Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26. December 2009, 08:56 PM   #7
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart

TOPRAKTAN YARATILMA
Kur’an bağlamında ele alındığında, yaratılışın temeli olan topraktan kasıt, insanın maddi yapısını oluşturan karbon, sodyum, kalsiyum gibi toprakta bulunan ölü cevherlerdir. Rabbimiz bu maddeleri bir araya getirerek canlı varlıkları, özellikle de insanı yaratmış ve bu maddeler ile uzaktan yakından alakası olmayan duyuları, duyguları, akıl, vicdan ve diğer zihinsel fonksiyonları onun bünyesine yerleştirmiştir.
22. ayetteki “dillerinizin ve renklerinizin farklılığı” ifadesi, insanların renk ve dillerinin birbirinden farklı oluşunun da Allah’ın plan ve programından kaynaklandığı gerçeğine işaret etmektedir. Bu nedenle hiçbir ırk veya lisan sahibi bu özellikleri nedeniyle horlanamayacağı gibi, bu özellikler hiçbir ırk veya lisan sahibi tarafından tefahur/övünç kaynağı olarak da telakki edilemez.
24. ayette Rabbimiz “size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor” buyurmuştur. Gök gürültüsü ve şimşek, yağmurun geleceğini gösteren, dolayısıyla bitkilerin canlanacağı umudunu müjdeleyen bir tabiat olayıdır. Ancak bu tabiat olayı aynı zamanda yıldırımla, sel felaketiyle her şeyi silip süpüreceği korkusunu da beraberinde getirir.
25. ayetteki “Göğün ve yeryüzünün kendi emriyle durması yine O’nun ayetlerindendir” ifadesiyle verilen mesaj Hacc ve Fatır surelerinde de yer almıştır:
Sen, Allah’ın yeryüzündekileri size boyun eğdirdiğini ve kendisinin emriyle denizlerde akıp giden gemileri görmedin mi? Göğü de kendi izni olmaksızın yere düşmekten O tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hacc/65)
Hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yok oluvermekten, Allah tutuyor. Ant olsun ki eğer onlar [gökler ve yeryüzü] yok oluverirlerse, onları O’ndan sonra kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır. (Fatır/41)
Yine 25. ayetteki “Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz” ifadesi ise Rabbimizin evrenin varlığını süreli olarak planladığını; yeri ve göğü belirli bir süre ayakta tutacağını; planladığı süre dolduğunda da kıyameti koparacağını bildirmektedir.
De ki: “İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun.” Sonra onlar; “Bizi kim geri döndürecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan.” Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve “Ne zamandır bu?” diyecekler. De ki: “Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı [diriltileceğiniz] gün, O’nu överek O’nun çağrısına uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.” (İsrâ/52)
İşte o, bir tek haykırıştır.
Bir de bakmışsın onlar, meydandadır. (Nâziât/13, 14)
Sadece bir tek çığlık olmuştur. Bir de bakmışsın ki hepsi huzurumuzda “hazır ol”a geçirilmişlerdir. (Ya Sin/53)
46. ayette Rabbimiz, 28. ayetin devamı mahiyetinde çevremizdeki ayetlerden rüzgârın fonksiyonuna, denizcilikteki önem ve yararına dikkat çekmiştir. Rüzgârların Allah’ın ayetleri oluşu ve yararları ile ilgili birçok ayet mevcuttur:
Ve Biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Onu [suyu] hazinelerde tutanlar [biriktirenler] da siz değilsiniz. (Hicr/22)

Ve O, rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderendir. Ve Biz ölü bir beldeye can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik. (Furkan/48, 49)
Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın semadan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesi ve onda, her dabbeden [deprenen canlılardan] yaymasında, rüzgârları evirip çevirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllarını çalıştıran bir kavim için elbette ayetler vardır. (Bakara/164)
28 - Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yeminlerinizin malik olduklarından [yasa ile size teslim edilen kişilerden] ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için ayetleri böyle açıklarız.
29 - Bilakis zulmetmiş kimseler, bilgisizce hevalarına uydular. Peki, Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onlar için yardımcılardan da yoktur.
Bu ayetlerde Rabbimiz şirkin mantıksızlığını ortaya koymak için çok önemli, dikkat çekici bir örnek vermektedir.
Verilen bu örnekte, “Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yeminlerinizin malik olduklarından [yasa ile size teslim edilen kişilerden] ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz?” denilerek kimsenin böyle bir ortaklığı, eşitliği kabul etmeyeceği, kimsenin böyle bir saygı oluşturmayacağı inkari bir soruyla ortaya konulmuştur.
Örneği güncelleştirecek olursak: Hiçbir kimse evindeki hizmetçi ile fabrikasındaki işçisini kendisi ile eşit kabul etmez. Durum böyle olunca,Allah'ın kulları ve mahlûkları nasıl olur da Allah ile eşit ve O’nun ortağı olabilir? Nasıl olur da kendilerine tapılmayı gerektirecek, Allah’ın özelliklerine denk bir özellikleri olduğunu iddia edebilirler?
Bu örnek Kur’an’da kişi, nesne, kurum veya ne türden olursa olsun herhangi bir şeyi Allah gibi mutlak otorite tanıyan kimseleri uyarmak için verilmektedir.
30 - O halde sen yüzünü, hanif olarak [eski inançlarını terk eden biri olarak] dine, insanları üzerine ilk olarak yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.
31, 32 – Kalben O’na yönelenler olarak, O’na takvalı davranın, salâtı ikame edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. -Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.-
Önceki ayetlerde yapılan açıklamalardan sonra bu ayetlerde de Resulullah’a ve onun şahsında tüm insanlara Allah’a yönelmeleri emri verilmektedir. Daha sonra da “Hanif [muvahhid]” (“Hanif” konusu için bkz: Tebyinü’l-Kur’an; c: 4, s: 587, 588) müslümanlar muhatap alınarak dinde ayrılığa düşmüş olan, kendi inanç ve yollarıyla böbürlenen kimselerden olmamaları yönünde uyarılmaktadır.


… Allah’a yönelmişler olarak, O’na şirk koşanlar olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Bilin ki, Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. [Hacc/30, 31]
Yüce Allah insanların objektif olduğu ve kendilerine lütfedilen zihinsel yetileri doğru kullandığı takdirde tevhid inancına erişeceğini, afak ve enfüsteki delilleri değerlendirerek bu inancı bulabileceğini, insanın bunu başarabilecek yetilerle donatıldığını açıklamaktadır.
İşte sen [o zaman], sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever. (Al-i Imran/159)
Öyleyse, Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. O gün onlar, O’nun [Allah’ın], iman eden ve salihatı işleyen kimselere lütfundan karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez. Kim inkâr ederse, artık inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek [rahat bir yer] hazırlamış olurlar. (Rum/43)
Güneş’e ve onun parıltısına ant olsun ki, onu izlediği zaman Ay’a, ona parlaklık verdiği zaman gündüze, onu sarıp örterken geceye, göğe ve onu yapana, yeryüzüne ve onu yuvarlakça döşeyene, nefse ve onu düzenleyene;
-ki O, ona fücurunu ve takvasını ilham etti- [ant olsun ki,] onu arındıran gerçekten kurtulmuştur.
Ve onu örten de kesinlikle zarara uğramıştır. (Şems/1- 10)
Hâlbuki senin Rabbin, kıyamet günü, “Biz, bunlardan gafildik” demeyesiniz yahut “Bundan önce atalarımız şirk koşmuş, biz onlardan sonra gelen zürriyetiz/kuşaklarız, bâtılı işleyenlerin işledikleri nedeniyle bizi mi helâk edeceksin?” demeyesiniz diye, Âdemoğullarının sulbünden onların soylarını çıkarır ve onları kendi nefislerine tanık eder; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Derler ki: “Elbette Rabbimizsin, tanıklık ediyoruz.” (A'râf/172, 173)
Ve eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece “zann”a uyuyorlar ve sadece saçmalıyorlar. (En'âm/116)
Rabbimiz, “Müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın!” buyurmaktadır. Böylece dinlerini değiştiren ve bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr edenler, dinlerini bir takım mezheplere ayırıp mezhep fanatikliği yapanlar kınanmaktadır:
Şüphesiz şu, dinlerini parça parça edip grup grup olanlar; sen hiçbir şeyce onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah’adır. Sonra O [Allah], onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.
Kim iyilik getirirse, artık ona onun [getirdiğinin] on misli vardır. Kim de kötülük getirirse, artık o, sadece onun misliyle cezalandırılır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (En’am/159, 160)
Ayette konu edilen tefrikacılar, geçmişte ayrılığa düşüp birbirini sapık ilan eden Hıristiyanlar ve Yahudiler değildir. Burada, kimi Müslüman geçinenlerin mezhep mezhep, tarikat tarikat, cemaat cemaat ayrılacakları; her birinin hakk dinden ayrı bir takım inanç ve amel şekli oluşturacakları ve birbirilerinden kopacakları bildirilmekte, müminlerin bu duruma karşı uyanık olmaları istenmektedir.
Rabbimiz, Kur’an’da, dinin kaynağında bildirilen ilkelerin hepsini almayıp işine geleni almak ve helal-haram konusunda Allah’a iftira etmek suretiyle insanların dini parça parça etmelerine birçok örnek vermiştir:
… Yoksa siz Kitap’ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvalıktan başka nedir? Kıyamet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil/habersiz değildir. (Bakara/85)
Ve onlara, "Allah’ın indirdiğine iman edin" denildiği zaman, onlar; "Biz kendimize indirilene iman ederiz." dediler. Ve onlar, o, kendilerinin beraberindekileri tasdik eden hakk olmasına rağmen ondan ötesini inkâr ediyorlar. De ki; “Peki eğer müminler idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” (Bakara/91)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla