Konu: Mülk
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30. May 2012, 11:22 AM   #8
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

KÂME-KIYAM-MİLLETLEŞME

Na-maz'ın, etimolojik ve tarihi anlamı devamlı ikâmet için kurulmuş Manastır-Havra- Mescid El haram üzere erdemli hayat demektir. Göstergesi ise, ''kavam''ın üzerine çıkan her şahsi kazancı, tamamen mülkten çıkartarak eşitlik seviyesine inmek, bunu toplum hayatına uygulamak, toplumsal kalkınmanın temelini bunun üzerine oturtmak; kalkınma modeli olarak bunu seçmek ve toplum olarak ömür boyu sürdürmek/yani ''umre yapmak''. İşte Salât-Salâvat Kuran’sal emrinin ''Sosyo ekonomi politik'' anlamı budur. Yani kırkta bir vererek savuşturmak değil, bir kimsenin kendisi ve i’yal’inin(bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin) geçimliği üzerinde bulunan her türlü farklılığın devamlı törpülenmesidir.

Zaten Farsça anlamı “Na-Maz”(maz kelimesine lütfen Arapça lugatlardan araştırın) olan bu kavramın manası da buna paraleldir. Sadece i’yal’i için kazanmaktan vaz geçip, mutlak ekonomik eşitlik üzere hayatın kurulup yeniden tesis edilme ve fazlalığın bu şekilde kişisel mülkten çıkartılmasıdır ''na-maz''. Zahire biriktirmemektir.

''Maz'' biriktirmek, putlaştırmak ve kokuturcasına bekletip, ihtiyaç sahibine hakkı olanı vermeyecek kadar maddi şeylere düşkünleşmektir. Kapitalist yaşamı belirtir. ''Na'' eki olumsuzluk bildirir; "na-maz"=''kapitalist olmayan''. "namaz kılmak"="kapitalist olmamak"="kollektivist olmak"

Cesetler ve ''ruhlar'' dünyası arasındaki insanın yapacağı en güzel seçim ''kavam'' üzere yaşamaktır.
Hak din adalet anlayışı ile çelişen sistemler ise ''itidâlin'' aşılmasına izin verir ve muhtaçları melelerin(para babalarının) insafına terk eder.

''Dini Kayyime'' sisteminde ise, itidal altında hiç kimseyi bırakmamak için, itidalin üzerine kimsenin çıkmasına izin vermeyecek şekilde “Kavam” üzerindeki kazanç ve servetler itidale indirecek şekilde geri alınır. Bu liberal sistem içersinde sıkı bir vergilendirme ile yerine getirilir ki bu zor bir uygulamadır. Asr suresinde bunun hüsran olduğu belirtilir. Çünkü zekâtı (vergi kaçağını) denetlemek zor ve meşakkatli iştir. Veya Kureyş suresinde belirtildiği gibi Beyt ehli olarak ubudiyet yürürlüğe konularak mülkte iştirak içersinde yaşanır. İşte Beyt el haram bunun için açlık ve korkudan emin olunan yerdir. Bu rekabet ve yarıştan geri durmaktır. İhramlı olmaktır.

İhramlı olmak da iştirak halinde mülkte karşılıklı yardımlaşmadır, kollektif yaşamaktır. Bu ise Usr(çete) değil “Yüsr” üzere ubudiyettir. İşte, İslam namazı, yani ''Salât'' budur. Dinin şeraiti denilen sosyo ekonomi politiği de budur. Onun için Kuran, ''Salât'' geçen birçok ayette ''Kâme'' fiilinin türevlerini kullanılmıştır.

Kişi hayatta kalabilmek, güvenli bir ortamda yaşamını sürdürmek için, öncelikle yer kürede bir mekâna ve mekânlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu mekânda, daha güçlü olabilmek, bağımsız yaşamak için de, bir topluma mensup ve bir arada yaşama iradesi niyeti veya zorunluluğu içinde bulunulmak gerekmektedir. Bunlar, taa başında beri mevcutsa, öncelikle bunu korumak için tedbirler almak, yoksa kendisine hükmeden güçlere isyan etmek, statüsünü(islamı) korumak için başkalarını hükmü altında tutuyorsa onların baş kaldırısını bastırmak gibi. Bulunduğu statünün gereklerine göre tavır almak ve bu tür ilişkileri ön palana tutmak zorundadır.

Bir açıdan bakıldığında, hayatta kalmanın ön şartlarından birisi de “Alan” mücadelesi vermektir. Fasıklar bunu,”yaşam alanı” bahanesi ile her yeri kendileri için kapatarak hükmetmek-sömürmek isterlerken, muttakiler, yerleşik düzende sâkin olarak, ihtiyatlı ve karşılıklı yardımlaşarak, değer üreterek ve insanlara ve insanlığa saygılı olarak yaşamayı tercih ederler.
Diğer bir mesele ise, bir arada olma olgusu, ya doğum sebebi ile o toprağın üzerinde bulunan neslinin çoğalması sonucunda var olunmuştur. Yani sadece doğmakla vatan ve toprak içinde kendisini bulmuştur. Bundan dayanışma umulmuş, ayrıca serbest irade ile Ahit ve ondan daha da ideal olan Misak (Yeminli beraberlik) oluşturmaya gerek duyulmamıştır. Veya göçler nedeni ile daha iyi hayat şartları sunan bir bölge, ya boş bulunup korumaya alınarak vatan edinilmiş, ya da mücadele ile oraya yerleşilmiştir. Bunun için bu tür hayata gelmekle yurt ve toplumu hazır bulmak doğal olduğu, yani ''karın ve batın'' nedeni ile olduğu için “kabile” kavramı ile daha çok ilişkili olan bu haller, Kavim için de, kavramın içeriğine dâhil edilmiştir. Doğarak mensubu olduğu toplum ve üzerinde yaşadıkları toprak parçası üzerinde, ırkı veya kültürü başka bir güçlü toplumun baskısı altında yaşayan azınlık durumunda bir topluluk varsa veya kendi toplumunun ileri gelenleri toplumlarını köleleştirmişlerse, başkaldırı gerektiğin de, buna baş kaldırmanın ismi “kıyam” olmuştur.

İnsanlar her zaman haksızlığa baş kaldırmak için kıyam yapmazlar. Bazen salt başka ırktan olmaları veya kendilerini azınlık saymaları, haklarının yenildiği yanılgısına düştükleri için de, baş kaldırabilirler. Bu ise, rekabetten doğmuş veya kendi etnisitesini tahakküm etmek saiki ile kullanmasıdır ki, bu tasvip edilecek şeylerden değildir.

Bunun için de başkaldırının dayandığı nedenlere göre ve toplumun hak anlayışına göre, başkaldırı meşru veya gayrı meşru olabilir. Onun için, kavramın ağırlıklı mânâsı, zulme boyun eğmemek anlamında dik durmaktır. Dik durmanın diğer önemli anlamı ise, Vakarlı olmak, zillete katlanmamaktır. Kavram bu yönü ile kişilikli ve kimlikli olma anlamına gelir.

Kıyamın en haklısı, yüksek ahlâk değerleri, erdemli dini ve idealist değerler için, yani medeniyet için yapılanıdır. Burada başkaldırı, baş kaldıranın cesetle ilgili gereksinme kavgası değil, vicdanının huzuru için yapılan bir başkaldırıdır. Değer olarak saygı görenler maddi şeyler değil, erdemli ilkelerdir. Kavgayı veren kendisinin hükmetmesi için, hükmetmede haftayım için değil, gerçek değerlerin izafi ve indi olan ve adaleti sağlamaya yetmeyen değerlerin, gerçekleri ile ve adil olanları ile değişimi mücadelesi vermektedir. Aktif mücadele verme yerine, bazen pasif direniş, hem daha az riskli, hem de daha iyi sonuç vericidir. Budizm’in din geleneğinde var olan sabırla sorunları aşma geleneği gereği Gandi’nin Emperyalistlere karşı verdiği mücadele bu cinstendir.

Gerçek değerlere inanma, mutedil olmayı gerektirir. Mutedil olmak ise, “geçimlikle yetinmektir.” Bu durum “Kavam” kavramı ile ifade edilmiştir. Hak din şeraiti budur:''. İşte hem kıst’a dayalı adaleti, hem de Enfal suresinin 60. ayetinde ki toplum ve Allah düşmanlarıyla eşit güce sahip olmak için yapılacak tam iş, ulusal gücün özel teşebbüsle değil, Beyt el mal'de iştirak halinde bulunularak yerine getirilmesinin ideal yolu Beyt El Haram ehli olarak yaşamak, açlık ve Havf(korku çekinme-Allah korkusu) olgusundan emin olarak yaşamaktır.

Zaten Yüsr, yani ekonomik açıdan solda olmak da budur. Leyl suresinde Allah, Usru isteyene onu, Yüsr’ü isteyene de bunu kolaylaştıracağını söylemektir. Yüsr yaşam biçimini seçenler nefsin cimriliğinden korunanlardır. Allah da onların yardımcısıdır. Usr’u seçene böyle bir vaadi yoktur. Onları kendi nefislerinin isteğinde muvaffak etmiştir. Fasık ve fâcir bir toplum olmuş çıkmışlar. Tâğutlaşmak da budur. Nimete nankörlük ederek küfrü seçmişlerdir.

Maun suresinde tanımlanan, Ensariyet türü dayanışmaya mani olan Liberalist-Kapitalizmi seçenler, seccade Salât’ını ikame ettikleri halde, ikiyüzlü sayılanlar da bu Liberalist-kapitalist muhafazakâr kesimdir. Çünkü muhafaza ettiklerini söyledikleri şeyin aslı “Yüsr” üzere hak din karşıtı sosyo ekonomi politiktir. Bunun için Usr’a uyanlardır. Yani haramdan, insan haklarını ödemede titizlik göstermeyen sistemleri tercih etmeleridir.

Hak din kendilerine Mu'minun:-4 ve 5. ayetiyle ''iffetli olun ve zorunlu ihtiyacınızın falasını sermayenize ekleyerek tekrar üretime sokmak suretiyle kapitalist üretime devam etmeyin. Aksine ihtiyaç fazlasını ya doğrudan bütün topluma elden aynı gün veya üzerinden gece geçirmeden dağıtın veya devletçe paylaştırılmak üzere, devlet hazinesine hemen yatırın'' der(Hud-114). Veya üretim araçlarının mülkiyetini kamuya vererek, kamuya maişet karşılığı çalışarak, artık değeri peşinen kamuya bırakarak zekâttan muaf olun. İşte en kolay olan bu haldir ki, onun için Hak din buna kolaylık der. Aynı zamanda solda olmaktır. Yani birey olarak zayıf olmak, kamu olarak güçlük olmak anlamıyla, kolaylık anlamını yanında taşıyan bir kavramdır Yüsr. Zaten kolaylık olarak verilen ikinci anlamı buradan gelmektedir.

Değerler arasındaki farkı bilmek ve değerlerleri ile yaşamak ve onun mücadelesini vermek ise, “Milletleşmedir”. Millet kavramının özü yorumdur, hayatı algılamadır, kişilik kimlik sahibi olarak özel ve özgün fikir sahibi olmaktır.

Kendi kişilik ve kimliğini oluşturmuşların, gönüllü ve samimi dostluk içinde bir araya gelip erdemli toplum oluşturmaları ise Türkçe kavramlaştırılması ile Milletleşme, bir yönüyle de Ümmetleşmedir. İdeal anlamda ümmet ise itidal ve kavamdan yana milletleşmektir. Onun için tanımında din ve mezhep geçmektedir. Çünkü din, görev ve sorumluluklarını ihmal etmeyip ödemek, nakit ödemek, peşin ödemekle ilintilidir. Peşin ödemenin en sağlam yolu Salât-Salâvat, onun diğer anlamı hacc, yani Beyt üzere sosyo ekonomik hal üzerinde bulunmak, onun diğer anlamı ''umre'', yani hayat boyu Usr yaşam biçiminden kaçınarak, Yüsr hayat biçimi içersinde bir ömür geçirmek. Bunun imsi de ''umran''dır(Al'i Umran suresinin adı da buradan gelir ki havra-manastır-mescidi haram yaşamını yaşayanlar demektir). İnsanlık ve insaniyeti yeniden inşa etmektir. Umre kurumu da hayat boyu hacı statüsünde Beyt-ül Haram üzere kavam içinde yaşamaktır.

Kavramları, şeyleri, olayları ve yaşamı yorumlamak, kavramın mezhep anlamını oluştururken, sonuçta edinilen fikir ve bu fikre olan inancı ''Din''(Farukluk)-doğru bilgiye dayanan fikriniz varsa, Milletiniz doğrudur. Yani yorumunuz (mezhebiniz) doğru ve sonunda ulaştığınız çıkarım(fikriniz) doğrudur.

Ümmetleşme de öyledir. Doğrusu ve hatalısı vardır. Modernizmin göreceli değerlerinin takipçisi olarak ümmetleşme, sadece önceki kuşağın taklit, tâbi ve takibi ile sorgulamadan ümmetleşme, yani atavizm gibi hatalı türü olabileceği gibi, işin köküne inip üstün ahlak ve evrensel ilkelere uyan Resulullah’ı örnek alarak yaşamak ise doğru ümmetleşmedir. Çünkü hayatında itidal ve kavam üzerinde yaşadığı gibi, ölürken de miras bırakmamıştır.

İşte ümmet kavramı madem ki itidal ile, itidal de, kavam ile, kavam ise bir insanın ihtiyacı anlamıyla açıklanıyorsa, işte sünnet budur ve Muhammed'e de ümmet olmak budur. Burada dikkat edilecek şey, Resul’ü atalardan değil Kuran’dan dinlemek. Çünkü onun üstün ahlakı Kur'ân ahlakıdır. Bunu Kur'ân bize haber vermiştir. Çünkü Kuran, iyi ahlakı da, kötü ahlakı da gerekçeli olarak ortaya koyandır. Hayr'ın ve şer'rin bilgisini de vermiştir. Dikkat edilecek husus budur. Diğeri atavizmdir. Yani pozitif Zühd’ü(üretip mal sahibi olup da ''kavam'' içinde kalmak) Resulullah hayatından alıp uygulayamıyorsan, onun değil, atalarının sünnetini uyguladığın için, atalarına ümmet olmuşsundur.
Buna Kur'an Atavizm der.

Bu yazıları verdiğim link ile okuyun lütfen. Birbirinin tamamlayıcısıdır. Tıklayın
http://www.hanifler.com/showthread.p...1493#post11493

Saygılarımla.
Galip Yetkin
Av.İlhami Çetin'den.

Konu galipyetkin tarafından (24. April 2017 Saat 11:22 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
dost1 (30. May 2012), khaos (1. June 2012)