Konu: Tur Suresi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:13 PM   #2
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

Hani bir zamanlar Biz o dağı gölgelik [şemsiye] gibi onların tepesine çekmiştik de onun üzerlerine düşeceğine inanmışlardı. –“Takvâ sahibi olmanız için size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın!”– (Araf/171)
Hani bir zamanlar Biz, Tur’u/ dağı da üstünüze kaldırarak sizden mîsak [sağlam bir söz] almıştık: “Takvalı olmanız için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırlayın.” (Bakara/63)
Ve hani sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik: ‘Size verdiğimizi [Kitab’ı] kuvvetlice alın ve dinleyin.’ Demişlerdi ki: ‘Dinledik ve isyan ettik/ topluca sarıldık.’ Ve inkârları yüzünden buzağı [altının ilahlığı] kalplerine içirilmişti. De ki: ‘Eğer inananlar iseniz İnanıyorsanız, inancınızın size emrettiği şey ne çirkindir! (Bakara/93)
Ve söz vermeleri nedeniyle Tur’ [dağı] üzerlerine kaldırdık. Ve onlara: “O kapıdan secde ederek girin” dedik. Yine onlara: “ibadet gününde sınırları aşmayın” dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. (Nisa/154)
Talmud’da:
"O Kutsal Varlık, Sina Dağı'nı büyük bir tekne gibi onların üstüne kaldırdı ve: "Tevrat'ı kabul ederseniz iyi olur, yoksa burası mezarınız olur" dedi. (Talmud; Shab, 88)
Kitab-ı Mukaddes’te:
Halk gök gürlemelerini, boru sesini duyup şimşekleri ve dağın başındaki dumanı görünce korkudan titremeye başladı. (Çıkış; 20; 18)
2- YAYILMIŞ İNCE DERİ [PARŞÖMEN] ÜZERİNE SATIRLAŞTIRILMIŞ KİTAP: Yazının icadı kâğıdın icadından evveldir. Tabletlerden, papirüslerden sonra yazı malzemesi olarak parşömen geliştirilmiştir. Uzun zaman korunabilmesi, elde bulundurulması nedeniyle yazılıp korunmak istenen kitaplar başka malzeme yerine ceylan derisi üzerine yazılırdı. Kutsal kitaplar da böyle yazıldı ve böyle korundu. Geçmişe ait korunmuş sahifeler, “rakk-ı menşur” denilen ceylan derilerinde yazılıdır.
Kasemin bu kitaplara yapılmış olması, onların içerisinde azmış olanların akıbetlerine dair bilgilerin varlığından dolayıdır. O kitapları okuyanlar, Rabbimizin azgınları cezalandırdığı ve kimsenin buna engel olamadığı bilgisine sahip olurlar.
3- البيت المعمور MA’MUR EV:“ المعمورel-Ma’mur” sözcüğü “imar edilmiş, ömürlendirilmiş” anlamındadır. Yukarıda alıntıladığımız nakillerdeki gibi göklerde olan bir ev değildir; Mekke’deki Beytullah’tır yani Kâbe’dir. Burada referans verilen olay ise Allah’ın Kâbe’yi yıkmak isteyen düşmanları perişan ettiği “Fil Vakası”dır.
Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashab-ı file!
Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?
Onların üzerlerine öbek öbek uçanlar [bulutlar, boran] göndermedi mi?
Ki onlara pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli yağmur yağdırıyorlardı.
Sonunda onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi. (Fil/1-5)
4- YÜKSELTİLMİŞ TAVAN: Ayetteki bu ifade ile Ad ve Semud kavimlerinin helak edilişlerine dikkat çekilmiştir.
Şüphesiz onlardan önceki kimseler tuzak kurdular da Allah onların duvarlarına temellerinden geldi. Sonra da çatı tepelerinden üzerlerine çöktü. Ve onlara azap akledemedikleri bir yönden geldi. (Nahl/26)
5- DOLDURULMUŞ/TUTUŞTURULMUŞ DENİZ: Ayetteki “مسجور Mescur” kelimesi, “ سجرscr” kökünden türetilmiştir. “Scr”, “doldurmak, akmak, suyu gitmek, sel suyuyla dolmak, fırını tutuşturmak” anlamlarındadır. (Lisanü’l- Arab, c. 4, s. 498,499, scr mad.)
Sözcüğün bu anlamları dikkate alındığında, “doldurulmuş deniz” ifadesiyle şu azapların anlaşılması mümkün olmaktadır: Nuh kavmin suya gark edilmesi, Firavun ve yakınlarının suda boğulması, Sebe’ halkının sel felaketiyle cezalandırılması, Semud ülkesi gibi nice memleketlerin kuraklıkla, göllerinin, nehirlerinin kurutulup her yanının çölleşmesi ile cezalandırılması.
Ve Nuh’a vahyolundu: “Kesinlikle kavminden iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar suda boğulmuşlardır [boğulacaklardır].”
Ve o, gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelenler, ona her uğrayışta onunla alay ediyorlardı. O [Nuh] dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz. -Artık o aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ileride bileceksiniz.-
Nihayet emrimiz geldiği ve fırın/ tandır kaynadığı zaman Biz dedik ki: “Her cinsten birer çifti ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında aileni ve iman etmiş olanları onun içine yükle.” -Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.-
Ve o [Nuh] dedi ki: “İçerisine binin, onun akışı da duruşu da Allah adınadır. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”
Ve o [gemi] onlarla, dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!”
O [Nuh’un oğlu], dedi ki: “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” O [Nuh]; “Bugün O’nun [Allah’ın] merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur” dedi. Ve dalga aralarına girdi. O da suda boğulanlardan oluverdi.
Ve “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o zalim kavme, “Uzak olun! [kahrolun!]” denildi. (Hud/36-44)
Ve İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen takip etti. Nihayet boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrailoğulları’nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. -Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun.- Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız. Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim ayetlerimizden gafildirler. (Yunus/90- 92)
Hani bir zamanlar da, siz bakıp dururken, Biz, denizi size yarıp da sizi kurtarmıştık ve Firavun'un yakınlarını suda boğmuştuk. (Bakara/50)
Ant olsun ki, Sebe' kavmi için iskan ettikleri yerde bir ayet vardı: Sağdan ve soldan iki bahçe! -“Rabbinizin rızkından yiyin ve O'nun için şükredin [karşılığını ödeyin]! Ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab!”-
Fakat onlar yüz çevirdiler [karşılığını vermediler]. Biz de üzerlerine Arim [barajların] selini salıverdik ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sidir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
Bu, onların küfretmeleri nedeniyle Bizim onları cezalandırmamızdır. Ve Biz sadece çok nankör olanları cezalandırırız. (Sebe/15-17)
Onlar, hatalarından dolayı suda boğuldular sonra da ateşe sokuldular. Sonra da kendileri için Allah'ın astlarından yardımcılar bulamadılar. (Nuh/25)
[Nûh] dedi ki: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur. Velâkin ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Takvaya sahip olmanız ve rahmete nail olabilmeniz için, içinizden sizi uyaracak bir kişiye, bir zikir [öğüt, kitap] gelmesine şaştınız mı?”
Bunun üzerine o'nu yalanladılar, Biz de o'nu ve o'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk! Gerçekten onlar, kör bir kavim [topluluk] idiler. (A’raf/61-64)
De ki: “Gördünüz mü? Eğer suyunuz yerin dibine geçiriliverse, size kim bir pınar suyu getirebilir?” (Mülk/30)
Semud azgınlığı sebebiyle yalanladı;
en zorlu bedbahtları görevi kabul edip gittiği zaman,
Allah’ın elçisi onlara demişti ki: “Allah’ın devesi!” ve “Onun su içmesi!”
Fakat onlar, onu yalanladılar, deveyi de inciklerini kesip öldürdüler.
Rabbleri de günahları dolayısıyla onları düzleyiverdi [yerle bir etti]. (Şems/11-14)
9, 10 - O gün gök, sarsıldıkça sarsılır, dağlar da yürüdükçe yürür.
11, 12 – Öyleyse, o gün boş uğraş içinde oynayıp duran yalanlayıcıların vay haline!
Bu ayetlerde artık dünyanın işlevini tamamladığı, kıyametle beraber yeni bir oluşumun başladığı mesajı verilmekte ve ahireti inkâr edenleri bekleyen perişanlığa dikkat çekilerek inkârcılar uyarılmaktadırlar.
O gün, Allah’ın her benliği kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır. O gün, suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (İbrahim/48- 51)
Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır. (Neml/88)
Ve Bizim dağları yürüttüğümüz gün; ve sen yer yüzünü çırılçıplak/dümdüz göreceksin. Ve Biz onları bir araya topladık. Böylece onlardan hiçbir kimseyi bırakmadık.
Ve onlar, saf halinde Rabbine yayılmışlardır: “Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi Bize geldiniz. Aslında siz, sizin için buluşma zamanı kılmayacağımıza batılca inanıyordunuz.” (Kehf/47, 48)
Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek değildi. -Allah’ın, kulları hakkındaki sürüp giden tutumu [kanunu] ...- İşte o kâfirler burada hüsrana düştüler [kaybettiler, zarara uğradılar].” (Mümin/85)
Sana dağlardan soruyorlar, de ki: “Rabbim onları savurdukça savuracaktır. Böylece onları dümdüz boş bir hâlde bırakacak. Orada bir çukur ve bir tümsek görmeyeceksin.” (Ta Ha/105- 107)
Olacak o vak’a olduğu zaman. -Ki onun [o vak’anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur. O [o vak’a], alçaltıcıdır, yükselticidir.- Yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman. (Vakıa/5)
Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, ogün dayanaksızdır. Melekler onun [semanın] çevresindedirler. O gün Rabbinin Arşını da bunların fevkınde sekiz taşır. (Hakkah/14)
O gün gök erimiş bir maden gibi olur. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. Ve bir sıcak dost bir sıcak dosta sormaz. (Meariç/9)
O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür. (Müzzemmil/14)
Dağlar savrulduğu zaman… (Mürselat/10)
O gün Sûr’a üflenir: Siz de hemen bölükler halinde gelirsiniz.
Ve gökyüzü açıldı da kapı kapı oluvermiştir [oluverecektir].
Ve dağlar yürütülmüş de serap oluvermiştir. (Nebe’/20)
Dağlar yürütüldüğünde… (Tekvir/3)
Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. (Kariah/5)

Konumuz olan ayetteki “Öyleyse, o gün boş uğraş içinde oynayıp duran yalanlayıcıların vay haline!” cümlesi, yalanlayıcıların boş işlerle, işe yaramayacak şeylerle uğraştıkları için kınanıp tehdit edildiklerini ifade etmektedir. Bu halleriyle onlar, mezbahaya kesime giderken karınlarını şişirmeye çalışan hayvanlara benzemektedirler.
13- 16 - O gün onlar [yalanlayıcılar], cehennem ateşine itildikçe itilirler. -İşte bu, yalanlayıp durduğunuz ateştir! Peki, bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz? Yaslanın oraya! İster sabredin ister sabretmeyin, artık sizin için birdir. Siz sadece yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız! -
Oyunla oynaşla ömür tüketen inkârcılar o gün cehennem ateşine itildikçe itilirler. Onlara “İşte bu, yalanlayıp durduğunuz ateştir! Peki, bu da mı bir sihir?” denir. Böylece alay edip durdukları, çeşitli saçma bahaneler ileri sürek yalanladıkları ahiretin gerçekliğine bizzat tanık olurlar. İçine itildikleri ateş sadece yaptıklarının karşılığı olarak aldıkları bir karşılıktır.
Yalanlayıcıların cehennem kenarında “Peki, bu da mı bir sihir?” istihzasına maruz kalmaları, kendilerine Kur’an tebliğ edildiği, cehennem ile uyarıldıkları zaman elçi hakkında “Bu sırf kelime oyunudur, sözle büyülemedir, bunlarla bizi ahmak yerine koyuyor” dediklerine karşılıktır. Bir bakıma bu tavırları hatırlatılıp “Şimdi söyleyin! Önünüzdeki şu cehennem bir sihir midir? Yoksa siz görmüyor musunuz? Yaslanın oraya! İster sabredin ister sabretmeyin, artık sizin için birdir. Siz sadece yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız!” denilmektedir.
Bu sahneler, ileri derecede uyarı amacıyla verilmektedir. Nitekim bu sahneden sonra gelecek sahnelerde mücrimler her şeyi itiraf etmektedirler:
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla