Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29. March 2009, 05:48 PM   #1
Umar
Uzman Üye
 
Umar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
Umar will become famous soon enoughUmar will become famous soon enough
Exclamation Kadınlarla İlgili Dini Hükümler

Kadının Şahitliği


Zamanımızda İslam düşmanlarının Kuran'ın Kuran'lığını inkar etmek ve insanların zihinlerini bulandırmak için Kuran'ın şahitlik hususunda, iki kadını bir erkeğe denk tuttuğunu ileri sürerek, kadını erkekten aşağı bir varlık kabul ettiğini iddia ederler. Bu olaya dayanak olarak Hz Peygamber'e isnat edilen bir hadiste de Hz Peygamber'in akılları kısa ve dinlerinin yarım olduğunu söylediğini ele alarak kadınlığa hakaret ettiğini iddia edip, peygamberliğini inkar etmek isterler.

Kuran ve hadis hususunda kadınlarla ilgili hükümlerde ileri sürülen tenkitlerin hepsine cevap olmak üzere deriz ki:

a) Kuran-ı Kerim, çok veciz ve üstün belağata sahip edebi bir eserdir. Uyguladığı ilkelerden biri de "tekabuliyet ilkesi" yani karşılıklı iki cinsten ve varlıktan birine verilen hükmün ötekine de ait olduğu esasıdır. Kuran'da kadınlara ait hükümler, onların kadınlıklarından dolayı olmayıp insanlıklarından dolayı ise o hüküm erkeğe de aittir. Erkeğe verilen bir hüküm, erkekliğinden dolayı değil de insanlığından dolayı ise o hüküm kadına da aittir. Buna biz "tekabuliyet ilkesi" diyoruz.

b) Kuran'da kadınlığın erkeklikten daha az değerde ve şerefte olduğunu bildiren hiçbir ayet yoktur. İki kadının bir erkeğe şahit tutulması, yalnız tek bir yerde ve mali, ticari bir işlemdedir. Burada kadının kadınlığı söz konusu değil, unutabileceği ihtimali zikredilmektedir. Demek ki hüküm unutkanlık üzerinde kurulduğuna göre, unutkanlık da insan olarak yalnız kadının bir niteliği olmadığına göre, erkek de insan olarak unutma niteliğine maruz kaldığına göre, unutkan olan iki erkek de bir erkeğe denk olarak ancak şahit olabilir. Kuran'da erkek sigasıyla gelen namaz, oruç, hac ve diğer dini emir ve yasaklar bu ilkeye göre kadınlara da aittir.

Kadınların, erkeklerle konuşurken normal ve tabii sesleriyle konuşmaları ve erkeklerin kalplerini çekecek ve çelecek şekilde ses tonlarını değiştirmemeleriyle ilgili hüküm, erkeklere de ait olup onların da ses tonlarıyla kadınların kalplerini çelmemeleri ve normal, tabii sesle konuşmaları emrolunmaktadır. Burada da şu kural geçerlidir: Özel durumda bir hükmün, daha çok hangi cinste bulunma ihtimali varsa, o zikredilir ve öteki cinse de şamil olur. Kadınların mali işlerle fazla uğraşmamalarından dolayı, daha çok yanılma ihtimali bulunduğuna ve kadının sesinin daha çok çekici olabileceğine göre hüküm verilmiş, ama öteki cins de aynı hükme tabi tutulmuştur.

c) Hz Peygamber'e isnat edilen sözler, eğer Kuran'ın gayesine, felsefesine ve hikmetine aykırı ise, o sözün peygambere ait olmasından şüphe etmek her müslümanın hakkıdır. Hadisçiler rivayet senedini her ne kadar sahih çıkarsalar da, mana bakımından Kuran'ın ilke ve esaslarına aykırı olması, onun hem lafız hem de mana bakımından sahih olmadığının delili sayılmıştır. Aslında rivayet senedine itiraz edilmeyen senet pek azdır. Bu hususta sözü uzatmamak için, aynı ravinin bir hadisi değişik kelime ve sözlerle nakletmesi de hadis rivayetinde şüphe ile karşılanmasına sebep olmaktadır. Demek ki, hadisi tam Hz Peygamber'in sözleri ile dekğil, kendi sözleri ile anlatmış olmasıdır. Bu ise, manayı doğru aktarabildiğini şüpheye düşürmüştür.

d) Bunun için Hz Peygamber'in sözlerini yalnız senetlerine göre değil, içeriğine, manasına göre de inceleyip kuran'ın genel ilke, hükümlerine ve bütünlüğüne zıt düşmemesine göre de anlamak ve değerlendirmek gerekir. Bu, dinin esas ilkeleri ve naslarını anlama metodları arasındadır.

Hayızlı Kadının Orucu

Amerika'da bulunduğum esnada (1966) bir Mısırlı kadın hayızlı kadının oruç tutması hakkında fikrimin ne olduğunu sormuştur. Hemen Kuran'ı zihnimde bir taradım; aklıma Kuran-ı Kerim'in "Hasta olanınız hastalığı sayısınca başka günlerde orucunu tutar!" (Bakara/185) anlamındaki ayeti kerimesi geldi ve "Hayızlı kadın oruç tutabilir!" cevabını verdim, Kadın da kabul etti. Çünkü Kuran'da "hasta olan" tabiri kullanılıyor. Bu erkeğe de kadına da şamildir. Eğer hayızlı kadın, oruç tutamayacak kadar rahatsız ve hasta oluyorsa tutmaz. Bu kendi takdirine ve sıhhatine bağlıdır. Buna göre ne "Mutlaka tutamaz, tutarsa günaha girer!" denemeyeceği gibi, ne de "Mutlaka tutması farzdır!" denebilir. Tutabilecekse tutar ve tutamayacaksa tutmadığı günleri başka bir gün tutar. Bunlar kaza sayılmaz. Zira, tutamayacaksa, fiilen şart tahakkuk etmediği için, yani farzın fiilen tahakkuk şartı bulunmadığından fiilen farz olmamış, başka zamanda tutmak üzere şartlı farz olmuş sayılır. Başka günlerde oruç olmadığı için gücü yettiği günlerde tutabilir. Namaz her gün vardır. Bir günde iki öğle namazı olmadığı için namazların kazasına gerek kalmaz.

Ayrıca şunu müşahade ettim ki, Ramazandan sonra, kadınlar hayızlı günlerinde tutmadıkları oruçları tutmakta zahmet çekiyorlar, bazen ertesi seneye kalıyor ve birikiyor. Sonra Ramazan orucu, toplumsal bir ibadettir. Bütün ev halkı, mahalle halkı tutuyor. Onların içinde yemek bile bazen zor oluyor, yemeden günü geçiren bulunuyor. Toplumsal ibadetlerin topluca yapılmasında daha çok kolaylık gösteriliyor. Hz Peygamber'in zamanından zamanımıza kadar medeniyet ilerledi, yemekte, giyimde çok kolaylıklar ortaya çıktı. O dönemlerdeki kadınların hayız halinde nasıl korunduklarını bilemiyoruz, herhalde çok sıkıntı çekiyorlardı. Şimdi ise, korunmaları için her türlü kolaylık ve imkan ortaya çıkmıştır. Hayız hususunda kadınlara o zaman gösterilen dini hükümlerdeki kolaylıkları kaldırmak istemiyoruz. İsteyen aynı kolaylıkları sürdürebilir. Ama isteyen kadın da bugünkü kolaylıklardan istifade ederek dini hükümleri yerine getirmesini kolaylaştırmış olur.

Bir dini hükmü zamanında yerine getirmek, başka bir zamanda onu yapmaktan çok kolaydır. Çünkü onu yapana kadar her zaman borç altında kalmanın şuuru, insanı rencide eder ve üzer. Halbuki insanın her zaman hür olması için borç altında bulunmaması gerekir. Bu hem maddi, hem de manevi borçda böyledir. Hayızlı kadınlara ait fıkıh hükümlerini yeniden gözden geçirip Kuran'a göre değerlendirmelidir. Hayızlı kadınlarla cinsel ilişkide bulunulmamasına dair, Kuran'da emir varken bile, Hz Peygamber'e isnat edilen bir hadiste, hayızlı halinde cinsel ilişkide bulunan kocanın ilk günlerinde bir dinar ve sonraki günlerde yarım dinar altın para, fakire vermesini emretmiştir ki, bu çok kolaylık gösteren bir yorum sayılır. (Ebu Davut ve Şerhi Bezlul-Mechud, 2/278; Kurtubi, el-Cami li Ahkamil-Kuran, 3/87. Ebu Hanife, Malik, Şafii, Rabia, Said b. Yahya; "Allah'tan bağışlanma diler ve başka bir şey gerekmez!" demiştir. Kurtubi, aynı yer.)

Müslüman Kadının Yahudi veya Hıristiyan Erkekle Evlenmesi

Fıkıhta değişim ilkesi: Mekanın, toplumun ve şartların değişmesiyle fıkhi hükümlerin değişmesidir.

1965-1967 yıllarında Amerika'da Chicago Üniversitesi'nde İslam Felsefesi üzerine inceleme yapıyor ve "Farabi ve İbn Sina'da Yaratma" adındaki doçentlik tezimi hazırlıyordum. Fırsat bulup izin aldıkça Amerika'yı gezdim, müslüman öğrencilerle buluştum ve sohbet ettim.

Amerika'ya gelen Müslüman erkekler ülkelerine dönse de orada kalsa da pek çoğu Amerikalı kızlarla evleniyor. Amerika'da doğup büyüyen veya Amerika'ya ailesiyle gidip yerleşen Müslüman kızlarla hiçbir Müslüman erkeğin evlendiğini duymadım. Bugün de (1995) öyle olduğunu bir ilahiyatçı doktordan öğrendim. Müslüman (Amerikalı) kızlar genelde bekar kalıyorlar. Belki ömürlerinin sonuna kadar da evlenemeyecekler. Çünkü bu kızlar fıkha göre Müslüman olmayan erkeklerle de evlenemeyecekler.

Müslümanla evlenme imkanı böylece ortadan kalktığına göre, bu Müslüman kızların Yahudi veya Hıristiyan ile evlenmesinin caiz olduğuna fetva verdim. Ama bu fetvamı ilan etmedim. Bu fetvamı Türkiye'ye dönüşümde merhum hocam M. Cavit Tanci'ye anlattım. Bir dakika düşündükten sonra bana katıldı. Türkiye'de olsaydım ve Amerika'da durumu görmeseydim, asla böyle bir fetva vermezdim. Bu fetvamın delilleri şunlardır :

1. Bekarlık çok işkencelidir. Acısını çektiğim için tecrübem vardır. İslam dini insanlara işkence çektirmek için gelmedi. Bir insanın ölünceye kadar bekar kalması İslam'ın hoşgörmediği bir tutumdur. Burada kastedilen namuzlu bekardır, herkesi namuzlu kabul etmeye ve namuzlu kalmasını sağlamaya İslam en büyük dikkati gösterir.

2. Kuran-ı Kerim'de, ehli kitap erkekleriyle evlenilmez diye açık bir ayet de yoktur. Evlenme müctehitlerin ictihadlarına ve zamanın şartlarına göre verilmiş sosyal bir hükümdür. Nikah yönünde yapılan akidde bir eksiklik meydana getirmez. Hıristiyan kadınla evlenmedeki nikah akdinde bir bozukluk olmadığı gibi.

3. Amerika'daki Müslüman bir aile çocuklarını okula götürüp yazdırırken okul müdürü, büyükannesinin Müslüman olduğunu söylemiş ve çocuklarına daha sempati ile ilgi göstermiştir. Hıristiyan bir torunun, ninesinin Müslüman olmasından dolayı İslam'a ve Müslümanlara sempati duyması çok güzel bir şeydir. Demek ki, en azından İslamlığa sempati duymaya sebep olacak böyle bir şuur kazanılabilir. Müslümanlık kaybolmuş sayılmaz.

4. Gayri müslimle evlenecek kız, eğer dinini biliyor ve onun şuurunda ise onu çocuklarına, etrafına ve hatta kocasına aşılayabilir. Ama dininden hiç bir haberi yoksa, ona aldırış etmiyorsa, zaten kaybedilmiş bir insan gücüdür. Belki daha az zararı dokunabilir. Ama şunu da unutmamalı ki, böyle bir kimse belki de psiko-sosyal sebeplerle eski aidiyetini daha çok arar ve ona bağlanabilir.

5. Bu sebep bir yana, daha çok İslam'ın insanlara getirdiği dünya ve ahiret saadeti, huzuru beni etkiledi ve bu fetvayı vermeye itti. ben İslam'ın, insanlara maddi ve manevi sıkıntı çektirmek için gelmediğini, onların huzurunu kaçırmak, Allah'ın yarattığı tabii haklardan mahrum etmek için hükümler koymadığını biliyor ve buna inanıyorum. İslam'ın getirdiği hükümlerde insan tabiatını zorlama ve insani haklarını kullanmasını yasaklama diye bir tutumu yoktur. Hayatımı uğruna verdiğim İslam'a dair yazdıklarım ve anlattıklarımın ruhu ve felsefesi budur. Hala öğrenmeye ve öğrendiğimi anlatmaya bütün açıklığı ile devam edeceğim.
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak !
Umar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla