Konu: Mülk
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19. May 2012, 09:38 AM   #3
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

GAFLET

''Önceki makalemizde gerekçeli açıklamamızı yaptığımız gibi, kapitalizmle hak din ilkesel bazda taban tabana zıttır. Hak dinin içi boşaltılmamış hak şeraiti, ''zorunlu ihtiyaç fazlasını servet ve sermayeye katmadan derhal ve günlük olarak tamamen infak edin'' emrini verirken, kapitalizm bunun aksine, kârın/zorunlu ihtiyaç fazlasının sermayeye eklenerek yeniden girişime sokularak bunun da üzerinden kazaç elde etmeyi devam ettirilip, bakmakla yükümlü olunan aile fertlerinden artanın ahara(başkalarını) infak farzının devamlı ertelenip ihmal edilmesini tanımlayan bir kavram ve kurum olduğunu ekonomi ilminden öğrendik. Öyle ise, kapitalizme devam gaflet(bildiği halde bilmezden gelerek) olduğu açıktır. Aynı zamanda bu ve benzeri tutumlarla geniş dirlikli olmayı tercih etmenin gaflet olduğunu, kendisiyle Kur'an’ın anlaşılmasının kolaylaştırıldığını bizzat Kuran’ının bize haber verdiği Arapça sözlüğe sorup onay alalım. Öyleyse kapitalizm, hak dine hakkıyla inanan, GAFLET VE DALALET İÇİNDE OLMAYAN BİR İSLAM toplumuna asla “MİNHAÇ=METOT”, (Sosyal ve Ekonomi Yöntemi) OLAMAZ.

GAFİL KİM?

Gafil kavramının anlamı bilinmeden, aydın ve aydınlanmanın anlamı bilinemez. Aydınlanma ise, sebep, saik ve verilen tepkiye göre nitelik kazanır. Aydın gibi erdem içermeyen her hangi bir uyanıklık hali ile Münevver niteliğini kazanmış vefalı ve vasıflı uyanma arasında önemli farklar vardır. Öyle ise, Gaflet nasıl bir uyku halidir?

Bilmemekten mi kaynaklanmıştır? Yoksa unutmadığı halde, halen bildiği halde gereğini ihmal etmekten mi kaynaklanır?

Bunun için kavramın anlamını vermek gerekir. Bunu da seslerin matematiği detaylı bilgisine sapmadan, kullanım sözlükleri anlamı ile vermekle yetinelim. Şöyle ki;

GAFİL: Dikkatsiz, iyi düşünmeyen uyanık olmayan. Haberi olmayan, ihtiyatsız, başına geleceği önceden düşünmeyen Allah’ı unutan, kendi gayrı meşru zevkine dalan.

Arapça sözlükte ilave bir anlam daha vardır. “UNUTMAKSIZIN TERK ETMEK”. Sehiv ve terk etmek.

Ve daha da önemli bir uyku hali ise, insan haklarından gafil olmak, zulmü zülüm saymamaktır. Bu ise “El Gafelü” kavramı ile ifade edilen haldir ki, “BOL DİRLİKLİ YAŞAM” anlamıdır. Gafil kavramı ile aynı kotlar içersinde oluşmuştur.

Demek ki gafletin temeli bilgisizlik değil, daha ziyade unutmadığı, bildiği halde işine gelmediğinden veya nefsine uyduğundan doğru davranışı yerine getirmemekle ilgilidir. Ulu bir çınarın gölgesinde hiçbir fidanın gelişmeyeceğini insan nasıl bilmez ki? Gölge etmekten büyük bir haksızlık olabilir mi?

Demek ki özü itibariyle gaflet, başkalarının hakları aleyhine olarak(gasp ederek) “Bol Dirlik içinde yaşamak” tır. Bunu zülüm saymayanlara Liberalist dendiği de bilinir. Bunun sosyo ekonomik açıdan başkalarının sınırları içersine taşan bir müstevlilik(işgalcilik) olduğunu bildiği halde, mülk ve tahakkümünü sınırlamayı yerine getirmemek olduğu apaçık ortadadır.

Bilindiği gibi bol dirlik öncelikle varsıllık ifade eder. Varsıllık miras gibi kazanmadan hazır mülke konmak şeklinde olabileceği gibi bol kazançlı işler tutup, lüks içinde yaşamak, servet ve sermaye biriktirmek şeklinde kesbe(sonradan kazanılıp biriktirmeye) de dayanabilir.

Bu hususta eskiler (han-hamam, çift-çubuk) Çiftlik sahipliğini misal verirler.

Çiftlik sahipliği diye ifade edilen kavram Day’a(Zay’a) dır. Sözlük anlamı Bağ-Bahçe, ekim tarlası(üretim yeri, arazi, fabrika, ticari işletme v.s) köy; kişinin geçimini sağladığı san’at ticaret, ziraat; Akar ve işletmeler, yani kişinin kendisinin ve ailesinin geçimliğin üzerinde iş ve kazanç kapısı edinmesidir. Yani üretim yerleri ve üretim vasıtalarını elinde tutarak, gerek başkalarını istihdam ederek, gerek fabrika tesis, ticaret şirketleri kurarak geçimliğinin üzerinde kar ve kazanç için işletme kurmasıdır.

İşte bu hal dünyevilik Sekuler mizaç olarak dinin değerlendirdiği şeydir.
Meşru olabilmesi için ise:sadece geçimliğin alıkonulması ve gerisinin topluma iade edilmesiyle meşrulaşabilir. Bunu hem niyet etmek, hem de böyle hareket etmek gerekir. Asla karı sermayeye ekleyerek yeniden üretime sokup, kapitalist üretim tarzına geçmeyecek; iğvaya sapmayacak; bol kazancı elinde tutmayacak, servet ve sermaye yapmayacak, derhal toplumun infakında kullanılmak üzere hazineye bırakacak.

İlkel ve sosyal siyaseti teşekkül etmemiş bir toplumda ise artanla zorunlu ihtiyacını karşılayacak kaç kişi belirlenmişse onları kendi yediğinden yedirecek, giydiğinden giydirecek, barındığıyla barındıracak, sağlık, eğitim v.s kendisine neyi reva görüyorsa, aynıyla eşit bir şekilde yettiği kadar insanı kendisiyle eşit seviyede devamlı infak etmek için kullanacak. ÇÜNKÜ MÜLK ALLAH'ın. Ama medeni bir topluma ve onun insanına bu minnet altında bırakarak yaşatmak değil, derhal her günkü kazancından bir günlük zorunlu ihtiyacını ayırarak gerisini olduğu gibi akşam maliye hazinesine yatırmaktır.
“Mülk” kavramının kapsamında olan iki unsurdan da(Servetten ve şöhretten) kaçınma vardır. Zaten böyle bir insan Nüfuz kullanmadığı için üçüncü unsur olan hükmetme tutkusundan da kaçınmış olur.

Üstelik poligami evliliği yapmadığı için kendisini hem mülk, hem şehvetinden kendisini korumuş olur. ''Ardından ağlayan kadını az olmak'' poligamiye yeltenmeyen, tek eşli olan, evliliği cinsel hazlara dalıp gitmek için değil, ihtiyacı kadarla yetinen demektir. Nisa suresi 3. ayette Allah onu tek eşli olmaya davet etmiş, o da buna baş üstüne demiş ve nefsin hevasına uymamıştır. Adalet ve rahmet ehli olup, adaleti kıst üzere yerine getiren azimet sahipleridir Rahman’ın has kulları.

Bir kimse bir çiftlik, bir akar, bir sınai, ticari işletme işletir ve kavam üzere geçimliğin üzerinde bir kazanç sağlıyorsa, artanın hepsiyle kaç kişiyi kendi seviyesinde infak edebilecekse onun sayısını belirler ve çalışabilenlere(yetimlere) iş sağlar, çalışamayacak olan yetimlerin ise geçimlerini üzerine alır. Yani kendi ailesi için ne harcıyorsa, onlara da o miktarda maaş bağlar. İşletme açan herkesin bu yükümlülüğü vardır. Hak din bu insanı böyle bir taahhüde girmiş kabul eder. İşte bu kimse, ilkel bir toplumda bunlara şahsen maaş bağlar.

Medeni toplumlarda ise, günlük kazancın zorunlu ihtiyaç üzerindeki her kör kuruşu akşamleyin Beyt El Mal’e(Devlet hazinesine) yatırır. Sorumluluğu üzerinden atar. Bu kez yöneticiler bu vebali yüklenmiş olurlar. Kendi geçimliğinin üzerinde iş tutup bol kazanç sağlayanlar toplumun geri kalanını itidal ve kavam seviyesinde geçimlerini ihmal ederlerse, büyük günahlardan işlemiş sayılırlar.

Kazanç sahipleri kazanamayan veya kazancı geçimine yetmeyen bütün insanları kendi kazanç durumlarına göre aralarında ikişer, üçer, dörder.... paylaşıp kendi sosyo ekonomik masraflarının aynısıyla infak etmek zorundadırlar (Nisa:3).

Bu zahmetten kurtulmanın yolu ise Mülkü Beyt el Mal’e mal edip, onda iştirak halinde malik olmalarıdır. O zaman bunun eşitlik ilkesine göre dağıtımı yönetici kadronun sırtına vebal olarak yüklenir. Kişi,''beyt-ül mal''den(hazineden) maişetini alır, dilerse bundan tasadduk eder(harcamalarından arta kalan olursa bunu sadaka olarak dağıtır), ama öyle bir mecburiyeti yoktur. Zaten maişet geçimlik demektir.

Hak dinde infakı ihmal edip, cimrilerin Zekâtı olan oran 1/40 dâhilinde vermek mali sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Mülkten hesaba çekilecektir.'' Çünkü gafildir. Üzerinde kul hakkı vardır.
Adalet ve Rahmet Sitesinden)

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (11. April 2017 Saat 08:24 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (5. September 2013), dost1 (19. May 2012)