Tekil Mesaj gösterimi
Alt 7. April 2010, 07:26 AM   #6
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart

Arap dilbilim uzmanları, ملك - melek sözcüğünün kökeni ile ilgili olarak altı farklı tespitte bulunmuşlardır. Bu tespitlerin hepsinin burada aktarılması sayfalar dolusu açıklama gerektireceğinden, biz bunların en isabetlileri olarak gördüğümüz iki tanesini dikkate almış bulunuyoruz. Konuyu ayrıntılı olarak incelemek isteyenler için şu kaynakları önermekle yetiniyoruz: Kitâbu’l-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma’, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahrü’l-Muhît, Müfredât.


Birinci görüşe göre; melâike ve bunun tekili olan melek sözcükleri, “elçi göndermek” anlamına gelen ؤلوك - ulûk kökünden türemiştir. Aslı مألك - me’lek olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla başındaki م - mim ektir. Sonraları ء - hemze ile ل . lâm harfleri yer değiştirmiş ve sözcük ملئك . mel’ek hâline getirilmiştir. Sözcük, “Allah’tan elçi” anlamında isim olarak kullanılmaya başlanınca da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve “melek” şeklini almıştır.

İkinci görüşe göre; “kuvvet, yönetim gücü” anlamındaki ملك - melk kökünden türemiş olan sözcüğün başındaki م - mim ek olmayıp sözcüğün aslındandır. “Mülk, milk, mâlik ve melik” sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.

Eski tefsirciler genellikle birinci görüşü benimsemişlerdir. Bizim tespitlerimize göre ise sözcük her iki kökten de türemiş ve türediği kökün anlamına göre farklı manalarda kullanılmıştır. Yani melâike sözcüğü bazen birinci görüşteki anlamda, bazen de ikinci görüşteki anlamda kullanılmıştır. Sözcüğün Kur’ân’da hangi anlamda kullanıldığı ise yer aldığı pasajın söz akışından ayırt edilmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda sözlük anlamı olarak “Kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” demek olan melek sözcüğü, terim olarak da Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade etmektedir.

Kur’ân’dan öğrendiğimize göre, diri ve akıllı olan, her şekle girebilen, sürekli Allah’ı zikir ve tespih eden meleklerde cinsiyet, şehvet, yeme-içme ihtiyacı, insanlardaki kötülük işleme yeteneği gibi özellikler yoktur. Tüm dinlerde var olan “melek” kavramı, bu tanımlamaya uygun olarak zihinlerde masum, [günahsız] kanatlı güzel bir çocuk görünümüyle tasavvur edilmiştir. Bu tasavvur, genel anlamda “melek” kavramının ifade etmekten uzaktır. Buna rağmen bu tasavvur literatüre genel anlamda “melek” sözcüğünün karşılığı olarak girmiş ve sonuçta her “melek” sözcüğü bu tasavvura göre anlaşılmış ve dinimizde birçok yanlış inanış ve kabullere yol açmıştır. İşte bu sebeple, melek sözcüğünün Kur’ân’daki kullanım şekillerini tahlil etmek mecburiyeti doğmuştur.

Cinn kavramında incelediğimiz anlama uygun olarak; “kapalı, yani beş duyu ile algılanması mümkün olmayan ama yararlı olan cisim, güç ve enerji” diye tanımlayabileceğimiz “melek“lerin hangi şeyden yaratıldığı Kur’ân’da konu edilmemiştir. Fakat Kütüb-ü Sitte’den Sâhih-i Müslim ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel’de yer alan bir rivayet, meleklerin “nur“dan yani ışından/enerjiden yaratıldığını iddia etmektedir. Kur’ân’da verilmeyen bir bilgi peygamberimize isnat edilmektedir.

Kur’ân’da iki Âyette tesniye [ikil] olarak; on iki Âyette tekil olarak; geçtiği diğer Âyetlerde de çoğul olarak “melâike” şeklinde kullanılan sözcük, tek bir varlığı ifade etmeyip değişik varlıklar için kullanılmıştır.

Açıkça belirtilmek suretiyle “Arş’ı taşıyan melekler, Arş’ın çevresinde bulunan melekler, âhiretteki cennet ve cehennem melekleri” Kur’ân’da bu sözcük ile ifade edildikleri gibi, değişik zihinsel ve doğal güçler için de bu sözcük kullanılmıştır. Yani akıl, hafıza, refleks, vicdan, dikkat, algılama, merak, tercih, korku, ümit, zekâ gibi zihinsel fonksiyonlar ile doğadaki iradesiz canlılardan rüzgâr, yağmur, ısı gibi güçler de Kur’ân’da bu sözcük kapsamında ifade edilmiştir.



Melek sözcüğünün zihinsel ve doğal güçler için kullanıldığı Âyetlerden örnekler:


Hafıza [bellek] için kullanıldığı Âyetler: Zuhruf Sûresinin 80; İnfitar Sûresinin 11; Târık Sûresinin 4; Kaf Sûresinin 17, 18; Kehf Sûresinin 49; Câsiye Sûresinin 28, 29; İsrâ Sûresinin 13, 14.Âyetleri.


Dikkat [koruyucu melek] için kullanıldığı Âyetler: İnfitar Sûresinin 10; Kaf Sûresinin 17, 18; Ra’d Sûresinin 11; En’âm Sûresinin 61.Âyetleri.


Maneviyat, itidal, cesaret ve romatizmal ağrılar için kullanıldığı Âyetler: Al-i-Imrân sûresinin 123–127; Enfâl Sûresinin 9- 12, 50; Tevbe Sûresinin 25, 26; Ahzâb Sûresinin 9, 26, 56.Âyetleri.


Doğal afetlere yol açan rüzgâr, kasırga vb. için kullanıldığı Âyetler: Kamer Sûresinin 34; A’râf Sûresinin 84; Hûd Sûresinin 82; Hicr Sûresinin 8, 73, 74; Şu’arâ Sûresinin 173; Bakara Sûresinin 210.Âyetleri.


Yük taşıyan hayvanlar [sığır, katır, eşek …] için kullanıldığı Âyet: Bakara 248. Âyeti.



ملك - Melek sözcüğünün “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı Âyetler:


(Nahl; 2) Kullarından dilediğine melekleri, emrinden [kendine özgü iş] olan ruh ile “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde benden sakının” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir.


(Fussılet; 30–32) Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler iner durur; [hulûl eder durur]“Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz size, dünya hayatında da âhirette de [yol gösteren, yardım eden] Yakınlarız. Orada sizin için nefislerinizin arzuladığı şey var. Orada sizin için istediğiniz şey var. Gafur ve Rahîm Allah’tan bir ikram olarak…”


(Al-i-Imrân; 124) Hani sen inananlara, “Rabbinizin indirilen/hulûl ettirilen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.



Melek sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı Âyetler:

(Hicr; Biz melekleri ancak gerçekle indiririz ve o zaman, asla göz bile açamazlar.

(Fussılet; 14) Hani elçiler onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: “Allah’tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!” Şöyle cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkâr ediyoruz.”

(En’âm; Ve: “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.



Bu noktada çok önemli bir hususa daha dikkat edilmelidir. Bu önemli husus, “elçiler [haberciler]” anlamındaki meleklerin ne iş yaptıklarıdır.

Yukarıdaki örnek Âyetlere bakıldığında elçi meleklerin inzar [uyarı] ve tebşir [müjdeleme] görevi yaptıkları görülmektedir. Hâlbuki meleklerin inzar ve tebşir görevi yapmaları mümkün değildir. Çünkü Kur’ân bu görevlerin ya peygamberler ya da vahyedilmiş kitaplar tarafından yapıldığını belirtmektedir. Uyarı ve müjdeleme ile ilgili olan Âyetlerin tümünden anlaşılan mesaj da uyarı ve müjdeleme görevinin peygamberler ve vahyedilen kitaplar dışında herhangi bir varlık tarafından yapılmadığıdır.


Mümin Sûresinin 15; İbrahîm Sûresinin 52; Ahkâf Sûresinin 12; Furkan Sûresinin 1; Fussılet Sûresinin 3, 4, 14; Bakara Sûresinin 97, 119, 213; Nahl Sûresinin 89, 102; Neml Sûresinin 2; En’âm Sûresinin 48, 92; A’râf Sûresinin 2; Sebe Sûresinin 28; Fâtır Sûresinin 24; İsrâ Sûresinin 105; Ahzab Sûresinin 45; Feth Sûresinin 8; Nisa Sûresinin 165; Kehf Sûresinin 56. Âyetlerine bkz.


Dolayısıyla melek sözcüğünün, “elçiler [haberciler] anlamında kullanıldığı Âyetlerde bu sözcükle kastedilenler “Kur’ân Âyetleri”dir.

Talâk Sûresinin 10 ve 11. Âyetlerine göre zaten Kur’ân’ın bir adı da rasü l = elçi’ dir. Bu elçi, [haberci] toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgiler içermektedir.

ALINTI: Hakkı Yılmaz-Tebyinül Kuran
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla