Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:27 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

AZABIN ÖZELLİĞİ, ONU DEFEDECEK KİMSENİN OLMAYIŞI
Konumuz olan ayetleri doğru anlamamız, metindeki ذى المعارجzi’l-mearicsözcüklerini iyi anlamamıza bağlıdır.
Önce bu sözcükle ilgili klasik kabulleri naklediyoruz:
1- Kelbi'nin rivayetine göre İbn Abbas, ayetteki ذى المعارجzi’l-mearicifadesine "Göklerin sahibi" manasını vermiştir. Melekler oraya doğru yükselip çıktıkları için göklere "me'âric" denilmiştir.
2- Katade bu ifadeye "FazI, ikram, lütuf ve nimetler sahibi" manasını vermiştir. Bu böyledir. Çünkü Allah'ın nimet ve ihsanlarının birçok derecesi vardır ve bunlar insanlara farklı mertebelerde ulaşırlar.
3- “Me'âric” sözcüğü Cenâb-ı Hakk'ın velî kullarına, cennette verdiği dereceler manasınadır.
Bana göre bu hususta bir dördüncü izah da şu şekilde yapılabilir: Gökler nasıl yükseklik-alçaklık ve büyüklük-küçüklük bakımlarından farklı ise, melekî ruhlar da kuvvet-zaaf ve kemal-noksanlık bakımından ilahi bilgilerin çokluğu, kuvveti ve bu alemi tedbirde kuvvetli veya zayıf olmak bakımlarından farklı farklıdırlar. Belki de, Allah Teâlâ'nın nimetlerinin inamının nuru ve rahmetinin feyzinin eseri, bu âleme ancak bu ruhlar vasıtasıyla ulaşırlar. Bu ulaşma da ya alışılmış şekilde olur veya alışılmışın dışında olur. Nitekim Hak Teâlâ da "(Dünyanın) içini idare edenlere yemin olsun ki..." (Naziat/5) ve "(Dünyanın) işini taksim edenlere yemin olsun ki" (Zariyat/4) buyurmuştur. O halde bu ayetteki "O, meâric sahibi Allah'tandır" ifadesi ile, bu âlemin çeşitli ihtiyaçlarının, oraya doğru yükselmesi açısından, tıpkı bir asansör gibi olan; Allah'ın rahmetinin eserinin o âlemden burada olanlara inmesi açısından da tıpkı bir merdiven gibi olan o çeşitli ruhlara bir işaret kastedilmiştir. (Razi; el Mefatihu’l Gayb)
Bizim tahlilimiz ise şöyledir:
Ayette Rabbimiz Kendisini “ ذى المعارجzi’l-Mearic” olarak nitelemiştir. Bu sözcük “ ذىzi” ve “ معارجmearic” sözcüklerinden oluşmuş bir tamlamadır. “ ذىZi” edatı, tartışmasız olarak “sahip” anlamındadır. Bu sözcük cümledeki konumuna göre “ ذوzü” diye de yazılıp okunabilmektedir.
معارجMearic” sözcüğü ise çoğuldur. Bu sözcüğün tekilinin “ مِعرَج mi’rac” veya “ مَعرَجMe’rac” olması teknik olarak mümkündür.
مِعرجMi’rac” sözcüğü, “uruc” mastarının “İsm-i Alet” kalıbı olup anlamı “yükselme aleti [merdiven, asansör]” demektir. Nitekim Zuhruf suresinde bu kalıptan olan anlamıyla yer almıştır:
Ve eğer insanlar bir tek ümmet olmayacak olsalardı, Biz, Rahman’ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler, onların evleri için kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar ve altından süs eşyaları yapardık. Bunların hepsi basit hayatın kazanımından başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbinin katında takva sahipleri içindir. (Zuhruf/33- 35)
مَعرجMe’rac” sözcüğü ise “İsm-i Zaman ve İsm-i Mekân” kalıbı olup eylemin yer ve zamanını bildiren bir anlam taşımaktadır. Sözcüğün bu kalıptan olduğunu varsaydığımızda, anlamı da “yükselme yeri, yükselme zamanı” şeklinde olmaktadır. Hangi anlamın verilmesi gerektiği konusunda bir sorunla karşılaşıldığında, sözcüğün zaman anlamına mı yoksa mekân anlamına mı alınacağı cümledeki söz akışına bakılarak tespit edilir.
Suredeki “Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O’na yükselir [yeryüzünden çekilir]” mesajını veren 4. ayet, bu sözcüğün “İsm-i Zaman” anlamında ele alınmasına dair bize ipucu olmaktadır. Bu nedenle biz, ayetteki “ ذى المعارج zi’l-Mearic” sözcüğünü “İsm-i Zaman” kalıbının çoğulu olarak “Yükselme zamanları” anlamında çevirmiş bulunuyoruz.
4 - Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir gün içinde O’na yükselir [yeryüzünden çekilir].
Melekler ve Ruh [vahiyler] elli bin yıl içinde Allah’a yükselecektir. Yeryüzünde ruhtan ve meleklerden eser kalmayacaktır. “Melekler ve Ruh” kavramları ile ilgili detayı Kadr suresinde sunmuştuk (Tebyinü’l-Kur’an; c. 1, s. 476–492) Ezcümle, burada konu edilen “melekler ile ruh” da vahiylerdir; Kur’an ayetleridir.
Hatırlanacağı üzere, Kur’an [vahiy], Allah tarafından indirilmişti:

Muhakkak ki Biz onu Kadir gecesinde indirdik.
Kadir gecesi nedir, sana ne idrak ettirdi [bildirdi/öğretti]?
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Melekler [haberciler], içlerindeki ruh ile Rablerinin izniyle iner dururlar/ hulûl eder dururlar; her bir işten…
Bir esenliktir o, şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar. (Kadr/1-5)
Birçok ayette Kur’an’ın [vahyin] indirilişi bildirildiği gibi, konumuz olan 4. ayette de daha evvel indirilmiş olan vahyin Allah tarafından yeryüzünden çekileceği haber verilmektedir. Vahyin kaldırılışı anlamına gelen “yeryüzünden çekilmek”, ifadesi, tıpkı Secde ve Hud surelerinde geçen “işlerin Allah’a yükselmesi, işlerin Allah’a döndürülmesi” ifadeleri gibidir. Şöyle ki: Söz konusu ayetlerde geçen “işlerin Allah’a yükselmesi” ve “işlerin Allah’a döndürülmesi” ifadeleri, evrende, dolayısıyla da yeryüzünde nizam ve intizamın kalmayacağı anlamındadır. Bu da kıyametin kopuşu, dünyanın son buluşu demektir:
O [Allah], gökten yere işleri düzenler, sonra da o [işler], ölçüsü sizin saydıklarınızdan bin yıl olan bir günde O'na [Allah’a] yükselir. (Secde/5)
Ve göklerin ve yerin gaybı sadece Allah’a aittir. Ve tüm iş/oluş yalnızca O’na döndürülür. O hâlde O’na kulluk et, O’na tevekkül et. Ve Rabbin, sizin yapmakta olduklarınızdan gafil [habersiz, duyarsız] değildir. (Hud/123)
Ayette geçen “elli bin sene”yi çok uzun bir zamandan kinaye olarak alabiliriz. Aksi halde kıyamet saati belli olmuş olur. Bu ifadeden anlaşıldığına göre, Rabbimiz vahyi ani olarak ortadan kaldırmayacak, insanlığın hayatında çok uzun yıllar bulundurulduktan sonra ortadan kalkacaktır.
Peki, Biz, siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye o Zikr’i [öğüt dolu Kur’an’ı] size göndermekten vaz mı geçelim? (Zuhruf/5)
Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Hâlbuki Allah sözünden asla caymayacaktır. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir. (Hacc/47)

5 - O halde sen, güzel bir sabır ile sabret.
6, 7 – Şüphesiz Biz onu [olacak azabı] çok yakın görürken onlar, onu çok uzak görüyorlar.
Bu ayetlerde Rabbimiz kıyametin hemen kopmayacağını, onlar çok uzak görseler de Allah’a göre zamanın çok yakın olduğunu bildirmektedir. Bu hatırlatmayla Rabbimiz, peygamberimize sabretmesi, görevini metanetle sürdürmesi mesajını vermektedir. Bu açıklama aynı zamanda peygamberimizi rahatlatmaya yönelik bir mesaj da içermektedir.
Kâfirler, kaçınılmaz ve engel olunmaz azabın geleceği günü çok uzak görse de Allah’a göre o gün çok yakındır. O günün gelişi ile ilgili Kur’an’da birçok ayette detay verilmiştir. Bunlardan bir kaçını hatırlatmakla yetiniyoruz:
Ve Rabblerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! O [Rabbleri]: “Bu, bir gerçek değil miymiş?” dedi [der]. Onlar: “Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir” dediler [derler]. O [Rabbleri]: “Öyleyse küfretmiş olmanız nedeniyle azabı tadın!” dedi [der]. (En’am/30)
Derken kendilerine hatırlatılanı terk ettiklerinde, onların üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Öyle ki, kendilerine verilen şeylerle ‘sevince kapılıp şımarınca’, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar, umutları suya düşenler oldular. (En’am/44)
Yoksa bunlar Allah’ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın kendilerine saatin gelmesinden güven içinde midirler? (Yusuf/107)
Aslında o [bu azap], onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet verilmeyecek. (Enbiya/40)
Onlar kendileri farkına varmadan, ansızın, Saat’in kendilerine gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? (Zuhruf/66)
5. ayette Resulullah’a “O halde sen, güzel bir sabır ile sabret” diye emredilmiştir. Sabr-ı cemil “ صبر جميل [güzel sabır]”, herhangi bir tahammülsüzlüğün ve şikâyetin bulunmadığı sa­bırdır.
8- 10- O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. Ve bir sıcak dost bir sıcak dosta sormaz.
11- 14 - Birbirlerine gösterilmiş oldukları halde suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye versin sonra da kendini kurtarabilsin ister.
Bu ayetlerde, kıyametin kopuş sahneleri ve insanların içinde bulundukları psikolojik durum bildirilmektedir.
O gün evren tepeden tırnağa değiştirilmiştir; gökler maden gibi erimiş, akmakta ve yakıp yıkmaktadır. Dağlar atılmış renkli yün gibi kabarıp savrulmaktadır. Bu hengâmede ne dostlar birbiriyle ilgilenebilmekte, ne de kimse bir başkasının yardımına koşabilmektedir. Herkes kendi derdine düşmüştür. O kadar ki, inançsız insan, ailesi, çoluğu çocuğu, malı–mülkü, nesi varsa, hepsini feda edip kendini kurtarabilme hasretiyle yanmaktadır.
Bu ayetlerde kısaca değinilen dehşet sahneleri, Kur’an’ın değişik ayetlerinde pek çok kez ve ayrıntılı olarak yer almıştır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla