Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:28 PM   #3
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

GÖK VE DAĞLARIN KIYAMETTEKİ KONUMU
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. (Kâria/5)
O gün gök, sarsıldıkça sarsılır, dağlar da yürüdükçe yürür. (Tur/9, 10)
O gün Sûr’a üflenir: Siz de hemen bölükler halinde gelirsiniz.
Ve gökyüzü açıldı da kapı kapı oluvermiştir [oluverecektir].
Ve dağlar yürütülmüş de serap oluvermiştir. (Nebe’/20)
Olacak o vak’a olduğu zaman. -Ki onun [o vak’anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur. O [o vak’a], alçaltıcıdır, yükselticidir.- Yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman. (Vakıa/5)
Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, ogün dayanaksızdır. Melekler onun [semanın] çevresindedirler. O gün Rabbinin Arşını da bunların fevkinde, Biten taşır. (Hakkah/14)
DOSTLAR ARASINDA İLİŞKİNİN OLMAYIŞI
Artık Sûr’a üflendiği zaman, işte o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur. İstekleşemezler de [kimse kimseden bir şey isteyemez]. (Mü'minûn/101)
Sonra, şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiği zaman;
bir gün ki o, kişi kaçar kardeşinden,
annesinden, babasından,
eşinden, oğullarından…
O gün onlardan her kişi için kendisini boş bırakmayacak bir uğraş vardır. (Abese/34-37)
Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o Saat’ın sarsıntısı çok büyük bir şeydir.
Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer. Ve her hamile kadın taşıdığını düşürür. Ve sen insanları sarhoş olmadıkları halde hep sarhoş görürsün. Ama Allah’ın azabı çok şiddetlidir. (Hac/1, 2)
YAKINLARIN BİRBİRİNİ TANIMALARI
Ve onlar, O’nun [Allah’ın], onları toplayacağı günde, sanki onlar sadece gündüzden bir saat kalmışlar gibi, aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayan kişiler, doğru yoldan gidenler olmadıklarından kesinlikle ziyana uğramışlardır. (Yunus/45)
KÂFİRİN FİDYESİ
Ve eğer ki, zulüm yapmış olan herkes yeryüzünde ne varsa kendisinin olsa onu feda ederdi [kurtulmalık verirdi]. Ve onlar azabı görünce pişmanlık duyardı. Ve aralarında adalet gerçekleştirildi. Ve onlar haksızlığa uğramazlar. (Yunus/54)
Rablerine uyanlar için daha güzeli vardır. O'na uymayanlar ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha kendilerinin olsa, onu kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır. (Ra’d/18)
Ve eğer bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı da o zulmeden kişilerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka kurtulmalık verirlerdi. Ve onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından onlar için meydana çıkar. (Zümer/47)
Şüphesiz, bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı daha, kıyamet gününün azabından kurtulmalık vermek için inkâr eden kişilerin olsa, onlardan kabul edilmez. Ve onlar için can yakıcı bir azap vardır. (Maide/36)
Şüphesiz ki şu inkâr etmiş ve inkârcı oldukları halde de ölenlerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın -onu fidye verseler bile- asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur. (Al-i Imran/91)
Ayetteki “mücrim” ifadesi, daha evvel birçok yerde açıkladığımız gibi sıradan, basit suçlu anlamında olmayıp “kâfir, yalanlayıcı, müşrik” anlamındadır.

15 -18 – Hayır… Hayır… O, sırtını dönen ve yüz çevireni, toplayıp da kasada yığanı çağıran, kavurup soyan, alevlenen bir ateştir.
Bu ayetlerde, hakka sırtını dönen, kazandığı servete bel bağlayan, biriktirdiği parayı tedavüle sokmayıp kasada saklayan; zekât, sadaka vermeyen, sosyal yardımlarda bulunmayan, işsizin iş, aşsızın aş edinmesine engel olan, kendi hayatı için hiç ölmeyecekmiş gibi planlar kuran bir kişinin kendini ateşten kurtaramayacağı bildirilmektedir.
Ayette ateşçağıran, kavurup soyan, alevlenen diye nitelenmiştir. Daha evvel “ateşin daveti” ile ilgili olarak Kur’an’da şu bilgiler verilmişti:
Şüphesiz ki şu, ayetlerimizi inkâr etmiş kişileri Biz yakında ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı tatsınlar diye, derilerini başka deriler ile değiştireceğiz. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, en iyi yasa koyandır. (Nisa/56)

Biz, o gün, cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “Daha var mı?” der. (Kaf/30)
Ey inanmış olan kişiler! Kesinlikle, hahamlardan, rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve kesinlikle altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar; hemen olara acıklı bir azabı müjdele!
O gün, onların [altın ve gümüşlerin] üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: [onlara]: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirdiğiniz şeyleri!” (Tevbe/34, 35)
Kim de cimrilik ederse ve kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görürse ve en güzeli yalanlarsa, Biz ona en zor olan için kolaylık vereceğiz. Aşağı yuvarlanıp helâk olduğunda malı onu kurtaramayacaktır.
Sonrası da öncesi de sadece Bizimdir.
İşte bu nedenle, yalanlayan, yüz çeviren, karanlık ruhlu azgınlardan başkasının girmediği, alevlendikçe alevlenen bir ateşe karşı Ben sizi uyardım. (Leyl/8- 16)
19- 21 - Şüphesiz insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır; kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu da engelleyicidir [küçük bir yardımı bile engeller].
Bu ayetlerde insanın psikolojik yapısı açıklanmaktadır. İnsan dayanıksız, huysuz bir yapıya sahiptir. Kendisine kötülük; hastalık, yokluk, herhangi bir sıkıntı dokundu mu sızlanır da sızlanır. Mal, mülk, para, pul, makam-mevki gibi hayır cinsinden bir şeyler dokundu mu da engelleyici kesilir, küçük bir yardımı bile engeller. Öyle ki, iyi şeylerin hepsi kendinde bulunsun, başkasının olmasın ister. Cimrilik eder, iyiliğe engel olur. Bu tip insanlar daha evvel birkaç yerde kınanmışlardı:
İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, bütün gönlünü ona vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na dua ettiği hali unutur da Allah’ın yolundan sapıtmak için O’na ortaklar kılar [oluşturur]. De ki: “Küfrünle biraz yararlan! Şüphesiz sen ateşin ashabındansın.” (Zümer/8)
Buna rağmen eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Ve Biz, şüphesiz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevindi; eğer elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse de, o zaman görürsün ki şüphesiz o insan çok nankördür. (Şura/48)
Pasajda geçen “insan” ifadesiyle tüm insanlar kastedilmektedir:
İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman sınayıp da kendisini üstün kılar ve nimetler verirse, "Rabbim beni üstün kıldı" der.
Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, "Rabbim beni aşağıladı" der. (Fecr/15, 16)

Ancak aşağıda görüleceği üzere, “musallîn” olarak nitelenen babayiğit insanlar bu hükmün dışında tutulmuşlardır:
22 - Ancak “müsallîn [destekçiler]” bunun dışındadır.
23 – Onlar [Destekçiler] ki salâtlarını [desteklerini] sürdürenlerdir.
24, 25 – Ve onlar [destekçiler], kendi mallarında, isteyen ve mahrumlar [istemekten utanan yoksullar] için belli bir hak olan kimselerdir.
26 - Ve onlar ceza gününü tasdik ederler.
27 – ve onlar Rablerinin azabından korkanlardır.
28 - - Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunmaz.-
29 – 31- Ve onlar, ırzlarını koruyanlardır. —Ancak eşlerine ve sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar haddi aşanların ta kendileridir.-
32 – Ve onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.
33 – Ve onlar, şahitliklerini yerine getirirler.
34 – Ve onlar, salâtları [destekleri] üzerine korumacıdırlar.
35 - İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
Görüldüğü gibi, gerçek iman sahiplerine “musallin” adı verilmiş, sonra da bu sıfat detaylandırılmıştır.
“Musallîn” şu kimselerdir:
  • Salâtlarını [desteklerini] sürdüren,
  • Kendi mallarında, isteyen ve mahrumlar [istemekten utanan yoksullar] için belli bir hak olduğunu kabul eden,
  • Ceza gününü tasdik eden,
  • Rablerinin azabından korkan,
  • Irzlarını koruyanlar,
  • Emanetlerine ve ahitlerine riayet eden,
  • Şahitliklerini yerine getiren,
  • Salâtları [sosyal destek kurumlarını] koruyan kimselerdir.

23. ayetteki “Onlar [Destekçiler] ki salâtlarını [desteklerini] sürdürenlerdir” ifadesiyle, müminlerin salâtı hayatlarından çıkarmadıkları, zayi etmedikleri açıklanmaktadır. Zira birileri salâtı hayatlarından çıkarıp atmışlardı:
Sonra onların ardından half [kötü bir nesil] geldi ki, Salât’ı [Sosyal Desteği] kaybettiler [hayatlarından çıkarıp attılar]. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tövbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar [tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler] cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
Rabbimiz birçok ayette salâtın önemini bildirmiş, salâtın muhafazası ile ilgili emirler vermiştir:

Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim- öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken işe koyulun. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin. (Bakara/238, 239)
Öyle kimseler ki, ticaret ve alış veriş Allah’ı anmaktan, salâtı ikame etmekten ve zekât vermekten onları alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. (Nur/37)
27. ayette geçen “ve onlar Rablerinin azabından korkanlardır” ifadesi, Allah’ın Bizzat kendisinden değil, suç işlerse cezalandırmasından korkmak gerektiğini açıklamaktadır. Bu gerçek başka ayetlerde şöyle nitelenmiştir:
Şüphesiz şu, Rablerinin haşyetinden [Rablerine duydukları derin hayranlık ve saygı sonucu O’ndan uzaklaşma korkusundan] tir tir titreyen kimseler, Rablerinin ayetlerine inanan kimseler, Rablerine ortak tanımayan kimseler, şu, şüphesiz kendileri, Rablerine dönecekler diye verdiklerini kalpleri ürpererek veren kimseler; işte onlar, iyiliklerde yarışanlardır ve onun [iyilikler] için önde gidenlerdir. Mü’minun; 57- 61:
Hiç şüphesiz müminler ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir ve O’nun ayetleri onlara okunduğu zaman, imanca ziyadelik sağlar. Ve onlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar ki, salâtı ikame ederler ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler. Enfal; 2:

“Musallîn”in nitelikleri arasında bulunan bir diğer özellik de onların gayrimeşru ilişki kurmamalarıdır. Hatırlanacağı üzere, Mü’minun suresinde de müminlerin aynı niteliğine dikkat çekilmişti:
Ve onlar, iffetlerini koruyan kimselerdir, -Eşleri veya yeminlerinin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.- (Mü’minun/7)
Yine Rabbimiz “musallin”i [destekçileri] övgüyle nitelerken onların emanet ve ahde vefalı olduklarına da değinmektedir. Kur’an’da müminlerin bu özelliklerine dair de birçok ayet bulunmaktadır:
Ve sözleşme yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin. Yeminlerinizi [Sözleşmelerinizi] sağlama aldıktan ve Allah’ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah işlediğiniz şeyleri bilir.
Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kişi [kadın] gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size kesinlikle açıklayacaktır. (Nahl/91, 92)
Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yeteneği olan kişiler; Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmayan, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştiren,. Rablerine haşyet duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler, Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş, salâtı ikame etmiş ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak etmiş ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte bu yurdun akıbeti; Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [Adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selam olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d/19- 24)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla