Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. November 2012, 04:41 AM   #20
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart

9.2. Kur’ân’ın Yöntemi

Kur’ân’ın diğer âyetleri gibi Hac Suresinin 11’den 16’ya kadar olan âyetleri hem birbiriyle hem de diğer âyetlerle ilişkilidir. Şimdi bu ayetleri ve ilişkiler ağını görelim.

11. Âyet:
“İnsanlardan kimi Allah'a sınırda kulluk eder. Eline bir imkân geçse rahatlar; başına bir sıkıntı gelse yüz çevirir. Böylesi dünyayı da kaybeder, âhireti de. Apaçık kayıp budur.”


Her müslüman, bu dünyada imtihandan geçirilecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Sizi, biraz korku, biraz açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksiltme ile ağır bir imtihandan geçireceğiz; bundan kaçış olmaz. Sen sabır gösterenlere müjde ver.

Onlar başlarına bir sıkıntı geldiğinde şöyle derler: "Biz zaten Allah'a aidiz; nasıl olsa ona döneceğiz."

Onlar üzerlerinde Allah’ın verdiği olgunlukları ve bereketi taşırlar. Yola gelmiş olanlar işte onlardır.”
(Bakara 2/155-157)

Başına gelen sıkıntıya katlanamayan kişi, ondan kurtulmak için Allah’a yakın gördüğü birinin ruhâniyetini aracı koymaya çalışır ve yoldan çıkar. 12. âyet onu söylüyor.

12. Âyet
“Allah'ın yakınından, kendisine zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şeyi yardıma çağırır. İşte bu, pek derin bir sapıklıktır.”


Çevremizdeki müslümanlar böyle durumlarda Eyüpsultan gibi yatırlara koşar, onları Allah’a yakın gördüklerinden ruhaniyetinden yardım isterler. Halbuki bunlar ölmüş kimselerdir. Bizi duyamaz ve cevap veremezler. Kıyâmetten önce onlarla görüşme imkanımız da yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki, baksanıza, Allah’ın yakınından neyi çağırıyorsunuz? Gösterin bana, onların yer*yüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların göklerde bir payı mı bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım. Eğer doğru sözlü kimseler iseniz.

Allah’ın yakınından kıyâmet gününe kadar kendi*sine cevap vere*meyecek kimseleri yardıma çağı*randan daha sapık kimdir? Oy*saki bunlar on*ların çağrısın*ın farkında değillerdir.”
(Ahkaf 46/4-5)

Bu şahıs, daha sonra Allah’a yakın bildiği bir din büyüğünü araya koymaya çalışır. Ona bağlanıp manevi yardımını almak ve sıkıntıdan kurtulmak ister. 13. âyet onu gösteriyor.

13. Âyet
“Zararı yararından yakın olan kişiyi de yardıma çağırır. O ne kötü bir yardımcı ve bu ne kötü bir cemaat üyesidir.”


Halbuki yardım istediği kişi de yardıma muhtaçtır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onun yakınından çağırdıklarınız kendilerine yardım edemezler ki size yardım etsinler.”
(Araf 7/197)

“De ki, Allah’ın dışında kuruntu*sunu ettikle*ri*nizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gi*der*meye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yeti*rebilirler.

Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahme*tini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.”
(İsrâ 17/56-57)

Bu şahıs, aracı yaptığı din büyüğünün cemaatine girer; ona kul olur, hediyeler, adaklar sunar, huzurunda saygıyla eğilir ve şirke düşer. Eline bir şey geçmeden en büyük zarara uğrar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Belki kendilerine yardımları do*ku*nur diye Al*la*h’ın yakınından tanrı*lar edindi*ler. Ama onların yar*dıma güçleri yetmez. Oysa ki kendi*leri onlar için hazır as*kerdirler.”
(Yasin 36/74-75)

İnsanların çoğu, olağan üstü saydıkları bir kısım varlıkları, ata ruhlarını, bir de Allah’a yakın bildikleri kişileri araya koyarak isteklerini Allah’a ulaştırmaya ve kabul ettirmeye çalışırlar. İşte bu, İslam ile batıl inançları ayıran temel farktır. 11, 12 ve 13. âyetler, bu yola giren bir müslümanın pek derin bir sapıklığa düşmüş olacağını, hem dünyayı hem de âhireti kaybedeceğini bildiriyor. İşte apaçık kayıp budur.

12. âyette yardıma çağrılan için ما= şey, 13. âyette iseمنmen = kişi kelimeleri kullanılmıştır. Ayrıca 12. âyette yardıma çağrılanın, zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şey olduğu belirtilirken, 13. âyette, zararı yararından yakın olan kişi olduğu ifade edilmektedir. Bunlar, yardıma çağrılan iki farklı şeyi gösterdiğinden meâl ona göre yapılmıştır. Ama geleneksel yöntemde bu farklar görülmemiş, her iki âyette de yardıma çağrılanın putlar olduğu sanılmıştır.

Çağdaş tefsircilerden Muhyiddin ed-Dervîş 13. ayeti, 12. âyetin tekrarı, onun bedeli saymıştır. Büyük tefsir bilgini ez-Zemahşerî’nin aşağıda gelecek olan yorumu, onun da aynı görüşte olduğunu göstermektedir.
Bedel, bir kelime veya cümlenin diğerinin yerine geçmesidir. İkinci âyeti birincinin bedeli saymak aradaki farkları görmezlikten gelip birinci âyete de ikinci âyetteki anlamı vermek olur. Yani ikinci âyet, mana olarak birincinin tekrarı sayılmış olur.



O zaman birinci âyetteki, “zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şey” ifadesi ikinci âyette; zararı yararından yakın olan kişi olarak değiştirilmiş olur. Bu yorumcular, yardıma çağrılanın put olduğuna karar verdiklerinden; putun zarar verebileceği, yarar da sağlayacağı, ama zararının yararından yakın olduğu ortaya çıkar. Bu, çok sayıda âyetle çelişir. Meşhur müfessir ez-Zemahşerî, hatadan döneceğine şunları söylemiştir:

“Eğer dersen ki, putların zarar vermesi veya fayda sağlaması reddedilmişken bu iki âyette var gösterilmiştir[10]; bu bir çelişki değil midir? Derim ki; mana kavranırsa bu anlayış ortadan kalkar.

Şöyle ki, Allah Teâlâ, kafiri zavallı duruma sokmuştur. Çünkü o, fayda ve zarar verme gücü olmayan cansız bir maddeye kul olur. Cahilliği ve sapıklığı sebebiyle inanır ki, şefaat isteyeceği zaman puttan yararlanacaktır. Sonra bu kafir, Kıyâmet günü putlar sebebiyle zarar gördüğünü, onlara kul olduğu için cehenneme girdiğini, iddia ettiği şefaatten de bir iz olmadığını görünce bağırıp çağırır ve şöyle der: “Zararı yararından yakın olan kişi!. O ne kötü yardımcı ve ne kötü bir arkadaştır.”


İkinci âyet birincinin bedeli olduğundan “çağırır” ifadesi tekrarlanmış olur. Sanki Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Allah'ın çevresinden, kendisine zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şeyi yardıma çağırır da çağırır.” Sonra da sanki Allah, şöyle devam etmiştir: Mabut sayıldığı için “zararı”, şefaatçi sayıldığı için “yararından yakın olan kişi” ne kötü yardımcıdır![11]
Zemahşerî’nin birinci yorumu kabul edilemez. Ebedi cehenneme mahkum olmuş kafir o anda, putun hangi yararını bekleyebilir ki “zararı yararından yakın” desin?

İkincisi hiç kabul edilemez. Çünkü o yorum, putun şefaatçi olacağını kabul etmek olur.
Muhyiddin ed-Dervîş diyor ki; 12. âyetle ilgili yorumların sayısı yediye ulaşır. Ancak onların hepsi mantık dışıdır... Bu âyet, nahiv ve tefsir alimlerini meşgul etmiş ama onlar, susuzluğu giderecek bir yorum getirememişlerdir[12].

İkinci ayeti birincinin tekrarı sayıp da bu işin içinden çıkmak elbette mümkün olamaz. Bunlar, insanların din perdesi altında nasıl sömürüldüğünü görebilselerdi âyetleri doğru yorumlarlardı.



12. âyetin sonundaki العشير(el-aşîr) kelimesi de önemlidir. Aynı soydan gelip birlikte yaşayanlara aşiret (العشيرة) denir. Aşîr ise, aynı soydan olan veya birbirini tanıyanlarla birlikte yaşayan kişidir[13]. Bugün buna parti, grup veya cemaat üyesi denir. Allah’a yakın olduğuna ve manevi yardım yapacağına inanılan kimselerin etrafında bir cemaat oluşur. Onlara sığınanlar cemaate girer ve orada olmanın bazı faydalarını görebilirler. Âyette sözü edilen menfaat bu olmalıdır.

Şu ayet, böyle bir menfaate dikkat çekmektedir:

(İbrahim
şöyle) demişti: "Allah ile aranıza koyduğunuz putlara tutulmanız sadece bu hayatta birbirinize karşı bir sevgi ortamı oluşsun diyedir. Sonra, Kıyâmet gününde biriniz diğerini tanımayacak ve biriniz diğerine lanet edecektir. Varacağınız yer o ateştir; size yardım eden de olmayacaktır." (Ankebut 29/25)
14. Âyet
Allah, iman eden ve iyi işler yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.
Bunlar sıkıntılar karşısında yüz üstü geri dönmeyip sabır gösterenlerdir. Bu zor bir iştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

(Bir gün Lokman oğluna demişti ki “Yavrum! Namazı sürekli kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve başına gelene sabret; çünkü bunlar kararlılık gerektiren işlerdendir.”
(Lokman 31/17)
15. Âyet
“Kim Allah'ın kendisine, dünyada ve âhirette yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir sebebe tutunup göğe (Allah’a) yönelsin, diğer ilişkiyi derhal kessin; baksın ki, bu yol, kendini bunaltan şeyi gerçekten giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?”


Yukarıda sözü edilen kişinin aracılarla Allah’ı ikna çabaları başarısızlıkla sonuçlanmış, bu onu bunalıma sokmuş ve korumasız bırakmıştır. Aslında o, her şeyin Allah’ın elinde olduğunu da bilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“Desen ki: Gökten ve yerden size rızık veren kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi çekip çeviren kim? Onlar: “Allah’tır” di*yeceklerdir. De ki; öyleyse hiç sa*kınmaz mısınız?

İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur. Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl çevrili*yor*sunuz?”
(Yunus 10/31-32)


Sıkıntı geçmeyince, Allah’tan kendine dünyada da ahirette de yardım görmeyeceği kanaatine varır. Allah, sonsuz merhameti ile şöyle demiş oluyor: “O yanlış yolları bırak, emrime uy ve doğrudan bana yönel. Bunalımdan çıkıp çıkmayacağını gör.”
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla