Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 09:03 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

TAHLİL:

1- Elif [1], Lâm [30], Mim [40].
Sure “ اelif, لlam م mim” kesik harfleri ile başlamıştır. Kesik [Mukatta’] harfler ile ilgili daha evvelki surelerin tahlilinde açıklama yapıldığından, detayın oralardan okunmasını öneriyoruz.
2- 3- İnsanlar, fitnelendirilmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Ve ant olsun ki Biz, onlardan öncekileri de fitnelendirmiştik. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir ve elbette yalancıları da mutlaka bildirecektir.
Bu ayetlerde, insanların sadece “iman ettik” demelerinin yetmediği; gerçekten imanlı iseler imanlarını dışa vurmaları ve bu uğurda bir takım sıkıntılara göğüs germeleri gerektiği vurgulandıktan sonra geçmişte yaşamış kişilerin de fitnelendirildiği, bir takım görevlerle görevlendirildikleri, işlerine gelmese de bu görevler nedeniyle sınandıkları, bu sınamanın inananlar ile yalancıların ortaya konulup herkesçe bilinmesini sağlamaya yönelik olduğu mesajı verilmektedir.
Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta Peygamber ve beraberinde iman edenler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. - Dikkat edin! Gerçekten Allah’ın yardımı pek yakındır. – (Bakara/214)
Allah, içinizden çaba harcayanları, Allah’tan, O’nun elçisinden ve inananlardan başka dost/ yardımcı edinmeyenleri bilmeden [ortaya çıkarmadan] bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır. (Tevbe/16)
Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden ve sabredenleri de bildirmeden Cennet’e gireceğinizi mi sandınız.” (Al-i İmran/142)
Allah, murdar olanı, temiz olandan ayırt edinceye kadar müminleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri gayb üzerine muttali kılacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve elçisine iman edin. Ve eğer iman eder ve takvalı davranırsanız, işte o zaman sizin için büyük bir karşılık vardır. (Al-i İmran/179)
Esbab-ı nüzul kayıtlarında bu ayetlerin inişi ile ilgili şunlar nakledilmiştir:
Mukatil dedi ki: Bu âyet-i kerime Ömer b, el-Hattab'ın azatlısı Mihca' hak¬kında nazil olmuştur. O, Bedir günü müslümanlar arasından öldürülen ilk ki¬şidir. Âmir b. el-Hadramî'nin ona attığı bir okla şehit olmuştur. Peygamber (sav) de o gün şöyle buyurmuştur: "Şehitlerin efendisi Mihca'dır. O, cenne¬tin kapısına bu ümmet arasından çağırılacak ilk kişidir.”
Annesi, babası ve hanımı onun acısına dayanamadılar. Bunun üzerine: "Elif. Lâm. Mim. İnsanlar yalnızca iman ettik demeleri ile bırakılıverileceklerini mi sandılar?" ayeti nazil oldu. Onlara “hakkınızda bir âyet-i ke¬rime indi” diye yazdılar. Bu sefer şu kararı verdiler: Biz [Mekke'den] çıkıp gi¬deceğiz, arkamızdan gelen olursa da onunla çarpışırız. Müşrikler arkaların¬dan geldiler, onlarla çarpıştılar. Kimileri öldürüldü, kimileri de kurtuldu. Bunların hakkında da Yüce Allah'ın: "Ayrıca Rabbin işkencelere uğratıldıktan son¬ra hicret edenlere... Ğafûr'dur, Rahîm'dir. (Nahl/110)” buyruğu na¬zil oldu.
"Ve imtihan, edilmeyeceklerini …" yani, “şu müşriklerin eziyetlerinden do¬layı çokça sızlanan kimseler, "biz iman ettik" diyerek imanları dolayısıyla can¬larında, mallarında, imanlarının hakikatlerini açıkça ortaya koyacak şekilde sınanmadan sadece "biz mü'miniz" demekle bırakılıverileceklerini ve bu ka¬darıyla yetinileceğini mi zannettiler?” (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
Bu nakillere itibar edildiği takdirde, “Gİriş” bölümünde de değindiğimiz gibi, bu ayetlerin Medeni olduğu kabul edilmiş olur.
Ayetteki “fitnelendirilmeden …” ifadesi, “bedenî ve malî bir takım mükellefiyetlere tabi tutulmadan, bolluk veya sıkıntı gibi durumlarla sınanmadan …” demektir. “Fitne” ifadesi ile ilgili Sad suresinin sonunda ayrıntılı açıklama yapılmıştı. (Tebyinü’l Kur’an; c. 2, s.452- 456)
Eldeki mushafta, ayette “ وليعلَمنّve leya’lemenne [elbette bilir, bilecek]” şeklinde okunan kelime, geçmişte "Allah elbette gösterecektir", "Allah ortaya çıkaracaktır" ve “Allah, bunları birbirinden iyice ayırıp, seçecektir” anlamlarına taşınmıştır. Bize göre ise mushaftaki bu kelimeyi “ وليُعْلِمَنّve leyu’limenne [elbette bildirir, bildirecek]” formunda okumak en isabetli olanıdır.
Bu paragraf, kuru kuru “Ben inandım” demenin yetersizliğini, imanın mutlak surette amel olarak yansıması gerektiğini göstermektedir. Nitekim Kur’an’da imansız amelin işe yaramayacağına dair onlarca ayet vardır. Amelsiz bir imanın yetersizliği bu ayette de böyle ifade edilmiştir. Anlaşılması gereken şudur ki, iman mutlaka dışa yansımalı, salihatı işleme ve takva olarak kendini kişinin hal ve hareketlerinde açıkça göstermelidir.
Bu ayetlerde ayrıca ödüllendirmenin ve cezalandırmanın sadece Allah’ın bilgisine göre yapılmayıp herkesin bilgisi dâhilinde yapılacağı açıklanmaktadır. Yani kimin nasıl bir insan olduğu; kişilerin iman ve amel durumları hem kendilerince hem de çevrelerindeki insanlarca da bilinecektir. Kısacası herkes birbirinin nasıl birisi olduğunu bilecektir. Rabbimiz, şaşmaz adaletini ve lütfunu bu şartlar altında tecelli ettirecektir.
Konumuz olan Ankebut/3’te verilen bu mesajlar Muhammed suresinde de verilmiştir.
Kesinlikle Biz, içinizden cihad edenleri ve sabredenleri bilinceye kadar sizi belalandıracağız. Haberlerinizi de belalandıracağız. (Muhammed/31)
İMAN AMEL İLİŞKİSİ
Konumuz olan ayetlerden anlaşıldığına göre, insanlar kesinlikle “inandık” demekle kurtulamayacaklardır. Çünkü iman aynı zamanda inandığını yaşamaktır da... Yaşanmayan kuru bir imanın ne anlamı ne de önemi vardır. İslâm’dan başka din arayan kimselerden bu dinlerin kabul edilmeyeceğini hatırlatan Rabbimiz, “Biz iman ettik” diyen bedevîlerin Dipnot: (Hucurat/14) imanlarını bile onların yüzlerine çarpmakta ve “Hayır, siz henüz iman etmediniz, iman henüz kalplerinize yerleşmedi” buyurmaktadır. Zira eğer gerçekten iman etmiş olsalardı, Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla mücadele ederlerdi. Rabbimiz o bedevilere “eslemna [teslim olduk, Müslüman olduk]” demeleri gerektiğini öğütlemektedir. Bu öğüt zımnen şu anlama gelmektedir: “Kimlik belgenize Müslüman yazdırmanızda bir sakınca yoktur. Kimliğinizi belirtmek bakımından Mecusî, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt veya benzer bir dinden olmayıp Medine’deki Müslüman toplumdan olduğunuzu söylüyorsunuz ki, bu doğrudur. Ama size gerçek anlamda mümin denemez.” Gerçek müminlerden olmanın yolu, dinin gerekli gördüğü eylem ve davranışları da yerine getirmekten geçmektedir.
Bu çok önemli konuyu daha evvel Fatır suresinin tahlilinde “İman-Amel İlişkisi” başlığı altında (Tebyinü’l-Kur’an; c: 3, s: 426-431) genişçe ele almış ve açıklamıştık. Bu açıklamanın bir kez daha okunmasının son derece yararlı olacağına inanıyor, bunu önemle öneriyoruz.
4- 6- Yoksa kötülük yapanlar, Bizi öne geçebileceklerini [Bizden kaçabileceklerini] mi sanıyorlar? İlke olarak benimsedikleri şey, ne kötüdür! Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, hiç şüphesiz ki Allah’ın belirlediği zaman kesinlikle gelicidir. Ve O, en iyi duyandır, en iyi bilendir. Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir.
7- Ve inanan ve salihatı işleyen kimseler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.
Dünyada herkesin bir takım yükümlülüklerinin bulunduğu ve bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin herkesçe bilinmesi gerektiği açıklandıktan sonra bu ayetlerde de bu yükümlülüklerin sonuçlarına dair bilgiler verilmektedir:
Kimse Allah’ı öne geçemez [Allah’tan kaçamaz]. Kurtulabileceklerini sananlar yanlış yapıyorlar, kötüyü tercih ediyorlar. Allah’ın belirlediği ecel [kıyamet], kesinlikle gelecektir. Allah her şeyi en iyi şekilde görmüş ve duymuştur; bilmektedir. Herkesi yaptığı işin cinsine göre karşılıklandıracaktır. Kimse Allah’a bir şey yapmış olmaz; herkes yaptığını kendisi için yapar. İnanan ve salihatı işleyenler, yaptıklarının karşılığını değil, yaptıklarının kat kat üstünde ve daha güzel bir karşılık alacaklardır.
Ayetteki “kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa” ifadesi, “Ölümden korkan” veya “Allah'ın mükâfatını umuyorsa” anla¬mındadır.
İman etmiş kişilere söyle: “O’nun [Allah’ın] her kavmi kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah'ın günlerini ummayanları bağışlasınlar. Her kim salihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa işte kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Casiye/14, 15)
-Eğer iyilik ettiyseniz, kendinize iyilik etmişsinizdir ve eğer kötülük ettiyseniz o da onun [kendisi] içindir.- Artık diğer fesadınızın zamanı gelince de yüzlerinizi kötülemeleri [size kötülük yapmaları], ilk kez girdikleri gibi yine mescide [Beytü’l-Makdis’e] girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için [üzerinize güçlü kullarımızı tekrar göndereceğiz]. (İsra/7)
6. ayetin sonundaki “Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir” cümlesi, Allah’ın insanlara yüklediği yükümlülüklerin yarar bakımından Kendisiyle herhangi bir ilgisinin olmadığını, aksine hepsinin insanların yararına olan görevler olduğunu ifade etmektedir.
Sizin yanınızdaki tükenir, Allah’ın katındaki ise kalıcıdır. Ve Biz kesinlikle sabredenlere ecirlerini, yaptıklarının daha güzeli olarak karşılık vereceğiz.
Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve kesinlikle onların ücretlerini, yapmış oldukları amellerin daha güzeliyle karşılıklandıracağız [ödüllendireceğiz].
Öyleyse Kur’an okuduğun zaman Racim Şeytan’dan [İblis’ten] Allah’a sığın. (Nahl/96- 98)
Şüphesiz ki Allah, zerre kadar zulüm etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir ecir verir. (Nisa/40)
Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Enam/160)
Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah Vasi’’dir, Alîm’dir.
Şu, Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimselerin mükâfatları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir. (Bakara/261, 262)
Konumuz olan paragraf ile ilgili olarak Merhum İzzet Derveze şu açıklamalarda bulunmaktadır:
Tefsircilcr, bu ayetlerin iniş sebepleriyle ilgili olarak çok sayıda hadis rivayet etmiş¬lerdir. Bunlardan birine göre, söz konusu ayetler, bazı mü'minlerin Bedir savaşında şehid düşmeleri ve ailelerinin bundan son derece etkilenmiş olmaları üzerine inmiştir. Bir diğerine göre, ayetlerin iniş sebebi, Ammar b. Yasir'in efendisi tarafından işkenceye uğratılmasıdır. Bir diğer rivayet, bu ayetlerin Kureyş kabilesine mensup bir grup mü'min hakkında indiğini ifade etmektedir. Bu rivayete göre, söz konusu grubun Rasulullah (s) ve mü'minlerin hicret ettikleri Medine'ye hicret etmeleri aileleri tarafından engellen¬mişti. Daha sonra Rasulullah'ın ashabı bunlara “hicret etmedikleri sürece, Müslümanlık iddialarının geçersiz olacağı” şeklinde mesajlar gönderiyorlardı. Hicret etmeleri engelle¬nen bu grubun içinde Seleme b. Hişam,. Ayaş b. Ebu Rebia ve Velid b. Velid gibiler is¬men zikredilir. Tefsirimize esas aldığımız "Mushaf'ta bu ayetlerin ve bunları izleyen dört ayetin Medine'de indiği rivayet edilir. Bu görüşü Beğavi ve başkaları Şa'bi kana¬lıyla Tabiin âlimlerinden rivayet etmişlerdir.
İlk iki rivayetle üçüncü rivayet, sûrenin Medine inişli olduğuna ilişkin görüşü des¬tekler nitelikte olmakla beraber, biz sûrenin tümüyle Mekke inişli olduğuna ilişkin görü¬şü tercih ediyoruz. Sûrenin inişine neden olan ortam ise ikinci rivayette işaret edilen tür¬dendir. Ayrıca bu sûre Kur'an'ın Mekke'de inen kısmında yer alan sûrelerin sonuncularındandır. Sûre, kâfirler tarafından müslümanlara yöneltilen şiddet ve baskının iyice his¬sedildiği bir atmosferde inmiştir. Bu nedenle ikinci rivayet üzerinde durulmaya değer¬dir. Bununla beraber, sûrenin indiği atmosferin, Ammar'a yönelik işkence olayından çok daha genel kapsamlı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu işkence olayı, ilgili rivayet¬lerden ve Buruc sûresinde yer alan konuya ilişkin ayetlerden algıladığımız kadarıyla, İslam çağrısının erken dönemlerinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda elimize ulaşan ve Ammar'ın anne ve babası ile birlikte işkenceye uğratıldığını, bu işkence seanslarında anne ve babasının şehid olduğunu, Ebubekir (r)'in Ammar’ı satın alarak özgürlüğüne ka¬vuşturduğunu anlatan rivayeti sûrenin akışı içinde değerlendirdik. Ayetlerin ifade tarzı ve içerdikleri tablolar, Kur'an'ın Mekke dönemi ifade tarzını ve Mekke döneminde inen ayetlerin içerdiği tabloları andırmaktadır. Arada ifade tarzıyla ya da içerikle ilgili bir bağlantı söz konusu olmaksızın Mekke döneminde inmiş bulunan bir sûrenin başına, Me¬dine döneminde inmiş birkaç ayeti koymanın belirgin bir hikmeti olmasa gerektir. Bu ayetler grubunu izleyen ayetlerin, bunlara atfedilmiş olup da kâfirlere yönelik hitaplar içeren diğer ayetlerin Mekke inişli olduklarında kuşku yoktur. Kaldı ki, ayetlerin Medi¬ne inişli olduğunu ifade eden rivayetlerin isnad zincirleri de sahih değildir.
Ayetlerin konjonktürel özellikler taşımalarına karşın bir müslüman, bunlarda za¬manla sınırlandırılmayan evrensel nitelikli güçlü direktifler de algılayabilir. Çünkü in¬sanların işleri, her zaman arzuladıkları biçimde gelişmezler. Zorluklarla, meşakkatlerle ve eziyetlerle her zaman burun burunadırlar. Bu süreçlerde ruhlar adeta bir potada eriti¬lerek güçlüsü zayıfından, sağlamı çürüğünden ve doğrusu yalanından ayırt edilir. İnsan¬lar ve değerleri hakkında bir yargıya varma, ancak onların zorluk, meşakkat ve eziyet¬lerle sınanmaları sonrasında bir anlam ifade edebilir. Sınavda sarsılmayan, eziyetler karşısında sabreden kimse güçlüdür, doğru sözlüdür. Sınama amaçlı meşakkatlere katla¬namayan, baskılar karşısında sarsılan ve paniğe kapılan kimse de zayıf karakterlidir, ya¬lancıdır. Dinden döndürme amaçlı baskılara direnç gösteren, karşı koyan, meşakkatlere rağmen doğruyu ve gerçeği ifade etmekten çekinmeyen, sabırla ve metanetle öz nefislerinin tutkularına savaş açan kimseler öncelikle kendilerine yarar sağlamış olurlar. Kötü¬lük işleyen asla kurtulamaz, bundan yakasını sıyıramaz. İnanıp salih ameller işleyenlerin ise hiç bir amelleri zayi olmaz. (Derveze; et Tefsirü’l Hadis)
8 – Ve Biz, insana, ana -babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için gayret ederlerse, artık o ikisine itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
9- İman eden ve salihatı işleyen kimseleri de; kesinlikle onları Salih kişiler içine katacağız.
Bu ayetlerde Rabbimiz, evlatlar ile ebeveynleri arasındaki ilişkiyi gündeme getirmiş ve ana-babalara iyi davranılması gerektiğini tavsiye ettiğini bildirmiştir. Bu ahlakî yükümlülük daha evvel de bildirilmekle beraber bu ayette konuyla ilgili farklı bir hususa daha değinilmiştir: “Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için gayret ederlerse, artık o ikisine itaat etme!”
Allah insana anne-babasına iyi davranmasını emretmekle beraber, şirke zorladıkları takdirde evlatların onlara itaat etmemelerini de şart koşmaktadır. Ancak anne-baba Allah’a savaş açmadıkça evlatları tarafından düşman muamelesi de görmemelidir:
Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara hakkaniyetle davranmaktan men etmez. Şüphesiz ki Allah adalet yapanları sever. (Mümtehıne/8)
Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürü seviyorlarsa, onları veliler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velileştirirse artık işte onlar, zalimlerin ta kendileridir. (Tevbe/23)
Anne-baba hakkında insana bu emir verildikten sonra, Rabbimiz “Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim. İman eden ve salihatı işleyen kimseleri de; kesinlikle onları Salih kişiler içine katacağız” buyurarak öldükten sonra herkesin Kendisine hesap vereceğini ve iman edenleri Salih kişiler arasına katarak ödüllendirileceğini bildirmiştir.
Kim de Allah'a ve Elçi’ye itaat ederse artık onlar, Allah'ın, peygamberlerden, sıdıklardan şehitlerden ve salihlerden kendilerine nimet verdiği kişilerle beraberdir. Ve bunlar arkadaş olarak ne güzeldir! Bu lütuf, Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter. (Nisa/69, 70)
Ey iman etmiş kimseler! Allah'a takvalı davranın ve doğru kimselerle birlikte olun. (Tevbe/119)
“Esbab-ı Nüzul” kayıtlarında bu ayet grubu ile ilgili şu nakillere rastlanmaktadır:
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ÖmerFurkan Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (9. June 2010)