Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. March 2016, 10:46 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm , değerli Anadolu kardeşim,

Alıntı:
Anadolu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Dost1 ağabeyimin yazdıklarının hepsinin cevabı var.
Ancak ben hepsine tek tek cevap vermeyeceğim.
Daha farklı bir yöntem izleyeceğim...

Aşağıdaki ayetlere bakalım:

Yine yola koyuldular. Bir süre sünra bir oğlana
rastgeldiler; tuttu onu ÖLDÜRDÜ. Mûsa dedi: "Tertemiz bir
insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!?
Vallahi çok kötü bir iş yaptın!" (Kehf, 74)

"Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası İNANMIŞ
KİŞİLERDİ.
Çocuğun onları AZGINLIK VE İNKARA
SÜRÜKLEMESİNDEN KORKTUK."
(Kehf, 80)

Eğer Kur'an'a hakim olmadan bu ayetleri okursanız
yapmanız gereken, bir Mahkeme kurup insanları imanları
yüzünden öldürmek olur...

Işid'i ya da Hizbullah'ı bugünkü durumuna getiren,
Din mensuplarının hukuk bilgilerinin olmamasıdır.
Eğer hukuk bilinseydi fikri suçlara (Allah'a inanmamaya)
ceza verilemeyeceği de bilinirdi. Ya da sadece "Dileyen
iman etsin, dileyen etmesin"
ayeti ile yukarıdaki ayetlerin
çeliştiği görülür ve bu çelişki gibi görülen durumun
arkasında ne gibi bir bilgi olduğu öğrenilmek için akledilirdi...
İşte o zaman TOPLUMSAL DÜZENE ilişkin yasalar/hikmet/hukuksal yasalar
öğrenilirdi...
Kur'an bütünlüğü içerisinde değerlendirilmediğinde bu türden yargılamalar yapılması kaçınılmaz bir sonuçtur.

Olayı anlatan tüm ayetlere bakalım:
60Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti.
61Bunun üzerine “iki bilgin kişinin toplandığı yer”e vardıklarında ikisi de bunalımlarını/sıkıntılarını terk etti. O zaman bunalım/sıkıntı, bilgin kimse yardımıyla yok olup gitti.
62Bu şekilde geçtikleri zaman Mûsâ, delikanlısına: “Getir kuşluk yemeğimizi, gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk” dedi.
63Delikanlı: “Gördün mü/ hiç düşündün mü? O Kaya'ya sığındığımız vakit doğrusu ben bunalımdan/ sıkıntıdan kurtuldum, onu söylememi de kesinlikle bencilliğim engelledi. Bunalım/ sıkıntı, şaşılacak bir şekilde bilgin insanda kaybolup gitti” dedi.
64Mûsâ, “İşte bu, aradığımızdı!” dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
65Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir bilgi öğretmiştik.
66Mûsâ ona: “Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” dedi.
67,68Âlim ve rahmete mazhar kul: “Şüphesiz sen benimle beraber sabretmeye takat yetiremezsin. Ve kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin!” dedi.
69Mûsâ: “İnşallah beni sabreden biri bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem” dedi.
70Âlim ve rahmete mazhar kul: “O hâlde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana öğüt olarak ondan söz açıncaya kadar.”
71Bunun üzerine ikisi yürüdüler; sonunda gemiye bindiklerinde âlim ve rahmete mazhar kul gemide kusurlar oluşturdu. Mûsâ: “İçindekileri boğman için mi onu yırttın/kusurlar oluşturdun? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın!” dedi.
72Âlim ve rahmete mazhar kul: “Ben, ‘Şüphesiz sen benimle beraber olmaya sabredemezsin’ demedim mi?” dedi.
73Mûsâ: “Unuttuğum şeyle beni cezalandırma ve işimden dolayı bana güçlük çıkarma!” dedi.
74Yine gittiler. Sonunda bir delikanlıya rast geldiler; âlim ve rahmete mazhar kul onu öldürüverdi. Mûsâ: “Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın!” dedi.
75Âlim ve rahmete mazhar kul: “Ben sana ‘Kesinlikle sen benimle birlikte asla sabredemezsin’ demedim mi?” dedi.
76Mûsâ: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme! Kesinlikle kovarsan darılmam” dedi.
77Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Âlim ve rahmete mazhar kul, onu doğrultuverdi. Mûsâ: “İsteseydin bunun karşılığında kesinlikle bir ücret alırdın” dedi.
78-82Âlim ve rahmete mazhar kul: “İşte bu, aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin birinci anlamlarını haber vereyim:
“Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hâle getirmek istedim. Ötelerinde de bütün güzel, sağlam gemileri gasp edip alan bir kral vardı.
Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mü’min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, anne-babasını azdırmasından ve küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.
Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!”
(69/18, Kehf/60-82)

Bakınız, oğlanın öldürülmesinin nedeni; anne ve babasını azdırması ve küfre sürüklemesiymiş. İnanmamak ayrı birşeydir, inanan insanları küfre sokacak davranışlarda bulunmak farklı şeylerdir. Cenabı Allah dileyen İman eder dileyen küfreder demiştir Ahkaf 29 da ancak,Allah ve Resulune savaş açanlara da ne yapılması gerektiğini belirtmiştir Maide 33,34 de:
"Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla