Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28. September 2008, 02:06 AM   #4
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

حميمHAMİYM
Ayetten anlaşılacağı gibi, insanlar ahirette iki genel grupta toplanacaklardır. Bu grupların bir tanesi “iman eden ve salihatı işleyenler” grubu, diğeri de müşrikler, münafıklar ve inkârcıların da dâhil olduğu “kâfirler” grubudur. Konumuz olan 4. ayette, “Kâfirler” grubu için cehennemde hazır bulundurulacak şeylerden birinin de “kaynar su” anlamına gelen “hamiym” olduğu bildirilmektedir. Muttakiler cennette her türlü nimet içinde mutlu yaşarken, kâfirler de cehennemde acıklı bir azaba maruz kalacaklar, içecek olarak kaynar su tadacaklardır.
Cehennemdeki cezalandırmalar arasında “hamiym [kaynar su]” da bulunacağı başka ayetlerde de konu edilmiştir:

Kuşkusuz cehennem gözetleme / pusu yeri olmuştur.
Azgınlar için son varılacak yer olarak.
Orada çağlarca kalacaklardır.
Orada bir serinlik ve içecek bir şey tatmazlar.
Ancak yaptıklarına uygun bir ceza olarak bir kaynar su ve irin (tadarlar).
Ve onlar hesabı ummazlardı.
Ve ayetlerimizi yalanladıkça yalanladılar.
Oysa Biz her şeyi yazarak saydık döktük:
“Öyleyse tadın! Bundan böyle size azaptan başka bir şey arttırmayacağız.” (Nebe’/21-30)

Takvalı davranmışlara vaat edilen cennetin örneği: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rabblerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu? (Muhanmmed/15)

Ve O, yaratmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O`na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O`nundur. O çok güçlüdür, hikmet sahibidir. (Rum/27)

Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler. (Vakıa/42-44)

Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler.
Peki siz ikiniz Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir.
Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar. (Rahman/41-44)

5 – O, Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, Ay’a menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için ayetleri detaylandırır.
6 - Şüphesiz gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve Allah`ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde ittika eden bir kavim için nice deliller vardır.

Rabbimiz, evrende apaçık görünen Güneş ve Ay gibi ayetlerine dikkat çekerek kendi kudret ve ilmine işaret etmektedir. Ayetteki ifadede Güneş’in “ ضياءZiya”, Ay’ın ise “ نورNur” olarak nitelenmesi dikkat çekicidir. Bu niteleme başka ayetlerde de yapılmıştır:

Gökte burçlar kılan, onların içinde bir kandil ve aydınlatıcı bir Ay kılan ne cömerttir. (Furkan/61)

Ve Ay’ı onların içinde bir ışık kıldığını, Güneş’i de bir lâmba kıldığını (görmediniz mi)? (Nuh/16)

Ve sizin üstünüze yedi sağlamı bina ettik.
Ve ışık saçan bir kandil kıldık. (Nebe/12, 13)

Yukarıdaki ayetlerden, Güneş’in alev alev yanan bir enerji, ışık kaynağı; Ay’ın da bir ışık yansıtıcısı olduğu anlaşılmaktadır. Konu ile ilgili bilimsel bir incelemeyi önemine binaen aşağıda naklediyoruz:

GÜNEŞ`İN VE AY`IN FARKI

“Güneş`i bir ziya [ışık, ısı kaynağı], Ay`ı bir nur[ışık] kılan ve yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona duraklar tespit eden O`dur. ...” (Yunus/5)

Güneş dev bir nükleer reaktör olarak Dünya`mızın hem ışık, hem de ısı kaynağıdır. Uzay`ın soğuğunda Dünya`mızı ısıtan Güneş`ten Dünya`mıza gelen ışın miktarı Güneş`in ışınlarının milyarda ikilik dilimidir. Ay ise Güneş`ten aldığı ışığı Dünya`mıza yansıtır. Ay, Güneş gibi bizzat ısının ve ışığın kaynağı değildir. Güneş`in ve Ay`ın bu farklarına Kuran Güneş`i "ziya", Ay`ı "nur" kelimeleriyle farklı şekilde tarif ederek dikkat çekmektedir. Güneş`i tarif eden "ziya" kelimesi ışığı tarif ettiği gibi aynı zamanda yakıcılığı, ısıyı da tarif etmektedir. "Ziya" kelimesine verilen anlamlarda "ziya"nın bizzat ısının ve ışığın kaynağını ifade etmesi, "nur" kelimesinin ise böyle bir vurguya sahip olmaması da ayette bu kelimelerin seçilmesindeki inceliği gösterir.
Kuran`da Güneş için "ziya" sıfatından başka sıfatlar da kullanılmıştır. Güneş bir meşaleye [sirac] ya da yanan bir lambaya [vehhac] benzetilmiştir. Bu ifadeler de Güneş`in yakıtını kendi içinden aldığına işaret eder. Meşale de, lamba da kendi içlerinde yanan ateş ile etrafa ısı ve ışık saçar. Bu ifadelerin Ay için kullanılmaması, sadece Güneş için kullanılması, Kuran`da her kelimenin nasıl yerli yerinde kullanıldığının delilidir.

GÜNEŞ`İN HİZMETLERİ

Güneş`in bir saniyede ürettiği enerji Dünya`daki üç milyar enerji santralinin bir yılda ürettiği enerjiye eşittir. Dünya Güneş`ten gelen ışınların sadece milyarda ikisini alır. Bu miktar çok ince şekilde tespit edilmiştir. örneğin bu miktardaki çok küçük bir azalma Dünya`nın yaşanmayacak şekilde buzullara gömülüp soğumasına sebep olacaktır.
Güneş`in Dünya`mıza uzaklığı, Güneş`in büyüklüğü, Güneş`teki reaksiyonların gücü hep çok ince hesaplara bağlıdır. Bizim de yaşamımız bu çok ince hesaplarla belirlenmiştir. Tüm bu değerlerdeki çok ufak bir değişiklik bile Dünya`daki hayatın yok olmasına sebep olacaktır. Tüm bu kritik değerlerin hem yaratılması, hem de devam ettirilmesi bizim hayatımızın olmazsa olmaz şartlarındandır. Güneş`in hem kendi ekseninde, hem de bir doğrultuya göre hareketi; Dünya`nın ise kendi ekseninde, Güneş`in etrafında, Güneş`e bağlı olarak, Ay`dan etkilenerek birçok farklı hareketi vardır. Bu çok hızlı hareketlerin tümünde Dünya`mız Güneş sistemiyle, galaksisiyle hep yepyeni, her biri öncekinden farklı bir konumda bulunmaktadır. İşte tüm bu çok hızlı, çok ince hareketlerin hiçbiri bizim Güneş`e göre konumumuzu etkilemez, Dünya`daki hayatın yok olmasına sebep olmaz.
Hayatın oluşması için mutlaka Karbon bazlı moleküllere ihtiyaç vardır. Karbon bazlı moleküller ise sadece –20 °C ile +120 °C arasında oluşabilmektedirler. Evren`de ise yıldızların içindeki milyarlarca derecedeki sıcaklıktan, mutlak sıfır noktası olan –273.15 °C`ye kadar çok geniş bir sıcaklık aralığı mevcuttur. Sadece Karbon bazlı moleküllerin oluşması için gerekli sıcaklık aralığının oluşturduğu dilim, mevcut sıcaklık farklılıklarında yüz binde birlik bir dilim bile değildir. Dünya mevcut ısısını koruyamayıp kısa bir süre için bile içinde bulunduğu sıcaklık diliminden çıksaydı, Dünya`mızdaki hayat son bulurdu. Neyse ki, Yaratıcımız her an ihtiyaçlarımızın farkındadır ve her an her şey O`nun kontrolündedir.

“...Güneş`e, Ay`a boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi yoluna koyup, düzenler. Delilleri birer birer açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.” (Rad/2)


GÜNEŞ`TEKİ OLUŞUMLAR

Yaklaşık 150 milyon kilometre mesafeden Güneş, Dünya`daki hayatın mümkün olmasını sağlamaktadır. Saatte 1000 kilometre hızla giden bir uçağa binsek 17 yılda bile ulaşamayacağımız bir mesafedir bu. Yüzeyindeki sıcaklık 6 bin derece olan Güneş`in merkezindeki sıcaklık ise 15 milyon derecedir. Alev alev gazdan oluşan bu kürenin yüzeyinde bile hayat düşünülemez. Oysa mevcut uzaklığa yerleştirilince Güneş, Dünya`mızın en yakın dostu, hayatımızın kaynağı olmuştur.
Güneş, enerjisini bünyesindeki hidrojeni helyuma dönüştürerek açığa çıkarmaktadır. Dört ayrı hidrojen çekirdeğinden tek bir helyum oluşur. Bu oluşum tek bir aşamada gerçekleşmez. Bu dönüşüm yavaş yavaş oluşur, Güneş de buna bağlı olarak ağır ağır yanar. önce iki hidrojen birleşip dötronu oluşturur. Dötronun oluşmasını sağlayan da atom çekirdeğindeki güçlü nükleer kuvvettir. Bu kuvvetin gücü de bu noktada çok dengeli bir şekilde ayarlanmıştır. Eğer güçlü nükleer kuvvet mevcut değerinden daha zayıf olsa iki Hidrojen çekirdeği birleşmeyecektir. Yan yana gelen artı yüklü protonlar birbirlerini itecekler ve Güneş`teki nükleer reaksiyon yani Güneş`in kendisi oluşamayacaktır. Eğer güçlü nükleer kuvvet mevcut değerinden daha güçlü olsa, dötron yerine iki protonlu DiProton oluşacaktır. Bu o kadar etkili bir yakıt olurdu ki; Güneş ve Güneş`e benzer yıldızlar bu güç yüzünden çok kısa sürede infilak ederek yok olurdu. Bu durumda her örnekte olduğu gibi yine ne biz, ne de Dünya`mız var olacaktık. Tüm bu göstergeler Allah`ın Evren`i, Evren`deki fizik kurallarını nasıl mükemmel, planlı bir şekilde yarattığını ve işlettiğini ortaya koymaktadır.

“Sizin tanrınız yalnızca Allah`tır. O`nun dışında bir tanrı yoktur. O bilgi bakımından her şeyi kuşatmıştır.” (Taha/98)

(Kuran Araştırmaları Grubu” tarafından hazırlanan “Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize” adlı kitaptan)


AY’IN MENZİLLERİ



Konumuz olan 4. ayetteki “Ay’ın menzilleri” ifadesi Ya Sin suresinde de geçmiş ve konu orada açıklanmış idi. Ay’ın Dünya’dan görünüşünün her gün değiştiği; “hilâl”den başlayarak 14. günde “dolunay” hâline gelen Ay’ın, sonraki günlerde yavaş yavaş tekrar eski şekline döndüğü eski tarihlerden beri bilinmektedir. Ay’ın görümündeki bu değişikliklerin daima aynı periyot ve şekilde olması, “Ay’ın Menzilleri” olarak değerlendirilmektedir. Daha fazla ayrıntı için ilgili bölümün Ya Sin Suresi’nden tekrar okunmasını öneriyoruz. (Tebyînü’l-Kur’an; c:3, s:292-295)


7, 8 – Şu, Bize kavuşmayı ummayan, dünya hayatına razı olan, onunla tatmin bulan kimseler ve kendileri Bizim ayetlerimizden gafil olan kimseler; işte bunlar, kendi elleriyle ettikleri yüzünden varacakları yer ateş olanlardır.

Bu ayette, 5, 6. ayetlerde ittika eden bir kavim için deliller bulunduğu bildirilen gerçeklere itibar etmeyerek ahireti ummayan, sırf dünya nimetleriyle oyalanıp onlarla tatmin olan ve Allah’ın ayetlerine duyarsız kalan akılsız kimseler tehdit edilmektedir.

Ayette geçen “ النّارateş” sözcüğünün, hem cehennemdeki “maddî” ateş hem de “vicdan azabı, pişmanlık ateşi, hasret ateşi” olarak anlaşılması mümkündür. Zira inanmadıklarını ilân edenlerin zihinlerinde daima onları rahatsız eden bir “acaba” vardır. Öyle ki, cennetten mahrum kalma ihtimali bir tarafa, bir de cehenneme gitme ihtimali bu kişilerin içlerini yakar, kavurur. Bize göre, bu tür kişiler inançsızlıklarından bile emin olamadıkları için sürekli tedirgin yaşarlar. Zihinlerinin derinliklerinde daima bu tedirginliği hissederek yaşayanların, Ali b. Ebitalib’e nispet edilen şu sözü iyi düşünmeleri, iyi değerlendirmeleri gerekir:

“Müneccim [astrolog] ve tabib, her ikisi de dediler ki: ‘Ölüler, [ölümlerinden sonra] haşrolunmayacak!’ Ben de sizlere derim ki: ‘Eğer sizin dediğiniz doğru çıkarsa, ben hiçbir şey kaybetmem. Ama eğer benim sözüm doğru çıkarsa, vay geldi başınıza!”


9 - Hiç şüphesiz şu iman eden ve salihatı işleyenler; imanlarından dolayı Rabbleri kendilerini hidayete erdirir. Naim cennetlerinde onların altlarından ırmaklar akar durur.
10 - Onların oradaki duaları; “Allah’ım, Sen her türlü eksiklikten münezzehsin!”dir. Ve onların oradaki selâmlaşmaları; “selâm!”dır. Dualarının sonu da; “Âlemlerin Rabbi Allah`a hamdolsun!”dur.

İnkârcıların 7, 8. ayetlerde anlatılan akıbetlerine karşılık, bu ayetlerde de inananların akıbetleri beyan edilmektedir. Rabbimizin beyanına göre, iman etmiş ve salihatı işlemiş kişiler, imanları sebebiyle Allah’ın kendilerini kılavuzladığı üzere olacaklar ve cennette gireceklerdir. Cennette kavuştukları nimetler için Allah’ı tesbih ve tenzih ederek O’na hamd edecek olan cennetlikler, birbirlerini de “Selam [esenlik, güvenlik, mutluluk, sağlamlık]!” diyerek kutlayacaklardır. Cennetliklerin selamlanması sadece diğer cennetliklerce olmayacak, bu kişiler ayrıca cennetteki görevliler ve en güzeli Yüce Allah tarafından da selamlanacaklardır.

Söz olarak (onlara) Rahîm Rabbden “selâm” (vardır). (Ya Sin/58)

Takvalı davranmışlara vaat edilen cennetin örneği: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu? (Muhammed/15)

Kim de Allah`a ve Elçi’ye itaat ederse artık onlar, Allah`ın, peygamberlerden, sıddıklardan, şehitlerden ve salihlerden kendilerine nimet verdiği kişilerle beraberdir. Ve bunlar arkadaş olarak ne güzeldir!
Bu lütuf Allah`tandır. Bilen olarak Allah yeter. (Nisa/69, 70)


O’na kavuşacakları gün onların selâmlamaları “selâm”dır. O [Allah] da onlar için cömertçe bir ödül hazırlamıştır. (Ahzab/44)

(Onlar) Yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Yüz yüze onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde [çevrelerinde], kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir- beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak; “selâm!”, “selâm!” (Vakıa/15-26)

Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm” işitirler. Orada onlar için sabah akşam [her zaman] rızkları da vardır. (Meryem/62)

(Takva sahipleri) O kimselerdir ki, melekler, onların canlarını hoş ve rahat hâlde alırlar. “Selam size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete...” derler. (Nahl/32)

Rabblerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük sevk edildi. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açıldı ve bekçileri onlara; "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" dediler. (Zümer/73)

Şüphesiz tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlanan kimseler; İşte onlar ondan [cehennemden] uzaklaştırılmışlardır. (Enbiya/101)

Ve o kişiler, Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rabblerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
Ve o kişiler Rabblerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, namazı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açık infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanlar oraya [Adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d/21-24)

Onlar orada; “Hamd, bizden o üzüntüyü gideren ve bizi lütfundan, kendisinde bize yorgunluk gelmeyecek, kendisinde bizim için usanç olmayacak, durulacak bu yurda konduran Allah’a özgüdür. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve çok karşılık vericidir” derler. (Fatır/34, 35)

11 – Ve eğer Allah, insanlara, onların hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri alelâcele verseydi, onlara, kesinlikle kendilerinin ecellerini gerçekleştirirdi. Fakat Biz, Bize kavuşmayı ummayanları azgınlıkları içinde bocalayanlar olarak terk ederiz.

“Ecel” konusuna dikkat çekilen bu ayette, peygamberlerle alay ederek “vaat edilen azap”ın kendilerine hemen inmesini isteyenlere zımnen şöyle cevap verilmektedir: “İnsanlar hayrı çar*çabuk istiyorlar. Şayet Allah, onların hayrı çarçabuk istemeleri gibi şerri de çarçabuk ver*seydi, işleri hemen bitirilir ve kesinlikle helâk olurlardı. Fakat Allah`ın hikmeti gereği, Allah’la kar*şılaşmayı inkâr edenlere, tüm azgınlık ve isyanlarına rağmen, günahlarından tövbe etmeleri için süre verilmekte ve bu süre içinde defalarca uyarı yapılmaktadır. Dolayısıyla bu kişilerin hak ettikleri şer de belli bir zamana kadar ertelenmiş olmaktadır. Ancak; vurdumduymaz bir şekilde taşkınlık yapmaya ve hadlerini aşmaya devam ederek kendilerine tanınan bu fırsatı kullanmayanlar için ise bu süre sonunda azabın hakk olması kesindir.”
İnkârcıların, tehdit edildikleri ilâhî azabın hemen gelmesi konusunda aceleci davrandıkları, başka ayetlerde de konu edilmiştir:

Ve insan, hayrı davet eder gibi kötülüğü davet eder. Ve insan çok acelecidir. (İsra/11)

Bir de onlar; “Eğer doğrulardan iseniz bu söz verilen [tehdit] ne zaman?” diyorlar.
De ki: “Size öyle bir gün vaat edilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” (Sebe’/29, 30)

Bir de onlar; “Eğer doğrulardan iseniz bu söz verilen [tehdit] ne zaman?” diyorlar.
De ki: “Kesinlikle Bilgi [onun bilgisi], Allah’ın yanındadır. Ben ise yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.” (Mülk/25, 26)

Bir isteyen, -kâfirler için kendisini savacak kimsenin olmadığı “olacak azap”ı istedi. (Mearic/1, 2)

Bir vakit de, “Ey Allah’ım, eğer bu Senin katından gelmiş bir hakk/ gerçek ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok acı veren bir azap ver.” demişlerdi. (Enfal/32)

Ve onlar, “Eğer doğrular iseniz bu vaat ne zamandır?” diyorlar. (Yunus/48)

De ki: “Gördünüz mü [ne düşünürsünüz]? O’nun azabı size geceleyin uykuda veya gündüz gelecek olsa!” Suçlular bundan neyi acele isterler? (Yunus/50)

Ve onlar senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı isterler. Hâlbuki onlardan önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için cidden mağfiret sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı cidden çok çetin olandır. (Ra’d/6)

Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah`ın gafil [duyarsız] olduğunu sanma! Ancak O, onları gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. (İbrahim/42)

Öyleyse onların aleyhinde acele etme. Şüphesiz Biz onlar için saydıkça sayıyoruz. (Meryem/84)

Onlar; “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, hadi o bizi tehdit edip durduğun azabı hemen getir!” dediler.
O [Hud]; “Şüphesiz Bilgi [o azabın ne zaman geleceğine dair bilgi] Allah katındadır. Ben ise size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Velâkin ben sizi cahillik edip duran bir kavim olarak görüyorum” dedi.
Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde gördüklerinde; “Ha işte!” dediler, “bu bize yağmur getirecek bir bulut!” Hayır, aksine o, çabuklaştırmaya çalıştığınız şeyin ta kendisi; Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eden içinde acıklı bir azap olan rüzgâr. Sonunda o hâle geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Biz günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız. (Ahkaf/22-25)

Bu konuda ayrıca Enbiya/38 ve Neml/71’e de bakılabilir.


12 – Ve insana sıkıntı dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken, dikilirken Bize yalvardı. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi de sanki kendisine dokunan o sıkıntı için Bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçip gitti. Haddi aşanlara yaptıkları şeyler işte böyle süslenmiştir.
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla