Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13. November 2011, 08:37 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Değişik bir bakış. (Adalet ve Rahmet sitesinden)


''HİZMETTE ÖNDE OLAN KİŞİ MİLLETİN EFENDİSİDİR
2384. [4.122, Hadîs No: 4753]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:

“Sefere çıkıldığında topluluğun efendisi ona hizmet edendir. Hiz*mette önde olan kişiyi o topluluk Şehid olma durumu hariç hiçbir amelle geçemez.”(Suyuti-Camius sagir)

1012- Ebu Hüreyre(r.a) naklediyor. Allah Resulü buyurdular ki:
“Eğer Ensar bir vadiye, bir yola yönelse, bende Ensar’ın yöneldiği vadiye yönelirim. Eğer hicret olmasaydı, ben tamamen Ensar’dan olurdum.”(Ömer. Z. Dağıstani- Zübdetü’l Buhari)


TOPLUMCULUĞU VE TOPLUMCU İNSANI ANCAK MÜMİN SEVER:
1913- Bera (r.a) diyor ki; Allah resulü şöyle buyurdu.

“Ensar’ı ancak Mümin sever ve Ensara ancak münafık buğz ve düşmanlık yapar. Her kim ki Ensar’a muhabbet ederse, yüce Allah o kimseye muhabbet eder. Her kim ki Ensar’a buğz ve düşmanlık ederse, Yüce Allah da o kimseye buğz eder.”(Ömer Z. Dağıstani-Zübdetü’l Buhari)

Ensar burada kavramsal anlamıyla ortaya konulmuştur. Havra ve Manastır ehli demektir. Havari nasıl yardımcılar anlamına geliyorsa Ensar da o anlama gelir. Yardımlaşma toplumudur. Buna lanet okuyanlar ise, ferdiyetçilerdir. İşte, din mensuplarının bu kesiminin münafık olduğunu hadis bize haber verir. Zaten Maun suresinde de böylelerine riyakâr, ikiyüzlü denilmektedir. Onlar ki namazı seccade namazıyla sınırlı sanırlar, Salât’ın Salâvat- Salâvatın havra-manastır muttakiler kollektivizmine giden diğer anlamını kabul etmezler ve uygulamazlar. Bunun için de yetim ve miskinlerin perişan olmalarına göz yumar, yeterli ilgiyi göstermezler. Çünkü Liberalisttirler. Bunun için de, İslam’ın namazını iki önemli anlamını da ifa ederek kılmazlar. Yani dua anlamına geleni ifa eder, namaz bundan ibarettir derler. Salâvat(Havra) havarilerinin yaptığı gibi mülkte iştirak içinde yaşamayı, değil kabul etmek; yanından bile geçmezler. Yani sosyal devlete duyarsızdırlar.


ENSARI TAVSİYE, HAŞR SURESİ 9. AYETİ TAVSİYEDİR.
1019-Ebu Hüreyre(r.a) Naklediyor.

Bu hadiste anlatıldığına göre Ensar bir misafiri ağırladıklarından sonra Haşr suresinin 9. ayetinin onlar için indiğini söyler……………. Sonra bunun üzerine Yüce Allah “Kendileri muhtaç oldukları halde, onlar ki kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler.” mealindeki ayeti kerimesini indirdi. Yani Medine’deki Ensar, kendileri muhtaç oldukları halde muhacirleri kendi nefislerine tercih ederler. O kimseler ki mal sevgisinden ve cimrilikten nefislerini men ederler, işte dünya ve ahirette kurtuluşa erenler demektedir.(Ömer Z.. Dağıstani-Zübdetü’l Buhari)

Mülk tutkusundan arınmadan cennete gitmek çok zordur. Bunun için toplumcu bir örgütlenme ile ancak kurtuluşa erişilebilir.

1020- Enes(r.a) Naklediyor
“Size Ensar’ı tavsiye ediyorum. Çünkü onlar benim cemaatim ve sırdaşlarımdır. Hakikaten onlar kendilerine düşen Ahid ve vazifelerini tamamiyle yerine getirdiler. Geriye onların hakkını yerine getirmek kaldı. Onların iyilerini kabul edin ve kötülerini bağışlayın”(Ömer. Z. Dağıstani-Zübdetü’l Buhari)

Ensariyet ve bilhassa îsâr yapmak, yani suyu(Rızkı) kendi ihtiyacını erteleyerek ahara sunmak güzel ahlakın, sevginin gerçek göstergesidir. Allah Resulü(a.s) güzel ahlakı tamamlamaya gelmiş, mizana ilk konulacak şey ise güzel ahlaktır demiştir:


İMAN MADDİ VE MANEVİ FEDAKÂRLIKTIR
1680. [3.186, Hadîs No: 3099]
Cabir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle bu*yurmuşlardır:

“iman sabır ve maddî ve manevî fedakârlıktır.”(Suyuti-Camius sagir)


MÜMİNİN EN İYİSİ KANAATKÂR OLANLARDIR. KÖTÜSÜ AÇ GÖZLÜLER
2077. [3.460, Hadîs No: 3972]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

“Müminlerin en hayırlıları kanaatkâr olanlar, en şerlileri ise aç gözlü olanlardır.”(Suyuti-Camius sagir)

Yukarda sayılan bütün ilkelere uyulması ise Güzel ahlaklı olmaktır. Zaten Resulullah güzel ahlakı tamamlamak için gelmiştir. Salih ameller bu ve benzerleridir.

GÜZEL AHLAK SEVAP KEFESİNE İLK KONULACAKTIR
1527. [3.88, Hadîs No: 2823 1507]
Ümmi Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:

“Sevap kefesine ilk konulacak olan şey güzel ahlâktır.”(Suyuti-Camius sagir)

Şimdi ise, muttakiler kollektivistlerinin eski çağlardan beri Nemman firavunlardan-Deccal’lardan ve onların yardakçılarından çektiklerini anlatan bir kıssa ile anlatımlarımızı sürdürelim. Sanayi devrimi sonrası Deccal’iyetin ortaya koyduğu oyunla insanlara eski muttakilerin bu temizlenme yaşam biçimini ve onların manastırlarına çamur atarak yaptıkları menfi propagandaları gözler önüne seren bir kıssadır. Deccal’ın iyi tanınması ve muttakiler kollektivizmi nasıl yeryüzünden kaldırdığını bilmemiz gerekmektedir. O yaşam tarzını cehennem diye tanıtmanın da ötesine geçen Deccal selefleri olan Firavn hanedanlarının havra-manastır muttakilerinin namuslarına leke sürecek tertip ve iftiralarla düşmanca savaş açtıklarını bilelim. Maalesef kıssadaki önemli hak din sosyo ekonomi politiğine dikkat etmek yerine, (bunu işaret eden parmağın gösterdiği yön yerine parmaktaki) yüzüğün taşına bakanlar bu hadisi beşikte konuşan çocuk mucizesinin selam ona İsa öncesi de örneklerinin bulunduğunun ispatı penceresinden bakarak hadisi ziyan etmişlerdir. Oysa ondandan da önemlisi manastır, havra ve Mescid el haram muttakilerinin leyli(yatılı) kaldıkları bu karyelerin(Komün) sonunu getirmek için, bu temiz insanlara zina iftirası atarak kurumların kapatılması için acımasız iftira kampanyalarının ibretlik kıssaları olduğunu sonuç olarak çıkartmaları gerekirdi. Biz de bunun için parmağın işaret ettiği yere değil, yüzüğün taşına bakanlara uygun bir isimlendirmeyle bir başlık koyarak devam edelim.


SALÂT-SALÂVAT SAVMADIR. ASIL MESAJI BIRAKIP YÜZÜĞÜN TAŞINA BAKANLAR.
924- Ebu Hüreyre(r.a) naklediyor(Ömer. Z.Dağıstani-Zübdetü’l Buhari)

Resulullah tarafından anlatılan hadis konusu beşikteki çocuğun konuşmasının sadece Selam ona İsa ile sınırlı olmadığı yolunda açıklama vesilesiyledir. Konu İsrail oğullarından Cüreye isimli bir manastır(Havra) ehlinin başına gelen zina iftirasıyla alakalıdır. Kadın tarafından yapılan, kendisiyle zina yapıp çocuk kazandığı iftirasıyla alakalıdır. Ama hikâye öyle anlatılır ki, asıl ders alınması gereken şeyler gözden kaçırılır. Yani vera sahibi olduklarından tam temizlenmek için muttaki Kollektivistlere yapılan Zinakâr iftirasının kökeninin çok eski çağlara dayandığının hikâyesini gözler önüne sermezler. Şöyle ki;

Manastır ehli olan bu zat, seccade namazını (dua anlamında Salât) ikame ederken, annesi seslenir, o da namazını bozmaz, annesi ona kırılır ve fahişelerin iftirasına uğraması yolunda dilekte bulunur. Bunun üzerine bir gayrı meşru çocuk doğuran kadın, ''bu çocuğun babası Cüreye'' diye iftira eder. İdamına karar verirler, Cüreye abdest’ini alıp, namaz kılar ve çocuğun yanına vararak ona sorar. “ ey bir iki günlük çocuk senin baban kimdir? Çocuk cevap verir; çocuk Allah’ın izniyle dile gelip, benim babam falanca çobandır” dedi.

Yine İsrail oğullarından bir kadın kendi çocuğunu emziriyordu. Gayet şan ve şöhretli (ihtişamlı), gayet güzel giyimli bir atlı o kadının yanından geçti. O kadın: ''Ya Rabbi benim bu oğlumu da şu şanlı süvari gibi eyle'' diye dua etti. O çocuk hemen annesinin memesini bıraktı ve Allah’ın izniyle dile gelerek ve giden süvariye doğru dönerek.''Ya Rabbi beni şu süvari gibi yapma'' dedi. Sonra yine dönerek annesinin memesini ağzına alarak emmeye başladı.

Bir müddet sonra kadının yanına bir cariye geldi. Yani herkesin hakir gördüğü kimselerden.

Sonra o çocuğun annesi: ''Ya rabbi benim oğlumu bu cariye gibi hor ve hakir eyleme'' diye dua etti. Çocuk tekrar annesinin memesini bırakıp: ''Ya rabbi beni bu cariye gibi eyle'' dedi ve tekrar annesinin memesini emmeye başladı.

Anne çocuğa bunun sebebini sorar, çocuk gerekçesini açıklar. Derki

“ O senin hoşuna giden atlı zalimlerden bir zalimdir. Bu cariye ise, herkes ona: 'sen çaldın, sen zina ettin' diye bühtan ve iftira ederler. Hâlbuki o cariye, ne hırsız, ne de fahişedir. Yani salih bir kadındır. Allah katında makbul biridir. İşte bundan dolayı böyle dua ettim” dedi. Yine kitap şöyle devam eder:

“Peygamberimiz Muhammed Mustafa, İbrahim (a.s.) Musa(a.s) İsa(a.s.) Yahya(a.s) Hz. Meryem, bu hadiste Cüreye’nin suçsuzluğuna şahitlik eden çocuk, yine bu hadiste açıklanan kadının oğlu, yine annesi “Uhdud” ateşine atılırken kucağında: “Korkma anne biz hak üzereyiz, cennete gideceğiz” diye konuşan bir çocuk, yine firavunun kızının dadısı Maşite hanım ateşe atılırken Maşite’nin çocuğu da beşikte konuşanlardandır”.

Açıklama ve saptamalarımız:

Hak dinin sosyo ekonomi politiğinin hak bir kurumu vardır. Hakiki ve samimi dostlar yaşam biçimidir. İşler birleştirilir, Mülk iştirak halinde kullanılır. Bu kurumun İslam’daki İsmi Haram üzerine secde etmek anlamında ki Mescid El Haram(Beytullah), Hıristiyanlıkta ki ismi Manastır (Savm’a),Yahudilikte ki bu takva kurumu ise Havra(Salâvat) olarak isimlendirilir.

Hadiste ki Cüreye Yahudi olarak takdim edildiğine göre onun takva ve vera üzere yaşam alanı ve kurumunun ismi Havra veya Salâvat olması gerekir( Hac suresi ayet 40). Ama Selam ona Zekeriya döneminde ve sonrasında ismi Manastır diye anılmış olacak ki, Selam ona İsa’ya ''Nasaralı İsa'' namı ile anılan ismi verilmiştir. Öyle ise Manastır ehli denilmesinde de bir sakınca yoktur. Resulullah Yahudi’nin Vera kurumunu Savm’a(Manastır) diye takdim ettiğine göre, demek ki, Havra, Salâvat, Manastır ve Mescid El haram yaşam biçiminin, hatta Medine medeniyeti Ensariyet'in aynı şey olduğunu vurgulamış olmalıdır.

İkinci önemli mesele ise; Arapça metinde kullanılan ve cariye olarak anlamlandırılan kavram “Meri- bi-emete” dir(Site'mizin ''Adak'' başlığı adı altındaki yazıya bakılmalı). Her ne kadar Arap konuşma dilinde buna “Cariye” denilmişse de, asıl etimolojik anlamı bambaşkadır. Öncelikle şunu belirtelim ki, cariye kavramı özü itibariyle, geçen, çeken seyreden anlamlarından ileri gelmektedir. Daha da derininde yatan saik ise, komşu, “Medet eden. Yardımcı” anlamlarına da gelir. Kadın hizmetçiye de iyi hizmet ettiği için bu isim verilmiştir. Gemi de akıp gittiği, seyrettiği için bu isimle anılır. Dikkat edilirse, “Yardımcı” anlamıyla Ensar ve havariyle de anlam benzerlikleri vardır.

Şimdi Merre – bi –eme veya emate kavramına gelince, bunun asıl anlamı, manastır rahibesidir. Yani Süryanice ''meryem'' kavramının Arapça ifade edilişidir. Bunu bilmeden, Kıyamet hadislerinden “ibn Meryem” tabiriyle neyin kasd edildiğini bilemeyiz. Eme kavramına Osmanlıca sözlükten bakalım.

Eme : (c.İmâ-İmât) : Cariye, kadın köle.

Eme: 1- Unutmak, Nisyan.2- İkrar etmek.

Osmanlı toplumunda alınıp büyütülen ve ismine besleme denilen kızları, o evin kızından ayırmak için o evin çocukları bu beslemeye “Eme” diye hitap ederler. Bu hadisteki anlam ve kavramın işlevi ise, manastır rahibesi diye meşhur olmuş anlamıdır. Eski Liberalistlerin de bu günküler gibi, muttakiler kollektivizminden nefret ettikleri ve onları ateş hendeklerine attıklarını(Ashab-ı Uhdud) bu hadis bize öğretir. Bu da, bizim “Buruç” suresindeki mesajı daha iyi anlamamıza yardımcı olur

İkinci sıradaki kavrama gelince, kadınla aynı alama gelmekte, ama iki zıt anlam ifade etmektir. Birisi unutmak, diğeri ikrar etmektir. Yani unutulan sınıfsız toplumda mütevazi hayat tarzının, ''meryemler'' tarafından unutulmayıp ikrar edilmesidir. Hadis bunu Merre-bi- emate olarak vermiştir. Öyle ise burada Eme’ye sadece unutulanı ikrar eden, yaşantısıyla da bunu ortaya koyan, hacc kavramının anlamlarından birisi olan “Delille kanıtlama” anlamını veremiz yeterlidir. Bizzat yaşamaktan daha iyi bir delil mi olur? Başta ki Merre ise “El meratü” anlamındadır. Aslı ise “İmrüü” dür. Bu kadın anlamına gelir. Demek ki, bu kadın Manastır, Havra veya Beyt-el haram üzere yaşamayı unutmayıp ikrar eden ve burada leyli(yatılı) yaşayan toplumun bir üyesidir. Bunun için iftiralara uğramaktadır. İftira edenler ise, sureti haktan görünen münafıklardır. Sözde dindar olup, dinin şeraitini ve onun mülkte iştirak halinde yaşama(Harim), takva ve verasını inkâr eden ve buradaki erkek ve kadınlara her fırsatta fuhuş iftirası atanlardır. Bu iftiracılar mülk tutkularını yenemediklerinden, bu kurum ve yaşam biçimine düşmandırlar. Hadis de zaten bunu ortaya koyar. Zaten çocukların konuşması hep bu temayı işler.

Buna göre:

Ey münafık Liberalistler der çocuk. Siz manastır Meryemlerine, Mescid el haram üzere hayatı inkar etmeyip, ikrar edenlere fuhuş iftirası atarsınız ya, bu kadınlar hırsız ve zani değillerdir! Aksine Allah nazarında çok değerli muttakilerdir. Hırsızlık, getirim ve faizle geçinen toplumların işidir.

Diğer önemli mesele ise, ağa ve patron olarak bol ticari kârlarla lüks içinde yaşamak için kadınların evlere kapatılması ve hazırdan bakılan ve kazanç sağlayan kocalarının çok i’yal’i olduğunu bahane ederek, toplumun tam dayanışmalı samimi dostlar dini yaşam biçiminden kurtulmak için kadın mahremiyetini ifrat derecesinde gündeme getirenlerin ve tam tersi olarak yine hicaptan uzak ama kocasının kendi lüksü için çalışması ve eşitliği ret etmesini isteyen kadınların durumu Kuran Bürûc suresi ayet 4 de anlatılmaktadır. Burada çok müstehcen kılıklı kadınlarla, çok tesettür edenler de itidalden uzak kadının, toplum içindeki yerinde hata yapanların, birbirine ters görünseler de, ikisini de müşterek yönlerinin anti liberalist sistemlerden kaçış yönündedir. Onların kocalarının cömertlikten kaçınmak ve gelirlerinin önemli bir kısmını kendi i’yal’lerine harcamak amacında olan bu iki kesim dile getirilir Buruç suresinde. İki kesimde Liberalist, maddeci, egoisttir. Köleci toplumlardır. Dinler tarihinde bunun özel ismi Ba’al ve Zeus tapımı kültürüdür. Havra, manastır ve Mescid-el haram'ın üreten mütevazı kadının tam tersi tiplerdir. Birer hazır yiyicilerdir; kocaları ise ''bakmak mecburiyetinde olduğum çok i’yal’im var'' diye toplumu artanla infakta azaltma bahanesi yapar.

Oysa Meryem ahlaklılar öyle değildir. Kavramın süryanca anlamı da, Arapça anlamı da ne güzeldir. Süryanca anlamı hazır beslek ve üstelik insanlara hizmet etmediği gibi kendisi hizmetçiler kullanan kadınların aksine insanlığa hizmeti görev bilmiş muttaki kadınlardır. Arapça ise, Reym kökünden kavramlaşmıştır. Fedakâr muttaki kadınların savunulması üzerine güzel bir manası vardır. Der ki: ''Ey müfteriler, kadınlar erkekler gibi üretmeye ve insanları emekleriyle beslemeye erkeklerle birlikte değer üretmeye çıkmışsa, bunda ne vardır, niçin bu kadınları namussuz sayarsınız?'' Kadın namus ve iffetini koruyarak erkeklerle teşriki mesai yapamaz mı mantığından hareketle bu kavrama: Namusuyla erkeklerle konuşabilen kadın demişlerdir. Gerisi Isr terkide adalet vaadiyle oyalamaktır. Kız kardeşlerin miras hissesini kesenler de bu sebebe sığınmazlar mı? Eski kavimlerin “Ba’al tapımı da bu türdendi. İşte bu iki tarihi suçlu(Egoist-Ferdiyetçi) kesim, Ashab-ı Uhdud diye geçer. Bu hadis ise bunun gerçek anlamını anlatır. Manastır hayatında salt Allah rızası için kendilerini nezreden ve leyli kalan, beyti Beytullah bilen “Bina- Bayat” ( Ebna-i Ahrar) hayat tarzına önem vermeyen kadınlara zina iftirası yapılıp, bu kadınların ateşe atılması olayının anlatıldığı bu hadis olmasaydı bir çok insan Buruç süresinden istinbat edemezdi. Allah’ın hidayet ettikleri ve Deccal tehlikesinin farkında olan kör olmayanlar müstesna.

İşte böyle bir ''meryem'' ve onun masum evladını anti kollektivistler ateşe atarlarken, çocuk çok önemli şeyler söylemektedir. “Anne nasılsa bizim içimiz rahat, ne sen fahişesin, ne de ben zina çocuğuyum, bunu ikimizde biliyoruz, sonumuz zaten ölümdür. Önemli olan ahireti kazanmaktır. Sen ise bunu Allah rızası için yaşadığın manastır hayatıyla ortaya koydun, biz burada yansak ta, ebedi ateş azabından kurtulmuş bulunuyoruz, bizi atanlar ebedi cehenneme Ateşe maruz kalacaklar, biz ise ateşten ebediyen kurtulacağız” diyerek teselli etmektedir…

Bu dini anlayıştan geri adım atarak, ferdiyetçilerde görülen zaafları göstermek, liberal kapitalizmde kalacağım diye faizi meşrulaştırmak ise bedeviliğe dönmektir. Şöyle ki:

LİBERALİZM- KAPİTALİZM TEKRAR BEDEVİLİĞE DÖNMEKTİR
3065. [5.60, Hadîs No: 6450]
Ebû Said (r.a.) rivayet ediyor:

“Büyük günahlar yedi tanedir: "Allah'a ortak koşmak, Allah'ın ha*ram kıldığı canı haksız yere öldürmek, namuslu kimseye zina isnad etmek, savaştan kaçmak, faiz yemek, yetim malı yemek, hicret ettik*ten sonra bedevîliğe geri dönmek."(Suyuti-Camius sagir)

Gerek Ensar toplumu, gerekse Ehli Beyt( Mescid el haram sosyo ekonomi politiğini benimseyerek iğvadan kaçınanlar), gerek havra, gerekse manastır ehli ki, hepsi aynı şeyin başka kavramlarla anlatımıdır ki Vera sahipleridirler. Onlar dünya malına o kadar tok gözlüdürler ki, bu günden yarına kalacak olanını bile istemezler. Bu meyanda vera timsali selam ona İsa duası halen eldeki ahdi cedit sayfalarında İncil’den kalma az sayıdaki ayetlerden birisidir(Matta kitabı Bab 6. ayet 10,11,12,13) Resulullah da bu duayı yapmıştır. Ne mutlu sünneti böyle algılayıp da nimete şükrü böyle eda edenlere ki, yukarda iftiraya uğrayan Cüreye isimli manastır ehli bu guruptandır.''

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (2. October 2019 Saat 05:24 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
hiiic (14. November 2011)