlilinde verilmiştir. (Tebyinü’l Kur’an; c. 2, s. 122- 124)

33. ayetin maksadı, Allah’ın öldükten sonra diriltmeye kadir olduğuna kanıt göstermektir. Rabbimiz surenin baş kısımlarında Kendisinin göklerin ve yeryüzünün yaratıcısı olduğunu bildirmişti. Gökleri ve yeri yaratmanın öldükten sonra insanı yeniden hayata döndürmekten daha zor ve daha büyük bir iş olduğu herkesçe kabul edilir. Bundan hareketle, “Öyleyse, en zor ve en mükemmele güç yetiren, daha kolay ve daha azına güç yetirmez mi?” mesajı verilerek insanlar düşünmeye davet edilmektedir.

Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. (Mü’min/57)

Peki, Biz ilk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır ama, onlar yeni bir yaratılıştan kuşku içindedirler. (Kaf/15)

34 – Şu inkâr eden kimselerin ateş üzerine yayılacakları gün: “Bu, gerçek değil miymiş?” Onlar da: “Evet [gerçekmiş]. Rabbimize ant olsun!” dediler. O [Allah]: “O halde inkâr edip durduğunuzdan dolayı şimdi tadın azabı!” dedi.

Bıkmadan, usanmadan akılsızlık eden müşrikler, bu ayette şöyle bir ahiret sahnesiyle uyarılmaktadır:

Bu, gerçek değil miymiş?
Evet [gerçekmiş]. Rabbimize ant olsun!”
O halde inkâr edip durduğunuzdan dolayı şimdi tadın azabı!”
35 – Artık elçilerden azm sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için aceleci olma. Sanki onlar kendilerine vaat edilen şeyi gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kalmış gibidirler. (Bu), bir tebliğdir. Artık fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?

Rabbimiz rahmeti gereği bunca ayet detaylandırmasına rağmen müşriklerin inatlarının sürmesi üzerine elçisini teselli ederek “Artık elçilerden azm sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için aceleci olma!” Yani “Nasıl senden önceki peygamberler kavimlerinin eziyet, muhalefet ve kötü davranışlarına karşı senelerce yılmadan, usanmadan mücadele vermişlerse, sen de aynen onlar gibi mücadeleye devam et! Bunların hemen iman edeceğini, eğer iman etmezlerse Allah’ın onlara hemen azap indireceğini de hiç düşünme! Onlar kendi sonları gelince bu dünyada bir saat kalmış gibi olacaklar. Hiç yaşamamış gibi olacaklar ve yaptıklarına pişman olacaklar.”

De ki: “Kendinizi gördünüz mü [düşündünüz mü] Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zalimler kavminden başkası mı helake uğratılmış olur?” (En’am/47)

Ayette geçen “ اولوا العزمulü’l-azm” ifadesi, “kararlı ve sabır sahibi” demektir. Klasik kaynaklarda peygamberlerden hangilerinin “ulü’l-azm” olduğu konusunda birbirinden farklı birçok nakil bulunmaktadır. Kimisi üçü, kimisi beşidir demişler ve bazı isimler zikretmişlerdir. İçlerinde peygamberlerin hepsinin “ulü’l-azm” olduğunu söyleyenler de mevcuttur. Ancak ayetteki “ من الرّسلmine’r-rusuli” ifadesindeki “ منmin” edatı, “ تبعيضteb’ız [bütünden koparma”] anlamı içerdiğinden peygamberlerin hepsinin “ulü’l-azm” olmadığı anlaşılmaktadır.
Bizim kanaatimize göre, Kur’an’da yer alan peygamberlerden Âdem (as) ve Yunus’un (as) dışındakilerin tamamı “ulü’l-azm” peygamberdir. Haklarındaki şu iki ayete göre bu iki peygamberin “ulü’l-azm” olmadıkları rahatlıkla söylenebilir.

Öyleyse Rabbinin kararına karşı sabret; balık/bunalım arkadaşı gibi olma. Hani o bir kez aşırı bunaldığında Rabbine seslenmişti. (Kalem/48)

Ve ant olsun Biz bundan önce Âdem’e ahit verdik [ondan söz aldık] de o aklından çıkardı [yapmadı] ve Biz onda bir azim [kararlılık] bulmadık. (Ta Ha/115)

Giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi, surenin bu son ayetinin Medeni olduğu rivayet edilir. Pasajda görüldüğü üzere ayet pasaja hem anlam hem de teknik olarak uygundur. Ayrıca içerik ve üslup itibariyle de Mekkî ayetler ile uyuşmaktadır. Bunlar dikkate alındığında, bu ayetin Medenî olması uzak bir ihtimaldir.
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.







العصمة للّه وحده - el-Ismetü lillâhi vahdeh

[Kusursuzluk sadece Allah’a mahsustur]…
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla