Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. January 2009, 12:45 PM   #38
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

B- Nadîr Oğulları Yurdunun Fethi:


2- Kitâb sahiplerin*den inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından O çıkardı. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Allah onlara ummadıkları yerden geldi, yürek*lerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve müzminlerin elleriyle harab ediyorlardı. Ey akıl sahipleri ibret alın. 3- Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, mutlaka onlara dünyada azabederdi. Ahir ette de onlar için ateş azabı vardır. 4- Bunun sebebi şudur: Onlar Allah'a ve Elçisi'ne karşı geldiler; kim Allah'a karşı gelirse (bilsin ki) Allah'ın azabı çetindir. 5- Hurma ağaçlarından herhangi bir şeyi kesmeniz, yahut kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah'ın izniyle ve (O'nun) yoldan çıkanları cezalandırması iç indir. (Haşr: 95/2-5)

95/2-5'nci âyetlerde: her şeyin, sânının yüceliğini haykırdığı yüce Allah'ın, Kitap ehli kâfirlerini, kaleleri önünde toplanan müslümanlarla korkutup yurtlarından çıkardığı; müslümanların, müstahkem kalelerinin kendilerini koruyacağına güvenen o kimselerin, kendi yurtlarını böyle kolay biçimde bırakacaklarını sanmadıkları; oysa Allah'ın, ummadıkları yerden üstlerine gelip gönüllerine korku saldığı; bir yandan müslümanların yıkmağa çalıştığı evlerini, bir yandan da müslümanlara kalmaması için kendi elleriyle yıkmaları; ibret alınacak bir olay olarak anlatılmakta; bu sürgün olayının Allah tarafından onlara verilen bir ceza olduğu; böyle sürülmeseler, Allah'ın onlara daha ağır bir ceza vereceği gibi, âhirette de onları şiddetli azaba çarptıracağı belirtilmekte ve Allah'ın, kendisine karşı koyanları şiddetle cezalandırdığı vurgulanmaktadır.

95/5'nci âyette de müslümanların kestikleri veya kesmeyip kökleri üzerinde bıraktıkları her ağacın, onlara yaptıkları her şeyin Allah'ın izniyle olduğu; Allah'ın, hak yoldan çıkmış olanları perişan etmek için müslümanlara bu imkânı verdiği bildirilmek*tedir. 3'ncü âyette geçen celâ': açmak, açığa çıkarmak ve çıkarılmak anlamına gelen celv kökünden gelir. Bir kimsenin yerinden, yurdundan uzaklaştırılması anlamındadır ki böyle bir kimsenin yurdu da kendisi de açıkta kalmış olur. Biz bunu "sürgün" sözüyle anlatırız.

Ayetlerin amacı, tarihi olayı ayrıntılarıyla anlatmak değil, müslüman*lara, yaşadıkları olayı anımsatarak öğüt vermek ve ele geçirilen ganimetlerin hükümlerini açıklamaktır. Bundan dolayı işaret edilen sürgün olayının ayrıntılarına girilmemiş, sadece ana çizgilerine işaret edilmiştir. Sîret yazar*larının ayrıntılarını verdiği bu olay şöyle geçmiştir:

Medine'nin el-öars denilen bir bucağında oturmakta olan Yahûdî Nadîr Oğulları,' Amir Oğullarının antlısı idiler. Liderleri Huyey ibn Ahtab idi. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiklerinde bunlarla, birbirlerinin leh ve aleyhlerinde bulunmamak (iç işlerine karışmamak, fakat dış düşmana karşı birbirlerine yardım etmek) üzere bir antlaşma yapmıştı.

Bir gün, Ebû Berâ isimli bir zâtın ricası üzerine Peygamber (s.a.v.), İslâm'ı anlatıp yaymak üzere Necd tarafına, Münzir ibn 'Amr başkanlığında bir hey'et gönderdi. Bu hey'et, Bi'r-i Ma'ûne denilen yere gelince 'Âmir ibn Tufeyl ve adamlarının saldırısına uğrayıp öldürüldü. Onların arkasından gelen Amr ibn Ümeyye ile Ensârlı bir arkadaşı, önden giden arkadaşlarının öldürüldüğünü görünce Ensârlı da dövüşerek öldürüldü.Tutsak edilen Amr ibn Ümeyye ise perçemi kesilerek salıverildi.

Bu halde Medîne'ye dönerken arkadaşlarını öldüren 'Âmir Oğulla*rından iki kişi, bilmeden kendisine yol arkadaşı oldular. Arkadaşlarının öcünü almak isteyen Amr, o iki kişiyi, uyudukları sırada öldürdü. Oysa Medîne tarafından gelen bu iki kişiye Allah'ın Elçisi can güvencesi vermişti. Verilmiş olan bu güvenceden dolayı 'Âmir Oğullarına hatâ ile öldürme diyeti vermek gerekti. 'Âmir Oğulları, Nadîr Oğullarının müttefiki idiler.

İşte Peygamber (s.a.v.), Medîne Andlaşmasına dayanarak bu iki kişinin diyetine katkıda bulunmalarını istemek için Nadîr Oğulları mahalle*sine gitti. Nadîr Oğulları:

"- Ey Ebû'I-Kasim, hay hay, olur, istediğini yaparız" diyerek yardım sözü verdiler. Fakat kendi aralarında fısıldaşarak Peygamber'e karşı bir suikasta yeltendiler:

Tam fırsat işte, adamı bir daha böyle uygun bir pozisyonda bulamazsınız. Biri çıkıp bacadan, üstüne taş yuvarlayarak bizi ondan kur*tarsın, dediler.

Görevlendirdikleri kimse bunu yapmak üzere bacaya çıkmıştı. Fakat durumu sezen Peygamber, bir işi varmış gibi acele ile oradan ayrıldı, ardından da arkadaşları döndüler:

Ya Resûlallah, bizim haberimiz olmadan sen kalkmışsın? dediler.

Yahudilerin suikasta yeltendiklerini Allah bana bildirdi, ben de kalktım, buyurdu.

Muhammed ibn Mesleme ile Nadîr Oğullarına haber salıp, on gün içinde Medine'yi terk etmelerini; on gün sonra orada kalanın öldürüleceğini bildirdi. Yahûdîler gitmeğe hazırlanırken Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl onlara haber gönderip:

Yurtlarınızdan çıkmayınız, kalelerinizde kalınız, benim kavmim*den iki bin adamım ve başka kabilelerden yardımcılarım var. Onlar da sizin kalelerinize gelip, son bireylerine kadar sizin yanınızda çarpışacaklar. Kurayzalılar ve Gatafanlı müttefikleriniz de size yardım edeceklerdir, dedi.

Nadîr Oğullarının lideri Huyey ibn Ahtab, Abdullah ibn Übeyy'in sözüne güvenerek, Allah'ın Elçisi'ne: "Biz yurdumuzdan çıkmayacağız, elinden geleni yap!" diye haber gönderdi.

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi, Medine'de, yerine Abdullah ibn Ümm-i Mektûm'u vekil bırakarak Nadîr Oğulları üzerine yürüdü. Bayrağı Hz. Alî taşıyordu, müslümanlarin geldiklerini gören Nadîr Oğulları, kalele*rinin üstüne çıktılar. Kurayzalılardan bir yardım gelmediği gibi, Abdullah ibn Übeyy de sözünde durmadı. Gatafanlılardan da yardım görmeyen Nadîr Oğulları, kalelerinde umutsuz kaldılar. Allah'ın Elçisi (s.a.v.), mahal*leyi kuşattı, korkutmak için de "Buveyre" denilen bir hurmalıklarını kestirip yaktırdı. Yahûdîler:

Sen bozgunculuğu meneder ve bunu yapanları kınarken niçin hurmaları kestirip yaktırıyorsun? diye bağırdılar.

İşte Hurma ağaçlarından herhangi bir şeyi kesmeniz yahut bırakmanız..." âyetinde bunun Allah'ın izniyle olduğu belirtilerek bu duruma işaret edilmektedir.

Onbeş gün kuşatma altında yüreklerine korku düşen Nadîr Oğulları, sonunda kentten çıkıp gitmeğe razı oldular. Arada bir savaş olmadı. Allah'ın Elçisi (s.a.v.), her ailenin, silâh hariç, bir deveye yükleyebileceği kadar malı yükleyip götürmesine müsaade etti.

Yahûdîler, hoşlarına giden kapı, pervaz, tahta ve saireyi söküp alıyorlar; müslümanlara kalmasın diye evlerini tahribediyorlardı.

Allah'ın Elçisi (s.a.v.), Yahûdîleri sürgün görevini Muhammed ibn Mesleme'ye verdi. Yahudilere üç gün süre tanımasını, bu üç gün içinde işlerini bitirip gitmelerini emretti'. [170] Yahudiler karılarını, çocuklarını ve altıyüz deveye yükleyebildikleri kadar eşyayı yükleyip götürdüler. Rivayet*lere göre Nadîr Oğulları, çalım satmak, gururlarını göstermek istediler. Bunun için cariyeleri şarkı söylüyor, tefciler ve zurnacılar tef ve zurna çalıyorlardı. Yalnız bunlardan iki kişi: Yamin ibn 'Amr ile, Ebû Sa'd ibn Vehb müslüman olduğu için sürgün edilmedi, malları olduğu gibi ken*dilerine kaldı. [171]

Bunların bir kısmı Şam diyarında Erîha ve Ezri'ât'a gitti. Bir kısmı da Hayber'e gidip oradaki Yahudilerin lideri oldular. Hayber'e gidenler Ebû'l-Hukayk ailesiyle Huyey ibn Ahtab âilesidir. Hayber halkına göre daha kültürlü olan bu insanlar oranın lideri oldular.

2'nci âyetteki ": İlk haşir için" ta'bîri, birkaç şekilde tefsir edilmiştir ki hiçbirisi bizce doyurucu değildir. Haşr toplantı, yığınak demektir. Âyette Yahudilerin, müslüman ların, kaleleri önünde silâhlı olarak toplandıklarını görür görmez korkuya kapılıp, hiç direnç göster-meden yurtlarını teslîm edip gitmeğe razı oldukları anlatılmaktadır. Burada haşr, sürgün değil, müslüman ların, silâhlı olarak Nadîr Oğulları yurdunda, savaş için yığınak yapmaları anlamında kullanılmıştır. İşte bu durum, derhal Yahudileri korkutmuş, dirençlerini kırmıştır.

4'ncü âyet, Yahudilerin, Allah'a ve Elçisi'ne karşı geldiklerini, Allah ve Elçisi'ni incitici davranışlar içine girdikleri için böyle cezalan*dırıldıklarını söylüyor. Gerçekten Yahudiler, Allah'ın Elçisi'ne inanmamak ve ona destek olmamakla kalmamışlar, onun dâvasının yayılmasını önlemek için ellerinden gelen çabayı göstermişler, inananların gönüllerine de kuşku düşürmeğe, hattâ müslümanları birbirine düşürüp, birliklerini bozmağa çalışmışlardır. O kadar ki bunların yandaşı olan Arap şâiri Ka'b ibn el-Eşref, Allah'ın Elçisi'ni hicveden kasideler yazmış ve Allah'ın Elçisi, şerrini def için onu öldürtmüştür. [172]

Biraz önce belirttiğimiz gibi Allah'ın Elçisi (s.a.v.), kuşatma sırasında Yahudileri korkutmak için Buveyre adlı hurma bahçelerinin kesilip yakıl*masını emretmişti. Bazı fakîhler, bunun, Allah'ın izniyle olduğunu bildiren 5'nci âyete dayanarak savaşta müşriklerin ağaçlarını kesmeyi, yurtlarını yıkmayı caiz görmüşlerdir. Fakat bazı fakîhlere göre düşmanın ağacını kesmek, evlerini yıkmak mekruhtur (doğru değildir). Çünkü Hz. Ebûbekir, Şam'a gönderdiği orduya, meyvalı ağaç kesmemelerini tavsiye etmiştir. [173]

11- İkiyüzlülük edenleri görmedin mi? Kitâb ehlinden inkâr eden kardeşlerine: "Eğer siz (yur*dunuzdan) çıkar ılır sanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız, sizin aleyhinize hiç kimseye itaat etmeyiz. Şayet sizinle savaşırlarsa mutlaka size yardım ederiz." derler. Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder. 12- Andolsun eğer onlar, çıkarılsalar, (bunlar) onlarla beraber çıkmazlar; eğer onlarla savaşılsa onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalar(ın)a dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

13- Onların kalblerinde sizin korkunuz, Allah'ınkinden fazladır. (Allah'tan çok sizden korkarlar). Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

14- Onlar toplu olarak sizinle sav aşamazlar, ancak müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından (sizinle savaşmak isterler). Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, ama onların kalbleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar düşünmez bir topluluktur. 15- (Onların durumu,) Kendilerinden az önce, yaptıklarının vebalini tadmış olan, âhirette de kendileri için acı bir azâb bulunan kimselerin durumu gibidir. 16- (Onların durumu,) Tıpkı şeytânın durumuna benzer ki insana "İnkâr et" dedi. (İnsan) İnkâr edince de: "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım!" dedi. 17- Nihayet ikisinin de sonu, ebedi olarak ateşte kalmaları oldu. Zalimlerin cezası budur. (Haşr: 95/11-17)

95/11-12'nci âyetlerde Yahûdîlere haber gönderip kendilerine yardım edeceklerini, onların aleyhinde kimseye boyun eğmeyeceklerini, şayet onlar Medine'den çıkarılırsa ken*dilerinin de onlarla beraber çıkacaklarını söyleyen Abdullah ibn Übey ve Abdullah ibn Nebtel gibi münafıkların yalan söyledikleri; Yahudiler çıka*rılmış olsa bunların onlarla beraber çıkmayacakları; onlara yardım da etmeyecekleri; yardım etseler dahi geriye dönüp kaçacakları ve perişan olacakları bildirilmektedir.

13-14'ncü âyetlerde onların, anlamaz bir topluluk olduklarından dolayı Allah'tan çok müslümanlardan korktukları; müslümanlarla göğüs göğüse çarpışmağa cesaret edemeyecekleri; ancak müstahkem kalelerin içinde ve duvarların arkasına sığınarak savaşacakları; birlik içinde bir toplum görünmelerine rağmen aralarında çok ayrılık, düşmanlık bulunduğu; çünkü onların, düşüncesiz, anlamaz bir topluluk oldukları belirtilmektedir.

15-17'nci âyetlerde de onların durumunun da, yakın geçmişte kötü davranışlarının cezasını çekip âhirette de acı azaba uğrayacak olan kimselerin durumuna benzediği anlatılmakta, daha sonra Yahûdîlere yardım va'deden münafıklar ile, onla*rın yardımına güvenen Yahudilerin durumu, tıpkı insanı kandırıp inkâra yönelten, insan inkâr edince de âhirette ondan el çekip "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım!" diyen şeytânın duru*muna benzetilmektedir. Nasıl ki şeytân da, ayarttığı insan da cehennem âteşinde sürekli kalmaya mahkûm ise bu münafıklarla, ayarttıkları Yahû-dîler de aynı şekilde perişan olmağa mahkûmdurlar.

13-17'nci âyetler, münafıkların durumunu anlatabileceği gibi Yahu*dilerin durumunu da anlatabilir. Gerçi söz münafıklar hakkında görünse de iki topluluğun birbiriyle ilişkisinden söz edildiği için 13-14'ncü âyetler münafıkların, 15-17'nci âyetler de Yahudilerin davranışlarına daha uygun düşmektedir. Yani Yahudilerin, anlayışsız insanlar oldukları için Allah'tan çok üstlerine gelen müslümanlardan korktukları, müslümanlara karşı savaş*mağa cesaret edemeyecekleri, ancak kale surlarının, duvarlarının ardına gizlenerek savaşacakları, fakat yaptıklarının cezasını çekecekleri anlatıl*maktadır.

Taberî'nin dediği gibi son üç âyetin içeriği, münafıklardan çok Yahudilerin durumuna uymaktadır. Çünkü kalelerin içinde duvarların ardına çekilip savaş düzenine girmiş olanlar Yahûdîlerdi. Münafıklarla böyle bir karşılaşma olmadığı gibi, münafıklar içinde cezalandırılan bir grup da olmamıştır.

Ayrıca kendi aralarında birbirlerine düşman olanlar da Yahûdîlerdi. Aralarında çok anlaşmazlıklar, görüş ayrılıkları vardı. Nadîr ve Kurayza Oğulları, sürgün edilen Kaynuka Oğullarına yardım etmedikleri gibi, Kuray*za Oğulları da Nadîr Oğullarına yardım etmemişlerdi. Çünkü bu Yahûdî kabîleleri birbirlerine tutkun, dayanışma içinde bulunan bir ulus görünü*münde değillerdi.

15'nci âyette: ' Yakın zamanda yaptıklarının cezasını çekmiş olanlar" şeklinde nitelendirilenlerin, kimler olduğu hakkında iki ihtimal vardır: Birine göre bunlar, bir süre önce Bedir'de yenilip öldürülmüş olan Kureyş müşrikleridir. Onlar şirklerinin ve Peygamber'e yaptıkları kötülüklerin cezasını çekmişlerdir. Ancak bu, zayıf bir olasılıktır. Çünkü Haşr Sûresi, Uhud Savaşından sonra inmiştir. Uhud Savaşında ise Müslü*manlar galip gelmemişlerdi.

İbn Abbâs'a göre de bunlar, Hz. Peygamber'in daha önce sürgün ettiği Kaynuka Oğulları Yahûdîleridir. [174]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)