Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 12:09 AM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

TAHLİL

1. Ayet:

كKaf / 20, هHa / 5, ىYa / 10, عAyn / 70, صSad / 90.

Klâsik kaynaklarda bu harflerin okunuş ve anlamlarına ait bir hayli görüş nakledilmiştir. Bu görüşlerin bazılarında bu harflerin Allah’ın isimlerini temsil ettiği, bazılarında da Kur’an’ın isimleri olduğu ileri sürülmüştür. Meselâ İbn Abbas’a göre “ كkaf” harfi “ الكافىKafî” isminden, “ هha” harfi “ الهادىHadi” isminden, “ ىya” harfi “ الحكيمHakiym” isminden, “ عayn” harfi “ الحليمHalim” isminden, “ صsad” harfi”, “ الصّادقSadık” ismindendir. Dahhak’a göre de “kef” harfi “ الكريمKerim, الكبيرKebir ve الكافىKafi” isimlerinden, “ha” harfi “ الهادىHadi” isminden, “ ىya” harfi “ الرّحيمRahîm” isminden, “ayn” harfi “ العليمAliym ve العظيمAzim” isimlerinden, “sad” harfi de “ الصّادقSadık” ismindendir.[3] Ancak bunların hepsi birer yakıştırmadan ibaret olup dayanakları olmayan görüşlerdir.

Daha önce Kalem, Kaf, Sad, A’râf ve Ya Sin surelerinin tahlillerinde de belirttiğimiz gibi, bu kesik harflerin neyi temsil ettiği henüz bilinememektedir. Biz Rabbimizin Kur’an’ı koruyacağını bildiren ifadesinden hareketle bu harflerin Kur’an’ın korunmasına yönelik önemli bir öğeyi temsil ettiğini, ya da dikkat çekici uyarı edatları olduğunu düşünüyoruz. İnşallah gelecekte bu bilinmezlik ortadan kalkacak ve kendisini Kur’an’ı anlamaya vakfetmiş “Kur’an Erleri” tarafından gerçek tespit edilecektir.

2.Rabbinin, kulu Zekeriyyâ’ya olan rahmetini anması!

“Giriş” bölümünde de belirttiğimiz gibi, bu ayet surenin ağırlık merkezi olan kıssanın giriş bölümünü teşkil eden Zekeriyya peygamber kıssasının ilk ayetidir. Bu kıssa çok önemli mesajlar içermektedir. Ayetlerin tahliline geçmeden önce, Zekeriya (as) ve Meryem kıssalarının daha iyi anlaşılması için konunun anahtar kişisi olan Zekeriya peygamber ile ilgili Kur’an ve Ehl-i Kitap verilerini hatırlatmakta yarar görüyoruz:

KUR’AN’DA ZEKERİYA (As)

2.Rabbinin, kulu Zekeriyyâ’ya olan rahmetini anması!

3.Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. 4-6.Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!”

7.“Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o’nun ismi Yahyâ’dır-müjdeliyoruz. Bundan önce o’na hiçbir adaş yapmadık.

8.Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi.

9.Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’”

10.Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.

11.Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah’ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti.

12-15“Ey Yahyâ! Kitab’ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o’na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah’ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o’na selâm olsun!(Meryem/ 2–15)

89,90.Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o’nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ’yı ihsan ettik. Ve o’nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. (Enbiya/ 89, 90)

38.– Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin” dedi.

39.Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ’yı müjdeliyor” diye seslendiler.

40.Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi.

41.Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.– (Âl-i Imran/ 38–41)

İNCİL’DE ZEKERİYA (As)

Zekeriyya as. İle ilgili eldeki muharref İncillerde de ayrıntılı bilgi verilmektedir:

5- Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet’ti.

6- Her ikisi de Tanrı’nın gözünde doğru kişilerdi, Rabb’in bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı.

7- Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti.

8- Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı’nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu.

9- Kâhinlik geleneği uyarınca Rabb’in Tapınağı’na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti.

10- Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu.

11- Bu sırada, Rabb’in bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya’ya göründü.

12- Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı.

13- Melek “Korkma, Zekeriya!” dedi, “Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın.

14- Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek.

15- O, Rabb’in gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la dolacak.

16- İsrailoğulları’ndan birçoğunu, Tanrıları Rabb’e döndürecek.

17- Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rabb için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas’ın ruhu ve gücüyle Rabb’in önünden gidecektir.”

18- Zekeriya meleğe: “Bundan nasıl emin olabilirim?” dedi. “Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi.”

19- Melek ona şöyle karşılık verdi: “Ben Tanrı’nın huzurunda duran Cebrail’im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim.

20- İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın.”

21- Zekeriya’yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı.

22- Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu.

23- Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü.

24- Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı.

25- “Bunu benim için yapan Rabb’dir” dedi. “Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi.”

26, 27- Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di.

28- Onun yanına giren melek, “Selâm, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rabb seninledir” dedi.

29- Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selâmın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı.

30- Ama melek ona “Korkma Meryem!” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.

31- Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın.

32- O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rabb Tanrı ona, atası Davut’un tahtını verecek.

33- O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”

34- Meryem meleğe “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi.

35- Melek ona söyle yanıt verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.

36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır.

37- Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.”

38- “Ben Rabb’in kuluyum” dedi Meryem, “Bana dediğin gibi olsun.” Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı.

39- O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda’nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti.

40- Zekeriya’nın evine girip Elizabet’i selâmladı.

41,42- Elizabet Meryem’in selâmını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh’la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: “Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır!

43- Nasıl oldu da Rabbimin annesi yanıma geldi?

44- Bak, selâmın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı.

45- İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rabb’in ona söylediği sözler gerçekleşecektir.”

46, 47- Meryem de şöyle dedi: “Canım Rabb’i yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar.

48- Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi. İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak.

49- Çünkü Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O’nun adı kutsaldır.

50- Kuşaklar boyunca kendisinden korkanlara merhamet eder.

51- Bileğiyle büyük işler yaptı; gururluları yüreklerindeki kuruntularla darmadağın etti.

52- Hükümdarları tahtlarından indirdi, sıradan insanları yükseltti.

53- Aç olanları iyiliklerle doyurdu, zenginleri ise elleri boş çevirdi.

54, 55- Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim’e ve onun soyuna sonsuza dek merhamet etmeyi unutmayarak kulu İsrail’in yardımına yetişti.”

56- Meryem, üç ay kadar Elizabet’in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü.

57- Elizabet’in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu.

58- Komşularıyla akrabaları, Rabb’in ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar.

59- Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya’nın adını vereceklerdi.

60- Ama annesi, “Hayır, adı Yahya olacak” dedi.

61- Ona, “Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki” dediler.

62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular.

63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve “Adı Yahya’dır” diye yazdı. Herkes şaşakaldı.

64- O anda Zekeriya’nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı’yı överek konuşmaya başladı.

65- Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye’nin dağlık bölgesinin her yanında konuşulur oldu.

66- Duyan herkes derin derin düşünüyor, “Acaba bu çocuk ne olacak?” diyordu. Çünkü Rabb onunla birlikteydi.

67- Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh’la dolarak şu peygamberlikte bulundu:

68- “İsrail’in Tanrısı Rabb’e övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.

69- Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davut’un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı. Düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı.

72- Böylece atalarımıza merhamet ederek Kutsal antlaşmasını anmış oldu.

73- Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca Kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair aAtamız İbrahim’e ant içerek söz vermişti.

76, 77- Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi’nin peygamberi diye anılacaksın. Rabb’in yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O’nun halkına, Günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin.

78, 79- Çünkü Tanrı’mızın yüreği merhamet doludur. O’nun merhameti sayesinde, yücelerden doğan güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir.”

80- Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına görüneceği güne dek ıssız yerlerde yaşadı.[4]

TARİHE GÖRE ZEKERİYYA

Zekeriyya’nın konumu:

Harun’un (as) torunlarından biri olan Hz. Zekeriyya’nın (as) konumunu anlayabilmek için İsrailoğulları arasında yaygın olan rahiplik geleneği ile ilgili bilgiye sahip olmak gerekir.

Filistin’in fethinden sonra topraklar Yakub’un (as) zürriyetinden olan 12 kabile arasında miras olarak dağıtıldı. 13. kabile olan Levililere de dini hizmetler ve görevler emanet edildi. Levililer arasında da “en mukaddes şeyleri takdis etmek, Rabbin önünde buhur yakmak, ona hizmet eylemek ve ebediyyen onun ismiyle mübarek kılmak üzere” seçilen aile Harun’un (as) oğulları idi. Diğer Levililerin mabede girmesine izin verilmiyordu. “Çünkü onların vazifesi Rab evinin hizmeti için avlularda, odalarda ve bütün mukaddes şeyleri temizlemekte Allah Evinin hizmet işinde Harunoğulları’nın yanında bulunmak… ve sebt günlerinde, aybaşlarında ve belli bayramlarda yapılan bütün takdimeleri Rabbe arzetmekti.”

Harunoğulları 24 aileye bölünmüştü ve bu 24 aile sıra ile Rabbin evine hizmet ediyorlardı. Bu ailelerden biri Zekeriyya’nın (as) liderliğindeki Abiya ailesi idi. Bu nedenle ailesinin sırası geldiğinde mabede gidip buhur yapmak Zekeriyya’nın (as) göreviydi. (Ayrıntılar için bkz. I. Tarihler, 23-24)[5]

Konumuz olan pasajın 2–15. ayetlerinde, Yüce Allah’ın rahmetinin Zekeriyya peygamber üzerindeki tecellisi nakledilmiştir. Bilindiği gibi peygamberlik müessesesi, Allah’ın rahmeti gereği hayata geçirdiği bir uygulamadır ve tüm peygamberler âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rabbimiz rahmetini önce Zekeriyya peygamber üzerinde tecelli ettirerek ileri yaşına ve eşinin de kısır olmasına rağmen mucize olarak ona Yahya’yı lütfetmiş, sonra da Yahya’yı dinine hizmetçi kılmak suretiyle Zekeriyya peygamberin dualarını yerine getirmiştir. Zekeriyya peygamber üzerindeki rahmetini bu şekilde tecelli ettiren Rabbimiz, o toplumu uyarmak için arka arkaya elçi tayin ederek rahmetini diğer insanlara da ulaştırmıştır.

Ayetteki “ ذكرُzikrü” sözcüğü “ ذكِّرzekkir” şeklinde de okunmuştur.[6] Buna göre ayetin anlamı “Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini hatırlat!” şeklinde olmaktadır. Biz de mealimizde her üç kıraate göre de uygun olan anlamı vermeyi tercih ediyoruz.

3.Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti.

Konuya Zekeriyya peygamberin Rabbine dua ettiğinin bildirilmesi ile girilmiş ve ettiği bu duanın niteliği belirtilmiştir. Bu nedenle ayet, aynı zamanda Allah’a nasıl dua edileceğine de işaret etmektedir. Zekeriya peygamber gönlünü Rabbine açarak O’na samimi bir niyazda bulunmuş, cahillerin yaptığı gibi bağırıp çağırarak, -haşa- buyruk verir gibi dua etmemiştir.

Rabbimiz bir başka ayette yine Zekeriyya peygamberin duasını anlatırken, onun dua edişindeki bir başka özelliği daha açıklamıştır:

89,90.Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o’nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ’yı ihsan ettik. Ve o’nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. (Enbiya/ 90)

Duanın adabı ile ilgili olarak A’râf suresinde (55,56 ve 205. ayetler) ayrıntılı açıklamalar verilmişti.

Bazı klâsik kaynaklarda Zekeriyya peygamberin kendi toplumundan utandığı için veya çevresindekilerin “Şu ihtiyara bakın, ihtiyarlığına bakmadan çocuğu olsun istiyor” demelerinden ve kendisini ahmaklıkla itham etmelerinden çekindiği için ya da yakınlarının kıskançlığına vesile olmasın diye gizlice dua ettiği[7] ileri sürülmüştür. Yorumlarını genellikle peygamberimiz hakkındaki rivayetlere dayandıran klâsik yazarlar, Zekeriyya peygamberin buradaki duasını yorumlarken nedense peygamberimizin “Duada sesinizi yükseltmeyin, çünkü siz sağır ve uzakta olan birine değil, Semî ve Basir Allah’a yakarıyorsunuz”[8] diye uyarıda bulunduğu bir rivayeti hiç dikkate almamışlardır. Ayrıca bu ayetleri iyi anlamış, yaşamış ve bizler için güzel bir örnek olan peygamberimizin ve onun eğitiminden geçmiş arkadaşlarının kafiyeli ve bağıra bağıra dua etmediklerini, edenleri de uyardıklarını nakleden birçok tarihî nitelikteki belgeyi de görmezden gelmişlerdir.[9] Zekeriyya peygamberin duasını gizli yapışını yanlış yorumlayanlar peygamberimizle ilgili bu nakilleri dikkate almış olsalar veya duanın adabını bildiren Kur’an ayetlerini hatırlarına getirselerdi, Zekeriyya’nın (as) bu şekilde dua etmesini onlar da bizim gibi bir edep ve içtenlik meselesi olarak görürlerdi.

4-6.Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, mutsuz olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, yakınlarımdan/amcaoğullarımdan endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya‘kûb ailesine de mirasçı olacak bir velî [yardımcı, koruyucu yakın kimse] bağışla. Rabbim, onu rızanı kazanan/herkesin hoşnut olacağı biri kıl!”

Zekeriyya peygamberin bu âyetlerdeki duasına dikkat edilirse, bu duaların kendine herhangi bir menfaat sağlamaya değil, nübüvvet görevinin devamına yönelik olduğu açıkça görülür. Zekeriyya’nın (as) kendisine verilen görevi yaşlılık döneminde sürdürebilmek için Rabbinden bir veliy talep etmesi, Musa’nın (as) sırf görevini yaparken kendisine yardımcı olsun diye Rabbinden kardeşi Harun’u kendisine vezir yapmasını istemesi gibidir. Dolayısıyla buradaki miras, mal varlığı ile ilgili bir miras değil, yapılan görevin devamlılığı ile ilgili bir mirastır. Nitekim âyetteki “Yakup ailesine vâris olsun” ifadesi de bunu doğrulamaktadır. Başka bir ifade ile söylenecek olursa, buradaki miras, Sad suresinde gördüğümüz ve Neml suresinde de göreceğimiz gibi, Süleyman peygamberin Davut peygambere vâris kılınması cinsinden bir mirastır. Süleyman peygamber, babası Davut’un deruhte ettiği görevi bu verasetle sürdürmüştür:

30.Dâvûd'a Süleymân'ı da bahşettik. O ne güzel kuldu! Şüphesiz O, Rabbine çokça dönendi.(Sad/ 30)

16.Ve Süleymân Dâvûd'a vâris oldu. Ve Süleymân: “Ey insanlar! Bize kuşların mantığı [seslerinden, davranışlarından anlam çıkarma] öğretildi ve bize her şeyden verildi” dedi. –Doğrusu bu apaçık bir armağandır.–(Neml/ 16)

“KEMİĞİM ZAYIFLADI” İFADESİ
Zekeriyya peygamberin duasında geçen “kemiğim zayıfladı” ve “başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu” şeklindeki ifadeler, onun bedeninin iç ve dış durumunu anlatmaktadır. Zira saçların ağarması bedenin dış görüntüsünü, kemiklerin zayıflaması da bedenin içteki durumunu anlatan ifadelerdir. Zekeriyya peygamberin iç organların en sağlamı olan kemiklerinin zayıfladığını söylemesi, diğer iç organlarının dış görünümünden daha çok zayıfladığını, yani cidden ihtiyarlık döneminde olduğunu göstermektedir.
İhtiyarlığın “zayıflayan kemik” ile; ağarmış saçların da “alev gibi tutuşması” istiareleriyle ifade edilmesi, İstiare sanatının mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir. Zekeriyya peygamberin sözlerinin hepsi de bu âyetlerde Arap dilinin en beliğ sanatlarıyla nakledilmektedir.

“MEVALİ” NEDİR?

“ موالىMevali” sözcüğü, “Asabe; bir kimsenin çocuğu yerine geçecek ve onun mirasını devralacak kimseler” demektir.1 Bu âyetlerde sözcüğe “malların idaresinde,daha çok da siyasî ve dinî işlere önderlik hususunda Zekeriyya peygambere halef olacak kimseler” anlamını vermek daha doğru bir yaklaşım olur. Zekeriyya peygamber Allah’tan bu türde bir halef için talepte bulunmaktadır. Bu talepten, o dönemde bir nevi veliaht edinmenin gelenek olduğu anlaşılmaktadır.

Eski eserlerde Zekeriyya peygamberin eşinin adına ve soyuna dair birtakım nakiller de yer almaktadır. Ne var ki, bu nakiller sağlam dayanaktan yoksun, güvenilir olmayan nakillerdir. Bu nedenle “Zekeriyya peygamberin eşi” diyerek geçiyor, Rabbimizin bildirdiği ile yetinmeyi uygun görüyoruz.

7.“Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – o’nun ismi Yahyâ’dır-müjdeliyoruz. Bundan önce o’na hiçbir adaş yapmadık.

Bu âyet, Rabbimizin Zekeriyya peygamberin içtenlikle yapmış olduğu duaya karşılık verişidir.

Bize göre bu âyet, üzerinde durulması gereken üç önemli hususu içermektedir:

1- Rabbimiz, “çocuk” veya “oğul” yerine “gulam” sözcüğünü kullanmış ve Zekeriyya peygambere adı Yahya olan bir “gulam” vereceğini bildirmiştir. “ غلامGulam”, “ergenleşmiş, ihtilam olma çağına gelmiş, bıyığı terleyen oğlan”, “doğumundan ihtiyarlığa kadar olan dönem” demektir. İnsanın bu çağı “delikanlılık” olarak ifade edilir. Kimse anasından delikanlı olarak doğamayacağına göre, Rabbimiz bu ifade ile doğacak çocuğun erkek olacağını, büyüyüp bir delikanlı olacağını ve Zekeriyya peygamberin beklentilerini yerine getireceğini bildirmiş olmaktadır.

2- “ يحيىYahya”, “yaşayacak, yaşar” demektir. Müjdelenen çocuğa bu ismin uygun görülmesi, onun ismiyle yaşayacağını, yani isminin hep manevî değerlerle anılacağını, hiç unutulmayacağını, ya da ona verilecek ilim [hikmet, Kitap] ile toplumların manen canlanacağını göstermektedir. Doğacak çocuğu bu ismin verilmesinin bir başka sebebinin de onun kısır annesinin rahmini canlandırması olduğu söylenebilir.

3- Doğacak çocuğun isminin ailesine bırakılmayıp bizzat Allah tarafından verilmesi ve daha evvel kimseye bu ismin verilmemiş olması hem ailesi hem de Yahya için onurların en büyüğüdür.

Çocuğun isminin “Yahya” olarak konması ve bir adaşının bulunmaması, muharref İncil’de şöyle yer almıştır:

60- Ama annesi, "Hayır, adı Yahya olacak" dedi.

61- Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler.

62- Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular.

63- Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı.”

8.Zekeriyyâ: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi.

Bu âyet, Allah’tan aldığı müjde karşısında Zekeriyya peygamberin gizleyemediği şaşkınlığını dile getirmektedir.

O dönemde Zekeriyya peygamberin 120, karısının 98 yaşında veya Zekeriyya peygamberin 75 yaşında olduğuna dair rivâyetler mevcuttur. Ancak bunlar destekten yoksun söylentilerdir. Yukarıdaki âyette de görüldüğü gibi, Kur’an’da Zekeriyya peygamberin eşine ait, kısırlığı dışında bir bilgi bulunmamaktadır. Nitekim Enbiya suresinin 90. âyetindeki “Ve onun için eşini düzelttik [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik]” ifadesinden de Zekeriyya peygamberin eşinin yaşlılık sebebiyle değil, yapısal bir bozukluk sebebiyle kısır olduğu ve bu bozukluğun düzeltilerek bünyesinin doğuracak bir niteliğe kavuşturulduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Zekeriyya peygamberin şaşkınlığının sebebi, o güne kadar kısır olan karısının çocuk doğuracak olmasıdır, yoksa karısının gençleştirilerek doğum yapacak olması değildir.

Böyle bir meraklı şaşkınlık, İbrahim peygamber ve eşinde de meydana gelmiştir:

72.İbrâhîm'in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!” (Hud/ 72)

9.Allah dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.’”

Bu âyette Rabbimiz, kendisine verilen müjdeye sanki biraz şüphe duyduğunu belirtir bir heyecanla yaklaşan Zekeriyya peygambere, yine merhametle karşılık vermektedir.

ÂYETİN CÜMLE YAPISI

Âyette geçen “Rabbin buyurdu ki …” ifadesi, bu ifadenin Allah’tan başka biri tarafından söylendiği izlenimini uyandırmaktadır. Nitekim birçok mealde bu ifadenin başına bir parantez açılıp “Melek”, “Cebrail” gibi eklemeler yapılmıştır. Hâlbuki bir azamet ve ciddiyet ifadesi olan bu sözleri Allah söylemiştir. Bu tür ifadelere Kur’an’da çokça rastlanmaktadır (Nahl/102, Bakara/97).

Özellikle belirtmek gerekir ki, bu ifade tarzı insanlar arasında da cari bir uygulamadır. Bazı durumlarda hükümdarlar da bu tür hitaplar kullanarak hem kendi azametlerini hissettirir hem de hitap ettikleri kimseleri onurlandırmış olurlar. Şöyle ki: Halktan biri, büyük bir vaatte bulunan hükümdarın vaat ettiği şeye kendisini lâyık görmeyerek “O kim, ben kim?” diye şaşkınlık ve umutsuzluk gösterdiğinde, hükümdar da hem vaadine inandırmak hem de ahdini yerine getiren biri olduğunu göstermek için o kişiye “Senin hükümdarın böyle istiyor!” şeklinde cevap verir. Böylece hem o kişinin yapılan vaade kendini lâyık görmesini sağlamış, hem de kendisinin verdiği söze bağlı bir hükümdar olduğunu göstermiş olur. Âyetteki “Rabbin buyurdu ki …” ifadesi de böyle bir ifadedir.

Rabbimiz bu âyetteki sözleri ile “fail-i mutlak”, “kadir-i mutlak” ve “halik-ı mutlak” olduğunu, yani dilediği zaman, dilediğini dilediği gibi yaratacağını beyan etmektedir. Yaşlı bir adam ile kısır bir kadından çocuk meydana getirmenin O’nun için kolay bir şey olduğunu bildiren bu beyan, aynı zamanda O’nun bir bakireden babasız çocuk meydana getireceğine de işaret etmektedir.

10.Zekeriyyâ, “Rabbim! Bana bir alâmet ver” dedi. Allah, “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.

Burada, Zekeriyya peygamberin bir âyet/alâmet talebinde bulunduğu ve bu talebinin kabul edildiği görülmektedir. Yüce Allah’ın bildirdiğine göre, buâyet, sapasağlam olmasına rağmen Zekeriyya peygamberin üç gece dilini tutması, konuşmaması, Allah’ı çok düşünmesi ve O’nu noksan sıfatlardan arındırması” görevidir.. Zekeriyya peygamberin bu talebinden Âl-i Imran suresinde de bahsedilmektedir:

41.Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge kıl” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ âyetin, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” (Âl-i Imran/ 41)

Zekeriyya peygamberin buradaki âyet talebi, tatminsizliği ve o anda Allah’ı iyi takdir edememesindendir. Bizzat Rabbi ona“Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz Biz, sana bir delikanlıyı – o'nun ismi Yahyâ'dır-müjdeliyoruz. Bundan önce o'na hiçbir adaş yapmadık” demiş olmasına rağmen o, “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” diye karşılık vermiştir. Sonra Allah kendisine “: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, ‘o, Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken oluşturmuştum.” diye açıklamada bulunmuştur. Buna rağmen Zekeriyya “Rabbim! Bana bir âyet/ alâmet kıl” diye tatminsizliğini sürdürmüştür.

İşte Rabbimiz bu aşamada Zekeriyya’ya “Meryem/10Senin âyetin/ alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır/Âl-i Imran/ 41Senin alâmetin/âyetin, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” buyurmuştur.

İyi düşünülürse Zekeriyya’ya verilen âyet, herhangi bir mucize değil, Kur’an âyeti gibi bir âyettir. Bu âyetin içeriği, tabiri caizse “içine kapanıp, çenesini tutması ve bu arada Allah’ı çok iyi düşünmesi, Allah’ı iyi tanıması ve noksan sıfatlardan arındırması görevi”dir. Kısacası Zekeriyya’ya herhangi Fizikî mucize verilmemiş, gösterilmemiş, kendisini uyaran ve kendisine yol gösteren âyet nazil olmuştur.

Kur’an’da bazı taleplere istekler doğrultusunda değil olması gerekenle cevap verildiğini görürüz:

Zülkarneyn örneği:

Kehf83.Ve sana iki çağ sahibinden soruyorlar. De ki: “Size ondan, bir hatırlatma/öğüt okuyacağım:…”

Surenin 83- 98. âyetlerden oluşan bu bölümünde birçok esrarı barındıran “Zülkarneyn” konusu gündeme getirilmektedir. “Ve sana Zülkarneyn’den soruyorlar” ifadesinden anlaşıldığına göre, Resulullah’aZülkarneyn ile ilgili bir soru yöneltilmiş ve kendisinden bu konuda bilgi istenmiştir. Rabbimiz ise bu soruyu yöneltenlere ve o topluma,kendilerinin bildiği, sorduğu, öğrenmek istediği Zülkarneyn’i değil de, bambaşka, yepyeni ve yaşayan bir Zülkarneyn’in bilgisini vermiştir.

İnfak örneği:

Bakara/215.Onlar, sana neyi Allah yolunda harcayacaklarını/ neyi nafakalaştıracaklarını soruyorlar. De ki: “Hayırdan/maldan; zamandan, bilgiden verdiğiniz şeyler/ sağladığınız nafakalar, ana-baba, en yakınlar, yetimler, miskinler ve yolda kalmışlar içindir.” Ve hayırdan ne işlerseniz, artık şüphesiz Allah, onu en iyi bilendir.

Âyette, görüldüğü üzere soranlar, “neyi infak edeceklerini” sormuşlar, cevap ise “kime infak edecekleri” yönünde gelmiş ve böylece kendilerine sanki, “Bu yersiz bir sorudur. Malın helâl olması ve verilmesi gereken yerlere verilmiş olması şartıyla ne infâk edersen et” denilmiştir.

Allah, Zekeriyya’ya verdiği âyetle hem onu uyarmış hem de ona çocuğunun nasıl olabileceği konusunda yol göstermiştir. Zekeriyya, Allah’ı çokça düşünürken, çokça noksan sıfatlardan arındırırken; Allah’ın el Cebbar (Onarıcı), el Muslih (Düzeltici) ve eş Şâfî (Şifa verici) olduğunu hatırlayacak ve eşinin tedavisi için girimde bulunacaktır. İşte bundan sonradır ki Rabbimiz, şöyle buyurmuştur:

“Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve adam gibi adam olarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.” (Enbiya/89, 90)

Onbirinci âyetteki “11.Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah'ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti.”ifâdesindende anlaşılıyor ki Zekeriyya,Rabbini iyice öğrenmiş ve hemen; o suskunluğu döneminde toplumuna da işaretle de olsa öğretmeye gayret göstermiştir.

Dikkat edilirse, konumuz olan âyette “üç gece” olarak bildirilen konuşmama süresi, Âl-i Imran suresinde “gündüzler” denilmek suretiyle “üç gün” olarak belirtilmiştir. Buradan da konuşmamanın üç gün üç gece süreceği anlaşılmaktadır. Çünkü Arap örfünde günler zikredilince, o günler geceleriyle beraber; geceler zikredilince de o geceler günleriyle beraber algılanır.

Zekeriyya’nınâyet beklentisine benzeyen beklentileri İsa As. ile Rasülüllah’ta da görmekteyiz.

Meryem oğlu Îsâ: “Allah'ım, Rabbmiz! Bizim üzerimize, bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve Senden bir alâmet/gösterge olarak gökten bir sofra indir. Ve bizi rızıklandır. Ve Sen, rızık verenlerin en hayırlısısın!” dedi. (Mâide/114)

Biz, senin Bizden ne beklemekte olduğunu kesinlikle görüyoruz. Artık seni hoşnut olacağın bir hedefe/stratejiye çevireceğiz. Haydi, yüzünü Mescid-i Harâm'a/dokunulmaz eğitim-öğretim kurumuna çevir; aklın fikrin hep eğitim-öğretimde olsun. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler de kesinlikle, şüphesiz bu görevin, Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Ve Allah, onların yapıp durduklarından habersiz, bilgisiz değildir. (Bakara/144)

11.Zekeriyyâ, bunun üzerine mihraptan; özel makamından toplumunun karşısına çıkıp onlara, daima/her zaman Allah’ı tüm noksanlıklardan arındırmalarını işaret etti.

Âyette geçen “mihrab” sözcüğü “karargâh, ibadethane” demektir. Bu sözcükle burada Zekeriyya peygamberin mabetteki özel odası kastedilmiştir. Hatırlanacak olursa, “mihrab” sözcüğü Sad suresinin 21. âyetinde de geçmişti. Âyette geçen “vahy” sözcüğü burada “işaret ile anlatma” anlamında olup bu sözcükle ilgili geniş açıklama Necm suresinin 10. âyetinin tahlilinde verilmiştir. Âyette geçen “sabah akşam” ifadesi “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu ifadenin “bir sabah, bir akşam” demek olmadığı da Nass suresinin tahlilinde açıklanmıştır.

Âyette geçen “tesbih” sözcüğü kısaca; “Rabbimizi arındırmak” demektir. Bu sözcükle ilgili geniş açıklamalar da Kaf suresinin 39, 40. âyetlerinin tahlilinde mevcuttur.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla